Müridizm ve İngiliz emperyalizminin Kafkaslar’da kutsal savaşçıları!

Müridizm ve İngiliz emperyalizminin Kafkaslar’da kutsal savaşçıları!

CIA, Türkleri Afganistan Cihadı masalına nasıl inandırdı?

12 Eylül 1980 darbesinden önce Türkiye’nin İslamcı ve milliyetçi basınında Ruslara karşı savaşan Afgan mücahitlerinin boy boy resimleri yer alırdı. Her grup, kendi perspektifinden Afganistan Cihadını değerlendirirdi.

Örneğin Ülkücü camiaya hitap eden haftalık ‘Nizamulalem’ gazetesi, Afganistan Türklerinin, Rus işgal ordusuna direnişinden söz ederken, İslamcı -Akıncılar- camiaya yönelik yayın yapan Tevhid, Şura, Seriyye, İslami Hareket gibi mevkuteler, Cemaleddin Rabbani, Gülbeddin Hikmetyar gibi liderlerin başında oldukları Cemiyeti İslami ve Hizbi İslami gibi grupların haftalık operasyon haberlerine yer verirdi.

Tabii ki o yıllarda Türkiye’de kimsenin Afganistan’ın kuzeyinde etkili olan Özbek asıllı General Raşid Dostum’un ‘Cümbüş-ü Milli İslami’ partisinden haberi yoktu! İşin garibi Türkiye Müslümanları, Afganistan’daki kadim Peştun ve Tacik milliyetçileri arasındaki rekabeti bilmiyordu. Daha bilmedikleri neler vardı?

1980 darbesinden sonra yasadışı faaliyetlere karışan bazı isimlerin yurt dışına çıkarak İran ve Pakistan üzerinden Afganistan Cihadına (!) dahil olmasıyla Türkiye’de, Afgancılık prim yapmaya başladı. Onların bağlantılarıyla genç jenerasyon reislerinin yanına cihada koşturdu, tabii ki boş gitmediler, halktan topladıkları yardım paralarını sözde Allah’ın dinini yüceltmek için cihad eden CIA destekli Peştun ve Tacik milliyetçilerine elden ulaştırdılar.

Bir serap uğruna yüzlerce Türk genci Afganistan dağlarında can verdi. Halen bu lobinin Afganistan romantizmi devam ediyor. Kimse kalkıp da “biz yanlış yapmış olabiliriz” itirafında bulunma erdemini göstermiyor. Evet, yazdıklarım yenilir yutulur cinsten değil ama birilerinin çıkıp bunu söylemesi gerekiyor. Suriye ve Irak’ta da aynı oyuna düşülmedi mi? 

Halen ABD emperyalizmine gönüllü askerlik yapan yüzlerce Türk vatandaşı, sözde “fitne yeryüzünden kalksın, Allah’ın dini yeryüzüne hakim olsun diye savaşmıyor mu? Siz istediğiniz kadar “Afgan dağlarında çiçekler açar” marşları söyleyin, sizin marşlarınızın yeri göğü inlettiği ülke, var gücüyle ABD emperyalizmine yardım ve yataklık ediyor. Sahi Afgan dağlarında bir hayalin peşinden can veren gencecik insanların vebalini kim ödeyecek?

Benzer bir durum iki yüzyıl öncesi Kafkas coğrafyasında İngiliz İmparatorluğu tarafından tezgâhlanmıştı…

Kafkas kriz bölgesinde yaşanan çatışmaların geçmişi Osmanlı-Rus savaşlarına uzanıyor. Çarlık ordularının, Kafkaslar’ı işgaline karşı gelişen direniş hareketleri her ne kadar dini karakteristik özellik taşısa da erken dönem etnik milliyetçilik öze sahip olduğu görülür. 

Bağımsızlık mücadelesi formatında ortaya çıkan bu direniş hareketlerinin tarihsel arka planında ne yazık ki, Kafkasya/Orta Asya ve Karadeniz’de Rus yayılmacılığına karşı projelendirilen İngiliz politikasının ayak izleri görülebilir. 

Rus Çarlığı, I. Petro döneminde stratejik hedeflerini belirleyerek sıcak denizlere ulaşma politikasını izledi. 

Kafkasya ve Orta Asya coğrafyası ise emperyalist Rusya’nın kendi varlığını sürdürmesi açısından hayati öneme sahip yerler olarak görülüyordu. 17. Yüzyıl sonlanmadan önce Rusya’nın sınırları, doğu yönünde Asya kıtasını geçerek Pasifik Okyanusu’na ulaşmıştı. Aynı coğrafya üzerinde Çarlık Rusyası ile benzer amaçlar peşinde koşan İngiltere, 1791 yılından 1878’e kadar Rusya’nın, Avrupa’nın en büyük devleti olmasını engellemek amacıyla sözde Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü koruma politikasına dört elle sarıldı. 

18. yüzyılda Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşlar Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlandığında, Rus Çar orduları Karadeniz’e çoktan mitili, sermişti bile. 

Sonuçta Rus Çarlığı, kuzeyde Osmanlı Devleti’nin sınır güvenliğini büyük ölçüde tehdit eden devasa bir güç olup çıkmıştı. 

Bir ucu İngiliz tüccarlara dokunmasa İngilizler’in Osmanlı İmparatorluğu umurlarında değildi. Ne zaman Rus Çarlığı, Hindistan yolunu siyasi ve ekonomik çıkarları açısından çok önemli olarak gören İngiltere için de bir tehdit oluşturmaya başladı, işte o zaman dananın kuyruğu koptu. 

İşte bu gelişmeleri bilmeden hamasetle şanlı tarih goygoyculuğu yapmak ve dahası ölü sevicilik, havanda su dövmek kadar boş beleş bir iştir. 

Ruslar’ın Güney Kafkasya’da büyük bir hızla ilerlemeleri, İngiltere ve Fransa’nın küresel çıkarları açısından tehlike sinyalleri verdiğinden, güç birliğine giderek, Ruslar’ı, Güney Kafkasya’dan uzaklaştırmak için harekete geçtiler.  

Geriye taşeronları bulmak kalıyordu.

Çok da zorlanmadılar. 

Londra ve Paris’te konuşlanmış savaş baronları için kullanışlı aparatlar Osmanlı Devleti ile İran Şahlığı idi.

Dönemin şartları açısından ortada bir sorun vardı. 1798-1801 yılları arasında Fransa, Mısır ve doğu ticaret yolları üzerinde üstünlük elde etme amacıyla Osmanlı toprağı Mısır’a çıkartma yapmıştı. 

Mısır’ın işgali nedeni ile Fransa ile arası açık bulunan Osmanlı Devleti’nin Fransızlar’la Kafkasya politikasında anlaşması mümkün olmadığından, Osmanlı Hariciyesi, kucağına oturduğu İngilizler’le yakınlaşmayı sürdürdü.  

Bu iki devletin desteğini alan İran Şahlığı, 1804 yılı ortalarına doğru Rusya’ya savaş ilan etmişti. 

İran Şahlığı’na yönelik kışkırtma operasyonlarının perdelediği de facto durum ise 19. yüzyılda Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinde etkinliğini artırmak isteyen Avrupa’nın güçlü devletlerinden İngiltere ve Fransa’nın, Ruslar’ın, Kafkaslar’ın güneye inmelerini engellemekti.  

İngiliz İstihbaratı, Kafkaslar’da Nakşibendilik üzerinden yürüdü…

Vehhabiliğin doğuşunda İngiliz etkisinin Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bölgeden tasfiyesi ile nasıl sonuçlandığını bilmeyenler konuşmasın! 

İngiliz istihbaratının faaliyetinin sadece Arabistan ile sınırlı olmadığı ortada. Hindistan Müslümanları üzerinden Orta Asya ve Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz edebilmek için sözde dini cemaatler, özellikle sufizm ve tarikatlarla, İslam dünyasında faaliyet göstermediler mi? 

Türkiyeli Müslümanlar’ın inanmakta zorlandıkları bir diğer İngiliz Projesi de Hindistan kaynaklı Müceddidilik’tir. Türkiye’de daha çok İmam Rabbani olarak tanınan Ahmed Sirhindi, manevi makamının “İlk üç halifeden bile üstün” olduğunu iddia ettiği için hapis yattı. 

Bu şahıs (Sirhindî), 1028/1619 yılında Bâbür Hükümdarı Cihangir tarafından, mânevî makamının yüksekliği ve bilhassa sülûk esnasında ilk üç halifeyi aştığına dair iddialarından dolayı sorgulanmak üzere Agra’ya getirildi.  

Verdiği cevaplarla ikna olmayan Cihangir, onun tutuklanarak Gevâliyâr (Gwalior) Kalesi’ndeki hapishaneye gönderilmesini emretti. 

Rabbani, yaşadığı dönemde putperest Hindular’ın İslam’la tanışmaları için hiçbir çalışma ve gayrete girmezken, Şiiler hakkında verdiği fetvalarla ve yazdığı eserlerle Sünni Müslümanları, Şiilere karşı kışkırtmıştı.

Müslüman’ı Müslüman’a düşman etmek konusundaki genel tavrı Hindistan’ı işgal eden İngilizler’in (British East India Company) sömürgeleştirme politikalarına hizmet etmiştir. 

Yine bu ekolden gelen ve Türkiye’deki Nakşibendi şubelerinin silsilesinde yer alan Nakşi Şeyhi Halid Bağdadi’nin hakkında İngiliz casusu olduğuna dair kuvvetli rivayetler bulunuyor.

İngiliz Nakşiliğinin Kafkasya ayağı…

Rus Çarlığı’nın rahat hareket edebilmesinin önüne geçmek için İngiliz istihbaratı, İslami değerler üzerinden politika geliştirdi. 

İslam toplumlarının içine saldığı derviş kılıklı misyoner ajanları aracılığı ile oluşturduğu, Sömürge Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Doğu bilimleri merkezinde yapılan toplantılarda Kafkas Halklarının sosyal yapısına en uygun değiştirme dönüştürme aracının Nakşi Sufiliği olduğu belirlendi. 

Zaten Hindistan üzerinden devşirilen “Nakşi Sufiler”, gerekli kültürel zemini yıllar öncesinden oluşturmuştu. 

İtalyan asıllı Giovanni Battista Boetti nasıl Şeyh-İmam Mansur oldu?

Uydurma hayat hikayesine göre, Çeçenistan’ın Grozni şehrine yakın Sunca nehriyle Goy çayı arasındaki Aldı (Alda/Elda) köyünde 1748’de doğdu. Adı, yerel halk arasında Uçermak /Uşurma olarak biliniyor. Çocukluğunda kendisine Kur’an ezberletilmiş. 

Bu, Kafkas Halklarını uyutmak için uydurulmuş versiyon. Günümüzde böyle tanınıyor. İlk ortaya çıktığında Kafkas halklarına da öyle tanıtılmıştı. 

Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu sözü belli ki tecrübenin sonucunda söylenmiş. 

Fakat onun Çerkes/Çeçen/Adıge değil İtalyan asıllı Giovanni Battista Boetti adlı bir kişi olduğu söylentisi ağır basar. Anadolu’ya misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak üzere gönderildikten sonra İslâmiyet’i kabul ederek Kafkaslar’a geçtiği rivayet edilir.

Ayrıca Orenburglu bir Tatar veya Nogay yahut Kafkaslar’a gönderilmiş bir Osmanlı ajanı olabileceği yolunda zayıf bilgiler de vardır. 

Karizmatik bir kişiliğe sahip bulunduğu anlaşılan Şeyh Mansûr’un keramet sahibi dinî bir şahsiyet olarak tanınması, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber tarafından halkı doğru yola iletmesi için görevlendirildiği şeklindeki bir rivayetin yayılması sonucudur. 

Hatta “Mansûr” adını kendisine bizzat Resûlullah’ın verdiği yolunda  söylentiler yayıldı.. 

Sonradan İmam Mansur adını alacak olan Giovanni Battista Boetti, 2 Haziran 1743'te, İtalya'da Torino'nun yaklaşık 45 kilometre doğusunda ve Alessandria'nın yaklaşık 40 kilometre kuzeybatısında yer alan İtalyan bölgesi Piedmont'taki Alessandria eyaletinde bir komünde, Camino'da doğdu.

Bir süre tıp okudu; sonra Loreto'ya geçti. Ravenna'da bir manastırda kaldı. Ardından, Mezopotamya'da Musul'da bulundu.  Öyle ki neredeyse dünya kazan o kepçe, Moskova'dan Kazakistan'a, İran üzerinden Gürcistan, Kırım, ve İstanbul'a oradanda Polonya'ya gezdi durdu. 

Kafkaslar’da Ortodoks Ruslara karşı Kutsal Savaşı başlatmadan önce tekrar İstanbul’a döndü. Burada antik sikke koleksiyoneri İngiliz Büyükelçisi Sir Robert Ainslie ile görüştü. 

Ainslie, yaklaşık 18 yıl gibi uzun bir süre İstanbul'da elçilik yaparak, barışı korumak için gayret gösterdi ve İstanbul'da bulunan yabancı diplomatlarla iyi ilişkiler kurarak ve bu ülkelerin İngiltere ile olan dostluklarını muhafaza etmelerini sağladı. 

Sir Robert Ainslie, İstanbul’a atandığında görsel istihbarat için arşiv oluşturacak Almanya doğumlu sanatçı Luigi Mayer'i yanına almıştı.  Mayer, İstanbul'da kaldığı sürece Ainsle'ye ilişkin tören ve kabul sahnelerini çizdi. 

Osmanlı ülkesinin çeşitli yörelerinden görüntüler sunan arkeolojik sitleri ve önemli yapıları belgeleyen resimler yaptı. Büyükelçi ile arkeoloji gezilerine ressam olarak katıldı, çok sayıda desen yaptı.

Giovanni Battista Boetti, İngiliz Büyükelçi Sir Robert Ainslie'a; ÖnAsya, Mezopotamya, İran, Kafkasya ve OrtaAsya gezileri sırasında elde ettiği antik paralar haricinde çok önemli bilgiler getirip götürüyordu. 

Kafkaslar’da sonraki yıllarda “Müridizm” adını alacak anti Rusçu, Rusofobik akımın nasıl başlatılacağını bu iki isim İtalyan asıllı Katolik Giovanni Battista Boetti ile İngiliz Büyükelçisi Sir Robert Ainslie kararlaştırmıştı.

Boetti İtalyanca, İngilizce haricinde Türkçe, Farsça ve Arapça biliyordu. Görev yerine giderken Kafkas dillerini çoktan sökmüştü bile. İstanbul’a İranlı bir tüccarın kervanı eşliğinde veda etti.

Erzurum'dan İran'a geçti. İmadiye-Amadiye şehrinde kendisini üç aydan fazla bir süre kiralık bir evde kilitledi, efsanenin daha sonra yapacağı gibi derin meditasyonlara daldı.  

Engin dilbilgisi ve derin din bilgisine kıvrak zekası eklenince, Hristiyanlık ve İslam karışımı vaazlarına başladı. 

Arapça ve Farsça karışımı vaazları geniş halk kitlelerini etkiledi. Burada bulunduğu zaman süresince Türkiye'deki Nakşi tarikatların silsilesinde önemli bir halka olan  Halidiye kolunun Şeyhi Halidi El Bağdadi'yi yetiştirdi. 

Sonraki yıllarda Giovanni Battista Boetti'nin formatladığı Halidi El Bağdadi, soluğu İngiliz işgali altındaki Hindistan'da aldı. 

Nitekim Türkistan ve Horasan bölgesinde kendisine Delhi'ye gitmemesi yönünde telkinler olduğunu ve bu sözlere kanmayarak yola devam ettiğini Dîvân'ın da şöyle açıklar: 

"Turanlılar ile Horasanlılar beni çok kınadılar. Eğer Müslümansan küfür diyarına gitmeyi nasıl benimsedin dediler. Onlar Delhi'de küfür karanlığı var dediler Ben de içimden dedim ki¸ eğer hayat suyunu aramaktaysan mutlaka karanlığa gitmelisin Ey nefsin süslü hilelerinden ve şeytanın aldatmalarından kurtulmak isteyen kişi! Sen can u gönülden Abdullah Dehlevi Şah'ın kölesi ol." 

Buradan Delhi'ye geçen Halid-i Bağdadî orada yaşayan Abdullah Dehlevî'ye ulaştı ve ona intisap etti yani bağlandı. 

İmam Mansur'a gelince, İmadiye-Amadiye'den ayrıldıktan sonra Kafkasya'ya intikal etti. Gezdiği tüm yerlerde, Mart 1785’ten itibaren özel sohbetlerinde ve cami vaazlarında tütün ve kahve içmenin günah olduğunu, Ruslar’la evlenilmemesi gerektiğini söylemeye başladı. 

Ayrıca çeşitli Kafkas halklarına gönderdiği mektuplarda onlardan yardım isteyerek oluşturulan birliklere katılmalarının dini zorunluluk olduğunu söylüyordu. 

Giovanni Battista Boetti, yani şu bizim meşhur çakma Kafkas Mücahidi İmam Mansur'un Müridizmi şu prensipler üzerine kurulmuştur: Rus hareket tarzına benzeyen her şey haramdır. Hastalar Rus doktorlardan tedavi olmayacak. Ruslardan nefret etmek dinin şartlarındandır. Din düşmanı Ruslara karşı gaza vakti gelmiştir ve cennet kılıçların gölgesindedir. Savaştan ve kâfirlerden kaçanın yeri cehennemdir.

Osmanlı Padişahı, hakkında soruşturma başlattı...

Onun kısa sürede şöhret bulmasına yol açan diğer bir husus da Hz. Ali’den nakledilen bir hadiste “Mansûr” adlı bir kişinin çağrısına uymanın her Müslümana vâcip olduğuna dair aslı-astarı olmayan rivayettir. 

Bu durum, halk arasında hadiste sözü edilen “Mansûr’un ortaya çıktığı” kanaatine yol açtı, hatta Osmanlı Padişahı 1. Abdülhamid dahi bundan etkilendi. 

1. Abdülhamid, bir fermanında, Dağıstan tarafında ortaya çıkan Şeyh Mansûr olayına türlü türlü mânalar verildiğini belirtip bunun düşmanın bir hilesi olabileceğine dikkat çektikten sonra durumunun araştırılmasını istedi. 

Bir başka fermanında, hadiste sözü edilen Mansûr adlı kişi hakkında ulemânın araştırma yaparak kendisine bilgi vermesini emretti. Bu durum, Osmanlı idarecilerinin Mansûr vak‘asını dikkatli bir şekilde ve endişeyle izlediklerini gösterir. 

Denize düşen yılana sarılır hesabı, Kırım ve Gürcistan meselesi yüzünden yeni bir Osmanlı-Rus savaşının patlak vereceğinin anlaşılması, Padişah I. Abdülhamid'in Şeyh Mansûr’a bakışını değiştirdi, ona saat ve dürbün gönderdi.

Giovanni Battista Boetti namı diğer İmam Mansur ve müritlerinin sığındığı Anapa Kalesi, Rus kuvvetleri tarafından, 1791 yılı Haziran ayında General Gudaviç komutasında 2 tümen, 54 süvari bölüğü, 150 top, sayısız cephaneyle  kuşatıldı ve Ruslar, Anapa’yı ele geçirdi. 

İtalyan asıllı İngiliz  casusu Katolik Giovanni Battista Boetti, ağır yaralı olarak Ruslar’a esir düştü. Schlüsselburg kalesi zindanına kapatıldı. 13 Nisan 1794 tarihinde idam edildi.

Ve sonrası İmam Şâmil…

40-45 yıllık aradan sonra Müridizm hareketinin başına geçen İmam Şâmil, bir yandan Rus ordularıyla savaşırken, bir yandan da Osmanlı Devleti ve İngiltere ile yardımlar için temasa geçti. 

İmam Şâmil, her iki ülkeye de çeşitli mektuplar göndermiştir. 

İmam Şamil, gönderdiği mektuplarında kendilerine yardım verilmesi halinde Rus işgal kuvvetlerinin Kafkasya’dan temizlenip atılabileceğini  söylüyordu. 

1853’de patlak veren Kırım Savaşı, İmam Şâmil ve Kafkasya halkı için bir umut ışığı olmuştu. Rusya ordularına karşı bir araya gelen Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere’nin Kuzey Kafkasya’ya da müdahale edebilecekleri ihtimali ortaya çıkmıştı. 

Nitekim Osmanlı bahriyesinde görevli İngiliz Amirali Adulphus Slade, bir raporunda Rusya’yı barışa zorlamak için Kafkasya’nın fethedilmesinin, bunu sağlamak için Çerkezler’in yanı sıra Şeyh Şâmil ile iş birliği yapılmasının gerekli olduğunu söylüyordu.  

Kırım Savaşı esnasında, Şâmil önderliğindeki direniş kuvvetlerinin başarıya ulaşabilme şansı belirdi. Çünkü İmam Şâmil, Kafkasya’da Rus ordularına karşı İngiltere, Fransa ve Osmanlı ordularının beraber başlatacağı ortak bir harbin neticesinde Rus ordusunun kesin bir mağlubiyete uğrayacağını düşünüyordu. 

Osmanlı Devleti, Ağustos 1853'te, Abdülkerim Paşa'ya, muhtemel bir Osmanlı-Rus savaşında kendilerine yardımda bulunması için bir kişiyi Şeyh Şamil'e göndermesini emretti. 

4 Ekim 1853'te Kırım Savaşı'nın başlaması, Osmanlı Devleti'nin Kafkasya ile daha yakından ilgilenmesini zorunlu hale getirdi. Sultan Abdülmecid, 9 Ekim 1853'te Şeyh Şamil'e bir ferman yollayarak, onu Ruslara karşı cihada çağırdı.

Bu çağrıya 13 Aralık 1853'te cevap veren Şeyh Şamil, Tiflis üzerine bir askeri harekata girişilirse Ruslar’ın Kafkaslar'dan çıkarılabileceğini bildirdi ancak bu teklif Osmanlı Devleti'nce kabul görmedi.

Osmanlı Devleti, Mayıs 1854'te, Dağıstanlı Halil Bey'in teklifiyle Şeyh Şamil'e “Dağıstan Serdar-ı Ekrem’i" unvanını verdi. Tiflis'e karşı askeri bir harekat yapılması konusunda ısrarlı olan Şamil, Temmuz 1854’te Gürcistan’ın Kaheti bölgesine girdi. Şeyh Şamil, bütün gayretlerine rağmen Osmanlı ordusunun Tiflis'e doğru hareket etmesini sağlayamadı. 

Aynı tarihlerde bir başka Çerkez lideri Sefer Zaniko, İngiltere ile ilişkisi olduğu ve bu yüzden Rusya’ya zarar verdiği gerekçesiyle Rus elçisinin isteği doğrultusunda Osmanlı Devleti tarafından gözetim altına alınmış ve İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. 

Sefer Zaniko'nun, İngiltere, Osmanlı Devleti ve Rusya kıskacında ortaya koymaya çalıştığı politikalar, Kafkas-Rus mücadelesinde etkili rol oynamıştır.

Dağıstan Eyaleti Komünist Partisi 1. Katibi A. Danyalof, Prof. N. A. Semirnof, Şeyh Şamil’in Türk-İngiliz ajanı olduğunu, Sivastopol mağlubiyetine sebebiyet verdiğini söylüyorlar. 

Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi’nin 1956 Kasımı’nda Moskova’da düzenlediği Tarihçiler Konferansı’nda ‘Müridizm’ konusu tartışılmış, sonuç bildirgesinde “Müridizm, Çar otokrasisine karşı antiemperyalist bir hareket” şeklinde tanımlanmış, “Çarlar’ın politikasının zorbalık, bölgenin Sovyetler’e katılmasının ise ilericilik” olduğu belirtilmiştir. 

Konferansın ardından Voprosy Istorii gazetesinde (Aralık 1956) yayımlanan ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin resmî görüşünü yansıtan bir makalede Müridizm’i savunmanın anti-Sovyet bir manevra olduğu, feodal ve dinî kalıntılara karşı yürütülen mücadelenin Müridizm’e karşı da yürütülmesi, istenilimiştir. 

Cahar Dudayev’in öldürülmesinde Türk-Rus işbirliği…

Tarihi örnekleri ile anlattığım şekilde Kafkasya’da ortaya çıkan Rus karşıtı cihat hareketlerinin de çok belirgin olarak İngiliz parmağı vardır.  

Aynı İngiliz parmağı, Çeçen ayaklanmasını sağladı. Çünkü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması sonrasında, doğalgaz ve petrol kokusunu almışlardı.

Bu sefer kullandıkları isim, Afganistan’ı işgal eden ve binlerce Afganlının ölümüne neden olan Sovyet ordusunun pilot Komutanı Cahar Dudayev oldu. 

Çeçenistan'ı kontrol etmek için petrol lobileri harekata geçmiş, petrol  üretim tesislerine yatırım yapmayı gündemlerine almışlardı. 

Ancak bir şart ileri sürüyorlardı. Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden gelen Hazar petrolünün Batı’ya naklinin güvenliğini temin etmek zorundaydı. Hazar denizini Rusya ile birleştiren tek petrol boru kemeri ise -Kizlar, Groznıy, Novorossiysk- Çeçenistan topraklarından geçmekteydi. 

Tam da o zamanlar Türkiye ile Azerbaycan, Rusya'yı pas geçerek siyah altının (petrol) Türkiye üzerinden Akdeniz'e aktarılması yönünde aktif çabalar sarf etmekteydi. 

'Her hangi bir' Dudayev yüzünden milyarlarca dolarlık bir mali kaynağı kaybetmeyi ise Rus yetkililerin asla kabul etmezdi. 

Rusya kendi sınırlı istihbarat kaynakları ve malzemeleriyle Çeçenistan işinin içinden çıkamayacağı gerçeğini fark edince problemi Türk İstihbaratı içindeki bazı istihbarat elemanlarından alacağı destekle halletme yoluna gitti. 

Bu elemanlar Ruslar'ın gizli servis sistemlerine yakın, gençlik yıllarında "Sovyet Masası" departmanlarında çalışıp tecrübe kazanmış üst rütbeli istihbaratçılardı... 

ABD'nin gönderdiği “NEC” marka uydu telefonu bir şekilde Çeçen Lideri Dudayev'e ulaştırılacaktı. Çeçen direnişinin yanında olan Refahyol hükümetinin lideri Necmettin Erbakan, Çeçen Lidere “İmmarsat-M” uydu telefonu armağan etti.

Farkında olmadan Dudayev'in ölüm fermanını da imzalamış oldu... CIA'nın Türk istihbaratına, buradan da Başbakan Erbakan'a ulaştırdığı hediye, Dudayev'e ulaşmıştı...

Elde edilen bilgiler anında MİT'e ve ajanlar aracılığı ile de KGB'ye ulaştırılıyordu..

Cahar Dudayev’in öldürülmesinin Rus versiyonu biraz daha değişik!..

Çeçenistan’a ilk olarak Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi tarafından Inmarsat (Uluslarası Denizcilik Uydu Organizasyonu) gemilerin haberleşmesi için kurulan uydu haberleşme sistemine bağlı bir telefon gönderildi.

Ancak Rusya, Dudayev’in kullandığı telefonları tespit edip, haberleşme uydusunun sahibi olan ülkeye baskı yaparak hatlarını kestirmeye başladı.

Dudayev, şehit edilmeden kısa bir süre önce, Çeçenistan Dışişleri Bakanı Şemsettin Yusuf aracılığı ile bir uydu telefonu alınması talimatını verdi.

Şemsettin Yusuf da Türkiye’de faaliyet gösteren ve Çeçenistan’a yardım konusunda ciddi çalışmaları olan Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi ile irtibata geçti.

Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi de bu kez kullanımı zor olan ve Rusya’nın çalışmasını engellediği Inmersat Uydu telefonu yerine, yeni bir model olarak üretilen, kullanımı daha kolay olan ve Satellite Uydusu üzerinden çalışan Sperry Marine - Satellite SP 4100 marka model uydu telefonunu bir Baltık ülkesinden satın alarak Türkiye’ye getirtti.

Uydu telefonunun hattı ise Dubai’den alındı. Telefonun ve hattın nerede kullanılacağını, ne satan firma ne de getiren kişi biliyordu! 

Rusya, bir hattı kestirdiğinde diğeri aktif hale getirilsin diye farklı ülkelerden hatlar alınıyordu. Telefon, Hindistan uydusuna yönlendiriliyor onun üzerinden iletişim kuruluyordu.

Dudayev, öldürüldüğü gün, 15-20 dakikayı bulan uzun bir konuşma yapmış ve bu sayede yeri, Rus istihbaratınca saptanmıştı.

Kiev doğumlu Alexey Fomin/Алексей Фомин  isimli Rus gazeteci, yıllar önce “Как убивали Дудаева Операция по уничтожению первого президента Чечни обошлась российскому бюджету в 600 тысяч долларов - Dudaev nasıl öldürüldü? Çeçenya'nın ilk başkanını yok etme operasyonu Rus bütçesine 600 bin dolara mal oldu” başlıklı haberinde, Rus istihbarat kaynaklarına dayanarak bu operasyonu şöyle anlatmıştı 

Konstantin Natanoviç Barovoy'ın yönettiği operasyon o kadar gizliydi ki, Dudayev'in çevrelediği FSB ajanlarının bile haberi yoktu. Operasyon hakkında hiçbir şey bilmeyen ve mucizevi bir şekilde hayatta kalan ajanların hikayelerine göre Dudayev'in kafatasının yarısı havaya uçtu.

Moskova'daki Çeçen İçkerya Cumhuriyeti temsilcisi Hamad Kurbanov ve biri FSK için çalışan diğer iki kişi onunla birlikte öldü.

İstihbarat raporlarına göre Dudayev, Amerikalılar tarafından bağışlandığı iddia edilen Inmarsat uydu telefonunu sık sık kullandı. Bilim adamları, telefondan uyduya gelen ışını kesecek, abonenin tam koordinatlarını sabitleyecek ve bunları bombardıman uçağına iletecek bir cihaz yapmayı önerdi.

Dudayev sürekli uyduya bağlı telefonu ile Borovoy'la irtibata geçiyordu. 1996 yılının 21 Nisan tarihinde akşam vakitlerinde uzak radyo lokasyon sistemi ile donatılmış A-50 (Amerikan Avaks uçağının benzeri) Rus uçağının heyeti, üzerinde taşıdığı uydu telefonundan gelen sinyalleri yakalamak özelliğine sahip makina ile beraber uçuş emrini aldı. 

Yirmi iki bin metre yüksekliğe çıkan uçak, Çeçenistan'ın üzerinde dönmeye başladı. Eş zamanlı olarak Dudayev'in korteji Roşni-çu köyüne doğru harekât etti. 

Yarım saat sonra gökyüzüne iki adet Su-24 bomba taşıyan savaş uçağı havalandı. Onlar semada bir müddet kaldıktan sonra koordinatları alamadan yakıtları tükendi ve yeniden yakıt almak için hava alanına geri döndüler. Daha sonra tekrar uçtular.

Dudayev, 21 Nisan 1996'da Çeçenya'nın batısındaki bir köyde Çeçen-Rus savaşının başlamasından iki yıl sonra, konumunun bir telefon sinyaliyle tespit edilmesi ile öldürüldü.  

Su testisi su yolunda kırıldı. Binlerce insan Batı emperyalizminin çıkarları uğruna can verdi. Adamlar, derenin taşı ile derenin kuşunu vurdular.  

Kim kahraman, kim hain her şey ortada! 

Sonuç, her gördüğün sakallı Hacı, her gördüğün yabancı Hızır değildir. Her Kur’an ayeti okuyan, İslami terimlerden söz eden İslam alimi değildir. Akıllı olalım. Dilimize doladığımız “Mü’minin feraseti” nerede kaldı? 

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Seçilmiş Kaynakça

https://www.treccani.it/enciclopedia/giovanni-battista-boetti_%28Dizionario-Biografico%29/

https://www.librinlinea.it/titolo/il-profeta-armato-ovvero-giovan-battist/VEA0031489

https://www.treccani.it/enciclopedia/giovanni-battista-boetti_%28Dizionario-Biografico%29/

https://pms.wikipedia.org/wiki/Giovanni_Battista_Boetti

https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-mansur

Osman Kimya, Kafkaslarda Çarlık Rusya’ya Karşı Müridizm Hareketi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/829538

https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-samil

Zübeyde Güneş Yağcı, Kuzey Kafkasya’nın Uluslararası Lideri: Sefer Zaniko, https://dergipark.org.tr/tr/pub/bilig/issue/25338/267573

https://www.gorunumgazetesi.com.tr/yazar/2307/eyh-aml-hakkinda.html

https://www.internethaber.com/dudayevin-olumunde-sok-iddia-1069449h.html

https://www.compromat.ru/page_25695.htm

https://www.istpravda.com.ua/digest/4db02f2568a49/

https://www.gazeta.ru/politics/2016/04/21_a_8188919.shtml

https://novostivl.ru/post/6820/

https://thechechenpress.com/news/5754-2014-02-14-18-37-01.html

https://eadaily.com/ru/news/2020/04/22/islam-saydaev-dudaev-vinoven-v-chechenskoy-voyne-naravne-s-elcinym

CIA, Türkleri Afganistan Cihadı masalına nasıl inandırdı?

12 Eylül 1980 darbesinden önce Türkiye’nin İslamcı ve milliyetçi basınında Ruslara karşı savaşan Afgan mücahitlerinin boy boy resimleri yer alırdı. Her grup, kendi perspektifinden Afganistan Cihadını değerlendirirdi.

Örneğin Ülkücü camiaya hitap eden haftalık ‘Nizamulalem’ gazetesi, Afganistan Türklerinin, Rus işgal ordusuna direnişinden söz ederken, İslamcı -Akıncılar- camiaya yönelik yayın yapan Tevhid, Şura, Seriyye, İslami Hareket gibi mevkuteler, Cemaleddin Rabbani, Gülbeddin Hikmetyar gibi liderlerin başında oldukları Cemiyeti İslami ve Hizbi İslami gibi grupların haftalık operasyon haberlerine yer verirdi.

Tabii ki o yıllarda Türkiye’de kimsenin Afganistan’ın kuzeyinde etkili olan Özbek asıllı General Raşid Dostum’un ‘Cümbüş-ü Milli İslami’ partisinden haberi yoktu! İşin garibi Türkiye Müslümanları, Afganistan’daki kadim Peştun ve Tacik milliyetçileri arasındaki rekabeti bilmiyordu. Daha bilmedikleri neler vardı?

1980 darbesinden sonra yasadışı faaliyetlere karışan bazı isimlerin yurt dışına çıkarak İran ve Pakistan üzerinden Afganistan Cihadına (!) dahil olmasıyla Türkiye’de, Afgancılık prim yapmaya başladı. Onların bağlantılarıyla genç jenerasyon reislerinin yanına cihada koşturdu, tabii ki boş gitmediler, halktan topladıkları yardım paralarını sözde Allah’ın dinini yüceltmek için cihad eden CIA destekli Peştun ve Tacik milliyetçilerine elden ulaştırdılar.

Bir serap uğruna yüzlerce Türk genci Afganistan dağlarında can verdi. Halen bu lobinin Afganistan romantizmi devam ediyor. Kimse kalkıp da “biz yanlış yapmış olabiliriz” itirafında bulunma erdemini göstermiyor. Evet, yazdıklarım yenilir yutulur cinsten değil ama birilerinin çıkıp bunu söylemesi gerekiyor. Suriye ve Irak’ta da aynı oyuna düşülmedi mi? 

Halen ABD emperyalizmine gönüllü askerlik yapan yüzlerce Türk vatandaşı, sözde “fitne yeryüzünden kalksın, Allah’ın dini yeryüzüne hakim olsun diye savaşmıyor mu? Siz istediğiniz kadar “Afgan dağlarında çiçekler açar” marşları söyleyin, sizin marşlarınızın yeri göğü inlettiği ülke, var gücüyle ABD emperyalizmine yardım ve yataklık ediyor. Sahi Afgan dağlarında bir hayalin peşinden can veren gencecik insanların vebalini kim ödeyecek?

Benzer bir durum iki yüzyıl öncesi Kafkas coğrafyasında İngiliz İmparatorluğu tarafından tezgâhlanmıştı…

Kafkas kriz bölgesinde yaşanan çatışmaların geçmişi Osmanlı-Rus savaşlarına uzanıyor. Çarlık ordularının, Kafkaslar’ı işgaline karşı gelişen direniş hareketleri her ne kadar dini karakteristik özellik taşısa da erken dönem etnik milliyetçilik öze sahip olduğu görülür. 

Bağımsızlık mücadelesi formatında ortaya çıkan bu direniş hareketlerinin tarihsel arka planında ne yazık ki, Kafkasya/Orta Asya ve Karadeniz’de Rus yayılmacılığına karşı projelendirilen İngiliz politikasının ayak izleri görülebilir. 

Rus Çarlığı, I. Petro döneminde stratejik hedeflerini belirleyerek sıcak denizlere ulaşma politikasını izledi. 

Kafkasya ve Orta Asya coğrafyası ise emperyalist Rusya’nın kendi varlığını sürdürmesi açısından hayati öneme sahip yerler olarak görülüyordu. 17. Yüzyıl sonlanmadan önce Rusya’nın sınırları, doğu yönünde Asya kıtasını geçerek Pasifik Okyanusu’na ulaşmıştı. Aynı coğrafya üzerinde Çarlık Rusyası ile benzer amaçlar peşinde koşan İngiltere, 1791 yılından 1878’e kadar Rusya’nın, Avrupa’nın en büyük devleti olmasını engellemek amacıyla sözde Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünü koruma politikasına dört elle sarıldı. 

18. yüzyılda Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşlar Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlandığında, Rus Çar orduları Karadeniz’e çoktan mitili, sermişti bile. 

Sonuçta Rus Çarlığı, kuzeyde Osmanlı Devleti’nin sınır güvenliğini büyük ölçüde tehdit eden devasa bir güç olup çıkmıştı. 

Bir ucu İngiliz tüccarlara dokunmasa İngilizler’in Osmanlı İmparatorluğu umurlarında değildi. Ne zaman Rus Çarlığı, Hindistan yolunu siyasi ve ekonomik çıkarları açısından çok önemli olarak gören İngiltere için de bir tehdit oluşturmaya başladı, işte o zaman dananın kuyruğu koptu. 

İşte bu gelişmeleri bilmeden hamasetle şanlı tarih goygoyculuğu yapmak ve dahası ölü sevicilik, havanda su dövmek kadar boş beleş bir iştir. 

Ruslar’ın Güney Kafkasya’da büyük bir hızla ilerlemeleri, İngiltere ve Fransa’nın küresel çıkarları açısından tehlike sinyalleri verdiğinden, güç birliğine giderek, Ruslar’ı, Güney Kafkasya’dan uzaklaştırmak için harekete geçtiler.  

Geriye taşeronları bulmak kalıyordu.

Çok da zorlanmadılar. 

Londra ve Paris’te konuşlanmış savaş baronları için kullanışlı aparatlar Osmanlı Devleti ile İran Şahlığı idi.

Dönemin şartları açısından ortada bir sorun vardı. 1798-1801 yılları arasında Fransa, Mısır ve doğu ticaret yolları üzerinde üstünlük elde etme amacıyla Osmanlı toprağı Mısır’a çıkartma yapmıştı. 

Mısır’ın işgali nedeni ile Fransa ile arası açık bulunan Osmanlı Devleti’nin Fransızlar’la Kafkasya politikasında anlaşması mümkün olmadığından, Osmanlı Hariciyesi, kucağına oturduğu İngilizler’le yakınlaşmayı sürdürdü.  

Bu iki devletin desteğini alan İran Şahlığı, 1804 yılı ortalarına doğru Rusya’ya savaş ilan etmişti. 

İran Şahlığı’na yönelik kışkırtma operasyonlarının perdelediği de facto durum ise 19. yüzyılda Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinde etkinliğini artırmak isteyen Avrupa’nın güçlü devletlerinden İngiltere ve Fransa’nın, Ruslar’ın, Kafkaslar’ın güneye inmelerini engellemekti.  

İngiliz İstihbaratı, Kafkaslar’da Nakşibendilik üzerinden yürüdü…

Vehhabiliğin doğuşunda İngiliz etkisinin Osmanlı İmparatorluğu’nun bu bölgeden tasfiyesi ile nasıl sonuçlandığını bilmeyenler konuşmasın! 

İngiliz istihbaratının faaliyetinin sadece Arabistan ile sınırlı olmadığı ortada. Hindistan Müslümanları üzerinden Orta Asya ve Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz edebilmek için sözde dini cemaatler, özellikle sufizm ve tarikatlarla, İslam dünyasında faaliyet göstermediler mi? 

Türkiyeli Müslümanlar’ın inanmakta zorlandıkları bir diğer İngiliz Projesi de Hindistan kaynaklı Müceddidilik’tir. Türkiye’de daha çok İmam Rabbani olarak tanınan Ahmed Sirhindi, manevi makamının “İlk üç halifeden bile üstün” olduğunu iddia ettiği için hapis yattı. 

Bu şahıs (Sirhindî), 1028/1619 yılında Bâbür Hükümdarı Cihangir tarafından, mânevî makamının yüksekliği ve bilhassa sülûk esnasında ilk üç halifeyi aştığına dair iddialarından dolayı sorgulanmak üzere Agra’ya getirildi.  

Verdiği cevaplarla ikna olmayan Cihangir, onun tutuklanarak Gevâliyâr (Gwalior) Kalesi’ndeki hapishaneye gönderilmesini emretti. 

Rabbani, yaşadığı dönemde putperest Hindular’ın İslam’la tanışmaları için hiçbir çalışma ve gayrete girmezken, Şiiler hakkında verdiği fetvalarla ve yazdığı eserlerle Sünni Müslümanları, Şiilere karşı kışkırtmıştı.

Müslüman’ı Müslüman’a düşman etmek konusundaki genel tavrı Hindistan’ı işgal eden İngilizler’in (British East India Company) sömürgeleştirme politikalarına hizmet etmiştir. 

Yine bu ekolden gelen ve Türkiye’deki Nakşibendi şubelerinin silsilesinde yer alan Nakşi Şeyhi Halid Bağdadi’nin hakkında İngiliz casusu olduğuna dair kuvvetli rivayetler bulunuyor.

İngiliz Nakşiliğinin Kafkasya ayağı…

Rus Çarlığı’nın rahat hareket edebilmesinin önüne geçmek için İngiliz istihbaratı, İslami değerler üzerinden politika geliştirdi. 

İslam toplumlarının içine saldığı derviş kılıklı misyoner ajanları aracılığı ile oluşturduğu, Sömürge Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Doğu bilimleri merkezinde yapılan toplantılarda Kafkas Halklarının sosyal yapısına en uygun değiştirme dönüştürme aracının Nakşi Sufiliği olduğu belirlendi. 

Zaten Hindistan üzerinden devşirilen “Nakşi Sufiler”, gerekli kültürel zemini yıllar öncesinden oluşturmuştu. 

İtalyan asıllı Giovanni Battista Boetti nasıl Şeyh-İmam Mansur oldu?

Uydurma hayat hikayesine göre, Çeçenistan’ın Grozni şehrine yakın Sunca nehriyle Goy çayı arasındaki Aldı (Alda/Elda) köyünde 1748’de doğdu. Adı, yerel halk arasında Uçermak /Uşurma olarak biliniyor. Çocukluğunda kendisine Kur’an ezberletilmiş. 

Bu, Kafkas Halklarını uyutmak için uydurulmuş versiyon. Günümüzde böyle tanınıyor. İlk ortaya çıktığında Kafkas halklarına da öyle tanıtılmıştı. 

Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu sözü belli ki tecrübenin sonucunda söylenmiş. 

Fakat onun Çerkes/Çeçen/Adıge değil İtalyan asıllı Giovanni Battista Boetti adlı bir kişi olduğu söylentisi ağır basar. Anadolu’ya misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak üzere gönderildikten sonra İslâmiyet’i kabul ederek Kafkaslar’a geçtiği rivayet edilir.

Ayrıca Orenburglu bir Tatar veya Nogay yahut Kafkaslar’a gönderilmiş bir Osmanlı ajanı olabileceği yolunda zayıf bilgiler de vardır. 

Karizmatik bir kişiliğe sahip bulunduğu anlaşılan Şeyh Mansûr’un keramet sahibi dinî bir şahsiyet olarak tanınması, rüyasında gördüğü Hz. Peygamber tarafından halkı doğru yola iletmesi için görevlendirildiği şeklindeki bir rivayetin yayılması sonucudur. 

Hatta “Mansûr” adını kendisine bizzat Resûlullah’ın verdiği yolunda  söylentiler yayıldı.. 

Sonradan İmam Mansur adını alacak olan Giovanni Battista Boetti, 2 Haziran 1743'te, İtalya'da Torino'nun yaklaşık 45 kilometre doğusunda ve Alessandria'nın yaklaşık 40 kilometre kuzeybatısında yer alan İtalyan bölgesi Piedmont'taki Alessandria eyaletinde bir komünde, Camino'da doğdu.

Bir süre tıp okudu; sonra Loreto'ya geçti. Ravenna'da bir manastırda kaldı. Ardından, Mezopotamya'da Musul'da bulundu.  Öyle ki neredeyse dünya kazan o kepçe, Moskova'dan Kazakistan'a, İran üzerinden Gürcistan, Kırım, ve İstanbul'a oradanda Polonya'ya gezdi durdu. 

Kafkaslar’da Ortodoks Ruslara karşı Kutsal Savaşı başlatmadan önce tekrar İstanbul’a döndü. Burada antik sikke koleksiyoneri İngiliz Büyükelçisi Sir Robert Ainslie ile görüştü. 

Ainslie, yaklaşık 18 yıl gibi uzun bir süre İstanbul'da elçilik yaparak, barışı korumak için gayret gösterdi ve İstanbul'da bulunan yabancı diplomatlarla iyi ilişkiler kurarak ve bu ülkelerin İngiltere ile olan dostluklarını muhafaza etmelerini sağladı. 

Sir Robert Ainslie, İstanbul’a atandığında görsel istihbarat için arşiv oluşturacak Almanya doğumlu sanatçı Luigi Mayer'i yanına almıştı.  Mayer, İstanbul'da kaldığı sürece Ainsle'ye ilişkin tören ve kabul sahnelerini çizdi. 

Osmanlı ülkesinin çeşitli yörelerinden görüntüler sunan arkeolojik sitleri ve önemli yapıları belgeleyen resimler yaptı. Büyükelçi ile arkeoloji gezilerine ressam olarak katıldı, çok sayıda desen yaptı.

Giovanni Battista Boetti, İngiliz Büyükelçi Sir Robert Ainslie'a; ÖnAsya, Mezopotamya, İran, Kafkasya ve OrtaAsya gezileri sırasında elde ettiği antik paralar haricinde çok önemli bilgiler getirip götürüyordu. 

Kafkaslar’da sonraki yıllarda “Müridizm” adını alacak anti Rusçu, Rusofobik akımın nasıl başlatılacağını bu iki isim İtalyan asıllı Katolik Giovanni Battista Boetti ile İngiliz Büyükelçisi Sir Robert Ainslie kararlaştırmıştı.

Boetti İtalyanca, İngilizce haricinde Türkçe, Farsça ve Arapça biliyordu. Görev yerine giderken Kafkas dillerini çoktan sökmüştü bile. İstanbul’a İranlı bir tüccarın kervanı eşliğinde veda etti.

Erzurum'dan İran'a geçti. İmadiye-Amadiye şehrinde kendisini üç aydan fazla bir süre kiralık bir evde kilitledi, efsanenin daha sonra yapacağı gibi derin meditasyonlara daldı.  

Engin dilbilgisi ve derin din bilgisine kıvrak zekası eklenince, Hristiyanlık ve İslam karışımı vaazlarına başladı. 

Arapça ve Farsça karışımı vaazları geniş halk kitlelerini etkiledi. Burada bulunduğu zaman süresince Türkiye'deki Nakşi tarikatların silsilesinde önemli bir halka olan  Halidiye kolunun Şeyhi Halidi El Bağdadi'yi yetiştirdi. 

Sonraki yıllarda Giovanni Battista Boetti'nin formatladığı Halidi El Bağdadi, soluğu İngiliz işgali altındaki Hindistan'da aldı. 

Nitekim Türkistan ve Horasan bölgesinde kendisine Delhi'ye gitmemesi yönünde telkinler olduğunu ve bu sözlere kanmayarak yola devam ettiğini Dîvân'ın da şöyle açıklar: 

"Turanlılar ile Horasanlılar beni çok kınadılar. Eğer Müslümansan küfür diyarına gitmeyi nasıl benimsedin dediler. Onlar Delhi'de küfür karanlığı var dediler Ben de içimden dedim ki¸ eğer hayat suyunu aramaktaysan mutlaka karanlığa gitmelisin Ey nefsin süslü hilelerinden ve şeytanın aldatmalarından kurtulmak isteyen kişi! Sen can u gönülden Abdullah Dehlevi Şah'ın kölesi ol." 

Buradan Delhi'ye geçen Halid-i Bağdadî orada yaşayan Abdullah Dehlevî'ye ulaştı ve ona intisap etti yani bağlandı. 

İmam Mansur'a gelince, İmadiye-Amadiye'den ayrıldıktan sonra Kafkasya'ya intikal etti. Gezdiği tüm yerlerde, Mart 1785’ten itibaren özel sohbetlerinde ve cami vaazlarında tütün ve kahve içmenin günah olduğunu, Ruslar’la evlenilmemesi gerektiğini söylemeye başladı. 

Ayrıca çeşitli Kafkas halklarına gönderdiği mektuplarda onlardan yardım isteyerek oluşturulan birliklere katılmalarının dini zorunluluk olduğunu söylüyordu. 

Giovanni Battista Boetti, yani şu bizim meşhur çakma Kafkas Mücahidi İmam Mansur'un Müridizmi şu prensipler üzerine kurulmuştur: Rus hareket tarzına benzeyen her şey haramdır. Hastalar Rus doktorlardan tedavi olmayacak. Ruslardan nefret etmek dinin şartlarındandır. Din düşmanı Ruslara karşı gaza vakti gelmiştir ve cennet kılıçların gölgesindedir. Savaştan ve kâfirlerden kaçanın yeri cehennemdir.

Osmanlı Padişahı, hakkında soruşturma başlattı...

Onun kısa sürede şöhret bulmasına yol açan diğer bir husus da Hz. Ali’den nakledilen bir hadiste “Mansûr” adlı bir kişinin çağrısına uymanın her Müslümana vâcip olduğuna dair aslı-astarı olmayan rivayettir. 

Bu durum, halk arasında hadiste sözü edilen “Mansûr’un ortaya çıktığı” kanaatine yol açtı, hatta Osmanlı Padişahı 1. Abdülhamid dahi bundan etkilendi. 

1. Abdülhamid, bir fermanında, Dağıstan tarafında ortaya çıkan Şeyh Mansûr olayına türlü türlü mânalar verildiğini belirtip bunun düşmanın bir hilesi olabileceğine dikkat çektikten sonra durumunun araştırılmasını istedi. 

Bir başka fermanında, hadiste sözü edilen Mansûr adlı kişi hakkında ulemânın araştırma yaparak kendisine bilgi vermesini emretti. Bu durum, Osmanlı idarecilerinin Mansûr vak‘asını dikkatli bir şekilde ve endişeyle izlediklerini gösterir. 

Denize düşen yılana sarılır hesabı, Kırım ve Gürcistan meselesi yüzünden yeni bir Osmanlı-Rus savaşının patlak vereceğinin anlaşılması, Padişah I. Abdülhamid'in Şeyh Mansûr’a bakışını değiştirdi, ona saat ve dürbün gönderdi.

Giovanni Battista Boetti namı diğer İmam Mansur ve müritlerinin sığındığı Anapa Kalesi, Rus kuvvetleri tarafından, 1791 yılı Haziran ayında General Gudaviç komutasında 2 tümen, 54 süvari bölüğü, 150 top, sayısız cephaneyle  kuşatıldı ve Ruslar, Anapa’yı ele geçirdi. 

İtalyan asıllı İngiliz  casusu Katolik Giovanni Battista Boetti, ağır yaralı olarak Ruslar’a esir düştü. Schlüsselburg kalesi zindanına kapatıldı. 13 Nisan 1794 tarihinde idam edildi.

Ve sonrası İmam Şâmil…

40-45 yıllık aradan sonra Müridizm hareketinin başına geçen İmam Şâmil, bir yandan Rus ordularıyla savaşırken, bir yandan da Osmanlı Devleti ve İngiltere ile yardımlar için temasa geçti. 

İmam Şâmil, her iki ülkeye de çeşitli mektuplar göndermiştir. 

İmam Şamil, gönderdiği mektuplarında kendilerine yardım verilmesi halinde Rus işgal kuvvetlerinin Kafkasya’dan temizlenip atılabileceğini  söylüyordu. 

1853’de patlak veren Kırım Savaşı, İmam Şâmil ve Kafkasya halkı için bir umut ışığı olmuştu. Rusya ordularına karşı bir araya gelen Osmanlı Devleti, Fransa ve İngiltere’nin Kuzey Kafkasya’ya da müdahale edebilecekleri ihtimali ortaya çıkmıştı. 

Nitekim Osmanlı bahriyesinde görevli İngiliz Amirali Adulphus Slade, bir raporunda Rusya’yı barışa zorlamak için Kafkasya’nın fethedilmesinin, bunu sağlamak için Çerkezler’in yanı sıra Şeyh Şâmil ile iş birliği yapılmasının gerekli olduğunu söylüyordu.  

Kırım Savaşı esnasında, Şâmil önderliğindeki direniş kuvvetlerinin başarıya ulaşabilme şansı belirdi. Çünkü İmam Şâmil, Kafkasya’da Rus ordularına karşı İngiltere, Fransa ve Osmanlı ordularının beraber başlatacağı ortak bir harbin neticesinde Rus ordusunun kesin bir mağlubiyete uğrayacağını düşünüyordu. 

Osmanlı Devleti, Ağustos 1853'te, Abdülkerim Paşa'ya, muhtemel bir Osmanlı-Rus savaşında kendilerine yardımda bulunması için bir kişiyi Şeyh Şamil'e göndermesini emretti. 

4 Ekim 1853'te Kırım Savaşı'nın başlaması, Osmanlı Devleti'nin Kafkasya ile daha yakından ilgilenmesini zorunlu hale getirdi. Sultan Abdülmecid, 9 Ekim 1853'te Şeyh Şamil'e bir ferman yollayarak, onu Ruslara karşı cihada çağırdı.

Bu çağrıya 13 Aralık 1853'te cevap veren Şeyh Şamil, Tiflis üzerine bir askeri harekata girişilirse Ruslar’ın Kafkaslar'dan çıkarılabileceğini bildirdi ancak bu teklif Osmanlı Devleti'nce kabul görmedi.

Osmanlı Devleti, Mayıs 1854'te, Dağıstanlı Halil Bey'in teklifiyle Şeyh Şamil'e “Dağıstan Serdar-ı Ekrem’i" unvanını verdi. Tiflis'e karşı askeri bir harekat yapılması konusunda ısrarlı olan Şamil, Temmuz 1854’te Gürcistan’ın Kaheti bölgesine girdi. Şeyh Şamil, bütün gayretlerine rağmen Osmanlı ordusunun Tiflis'e doğru hareket etmesini sağlayamadı. 

Aynı tarihlerde bir başka Çerkez lideri Sefer Zaniko, İngiltere ile ilişkisi olduğu ve bu yüzden Rusya’ya zarar verdiği gerekçesiyle Rus elçisinin isteği doğrultusunda Osmanlı Devleti tarafından gözetim altına alınmış ve İstanbul’dan uzaklaştırılmıştır. 

Sefer Zaniko'nun, İngiltere, Osmanlı Devleti ve Rusya kıskacında ortaya koymaya çalıştığı politikalar, Kafkas-Rus mücadelesinde etkili rol oynamıştır.

Dağıstan Eyaleti Komünist Partisi 1. Katibi A. Danyalof, Prof. N. A. Semirnof, Şeyh Şamil’in Türk-İngiliz ajanı olduğunu, Sivastopol mağlubiyetine sebebiyet verdiğini söylüyorlar. 

Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi’nin 1956 Kasımı’nda Moskova’da düzenlediği Tarihçiler Konferansı’nda ‘Müridizm’ konusu tartışılmış, sonuç bildirgesinde “Müridizm, Çar otokrasisine karşı antiemperyalist bir hareket” şeklinde tanımlanmış, “Çarlar’ın politikasının zorbalık, bölgenin Sovyetler’e katılmasının ise ilericilik” olduğu belirtilmiştir. 

Konferansın ardından Voprosy Istorii gazetesinde (Aralık 1956) yayımlanan ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin resmî görüşünü yansıtan bir makalede Müridizm’i savunmanın anti-Sovyet bir manevra olduğu, feodal ve dinî kalıntılara karşı yürütülen mücadelenin Müridizm’e karşı da yürütülmesi, istenilimiştir. 

Cahar Dudayev’in öldürülmesinde Türk-Rus işbirliği…

Tarihi örnekleri ile anlattığım şekilde Kafkasya’da ortaya çıkan Rus karşıtı cihat hareketlerinin de çok belirgin olarak İngiliz parmağı vardır.  

Aynı İngiliz parmağı, Çeçen ayaklanmasını sağladı. Çünkü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması sonrasında, doğalgaz ve petrol kokusunu almışlardı.

Bu sefer kullandıkları isim, Afganistan’ı işgal eden ve binlerce Afganlının ölümüne neden olan Sovyet ordusunun pilot Komutanı Cahar Dudayev oldu. 

Çeçenistan'ı kontrol etmek için petrol lobileri harekata geçmiş, petrol  üretim tesislerine yatırım yapmayı gündemlerine almışlardı. 

Ancak bir şart ileri sürüyorlardı. Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinden gelen Hazar petrolünün Batı’ya naklinin güvenliğini temin etmek zorundaydı. Hazar denizini Rusya ile birleştiren tek petrol boru kemeri ise -Kizlar, Groznıy, Novorossiysk- Çeçenistan topraklarından geçmekteydi. 

Tam da o zamanlar Türkiye ile Azerbaycan, Rusya'yı pas geçerek siyah altının (petrol) Türkiye üzerinden Akdeniz'e aktarılması yönünde aktif çabalar sarf etmekteydi. 

'Her hangi bir' Dudayev yüzünden milyarlarca dolarlık bir mali kaynağı kaybetmeyi ise Rus yetkililerin asla kabul etmezdi. 

Rusya kendi sınırlı istihbarat kaynakları ve malzemeleriyle Çeçenistan işinin içinden çıkamayacağı gerçeğini fark edince problemi Türk İstihbaratı içindeki bazı istihbarat elemanlarından alacağı destekle halletme yoluna gitti. 

Bu elemanlar Ruslar'ın gizli servis sistemlerine yakın, gençlik yıllarında "Sovyet Masası" departmanlarında çalışıp tecrübe kazanmış üst rütbeli istihbaratçılardı... 

ABD'nin gönderdiği “NEC” marka uydu telefonu bir şekilde Çeçen Lideri Dudayev'e ulaştırılacaktı. Çeçen direnişinin yanında olan Refahyol hükümetinin lideri Necmettin Erbakan, Çeçen Lidere “İmmarsat-M” uydu telefonu armağan etti.

Farkında olmadan Dudayev'in ölüm fermanını da imzalamış oldu... CIA'nın Türk istihbaratına, buradan da Başbakan Erbakan'a ulaştırdığı hediye, Dudayev'e ulaşmıştı...

Elde edilen bilgiler anında MİT'e ve ajanlar aracılığı ile de KGB'ye ulaştırılıyordu..

Cahar Dudayev’in öldürülmesinin Rus versiyonu biraz daha değişik!..

Çeçenistan’a ilk olarak Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi tarafından Inmarsat (Uluslarası Denizcilik Uydu Organizasyonu) gemilerin haberleşmesi için kurulan uydu haberleşme sistemine bağlı bir telefon gönderildi.

Ancak Rusya, Dudayev’in kullandığı telefonları tespit edip, haberleşme uydusunun sahibi olan ülkeye baskı yaparak hatlarını kestirmeye başladı.

Dudayev, şehit edilmeden kısa bir süre önce, Çeçenistan Dışişleri Bakanı Şemsettin Yusuf aracılığı ile bir uydu telefonu alınması talimatını verdi.

Şemsettin Yusuf da Türkiye’de faaliyet gösteren ve Çeçenistan’a yardım konusunda ciddi çalışmaları olan Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi ile irtibata geçti.

Kafkas Çeçen Dayanışma Komitesi de bu kez kullanımı zor olan ve Rusya’nın çalışmasını engellediği Inmersat Uydu telefonu yerine, yeni bir model olarak üretilen, kullanımı daha kolay olan ve Satellite Uydusu üzerinden çalışan Sperry Marine - Satellite SP 4100 marka model uydu telefonunu bir Baltık ülkesinden satın alarak Türkiye’ye getirtti.

Uydu telefonunun hattı ise Dubai’den alındı. Telefonun ve hattın nerede kullanılacağını, ne satan firma ne de getiren kişi biliyordu! 

Rusya, bir hattı kestirdiğinde diğeri aktif hale getirilsin diye farklı ülkelerden hatlar alınıyordu. Telefon, Hindistan uydusuna yönlendiriliyor onun üzerinden iletişim kuruluyordu.

Dudayev, öldürüldüğü gün, 15-20 dakikayı bulan uzun bir konuşma yapmış ve bu sayede yeri, Rus istihbaratınca saptanmıştı.

Kiev doğumlu Alexey Fomin/Алексей Фомин  isimli Rus gazeteci, yıllar önce “Как убивали Дудаева Операция по уничтожению первого президента Чечни обошлась российскому бюджету в 600 тысяч долларов - Dudaev nasıl öldürüldü? Çeçenya'nın ilk başkanını yok etme operasyonu Rus bütçesine 600 bin dolara mal oldu” başlıklı haberinde, Rus istihbarat kaynaklarına dayanarak bu operasyonu şöyle anlatmıştı 

Konstantin Natanoviç Barovoy'ın yönettiği operasyon o kadar gizliydi ki, Dudayev'in çevrelediği FSB ajanlarının bile haberi yoktu. Operasyon hakkında hiçbir şey bilmeyen ve mucizevi bir şekilde hayatta kalan ajanların hikayelerine göre Dudayev'in kafatasının yarısı havaya uçtu.

Moskova'daki Çeçen İçkerya Cumhuriyeti temsilcisi Hamad Kurbanov ve biri FSK için çalışan diğer iki kişi onunla birlikte öldü.

İstihbarat raporlarına göre Dudayev, Amerikalılar tarafından bağışlandığı iddia edilen Inmarsat uydu telefonunu sık sık kullandı. Bilim adamları, telefondan uyduya gelen ışını kesecek, abonenin tam koordinatlarını sabitleyecek ve bunları bombardıman uçağına iletecek bir cihaz yapmayı önerdi.

Dudayev sürekli uyduya bağlı telefonu ile Borovoy'la irtibata geçiyordu. 1996 yılının 21 Nisan tarihinde akşam vakitlerinde uzak radyo lokasyon sistemi ile donatılmış A-50 (Amerikan Avaks uçağının benzeri) Rus uçağının heyeti, üzerinde taşıdığı uydu telefonundan gelen sinyalleri yakalamak özelliğine sahip makina ile beraber uçuş emrini aldı. 

Yirmi iki bin metre yüksekliğe çıkan uçak, Çeçenistan'ın üzerinde dönmeye başladı. Eş zamanlı olarak Dudayev'in korteji Roşni-çu köyüne doğru harekât etti. 

Yarım saat sonra gökyüzüne iki adet Su-24 bomba taşıyan savaş uçağı havalandı. Onlar semada bir müddet kaldıktan sonra koordinatları alamadan yakıtları tükendi ve yeniden yakıt almak için hava alanına geri döndüler. Daha sonra tekrar uçtular.

Dudayev, 21 Nisan 1996'da Çeçenya'nın batısındaki bir köyde Çeçen-Rus savaşının başlamasından iki yıl sonra, konumunun bir telefon sinyaliyle tespit edilmesi ile öldürüldü.  

Su testisi su yolunda kırıldı. Binlerce insan Batı emperyalizminin çıkarları uğruna can verdi. Adamlar, derenin taşı ile derenin kuşunu vurdular.  

Kim kahraman, kim hain her şey ortada! 

Sonuç, her gördüğün sakallı Hacı, her gördüğün yabancı Hızır değildir. Her Kur’an ayeti okuyan, İslami terimlerden söz eden İslam alimi değildir. Akıllı olalım. Dilimize doladığımız “Mü’minin feraseti” nerede kaldı? 

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Seçilmiş Kaynakça

https://www.treccani.it/enciclopedia/giovanni-battista-boetti_%28Dizionario-Biografico%29/

https://www.librinlinea.it/titolo/il-profeta-armato-ovvero-giovan-battist/VEA0031489

https://www.treccani.it/enciclopedia/giovanni-battista-boetti_%28Dizionario-Biografico%29/

https://pms.wikipedia.org/wiki/Giovanni_Battista_Boetti

https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-mansur

Osman Kimya, Kafkaslarda Çarlık Rusya’ya Karşı Müridizm Hareketi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/829538

https://islamansiklopedisi.org.tr/seyh-samil

Zübeyde Güneş Yağcı, Kuzey Kafkasya’nın Uluslararası Lideri: Sefer Zaniko, https://dergipark.org.tr/tr/pub/bilig/issue/25338/267573

https://www.gorunumgazetesi.com.tr/yazar/2307/eyh-aml-hakkinda.html

https://www.internethaber.com/dudayevin-olumunde-sok-iddia-1069449h.html

https://www.compromat.ru/page_25695.htm

https://www.istpravda.com.ua/digest/4db02f2568a49/

https://www.gazeta.ru/politics/2016/04/21_a_8188919.shtml

https://novostivl.ru/post/6820/

https://thechechenpress.com/news/5754-2014-02-14-18-37-01.html

https://eadaily.com/ru/news/2020/04/22/islam-saydaev-dudaev-vinoven-v-chechenskoy-voyne-naravne-s-elcinym