Muhalafet kimi ve neyi temsil ediyor?
Muhalafet kimi ve neyi temsil ediyor?
- 02-04-2023 01:10
- 5000
- 02-04-2023 01:10
- 5000
İtiraf edeyim, uzun zaman kızdıkları için iktidar medyasını izlemeyenleri ayıpladıktan sonra, yine uzun zamandır ben de iktidar medyasını izlemiyorum. Koyu iktidar yanlılarının saldırganlıklarına da tarafsızlık adı altında kollamacılık yapanlara da yaşım ve yaşadıklarım itibarıyla tahammülüm kalmadı.
“Bari diğerlerini izleyeyim” diyorum, umutsuzluğum daha da artıyor. ‘Oksijen’inden, ‘Halk TV’sine muhalafet adına öne çıkanların sayfa ve ekranlarında ‘Beyaz Türk’lerin feryatlarını izlemek ayrı bir ızdırap.
Dahası, bu tablonun muhalefete zarar verdiğini düşünüyorum.
Türkiye’de onca şey yaşanırken umurunda olmayan ne kadar eski siyasetçi ve medya mensubu varsa, hepsi yoksulluğu, özgürlükleri, hukuk düzenini, Kürtlerin dertlerini yeni keşfetmiş vaziyette. “Varsın öyle olsun” da diyemiyorum, çünkü bu durum, buram buram samimiyetsizlik kokuyor ve bu fena halde hissediliyor.
Kimsenin sicilini çıkaralım demiyorum, ama öncelikle geçmiş ile ciddi biçimde hesaplaşmadan yapılan muhalafet, iktidarın değirmenine su taşıyor. Zira, asıl derdin yoksulluk, haksızlık, hukuksuzuk olmaktan ziyade, ayrıcalıklı konumlarını kaybetmek, sınıf snobizmi olduğu durumlarda, yazılan ve söylenenler, tersinden iktidar propagandası işlevi görüyor.
Erdoğan’ın üniversite diploması tartışması, bu konuda iyi bir örnek. Velev ki, diploması olmasın, mevcut iktidarın bunca Anayasa ihlali varken, en çok da bu konu üzerinde tepinmek, seçkinci bir tavır izlenimi veriyor.
“Bizi ve liderimizi yüksek makamlara layık görmüyorlar” algısı yaratıyor. Tam da bu nedenle, eminim iktidar, bu tür tartışmalardan son derece hoşnut. İktidara karşı, adı konmadan da olsa “sanattan anlamaz, eğitimsiz, hödükler” bakışı da aynı şekilde algılanıyor olmalı.
İnsanların, açıkça söylenen ile ima edileni anlamayacak kadar aptal olmadığını hesaba katmak gerek.
Sonra, haklıyken haksız duruma düşmemek için hakkaniyetli olmak lazım.
Mevcut iktidarın bu ülkede laiklik ve yaşam tarzı ve bireysel özgürlükler konusunda sorunlu olduğu açık. Gerçi bu iktidarın değil, 12 Eylül askeri rejiminin icadı ama sadece zorunlu din dersi bile din temelli bir dayatma. Ama, durun bir dakika, iktidar ile Taliban rejimi arasında özdeşlik kurmak neyin nesi?
Özellikle de Selahattin Demirtaş’a hiç yakıştıramadım; “AK Parti seçimi kazanırsa kadınlar oy veremeyecek” dediği parti, başörtülü kadınların üniversiteye girmek adına verdiği mücadele ile büyüdü.
Buna karşın, şimdilerde sol ittifak içinde yer alanların bir kısmı hala “başörtüsü yasağı için hizmet alan, hizmet veren” ayrımını tartışmakla meşguldü.
Unutmayalım, açık haksızlık, mukabil haksızlıkları büyütür.
Sadece bu konu da değil, Türkiye’de ciddi bir demokrasi sorunu olduğu açık, ama “dünyada eşi benzeri az bir örnek” olduğunu iddia etmek neyin nesi?
Geçenlerde, muhalif bir TV kanalında görüş bildiren profesör ünvanlı birisi, Türkiye’yi Venezuela, Zimbabwe ve Lübnan ile birlikte “dünyanın en kötü yönetilen dört ülkesinden biri” olarak tanımladı.
Bu kafa, iktidar partisi seçmenini partisine kenetlemekten başka bir işe yaramaz diye düşünüyorum. Umarım, seçimlerde durumun bu yönde olduğunu görmeyiz. Eminim, AK Parti seçmeni bu kanalları izlemiyordur, ama keşke bu saçmalıklar yerine, kulaklarını kabartacakları, fikirlerini çelebilecek şeyler söylenebilseydi.
Son olarak, sanatçılara saygımız sonsuz da sanatçı kelamına keramet atfetmekten vazgeçsek iyi olur.
Yine muhalif kanallardan birinde, bir sanatçı sohbet esnasında, Türkiye’nin sorunlarından söz ederken “özgürlüklerin kısıtlanması”nı, iki yüz metrekarelik evden elli metrekarelik odaya sıkışmak metaforu ile izah etmeye çalışınca, aklıma, elli metrekarede üç çocuk büyüten tanıdığım bir emekçi geldi.
Bizim semtten arkadaşlar, apartman görevlilerinin hala AK Parti seçmeni olduğundan şikayet ediyorlar. Acaba, bu insanların hayatlarını kaç metrekareye sıkıştırıyor olduklarını düşünen var mı?
Yoksulluğun sorumlusu AK Parti iktidarı diyelim, velev ki öyle olsun ama bizim semtin, her şeye parası yeten apartman sakinleri, “maliyet yükseltiyor” diye apartman görevlilerinin işine son verip, sokağa dökmek peşinde.
Düşünün bakalım, onların gözünde, bu sakinlerin desteklediği muhalafet neyi temsil ediyordur.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
İtiraf edeyim, uzun zaman kızdıkları için iktidar medyasını izlemeyenleri ayıpladıktan sonra, yine uzun zamandır ben de iktidar medyasını izlemiyorum. Koyu iktidar yanlılarının saldırganlıklarına da tarafsızlık adı altında kollamacılık yapanlara da yaşım ve yaşadıklarım itibarıyla tahammülüm kalmadı.
“Bari diğerlerini izleyeyim” diyorum, umutsuzluğum daha da artıyor. ‘Oksijen’inden, ‘Halk TV’sine muhalafet adına öne çıkanların sayfa ve ekranlarında ‘Beyaz Türk’lerin feryatlarını izlemek ayrı bir ızdırap.
Dahası, bu tablonun muhalefete zarar verdiğini düşünüyorum.
Türkiye’de onca şey yaşanırken umurunda olmayan ne kadar eski siyasetçi ve medya mensubu varsa, hepsi yoksulluğu, özgürlükleri, hukuk düzenini, Kürtlerin dertlerini yeni keşfetmiş vaziyette. “Varsın öyle olsun” da diyemiyorum, çünkü bu durum, buram buram samimiyetsizlik kokuyor ve bu fena halde hissediliyor.
Kimsenin sicilini çıkaralım demiyorum, ama öncelikle geçmiş ile ciddi biçimde hesaplaşmadan yapılan muhalafet, iktidarın değirmenine su taşıyor. Zira, asıl derdin yoksulluk, haksızlık, hukuksuzuk olmaktan ziyade, ayrıcalıklı konumlarını kaybetmek, sınıf snobizmi olduğu durumlarda, yazılan ve söylenenler, tersinden iktidar propagandası işlevi görüyor.
Erdoğan’ın üniversite diploması tartışması, bu konuda iyi bir örnek. Velev ki, diploması olmasın, mevcut iktidarın bunca Anayasa ihlali varken, en çok da bu konu üzerinde tepinmek, seçkinci bir tavır izlenimi veriyor.
“Bizi ve liderimizi yüksek makamlara layık görmüyorlar” algısı yaratıyor. Tam da bu nedenle, eminim iktidar, bu tür tartışmalardan son derece hoşnut. İktidara karşı, adı konmadan da olsa “sanattan anlamaz, eğitimsiz, hödükler” bakışı da aynı şekilde algılanıyor olmalı.
İnsanların, açıkça söylenen ile ima edileni anlamayacak kadar aptal olmadığını hesaba katmak gerek.
Sonra, haklıyken haksız duruma düşmemek için hakkaniyetli olmak lazım.
Mevcut iktidarın bu ülkede laiklik ve yaşam tarzı ve bireysel özgürlükler konusunda sorunlu olduğu açık. Gerçi bu iktidarın değil, 12 Eylül askeri rejiminin icadı ama sadece zorunlu din dersi bile din temelli bir dayatma. Ama, durun bir dakika, iktidar ile Taliban rejimi arasında özdeşlik kurmak neyin nesi?
Özellikle de Selahattin Demirtaş’a hiç yakıştıramadım; “AK Parti seçimi kazanırsa kadınlar oy veremeyecek” dediği parti, başörtülü kadınların üniversiteye girmek adına verdiği mücadele ile büyüdü.
Buna karşın, şimdilerde sol ittifak içinde yer alanların bir kısmı hala “başörtüsü yasağı için hizmet alan, hizmet veren” ayrımını tartışmakla meşguldü.
Unutmayalım, açık haksızlık, mukabil haksızlıkları büyütür.
Sadece bu konu da değil, Türkiye’de ciddi bir demokrasi sorunu olduğu açık, ama “dünyada eşi benzeri az bir örnek” olduğunu iddia etmek neyin nesi?
Geçenlerde, muhalif bir TV kanalında görüş bildiren profesör ünvanlı birisi, Türkiye’yi Venezuela, Zimbabwe ve Lübnan ile birlikte “dünyanın en kötü yönetilen dört ülkesinden biri” olarak tanımladı.
Bu kafa, iktidar partisi seçmenini partisine kenetlemekten başka bir işe yaramaz diye düşünüyorum. Umarım, seçimlerde durumun bu yönde olduğunu görmeyiz. Eminim, AK Parti seçmeni bu kanalları izlemiyordur, ama keşke bu saçmalıklar yerine, kulaklarını kabartacakları, fikirlerini çelebilecek şeyler söylenebilseydi.
Son olarak, sanatçılara saygımız sonsuz da sanatçı kelamına keramet atfetmekten vazgeçsek iyi olur.
Yine muhalif kanallardan birinde, bir sanatçı sohbet esnasında, Türkiye’nin sorunlarından söz ederken “özgürlüklerin kısıtlanması”nı, iki yüz metrekarelik evden elli metrekarelik odaya sıkışmak metaforu ile izah etmeye çalışınca, aklıma, elli metrekarede üç çocuk büyüten tanıdığım bir emekçi geldi.
Bizim semtten arkadaşlar, apartman görevlilerinin hala AK Parti seçmeni olduğundan şikayet ediyorlar. Acaba, bu insanların hayatlarını kaç metrekareye sıkıştırıyor olduklarını düşünen var mı?
Yoksulluğun sorumlusu AK Parti iktidarı diyelim, velev ki öyle olsun ama bizim semtin, her şeye parası yeten apartman sakinleri, “maliyet yükseltiyor” diye apartman görevlilerinin işine son verip, sokağa dökmek peşinde.
Düşünün bakalım, onların gözünde, bu sakinlerin desteklediği muhalafet neyi temsil ediyordur.