Muhalefetin hâli
Muhalefetin hâli
- 06-08-2023 00:42
- 3373
- 06-08-2023 00:42
- 3373
Öncelikle, son seçimde muhalefetin aldığı yüzde 48 oy, son derece hızlı bir şekilde bozuk para gibi harcanıyor. Seçimi kaybetmemiş tarafın ciddi bir muhasebeye girmesinde yadırganacak bir şey yok. Ancak, bu muhasebeyi yaparken kazançları da dikkate almak gerekiyordu.
Öncelikle, aslında “sağ, muhafazakâr seçmen katiyen CHP’ye oy vermez” iddiasının doğru olmadığı, yüzde 48 oy ile ortaya çıkmış oldu, ikincisi “Alevi bir Cumhurbaşkanı adayı Türkiye sosyolojisine ters” iddiası da aslında yıkılmış oldu.
Ve aslında bu iki noktada kırılma Türkiye açısından umut vaad edici bir gelişmeydi. Nitekim, seçimlerden önce, CHP ve milliyetçi ve muhafazakâr ittifakı, tarihsel bir uzlaşma olarak takdim ediliyordu.
Ancak, şimdi muhalefetin sağ kanadı başarısızlıklarının üstünü tekrar bu iki hurafeye sarılarak örtmeye çalışıyor.
Böylece, uzlaşmaya aklı yatanlar değil, yatmayanlar esas alınıyor, gelecek açısından da tarihi bir uzlaşma fikri gözden çıkarılmış oluyor. Çünkü, böyle düşünülürse, başarısızlığın nedeni muhalefet partileri ve liderlerinin performansı değil, “Türkiye’nin politik sosyolojisi” olmuş oluyor. Çünkü başarısızlığı soyut bir kavrama yıkmak, çok kolay ve siyasetçiler açısından çok kazançlı.
Özetle, her zaman olduğu gibi kimse sorumluluk yüklenmek, kendini, partisini sorgulamak istemiyor.
Sanırsınız ki, bu ittifak içinde olmasaydı başta İYİ Parti olmak üzere muhafazakâr partiler oy patlaması yaşayacaktı.
“Kendine güvenen borazancıbaşı” derler, öyle bir ihtimal olsaydı, kuşkusuz CHP ile ittifak yapmazlardı, değil mi?
Ama bazen zorunluluklar iyidir, nitekim bu zorunluluktan da ciddiye alınması gereken bir siyasi uzlaşma çıkmış oldu. Aslında, bu kazancı dikkate alarak da muhasebe yapmak mümkündü, olamadı.
Kazancı dikkate almaktan neyi kastettiğimi biraz daha açayım.
Aslında bir yandan CHP’ye, diğer yandan Alevi bir adaya karşı muhafazakâr önyargılar, iktidara karşı biriken tepkilerin etkisi ile büyük ölçüde kırılmışken, bu kazancın altını çizmek, kimseye bir şey kaybettirmezdi. Çünkü, ‘sosyoloji, tarih’ falan deyip, sorunu topluma yıkmanın alemi yok belli ki, bu önyargılar kırılabiliyor.
Çünkü asıl sorun, CHP’nin markasından ziyade bugünkü yetersizliği, sorun Alevilikten ziyade Kılıçdaroğlu’nun bir lider olarak zaafları.
Çünkü aslında, İYİ Parti’nin performans düşüklüğünün suçlusu CHP ile ittifak değil, Cumhur İttifakından farkının tam olarak ne olduğunun belli olmaması, yani siyasi ufuksuzluğu. DEVA, Gelecek ve Saadet Partisinin oy tabanının zaten çok küçük olduğu aşikâr. Asıl sorun bunlar, ama bunları sorgulamak da kimsenin işine gelmiyor.
CHP içinde değişim isteyenler de sorgulama yapıyor gibi, ama Genel Başkanın şahsı dışında neyin değişmesini istediklerini anlayan beri gelsin.
Dahası, seçimin galibi olan Cumhurbaşkanı, karşısındaki yüzde 48 oyu hesaba katmış ve muhalefetten daha fazla sorgulama yapmış gibi.
En başta kabine değişikliği, seçim öncesi antipati toplayan siyasetçilerin kızağa çekilmesi ve ekonomik politika değişikliği, böyle bir muhasebenin sonucu gibi.
Kendini revize etmiş bir iktidar karşısında, pek de farklı bir vizyonu olmayan İYİ Parti’nin CHP’ye yüklenerek gidecek fazla yolu olmayacak.
DEVA Partisi’nin temsiline soyunduğu ekonomik modeli, iktidar uygulamaya başladığı için hükmü kalmadı denebilir.
Tüm bunlar, muhalefet ittifakının sorunun, tarihsel, sosyolojik falan değil, düpedüz alternatif bir vizyon eksikliği olduğunu gösteriyor.
Son olarak, muhalefetin en büyük numarası gibi görünen “yüzünü Batı’ya dönmek” politikasının mevcut uluslararası koşullarda hiçbir karşılığı olmadığının bile farkına varamadılar.
Adamlar, “aslında muhalefet, AB üyeliği hedefi ile bizi sıkıştıracaklardı, böylesi daha iyi oldu” diye açıkça söylediler.
AB Türkiye’yi, Erdoğan AB’yi istemiyor ve taraflar, aralarında gayet iyi anlaşıyorlar. Olayı kavramakta zorlanan taraf, dünyadan haberi olmayan, Batı’ya platonik aşkla bağlı muhalefet çevreleri.
Ayrıca, Erdoğan’ın Batı’ya doğru manevra yapmakta zorlanmayacağını gayet iyi biliyorlar, nitekim ABD ile yakınlaşma bunu doğrulamış oldu.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
.
Öncelikle, son seçimde muhalefetin aldığı yüzde 48 oy, son derece hızlı bir şekilde bozuk para gibi harcanıyor. Seçimi kaybetmemiş tarafın ciddi bir muhasebeye girmesinde yadırganacak bir şey yok. Ancak, bu muhasebeyi yaparken kazançları da dikkate almak gerekiyordu.
Öncelikle, aslında “sağ, muhafazakâr seçmen katiyen CHP’ye oy vermez” iddiasının doğru olmadığı, yüzde 48 oy ile ortaya çıkmış oldu, ikincisi “Alevi bir Cumhurbaşkanı adayı Türkiye sosyolojisine ters” iddiası da aslında yıkılmış oldu.
Ve aslında bu iki noktada kırılma Türkiye açısından umut vaad edici bir gelişmeydi. Nitekim, seçimlerden önce, CHP ve milliyetçi ve muhafazakâr ittifakı, tarihsel bir uzlaşma olarak takdim ediliyordu.
Ancak, şimdi muhalefetin sağ kanadı başarısızlıklarının üstünü tekrar bu iki hurafeye sarılarak örtmeye çalışıyor.
Böylece, uzlaşmaya aklı yatanlar değil, yatmayanlar esas alınıyor, gelecek açısından da tarihi bir uzlaşma fikri gözden çıkarılmış oluyor. Çünkü, böyle düşünülürse, başarısızlığın nedeni muhalefet partileri ve liderlerinin performansı değil, “Türkiye’nin politik sosyolojisi” olmuş oluyor. Çünkü başarısızlığı soyut bir kavrama yıkmak, çok kolay ve siyasetçiler açısından çok kazançlı.
Özetle, her zaman olduğu gibi kimse sorumluluk yüklenmek, kendini, partisini sorgulamak istemiyor.
Sanırsınız ki, bu ittifak içinde olmasaydı başta İYİ Parti olmak üzere muhafazakâr partiler oy patlaması yaşayacaktı.
“Kendine güvenen borazancıbaşı” derler, öyle bir ihtimal olsaydı, kuşkusuz CHP ile ittifak yapmazlardı, değil mi?
Ama bazen zorunluluklar iyidir, nitekim bu zorunluluktan da ciddiye alınması gereken bir siyasi uzlaşma çıkmış oldu. Aslında, bu kazancı dikkate alarak da muhasebe yapmak mümkündü, olamadı.
Kazancı dikkate almaktan neyi kastettiğimi biraz daha açayım.
Aslında bir yandan CHP’ye, diğer yandan Alevi bir adaya karşı muhafazakâr önyargılar, iktidara karşı biriken tepkilerin etkisi ile büyük ölçüde kırılmışken, bu kazancın altını çizmek, kimseye bir şey kaybettirmezdi. Çünkü, ‘sosyoloji, tarih’ falan deyip, sorunu topluma yıkmanın alemi yok belli ki, bu önyargılar kırılabiliyor.
Çünkü asıl sorun, CHP’nin markasından ziyade bugünkü yetersizliği, sorun Alevilikten ziyade Kılıçdaroğlu’nun bir lider olarak zaafları.
Çünkü aslında, İYİ Parti’nin performans düşüklüğünün suçlusu CHP ile ittifak değil, Cumhur İttifakından farkının tam olarak ne olduğunun belli olmaması, yani siyasi ufuksuzluğu. DEVA, Gelecek ve Saadet Partisinin oy tabanının zaten çok küçük olduğu aşikâr. Asıl sorun bunlar, ama bunları sorgulamak da kimsenin işine gelmiyor.
CHP içinde değişim isteyenler de sorgulama yapıyor gibi, ama Genel Başkanın şahsı dışında neyin değişmesini istediklerini anlayan beri gelsin.
Dahası, seçimin galibi olan Cumhurbaşkanı, karşısındaki yüzde 48 oyu hesaba katmış ve muhalefetten daha fazla sorgulama yapmış gibi.
En başta kabine değişikliği, seçim öncesi antipati toplayan siyasetçilerin kızağa çekilmesi ve ekonomik politika değişikliği, böyle bir muhasebenin sonucu gibi.
Kendini revize etmiş bir iktidar karşısında, pek de farklı bir vizyonu olmayan İYİ Parti’nin CHP’ye yüklenerek gidecek fazla yolu olmayacak.
DEVA Partisi’nin temsiline soyunduğu ekonomik modeli, iktidar uygulamaya başladığı için hükmü kalmadı denebilir.
Tüm bunlar, muhalefet ittifakının sorunun, tarihsel, sosyolojik falan değil, düpedüz alternatif bir vizyon eksikliği olduğunu gösteriyor.
Son olarak, muhalefetin en büyük numarası gibi görünen “yüzünü Batı’ya dönmek” politikasının mevcut uluslararası koşullarda hiçbir karşılığı olmadığının bile farkına varamadılar.
Adamlar, “aslında muhalefet, AB üyeliği hedefi ile bizi sıkıştıracaklardı, böylesi daha iyi oldu” diye açıkça söylediler.
AB Türkiye’yi, Erdoğan AB’yi istemiyor ve taraflar, aralarında gayet iyi anlaşıyorlar. Olayı kavramakta zorlanan taraf, dünyadan haberi olmayan, Batı’ya platonik aşkla bağlı muhalefet çevreleri.
Ayrıca, Erdoğan’ın Batı’ya doğru manevra yapmakta zorlanmayacağını gayet iyi biliyorlar, nitekim ABD ile yakınlaşma bunu doğrulamış oldu.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com