Myria, Hyelion, Kyzikos ve Sigriane üzerine
Myria, Hyelion, Kyzikos ve Sigriane üzerine
- 02-01-2023 06:50
- 5080
- 02-01-2023 06:50
- 5080
Har.1- Küçük Firikya (Firikya Epiktetos, Mukaddes Firikya), Firikya Hellespontia ve Tarihi Yollar.
MYRİA, HYELİON, KZYKOS VE SİGRİANE ÜZERİNE
(Her yeni bulgu ve belge tarih bilgimizi değiştirebilir)
Özet
Bu makalenin amacı, yaklaşık 500 yıl önce Eğirdir ve Beyşehir Göllerinde vukû bulan coğrafî değişimin fark edilmesiyle ortaya çıkan yeni tarihî coğrafyadır. Eğirdir Gölü, 500 yıl önce Hoyran ve Eğirdir olmak üzere iki ayrı göldü ve iki göl arasında 14-15 bm uzunluğunda Menderes ve daha birçok adı olan ağzı kaynağına yakın büyük ve derin bir ırmak vardı. Hakeza Beyşehir Gölü de Kıreli (Koralis) ve Beyşehir (Trogitis) olmak üzere iki ayrı göldü. Yaklaşık 500 yıl önce iklim ve başka nedenlerle göl suları yükselmiş, göller birleşmiş, bu esnada iki göl arasındaki ırmak, ırmak üzerindeki köprüler, yollar ve şehirler sular altında kalmıştı. Bu coğrafî değişim bilinemediği için tarihî yollar, araziye yerleştirilememiş, Eğirdir Gölü civarında vukû bulan olaylar ve bu olaylar sırasında zikredilen isimler başka yerlere taşınmıştır. Yâni yanlış bir tarihî coğrafya tedavüldedir. Ramsay, bunu, “Neticeyi bir kelime ile izah edebiliriz: Ya benim eserim sırf bir hatadan ibarettir, yahut da Anadolu haritasının büyük bir kısmı tamamiyle değişmelidir” sözleriyle açıklar. Bu hatalı tarihî coğrafya üzerinden yaklaşık 100-150 sene gibi uzun bir süre geçtiği için yanlış bilgiler doğruymuş gibi zihinlere kazınmıştır. Şimdi insanlar bu yanlış tarihî coğrafya üzerinden neşriyat yapıyor, doğru söyleyenleri ise dokuz köyden kovuyorlar.
Anahtar Kelimeler: Eğirdir Gölü; Hoyran Gölü, Kıreli Gölü, Beyşehir Gölü, Menderes, Yanlış Tarihî Coğrafya
Giriş
Bu makaleyle, “Ramazan Hocam, Felek ile Devran, Bintaş ile Menteş arasında kurduğunuz denklikleri çok aydınlatıcı buldum. Buna karşılık Eski Dünyadaki her yeri Eğirdir Gölü yöresine bağlamanızı nevi şahsınıza münhasır bir huy olarak görüyorum. Fuke dediğiniz yer şüphesiz Foke, yâni Foça, Eski Tralleis Aydın (Güzelhisar) şehridir. Rum Denizi tabiri tüm İslam, Türk, Arap ve Bizans kaynaklarında ve tüm çağlar boyunca daima Akdeniz anlamına gelir. Ege Denizi de Akdeniz’e dâhildir” diye, Devran Dede adlı makaleme yorum yazma nezaketini gösteren Sevan Bey ve okurlara cevap vereceğim.
Çok şükür bende Sevan Beyin dediği gibi bir huy yok. Ama doğru ve hakikat peşinde koşmak ve belki de mühendislikle ilgili “problem çözme hevesi” gibi, Sevan Beydeki huylara benzer, bazı huylarım olduğu doğrudur.
Sevan Bey, Rum Denizi, Tralleis ve Fuke’yi bir tek sanır. Anadolu’da yetmişin üzerinde Karaağaç, dört Lâdik, birçok Antakya, birçok Hadrianopolis, birçok Ereğli (Heraklia), iki Alaşehir, iki İzmir, iki Bergama, üç Edremit, iki Abidos, iki Amasya, iki İznik, iki Ankara olduğunu biliyorum. Bir Efemya (Apameia) Ürdün, bir Lazkiye (Laodikya) Suriye’de var. Denizli adını taşıyan ilk şehir Eğirdir’dir. Anam, göl civarındaki yaşlı insanlar gibi, Eğirdir Gölü için Eğirdir Denizi derdi ki, Arşiv vesikalarında “bahr” ve “derya” geçiyor. Beyşehir Gölü için de “deniz” deniliyor.
Bir hususu daha açıklıyayım: Bugün bile çatışmalar hudutlarda oluyor. Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile iki göl arasında bulunan ırmak, 1075 ilâ 1300 yılları arasında yaklaşık iki asır hudut olmuş; savaşlar ve çatışmalar hudutta, yâni Uc’taki Eğirdir Gölü civarında vukû bulmuştur. Hudut için, Türkler Uc demişler. Arapçaya giren ender Türkçe kelimelerden biri de Ucat, yâni Uclar’dır. Malûm olduğu gibi Süleymanşah, 1075 yılındaki bir antlaşmayla Uluborlu (Sozopolis) dâhil geniş topraklar kazandı. O, Roma askerî yolunu takiple İzmit yöresine kadar gitti ve 1080 yılında Bursa-İznik’i fethetti. Süleymanşah 1084’te Antakya’yı fethe giderken ülkesini beylerine emanet etti ve 1086 yılında öldü. Aleksi Komnenos antlaşmayı nakzetti ve beylerle savaşa girişti. 18 Kasım 1092 tarihinde de Melikşah öldü. Süleymanşah’ın oğulları ve karısı serbest kaldılar; Kıral Yolunu takiple Kemer Boğazı’na, oradan da Bursa-İznik’e geldiler. Büyük kardeş Kılıçaslan, 1093 Mart-Nisan aylarında babasından boşalan tahta çıktı.
Haçlılar, 1097’de Bursa-İznik, ardından Eskişehir ve Yalvaç’ı aldılar ve buraları Bizans’a verdiler. Jan Dukas’ın 1098 baharında zaptettiği yerlere bakarak, Süleymanşah’ın 1075 antlaşmasıyla Uluborlu’dan gayri Eğirdir, Barla, Senirkent-İznik (Lampe), Gelendost, Yalvaç, Bolvadin, Konya ve hatta Side’yi (Eski Antalya) de aldığı anlaşılıyor. 1097’deki Haçlı seferinden sonra Türkler, Yalvaç ve Akşehir’in doğusuna atıldılar ve kaybettikleri bu yerleri geri alabilmek için 1308 yılına kadar, iki asır, Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasında savaştılar. Aşağıdaki tarihi metinlerde de görüleceği gibi, bu savaşlar arasında zikredilen yer adlarını başka yerlerde aramak abesle iştigaldir.
Tarihçi maalesef, kaynak metinleri okuma zahmetine girmemiş ve İzmir denilince bugünkü İzmir, Edremit ve Bergama için de bugünkü Edremit ile Bergama’yı anlamıştır. Tarihî metinleri okuma işini Remsi (W. M. Ramsay) yapmış, O da maalesef, Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişimi fark edemediği için yanılmıştır. Tarihçi, Remsi’deki hatalı yer adlarına dayanarak, kısa ve kolay yoldan makale ve kitap yazar. Bu satırların yazarı, 61 yıllık müktesebatı saymazsak, tam 17 yıldır, dar bir bölge üzerinde geceli-gündüzlü çalışmakta, kaynak metinleri defalarca okumakta, araştırma yapmaktadır. Prof. Dr. Erdal İnönü’nün, “Öğretim üyelerinin yararlı araştırmalar yapmaları isteniyor, bekleniyor. Ama herhangi bir özgün araştırmadan sonuç almak için aylarca, yıllarca sürekli uğraşmak gerektiği hâlâ anlaşılmış değil” sözü, akademisyenin araştırma yapmadığına dair mühim bir işarettir (1996: 47).
Tarihî metinlerde Eğirdir Gölü civarında zikredilen bazı isimler
Firikya Paroreia doğudan batıya uzanan bir çeşit dağ silsilesine sahiptir ve eteklerinde her iki tarafta geniş bir ova uzanır ve onun yakınında kentler vardır. Kuzeye doğru Filomelion ve öte tarafta Pisidia yakınındaki Antakya bulunur. Sonuncu kent, vaktiyle Menderes ırmağı yakınında oturan Magnetlerce iskân edilmiştir. Apameia (Kelene), Marsiyas ırmağının kaynakları yakınında kurulmuştur. Soter Antiyokus, Kelene’de oturanları bugünkü Apameia’ya yerleştirmiştir. Bu kent ismini kıralın annesi Apama’dan almıştır (Strabon, 1909: 81-83, yıl MÖ 270 civarı).
Arrian, Curtius, Livi, Plini ve Tirius gibi yazarları, Apameia sikkeleri ile ölçüye vurunca Kelene’den geçen Marsiyas ve Menderes’in kadim şehrin biraz aşağısında birbirlerine kavuştuğu, bu şehrin Antiyokus tarafından bu kavuşma noktasına taşındığı ve şehre anası Apama’nın adının verildiği istidlâl edilebilir (Arundell, 1828: 113-114).
Laodikya ile Apameia arasındaki göl, denize benzerse de yer altından gelen pis bir koku çıkarır (Strabon, 2009: 87). Söz konusu gaz çıkışı 2012 yılı, MTA tarafından bulunmuştur (bk. Res.1). Anna bu göl için Ozolimne (Uz) Gölü der. 29 Nisan 1091’de patlak veren Lebounion (Küçük Aslan) harbinde “Peçenekler tam bir yenilgiye uğradılar ve Ozolimne'ye güçlükle kaçanlar kurtulabildi; bunlar, orada, bir zaman, kımıldamaya bile cesaret edemeden, Kumanlarla kuşatılmış olarak kaldılar” (Anna, 1996: 224) .
Remsi, Mansi’den, “Ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum. Çünkü yazı bilmem” diye nakleder (Remsi, 1960: 97, yıl 449).
Armenia Srategosu Sapor, İmparator Constantin'e karşı isyanla Hadrianopolis'i işgal etmiş ve burada attan düşerek ölmüştü. Halife Muaviye tarafından Sapor'a yardım etmek üzere gönderilen Phadalas, Hexapolis'e vardığı vakit Sapor'un ölümünü duydu. Yardımcı kıtalar gelinceye kadar burada bekledi, ondan sonra Chalcedon üzerine yürüdü; çekilirken Amorion’u zaptetti (Remsi, 1960: 153). Saborios, Adrianople’de kendini savaşa hazırlıyordu ki, atı hırçınlaştı; başını duvara çarptı ve öldü. Fudhala, Heksapolis’e varınca her şeyi öğrendi ve Muaviye’ye mektup yazarak yardım istedi. Kadıköy’e ilerledi ve (dönüşte) Amorion’u zaptetti. Suriye’ye dönerken de ordugâhta 5.000 kişilik bir asker bıraktı (s.50). O yıl kış çok sert geçtiği için birçok kişi ve hayvan telef oldu. Fudhala da Kizikos’ta kışladı (Theophanes, 1982: 51, yıl 670-71). Adrianople veya Hadrianopolis, Gelendost- Kötürnek köyüdür.
Eserini 847 yılında yazan İbn Hordazbih şöyle der: El-Natulus (Anatolia) Eyaleti, Rûm/Anadolu’nun en büyük eyaletidir. Burada Ammûriye (Uluborlu) şehri vardır. Kaleleri: El-Alemeyn (Gelendost-Kötürnek), Mecü’ş-Şahm (Şarkîkaraağaç?), Burgos (Beyşehir Eflâtun Pınarı), Miskinin (Beyşehir) ve 30 kale (Topraklı, 2013: 144).
Bizim şimdi Ozolimne dediğimiz gölün hatırı sayılır çevre uzunluğu ve genişlik boyutu vardır; göl, yüzölçümü yönünden de, bugüne dek coğrafya yazarlarının andıklarının hiç birinden geri kalmaz. Yüz Tepeler denen yerin ötesindedir ve ırmakların en uzunları, en bol su getirenleri oraya boşalır; yüzeyinde çok sayıda büyük taşıma gemileri gider gelir, bu da gölün ne kadar derin olduğunu gösterir. Ona Ozolimne denmesi, sağlığa zararlı ve tiksindirici kokular yaydığı için değildir; tersine, vaktiyle bu göle, günlük konuşma dilinde Ouzlar [Uz/Oğuz] denen Hunlardan bir ordu gelip, onun kıyılarında konaklamıştı. O günden beri, bu göle Ouzo-Limne [=Uz Gölü] denmiş, kuşkusuz adın içinde “u” sesi de varmış (Anna, 1996: 225).
Kaspax, Doukas'ın yanından ayrılmışken bir İzmirli [Rum] ona sokuldu ve bir Müslümanı, kendisinin 500 altın staterini çaldı diye suçladı. Yakalanıp zorla sürüklenen Suriyeli [Müslüman], kendini idam etmeye ·götürüyorlar sandı ve Kaspax'ı öldürdü. Dukas, bu defa İzmir'in Dukalığı görevine Hyaleas'ı atadı (Anna, 1996: 338, yıl 1098).
Sevan Bey, Barla- Eyi veya Eye Burnu adı, büyük olasılıkla Rumca ágios “aziz, evliya” der; ben ise Eyi, Eye ve Hyelion (Khoniates, 1995: 134, yıl 1178) adının, İzmir valisi Hyaleas ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Filokal, Abydos'a varır varmaz Boğazı geçti ve Atramytion’a vardı. Bu kent bir zamanlar çok kalabalıktı; ama Çaka, İzmir yöresini talan edip yıkarken, bu kenti tümüyle yok etmişti (Anna, 1996: 440, yıl 1108).
Filokal, Türklerin Lampe'de kaldıklarını öğrendi; ordusundan bir birliği ayırıp onların üzerine yolladı. Bunlar hemen yengi kazandı. Rum ordusu Türklere karşı çok gaddarca davrandı; onların yeni doğmuş bebelerini bile kaynar su kazanlarına attı. Çok kişiyi kıyımdan geçirdi, keza pek çok kişiyi tutsak etti. Alaşehir'e (Yalvaç) gelen Filokal, seferinin başarısından dolayı sevinçliydi. Sağ kalan Türkler, kara giysilere büründüler; ülkenin her yanını iç parçalayıcı feryatlarla dolaştılar; kurbanı oldukları zulümleri anlattılar (yıl 1108). Kapadokya'da egemenlik süren Hasan Gâzî, Türklerin üzerine yağan, az önce sözünü ettiğimiz felaketleri öğrendi; asker topladı ve komutası altında 24 bin kişilik bir ordu oluşturarak, Filokal üzerine yürüdü ve Alaşehir’e (Yalvaç) geldi (Anna, 1996: 441, yıl 1109).
Hasan, ordusunu böldü; 10 bin adamını Kelbianos Ovasına, diğerini İzmir'e ve Nymphaion'a, geri kalanlarını da Khliara'ya ve Bergama'ya yolladı. Kendisi de, İzmir üzerine giden birliklere katıldı. Filokal, Hasan'ın girişimini öğrenir öğrenmez, kendisinin bütün birliklerini Türklere karşı saldırıya geçirdi. Bu birlikler, kaygısızca Kelbianos ovasına gitmekte olanların peşine düştüler ve onları acımasızca boğazladılar. Arkasından, İzmir ve Nimfe’ye gitmekte olan Türkleri izlediler ve onları tam bir yenilgiye uğrattılar. Canlı kalabilmiş az sayıdaki kişi de, kaçarken Menderes'in burgaçlı akan sularına düştü, hemen boğulup gitti. Menderes, Phrygia'dan çıkan bir ırmaktır, tüm akarsuların en çok dolambaç yapanıdır ve tüm uzunluğu boyunca yatağı hep kıvrımlıdır (Anna, 1996: 442).
Anadolu (Eyaleti) şehirlerinden Khliara, Pergamon ve Atramytion Türkler tarafından çok rahatsız edilmekte idiler (Khoniates, 1995: 103, yıl 1165-1170). Manuel’in en güçlü olduğu, Kılıçaslan’dan toprak aldığı ve huduttaki Suble ve Dorile’yi tahkim ettiği bir zaman, Türklerin bugünkü Edremit’e gitmeleri mümkün mü? (bk. Har.1).
(Manuel’in Dorile’yi yıkmaması üzerine) Türk hükümdarı, yaklaşık 24 bin kişi seçti ve bunları Atabek’inin emrinde “denize” kadar olan bölgeyi ve şehirleri tahrip etmeye gönderdi (1177 ile 1178 arası). Ve Atabek de emri yerine getirdi. Menderes kenarındaki şehirleri korkunç tahribata uğrattı. Tralleis (Aydın) ve Firikya Antakyası’nı zaptettiği gibi Luma, Pentakheir, sahil bölgesini tahrip etti. Harekâtın devamında Hyelion, Leimmokheir, Menderes ve (seyyar) köprüden söz edilir. Bizans kumandanları Türkleri mağlup ve Atabek’i şehit ettiler. Bunun ardından Manuel, Firikya ve Menderes bölgesine geldi. Bu sırada da Lakerion (Lesser: Küçük Firikya) ve Panasion (Senirkent ovası) zikredilirler. Lampe ve Graosgola arasındaki Kharax’ta bulunan Türkler üzerine de kumandanlar gönderdi. Kumandan Andronikos, Türkler tarafından baskına uğradığını sanarak Khonai ve Firikya’daki Laodikya’ya kadar kaçtı. Türkler, Roma imparatoru Claudios’a nisbetle adlandırılan Klaudiopolis (Laodikya) çevresinde ordugâh kurdu (Khoniates, 1995: 133, 134, 135, 136, yıl 1178-1179. Khoniates, s.8 ve 85 ile karşılaştırınız).
“Gündüz-Alp oğlu Oğuz-Alp, Oğuz-Alp oğlu Ertuğrul. Osman’ın idaresi altında sekiz bin Türk, Hellespont’tan Avrupa’ya geçti ve Çersonen’de bir Yunan kalesini kuşattı. Trakya’da Tuna’ya kadar gittiler. Gittikleri yerleri yağmalayıp esirler aldılar” (23). “Bu esnada büyük bir İskit birliği Rusya’dan Tuna’ya ilerledi ve Trakya’da onlarla savaştı. Ve onları, Trakya’da öldürdüler. Sağ kalanlar, Gelibolu’ya sığındı; oradan Asya’ya geçtiler. Bir daha dönmediler” (25). “Ertuğrul’un oğlu Osman, Asya’daki birçok Yunan arazisini fethettikten sonra İznik ve Filâdelfiya’ya hücum etti, fakat ele geçiremedi” (Halkokondiles, 2014: 15-17, 23, 25, 29-31).
Tarihî Metinlerin Yorumlanması
1.Strabon’a göre Akşehir (Filemelion) ile Yalvaç (Pisidia yakınındaki Antakya) arasındaki dağ silsilesi, yâni Firikya Parore bugün için Sultan Dağları, Bozdurmuş ve Karakuş Dağları şeklinde batıya doğru devam eden dağ silsilesidir. Yine Strabon’dan anlaşılan Yalvaç, Pisidya Antakya değil, Firikya Antakya’dır. Ama gel gör ki, Yalvaç için tarihçi bile Pisidya yakınındaki Antakya diyeceğine, Pisidya Antakya der ve Firikya Antakya, yâni Yalvaç Hisarı da çok büyük bir hata ile ta Aydın güneyinde ve Karya bölgesindeki Antakya’ya götürülür.
R. Haluk Söner, 2017 yılında Humanitas adlı yayında “Antiokheia ad Maeandrum Antik Kenti” adlı bir makale yayınladı ve Menderes için Büyük Menderes, Firikya Antakya için de Aydın-Başaran-Çiftlik yanındaki Antakya dedi. Ve Khoniates’in 1177-1178 çatışmalarında zikrettiği Menderes, Tralleis (Aydın) ve Firikya Antakyası kaydını kaynak gösterdi. Birçok akademisyen varken, Haluk Söner’e ben yazdım, ama cevap vermedi. Bunun üzerine makaleyi Miryokefalon’un Yeri Isparta, kitabıma koydum ve makalede Yalvaç kazı başkanı M. Özhanlı’nın, “1177’de Sultan, tüm Menderes Vadisini, Pisidia Antiokheiası ve Tralles’i (Aydın) talan eder (Norwich, 2013: 136)” ifadesini aldım. Özhanlı, Norwich’e güvenerek, Khoniatas’in Firikya Antakyası dediği Yalvaç’ı, Pisidia Antakya yaptı, ama Menderes ve Tralles’i (Aydın), Söner gibi anladı; Atabek’i, General Rommel sandı ve Türk ordusunu, bir ucu Yalvaç, bir ucunu Aydın’da, Sevan Beyin tabiriyle Akdeniz’de (Adalar Denizi) gösterdi (Topraklı, 2021: 127-135).
Hâlbuki zikredilen Menderes, iki göl arasındaki ırmak, Tralleis Barla, Firikya Antakya’sı ise Yalvaç idi ve bu çatışmalarda adı geçen deniz, Eski Eğirdir Gölü, Luma, Lama veya İlama köyü idi. Pentakheir ise Pentapolis, yâni Senirkent-İlegüp köyüydü. Pentaşehir, Pentacheir: Pentakheir idi ve tarihçi Pentakheir’in Pentopolis olduğunu fark edemedi. Leimmokheir, Menderes’in Eğirdir Gölü’ne (denize) döküldüğü yerdeki diğer adı Ainos (Ainalı Çarşı) olan Limenopolis’ti (sonra Limen kome oldu). Limenopolis, biraz hata ile Leimmokheir yazılmıştı. Hyelion ise Ainos’un 4-5 bm kuzeyinde ve biraz sonra açıklayacağım gibi Barla-Boyalı Mahallesindeki Eye Burnu idi.
Lampe, Pentapolis’in beş kalesinden biridir. Kharax ise Charax, Aleksandır Kharax, Carabba, Akharaka, Hadianoutherai, Akhyraous, Hadrianopolis, Adrianople, el-Alemeyn, Hısnu’l-Meclis ve Kotoiraikia gibi isimler alan Kötürnek köyü. Graosgola, büyük kal’a anlamında Şarkîkaraağaç Zengibar kalesidir. Kanaatimce Zengibar, Seng-i bar (taş kale) adından gelmedir. “Bâr” kale demektir ve bazen “vâr” olarak da yazılır. Zigetvar, Eğrivar, Uyvar adları böyledir. Ebû’l-Fida, Eğirdir kalesine Felek-bâr denildiğini kodlar. Ben buna dayanarak Uluborlu adının Ulu-barlı, Keçiborlu adının Kiçi-barlı adından evrimleştiğini düşünüyorum. Khoniates’te üstteki metinde zikredilen Khonai, Denizli-Honaz değil, Gelendost ile Eğirdir (Klaudiopolis: Laodikya) arasındadır. Görüldüğü gibi bu bölgedeki isimlerde şehir (cheir) ve kal’a (gola) gibi Farsça ve Arapçanın etkisi görülmeye başlar.
Miryokefalon zaferinden bir, bir buçuk yıl sonra Türk ordusu tuzağa düşecek ve ağır bir yenilgi alacak, hatta Atabek, Menderesin şark sahilinde (Gelendost tarafı) şehit düşecekti. Eğirdirli Şeyh Mehmet Çelebi, 1476’da “Barla önünde şol yazı, anda yatur Mihter Gâzî” der (2008: 218). Mihter Gâzî, en büyük gâzî demek. Büyük ihtimal, bu zat Atabek’tir. Şu anda Barla önünde bir yazı, yâni bir ova yok, göl var ve Atabek’in mezarı göl altındadır. 1836 sayımı ve 1842 vergi defterine göre Gelendost’ta Mehteroğlu adlı bir sülâle var ki, Özçınar soyadı almış.
Sultandağları tarihte Kiminas, yâni Gemen Dağları, Bozdurmuş Dağları ise Heamos Dağları olarak zikredilir. Remsi, Eğirdir Gölü ve Firikya Hellespontia civarındaki birçok ismi Balıkesir bölgesine taşır ve sonra da, “Ya benim eserim sırf bir hatadan ibarettir, yahut da Anadolu haritasının büyük bir kısmı tamamiyle değişmelidir” der (Remsi, 1960: 106). Taşınanlar arasında benim köyüm Kötürnek (Kotoiraikia, Hadrianoutherai, Akhyraous), Yalvaç-Gemen (Kiminas) ve Afşar-Kızık (Kyzikos) köyleri başta gelir. Taşınan diğer isimler için Remsi, 1960: 165-178’e bakınız.
2.Strabon’a devam edelim: Antiyokus, önce Yalvaç Antakya’yı kurdu ve Menderes yakınındaki Magnetleri iskân etti. Antiyokus bu defa, Menderes ile Marsiyas’ın kavuştuğu yere Apameia’yı kurdu ve buraya da Kelene’de oturanları yerleştirdi. Şöyle düşünüyorum: Magnetler, dağınık değil, yerleşiklerdi ve Menderes kıyısındaki Myria kentinde oturuyorlardı. Antiyokus, Myria’da oturan Magnetleri, Firikya Antakya’da (Yalvaç) iskân etti ve boşalttığı Myria kenti üzerinde Apameia’yı kurdu; buraya da Kelene’de oturanları iskân etti. Belki bunun için Antakya’ya (Yalvaç), Antiokheia ad Maeandrum (Menderes Antakyası) denildi. Firikya’daki bir şehir Karya’da aranır mı?
Arundell, “Paganizm ve Hıristiyanlıktan önceki dönemlerde Apameia’nın uzun ve ayrıntılı anlatımından sonra, Hıristiyanlık tarihiyle ilgili hemen hemen hiçbir kaydının olmaması acıklı bir durumdur” (Arundell, 2013: 22) ifadesine göre, Apameia, eski adına (Myria) dönmüştür. Sevan Bey, 24 Nisan 2010’da bana yazdığı iletide; “Eğer o civarda bir İznebol varsa, bunun Neápolis'ten türemiş olması kuvvetle olasıdır. Ankara Nallıhan'daki Nebioğlu köyü adı kayıtlarda mesela Nebol/Nebolu köyüdür ve Neapolis'ten gelir. Rumcadan alınan yer isimlerinin önüne iz- ve is- getirilmesinin sayısız örneği var (Nikya > İznik, Myrina > İzmir, Bidê > İzvay, tín poli > istanbol vs.). Dolayısıyla Neapolis > İznebolu, tamamen kurallı bir evrim olarak kabul edilebilir” der.
Remsi, Asya Eyaleti şehir ve piskoposlukları başlığı altında, “Hermos ile Kaikos arasındaki sahilde Phokaia, Myrina ve Kyme var” der (Remsi, 1960: 112). Yukarıda açıkladığım gibi Asya (Anatolikon) Eyaleti, Eğirdir Gölü ile Çarşamba çayı arasında kalan bölgedir ve buna Uluborlu ovası dâhildir. Burada zikredilen sahil, Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile iki göl arasındaki ırmak sahilleri, Myrina, “Ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum. Çünkü yazı bilmem” (Remsi, 1960: 97) kaydındaki Myria olmalıdır. Myria (Eye Burnu önündeki İzmir) ile Hadrianopolis (Kötürnek köyü) arasında kuş uçumu 25 bm kadar bir uzaklık vardır (bm: bin m).
3.Tarihçi, 29 Nisan 1091 yılında vukû bulan Lebounion savaşının Edirne-Enez yanı, Uz Gölü’nün (Ozolimne) de 350 bm uzaktaki Tuna nehri yanında olduğunu iddia eder. Hâlbuki bu savaşta adı geçen yarı barbar Monastras ile Ouzas (Oğuz) adlı Bizans kumandanları, Yalvaç-Kundanlı ovası kumandanlarıdır. Bu iki kumandan bölgelerini bırakıp, savaşmak için 700-800 bm uzaktaki Enez’e (Ainos) mi gitmişlerdir? (Anna, 1996: 237, 238, 253, 300).
Bilge Umar, “Lebounes Bounos, Lebounes Dağı. Buraya, Lebounes Yeri anlamında Lebounion da dendiğini ve kesin sonuçlu çatışmanın bu dağ eteğinde yapıldığını biraz sonra Anna belirtecektir. Lebounes adı Hellen dilinden değildir” der (Anna, 1996: 252, açık.1). Aleksi Komnen’in Akrokos (Eğirdir) ile Filadelfiya (Alaşehir: Yalvaç) arasındaki (Barla önündeki ova) savaşı (s.463, yıl 1114) ve 1116 seferinde Kedrea’dan (el-İdrîsî’nin Kidros dediği Şuhut-Arızlı) Kundanlı ve Akçaşar yoluyla Kemer Boğazı (Zompe: Yenice köyü köprüsü) yanındaki Türkler üzerine gönderdiği kumandanın adı Georgios Lebounes’tir (s.489, 491). Ben bunu 01.01.2018’de Sevan Beye sordum:
“Lebounion kelimesi Lebounês'in küçüğü, yani "Lebounês'çik" ya da "Küçük Lebounês" anlamındadır. Lebounês (Yunanca λεβουνης) kelimesi ise bulabildiğim kadarıyla sadece Bizans vakanüvisleri Niketas Khoniatês ve Ioannes Kinnamos'ta Kilikya Ermeni Beyi I Leo veya Levon'un adının Yunanca biçimi olarak geçiyor. Günümüzde Yunanistan'da Lebounês soyadını taşıyan birkaç aile var, biri tanınmış bir modern Yunan sanatçısı ve internette bulduğuma göre o da Ermeni kökenli imiş. Levon Ermenicede yaygın bir erkek adıdır. "Arslan" anlamına gelir. Kilikya Beyinin adı Frenk kaynaklarında Leo, Ermeni kaynaklarında Levon, Bizans kaynaklarında Lebounês (telaffuzu "Levunis") olarak geçiyor. Umarım faydalı olabildim. Selam ve sevgiler, Sevan” diye bir cevap aldım.
Yıllardır Edirne-Enez yanında yapıldı denilen Kuman-Peçenek savaşının, Lebounies adlı kumandanın Küçük Firikya’daki bölgesinde, yâni Barla önü; Eski Eğirdir Gölü’nün kuzey sahilinde yapıldığı anlaşıldı. Sen, gel de şimdi Sevan Beyin değer ve kıymetini bilme! Bizantinistler, bu savaşı, yanlış yerleştirdi; savaş sırasında zikredilen Hadrianopolis Edirne değil, Gelendost-Kötürnek köyü; Ainos Enez değil, Barla önünde Aynalı Çarşı denilen Ainos; İstiros ise Tuna değil, Uluborlu-Papa çayıdır. Tarihçi maalesef, her gördüğü İstros’u Tuna yapar. Anna, Uz Gölü’ne kaçan Peçenekler kurtuldu der. Göle kaçan Peçenekler nasıl kurtulur? Enez’de yenilen Peçenekler, Tuna’ya kadar, 350 bm’lik yolda kaçacak bir yer bulamadılar da, Tuna kıyısındaki göle mi kaçtılar? Cevaplayalım:
Çaka, Peçenekleri, gemileriyle Eski Eğirdir Gölü’ndeki Ada’ya taşıdı. 50 yıl sonra (1142), Türkleştiği söylenilen Hıristiyan Ada halkı, işte bu Peçeneklerdir (Khoniates, 1995: 24). Çaka ile ilişki kurulan İzmir, bugünkü İzmir değil, Barla-Eye Burnu önündeki İzmir’dir; Peçenekler ve Kumanlar, Eğirdir Gölü civarında yaşıyorlar demektir.
4.Barla- Eye Burnu: Hyelion ve Hyaleas: Yukarıda görüldüğü gibi 1098 baharında Anna’da Hyaleas isimli vali ile Hyelion ve Barla- Eye Burnu arasında bir bağ vardır. Çünkü Khoniates, Strabon ve Apameya’nın yerine dair tarihî metinleri okuduğumda İzmir (Myria veya Myrina) ile Apameya’nın aynı yere ve Barla- Eye Burnu önüne yerleştiğini gördüm. Hyelion için M. Halil Yinanç, Heyel der. İzmir valisi Hyaleas’ın adı, bir yer adına dönüşürken Hyelion olması; Türklerin, Khelidoni’yi İleyidağı yaptıkları gibi, bu ismi de, Eye yapmaları mantıklıdır.
5.Remsi ve Umar’ın Anna’ya itirazlarının sebebi
Umar, 1098 baharında Jan Dukas’ın Selçuk’tan Bolvadin üzerine yürürken kullandığı yolun 237 bm, kısa yolun 160 bm olduğunu ve Dukas’ın yolunun daha kısa olmadığını ve Anna’nın yanıldığını söyler (Anna, 1996: 339, açık.3). Remsi de, 1109’da Hasan Gâzî’ye ait ikinci tümenin Menderes’te boğulmasına itiraz eder. İkinci tümenin Menderes’e uğraması söz konusu olamaz; Anna yanılıyor der (Remsi, 1960: 122; Anna, 1996: 442, açık.6-7).
Umar ve Remsi’nin itirazlarının sebebi, olayların vukû bulduğu coğrafya, yâni Menderes, İzmir, Selçuk (Efes), Sart ve Alaşehir konularında yanılmış olmalarıdır. Çünkü başka Menderes, İzmir, Efes, Sart ve Alaşehir vardır.
1211 yılında yapılan ve İbn Bîbî’nin Alaşehir savaşı dediği Alaşehir’in, Manisa-Alaşehir değil, Yalvaç olduğuna dair 2015’de Hamideli Tarih 02’de “Alaşehir ve Lâdik Neresidir?” adlı makale yazdım. Bunu “Yeryüzü Değişikliğine Bağlı Yorum Hataları: Alaşehir ve Lâdik Neresidir?” adıyla 2016’da Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisinde yayınladım. Bilâhare Feridun Dirimtekin’in 1944 yılında yazdığı Konya ve Düzbel (1146-1176) kitabı elime geçti ve s.74’de Alaşehir savaşı için Yalvaç muharebesi diyor. Örkenez köyü içindeki “Alaşar Sokak”, Yalvaç-Konya arasındaki eski yolun bir hatırası olup, Yalvaç’ın Alaşehir olduğuna dair bir işarettir (bk. Res.2). 1390 yılında fethedilen Alaşehir, 1211’de Türkçe bir isim alabilir mi?. Adrianople adı, Edirne çevrildi diye Hexapolis’te bulunan Adrianople (Kötürnek) için, bugünkü Edirne diyebilir miyiz? (Theophanes, 1982: 50).
Türkler, ne 1098 yılı, ne de 1109 yılı Uluborlu’nun batısına geçmedi. Söz konusu Menderes Hoyran ve Eğirdir Gölü arasındaki büyük ve derin ırmak, İzmir- Apameia, Efes- Gelendost Kiremitli Burun önünde bir şehir, Sart- Barla veya yakını bir şehir, Alaşehir- Yalvaç, Lampe- Senirkent İlegüp, Bolvadin ise Bolvadin idi. Anna değil, Remsi ve Umar yanılıyorlardı. MÖ 350 ile MS 1250 yılları arasında 1600 yıl geçmişti ve bu süre içinde bir şehir, birden çok ad almış olabilirdi. Benim köyüm bile üç kez ad değiştirdi. Biz, yer adlarını değiştirmeyi Batı’dan öğrendik.
Eski isimlerin günümüze kadar ulaşmasında Türklerin büyük payı var. Çünkü Türkler, yabancı isimleri sadece kendi ağızlarına uydurmuşlar; dikkatlice bakınca, adın aslı fark edilebiliyor. Mesela Barla (Parlais), Eski Tralleis, Yeni Truva (Neutroja); Tralleis, Sart, Tripolis, Derebol, Pithekas ve Kocapınar gibi isimler almıştır. Eğirdir’in Lâdik, Laodikya, Lâzikiye, Klaudiopolis, Akrakos, Hierakorifitis, Eprevier, Felekiyye, Felekbar, Felekabad, Kubadabad, Afsaka, Denizli, Doñuzlu ve Toğurla gibi birçok adına rastladım. Afsaka, Eprevier, Doñuzlu ve Toğurla isimleri hatalı olmalılar. Eğirdir’in bir adının da Eflâk olduğunu düşünüyorum.
Yalvaç’ın da Antakya, Antióchette, Küçük Antakya, Küçük Atina, Flaviapolis, Philadelphia, Alaşehir gibi birçok adına rastladım. Bana birçok arkadaşım ve tarihçi, tıpkı Sevan Bey gibi, her yeri kendi memleketim Isparta’ya götürdüğümü söyler. Hatta hanımım bile bana itirazla, her şeyi birden söyleme; kendi güvenirliğini zedeliyorsun der. O’na, -“Ne yapalım, yol uzun, ömür kısa, ben bunları yazmazsam kimse yazmaz” diyorum.
1095 yılında damadı Kılıçaslan’ın şehit ettiği Çaka Bey, Fransa Kıralı VII. Lui’nin 14 Ocak 1148’de şehit ettiği Türk Beyi, 1176 Miryokefalon şehitleri ile İbn Bîbî’ye göre 1211’de Kemer Boğazı’nda şehit olan Sultan Gıyasettin’in iç organlarının gömüldüğü Alaşehir’deki Müslümanlar Mezarlığı, Gelendost-Yenice köyündeki “Koru Tepe”dir.
6.Fuke (Phoukeh) ülkesi, Foça (Phokaia) ve Sevan Nişanyan
Kyros, “(Ksenias ve Pasion)’un karıları ve çocukları Tralleis’te korumam altındadır; fakat onları ellerinden almayacağım, aksine daha önce bana ettikleri hizmetlerden dolayı onları geri alacaklar” dedi. “Kyros’un bilgeliğiyle ve güzelliğiyle bilinen Phokaialı cariyesini de esir aldılar” (Ksenofon, 2011: 57; 111). “Hermos ile Kaikos arasındaki sahilde Phokaia, Myrina ve Kyme var” (Remsi, 1960: 112) kaydı, ikinci bir Phokaia’nın varlığına işarettir. Remsi’nin, bu isimleri Asya Eyaletinde göstermesi de ayrı bir önemi haizdir. Kaikos vadisinin Hoyran ovası olduğuna dair kesin kanaatim var, ama Hermos vadisi, “Kemer Boğazı mı, yoksa iki göl arasındaki ırmak vadisi mi, bilemedim”. Myrina, “ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum” (1960: 97) kaydındaki Myria ile aynı yer olmalıdır. Phokaia (Foke), Myrina ve Myria, üçü de Asya Eyaletindedir.
Kyros’un sarayı Kemer Boğazı’nda, 985 rakımlı Asarbaşı Tepede bulunduğuna göre, zikredilen Tralleis Barla, Foke ise Eğirdir Gölü civarında bir şehir olmalı. Eğirdir Gölü coğrafyasında, aşağıda zikredildiği gibi büyük değişikler olmuş. Mitridat’ın Apameya’daki savaşı sırasında vukû bulan bir depremden (deprem silsilesi) sonra göller her yeri yuttu ve daha önceden hiç göl bulunmayan ovaları kapladı ve ırmaklar ve kaynaklar taştı; bu arada daha önceden mevcut olan birçok ırmak ve kaynak tamamen kayboldu (Arundell, 2013: 17-18, yıl MÖ 50).
Ömer Demiral (1926-2014): “İlk öğretmenliğim sırasında 1946-1947 yıllarında Barla’ya karı-koca iki Fransız geldi. Eskiköyyeri (Köpek Sultan) denilen yerde iki yazıt okudular: Şöyle yazıyormuş: Hoyran Gölü’nden çıkan bir nehir önce Gelendost, sonra Bedre tarafına kıvrılır, sonra da Nis adasının arkasından geçerek, Köprübaşı’na gidermiş. Zamanla Köprübaşı şişmiş ve nehrin suları ovayı basmış. Köyleri su altında kalan halka buğday yardımı yapılmış. Halk, kendilerine yardımda bulunanlara karşı bir teşekkür ifadesi olarak; bu yazıtı dikmiş”. Karı-koca iki Fransız, Jeanne ve Louis Robert idi. Louis Robert 1948, AÜ DTCF Dergisi, Cilt VI, s. 531-534, Türkçeye çevrilen; Anadolu’nun Eski Çağ Şehirleri: Prof. Louis Robert (Paris), “Orta Anadolu’da Parlais Şehri” adlı makalesinde bu iki kitabeden bahseder. Ömer Hoca, 67 yıl önceki bir olayı karıştırmış olmalıdır. Çünkü kitabelerde nehir ifadesi yok. Kışı Antalya’da geçiren Barla-Boyalı’lı Ömer Hoca ile Boyalı’da görüşmeyi beklerken aniden vefat etti.
Böcüzade ve S. Şükrü, Eğirdir Gölü’nün olduğu yere Çukurova denildiğini ve gölün MÖ 350’li yıllarda teşekkül ettiğini rivayet ederler (Böcüzade, 2012: 94, S. Şükrü, 2013: 15); Timur tarihinde ise Çukur-balık geçer. Ben Eğirdir Gölü’nün eski hâlini yazıp çizdim, ama gölün MÖ 350’lerde teşekkül ettiği hususunu erbabına bırakıyorum.
Remsi’nin bu haritasında (Har.2) birçok hata vardır. Birincisi, Asya (Asia) veya Anadolu Eyaleti burada değil, İbn Hordazbih ve Khoniates’in zikrettiği gibi Eğirdir Gölü ile Çarşamba çayı arasındaki bölgedir. Buraya eyalet merkezinin (Ammûriye) bulunduğu Uluborlu-Senirkent ovası da dâhildir. Daha önce yazdığım gibi, diğer Tralleis Barla, diğer Nikaia ve Nimfe (Nymphaion) ise, ikisi aynı yer olup, Senirkent-İlegüp köyüdür (bk. Har.1, 3, 4, 5).
Fuke (Phoukeh) ülkesi emiri Menteşe, Eski Tralleis’i zaptetti (yıl 1269) (Deguignes, 1756: 74) ifadesinde geçen Fuke ülkesi, Eski Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile ırmak ve sahilleri, Eski Tralleis ise Barla olmalıdır (Remsi, 1960: 119). Ama MÖ 401 yılında Ksenefon’un kaydettiği Foke (Phokaia) tartışılmalıdır.
7.Kyzikos, Theophanes, Sigriane, Sigrene ve Signia
Başka yerlerdeki adları, Eğirdir Gölü yanına getirdiğimden şikâyet ediliyor, ama hiç kimse Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişimden söz etmiyor; değişime göre bilgilerini güncellemiyor ve hâlâ Kıral Yolu ile Roma Askerî Yolunun güzergâhlarını bilmiyor. 17 yıl içinde ben bunların hepsini çözdüğümü iddia ediyorum. Ekrem Akurgal ile 10 yabancı, 12 Türk, toplam 23 akademisyenin “Kuzeybatı Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası Üzerinde İncelemeler: 1- Strabon XII, 3-7; 2- Malagina am Sangarios”, adlı Almanca kitapçığa (yıl 1986) ait hataları yazdım. Epigraphia Anatolia başlıklı haritada Phrygia Hellespontiake ve Epiktetos, Bursa-Karadeniz arasına yerleştirilir ki, yanlıştır. Firikya Epiktetos ile Küçük Firikya aynı yerdir. Manuel, 1155 yılında Küçük Firikya’daki Konya Türklerini yenerek, Pamfilya yoluyla Adana’ya gitti (Kinnamos, 1836: 179) kaydı, yanlışı anlatmaya yetmez mi? Kötürnek ve Gemen köylerinin bulunduğu Firikya Hellespontia’nın Bitinya ve Paflagonya’da ne işi var? (Remsi, 1960: 165-178).
Sevan Bey, 05.09.22 tarihli “Bogomiller: Isparta- Kemer Boğazı’ndan Bosna’ya” adlı makaleme, 06 Eylülde yazdığı eleştiride, “akla gelen onlarca tashihten biri: Theofanes’in Bursa yakınında Marmara Denizi sahilindeki Sigi (şimdi Kurşunlu) manastırında kaldığı, oraya yakın İmralı adasında kendi manastırını kurduğu iyi bilinen olgulardandır. Theofanes’i dahi Isparta’ya taşıyınca Isparta bu kadar yükü nasıl kaldırabilir sorusu akla geliyor” der.
Ali Bey, kaynakçadaki makalesinde; Theofanes (758-818), karısı İstanbul yakınlarında bir adadaki manastıra giderken, kendisi de Kyzicus (Gemlik) yakınlarında, Sigriane bölgesindeki manastırda inzivaya çekildi. Bilâhare Calanymus Adasında yaptırdığı manastıra gitti. Altı yıl sonra Sigriane'ye geri döndü der (Ahmetbeyoğlu, 2009: 286).
Tirilye yanındaki Sığı (Kipert’te Syki, Sevan Bey Sigi), Sigrene değil; Lâpseki yanı diyen Remsi de yanılıyor.
Ermeniye valisi Sapor (Saborios) ile Fazıl (Phadalas, Fudhala) hakkındaki Teofan ve Remsi’ye ait rivayetleri üstte verdim. 17.02.22 tarihli “Pentapolis ve Mukaddes Firikya Neresidir?”, 04.07.22 tarihli “Küçük Firikya’dan Gebze’ye Çekilen Anibal”, 12.12.22 tarihli “Kipert Haritası Üzerine Bir Eleştiri” ve DikGazete’deki yazılarım, daha ziyade tarihî coğrafya üzerinedir. İstemesem de yazılarımda bazı tekrarlar oluyor. Ekseriya Göller Bölgesi tarihî coğrafyası için yazıyorum. Küçük Firikya, Yukarı Firikya, Mukaddes Firikya, Firikya Epiktetos, Firikya Hellespontia, Firikya Parore ve Hexapolis, Sultan, Anamas ve Barla dağlarıyla çevrili; Uluborlu, Senirkent, Eğirdir, Şarkîkaraağaç, Gelendost ve Yalvaç ilçelerinin kapladığı bölgenin muhtelif zamanlarda kullanılmış adlarıdır.
Kyzikos'la Rhyndakos'un ağzı arasındaki dağlık araziye Sigriane denirdi. Bazı yerlerde tepeler ta sahile kadar uzanırlardı. Burada, Hieria’dan 12 mil mesafede denilen bir yerde Teofan tarafından tesis edilmiş bir manastır vardı (Teofan). Doğu hududunu teşkil ettiği söylenilen Büyük Nehir belki Rhyndakos idi. Sık sık bahsi geçen Pegai ismindeki liman Sigriane'nin doğusunda idi. Çünkü John Vetas, Lampsakos'tan Pegai'ye yürüdüğü vakit bu taraftan geçmişti. Latinler, Kenkhreai ile Lampsakos'dan Pegai'ye yürürlüklerinde yollarının üstünde, Kyzikos'un yanındaki Keramides kalesini zaptetmişlerdi (Akropolit). Kenkhreia, Skamander nehri yanında bir istihkâmdı. Rhyndakos nehri de Anadolu’nun bu kısmındaki bütün öteki dereler gibi Anna Komnena'nın vaktinden evvel ismini değiştirmişti, Anna bundan Lampes diye bahseder (Remsi, 1960: 175-176, bk. Har.3, 4 ve 5).
Aziz Teofan’ın bu kaydından Rhyndakos’un iki adet olduğu anlaşılıyor. Çünkü buradaki Rhyndakos, Lampes, İstros, Khelidonia, Kıbakıb ve Kırlangıç gibi adları bulunan Uluborlu Popa/Papa çayıdır. Lampes- Lampe (İlegüp), Khelidonia adı, çayın kaynaklarındaki İleyidağı (Khelidoni) köyü adıyla ilgilidir. Kyzikos ise Gelendost-Afşar köyünde bulunan Kızık (Aktaş) örenidir. Kyzikos, belki de Afşar köyünün oturduğu yerdeki eski kenttir. Sygria, Signia, Sigria veya Sigriane ise Hoyran Gölü’nün şarkındaki Çirişli dağı olmalıdır. Çirişli Dağı, Hoyran Gölü sahiline çok dik inmektedir (bk. Har.4 ve 5). Sevan Beyin Sigi demesi, kanımca Remsi, Kipert gibi hatalı kaynaklarla ilgilidir. Remsi ve Kipert, Kyzikos’u hatalı olarak Kapıdağı Yarımadası girişine, Ali Bey ise Gemlik’e yerleştirir.
Hâlbuki 669’daki seferinde Fazıl, kışı, Hadrianopolis (Kötürnek) ve Kzykos’ta (Afşar) geçirir. Bu iki yer birbirine yakın olmak zorundadır. Fazıl, Kötürnek’ten sonra, kışın şiddetli zamanını Afşar’da geçirmiştir. Aralarında üç saat mesafe bulunan Afşar’ın rakımı, Kötürnek’ten 100 m düşük ve sıcaktır. Kıral Yolunu takiple bölgeye gelen Fazıl, Kemer Boğazı’ndan sonra Roma Askerî Yolunu takiple Bozdurmuşbeli, Eskişehir, Bozüyük, İnegöl, İznik Gölü’nün batı ucundan geçerek İzmit körfezine gelmiştir. Dönüşte de aynı yolu takiple Senirkent ovasına geldi ve Uluborlu’yu (Amorion) zaptetti. Akropolit’in 1233 yılında zikrettiği Sigrene (Sigriane), Pegai ve Kyzikos, Yenice köyü yakınındaki yerlerdir. Anna’nın 1113 yılında zikrettiği Kyzikos (s.457), Afşar Kyzikos’tur. Bilge Umar Türkleri, hatalı olarak Erdek, Bursa ve İznik yöresinde savaştır; hâlbuki 1113’te Türkler, Akşehir ve Yalvaç’ın şarkındadırlar.
Doğu hududunu teşkil ettiği söylenen Büyük Nehir, Rhyndakos (Papa çayı) değil, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınır olan, iki göl arasındaki büyük ve derin el-Battal nehridir (Vittek, 1999: 2). Bu nehrin Menderes, Halis, Skameander, Sangarios, Kaystros, Euros (Anna), Ebros (Akropolit), Boğazdaki Asya ırmağı (Pahimer) gibi birçok adı kaydedilmiştir. Euros (Oyro) ve Ebros (Evro) adları Avrupa ırmağı olmalı. Bir nehrin hem Avrupa, hem de Asya adıyla anılması, onun sınır olduğunu gösterir. Bazı tarihî metinlerde zikredilen Batı, Çanakkale Boğazı’nın batısı değil, Kemer Boğazı’nın batısıdır. Doğusu ise Asya (Anatolikon) Eyaletidir.
Senirkent-Garip köyü, Nişanyan Sözlük’te Garib (1912), İbn Hordazbih’te el-Harab köyleri kaydedilir. Buradaki Harab, (Hı) ile değil, (Ha) ile yazılmıştır ve anlamı, muhalif/karşıt demektir. Neyin karşıtı diye düşündüm ve doğunun karşıtı, yâni batı, Garib adının da, kimsesiz ve yakın değil, Garb (Batı) anlamında olduğuna kanaat getirdim.
8.Halkokondil beni destekler ve tarihçiye yeni ufuklar açar, ama tarihçi kaynaktaki İstros’u Tuna, Sarmatias’ı Rusya, Chersonese’yi Gelibolu yaparak tarihî coğrafyayı alt-üst eder ve Halkokondil’i anlamsız kılar. Halkokondil’in zikrettiği Hellespont- Firikya Hellespont (Kemer Boğazı), Avrupa- Boğaz’ın batısı, Çersonen (Chersones)- Boğaz’ın batı sahili, Trakya- Senirkent ovası, İstros- Uluborlu Papa çayı, Sarmatia- Şuhut’un güneyi, Asya- Boğaz’ın doğusu (Asya Eyaleti), İznik- Senirkent-İlegüp (Lampe), Filâdelfiya (Alaşehir) ise Yalvaç’tır (bk. Har.1, 3-4-5).
9.Mukaddes Firikya adı, ilk yedi Hıristiyan cemaatinin (kilise); Efes (Gelendost-Kiremitli Burun önü), Laodikya (Eğirdir), Sart (Barla), İzmir (Apameya: Eye Br.), Thyateira (Kemer Boğazı şarkı, Marsyas ırmağı yakını), Bergama (Gaziri Adası), Alaşehir (Yalvaç) ve Hıristiyanlarca kutsal bazı eşyaların burada bulunmasındandı. Pol Vittek’in, “Menderes havâlisi, yalnız koyun ve sığır sürüleri yetiştirmeğe elverişli üstün otlakları olduğu için değil, bir erkek nesil meydana getirmek için kuvvetli oluşundan da değil, belki bütün keşiş alaylarının yerleşmesine mükemmel şekilde uygun olduğundan dolayı da ikinci bir Filistin’di” (s.25) sözleri, Mukaddes Firikya’ya işaret eder.
Bu sebeplerle, Hıristiyan Azizlerin bu bölgede bulunması mantıklıdır. Aziz Teofan’a ait Manastır, ya Boğaz’ın 10 mil şarkındaki Köke- Manasır mevkisi, ya da 12 mil şarkındaki Bağlı- Manastır mevkisi, Sigriane’nin doğusunda gösterilen Pegai, Yenice-Bigadiç Pınarı yakını, liman ise Bigadiç veya Marsiyas nehri kıyısındadır. Aziz Trifon’un köyü Kampsada, Kemer Boğazı’nın batı yakasındaki Lampsakos (Lâpseki değil) olmalıdır (bk. Har.3-4).
10.Büyük Nehrin doğusuna bir zamanlar Suriye (Syria, Sygria) denilmiş olabilir. Vali Kaspax’ı öldüren Müslümana, Suriyeli denilmesi belki bundandır. Taurokomos, Tzibritze Kleisoura, Syria Geçidi ve Yenice Derbendi, hepsi de aynı yerdir. Muhtemelen Syria, Sygria ve Sigriane aynı olup, Suriye demektir. “Yunanlılar, Kapadokyalılara Suriyeli der” (Herodotos, I, 72). Bir ara Çarşamba çayı olan Kapadokya sınırı, bir ara neden iki göl arasındaki ırmak olmasın? Halkokondil’in kullandığı Asya, Avrupa ve Yunanistan adlandırması, Eğirdir ilçesi, Yazılı Kapız/Kanyon’da adına bir yazıt bulunan stoacı filozof Epiktetos zamanında Yunanistan-Suriye şeklinde olmuş olabilir.
Sonuç
Sevan Beyin “genel kanaat” dediği şeyler yanlıştır. Bizantinist John Haldon ile 11 Ekim, 15 Ekim ve 12 Kasım 2021 tarihlerinde üç kez yazıştım ve “Apameia- Dinar ve Eumeneia- Işıklı kabulü, Peutinger tablosuna uymuyor; Eumeneia- Şuhut-Oynan, Apameia- Barla-Boyalı önü” dedim. O da, “Peutinger tablosu, Dinar- Synnada güzergâhı, verilen mesafeler açısından bir anlam ifade etmiyor gibi görünüyor. Açıklamanızın tamamen mümkün olduğunu ve en azından ilginç bir tartışmaya yol açacağını düşünüyorum! Ramsay'in yanıldığını görmek ilginç olacak!” dedi. Bu ülkede bu konuları tartışacak, Sevan Bey hariç, bir tarihçiye rastlamadım. Tarihçi, yeni belge ve bulgulara göre bilgisini yenileyeceğine, maalesef kes yapıştır ile en başta yapılan hataları tekrar edip durmaktadır.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynaklar ve Tetkik Eserler
Ahmetbeyoğlu, Ali (2009): “Tarihçi Theophanes Confessor ve Eserinin Türk Tarihi Açısından Ehemmiyeti”, Sos. Der. S. 19, s. 285-296.
Anna Komnena (1996): Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, Çeviri: Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi-İstanbul.
Arundell, F. V. J. (Eylül 2013): Anadolu’da Keşifler, Çeviri: Atabay Topbaş, Sistem Ofset-Ankara.
Deguignes, Josef (1756): Histoire Générale des Huns, des Turcs, des Mogols, (Livre XI), A Paris.
İnönü, Erdal (1996): Anılar ve Düşünceler 1, 10. Baskı, İdea İletişim Hizmetleri-İstanbul.
Khalkokondiles (Halkokondil), Laonikos (2014): The Histories, 1. Bölüm, Çeviri: Anthony Kaldellis, Cambridge-London.
Khoniates, Niketas (1995): Historia, Çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Ksenofon (Ksenophon) (2011): Anabasis: Onbinlerin Dönüşü, Çeviri: Oğuz Yarlığaş, Kabalcı-İstanbul.
Remsi (Ramsay), W. M. (1890, 1960): Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çeviri: Mihri Pektaş, MEB-İstanbul.
Strabon (2009): Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviri: Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Theophanes (1982): The Chronicle of Theophanes, Çeviri: Harry Turtledove, University of Pennsylvania Press Philadelphia.
Topraklı, Ramazan (2021): Miryokefalon’un Yeri Isparta, 3. Baskı, Sistem Ofset, Ankara.
Har.1- Küçük Firikya (Firikya Epiktetos, Mukaddes Firikya), Firikya Hellespontia ve Tarihi Yollar.
Har.3- Hoyran ve Eğirdir Gölleri, Kıral Yolu, Askeri Yollar ve Synnada, Eumeneia ve Apameia Yolu.
Har.4- Eğirdir Gölü’nün 500 yıl önceki hâlleri, Kemer Boğazı ve Çirişli dağı (Sigriane).
Res.1- Eğirdir Gölü’ndeki (Ozolimne) gaz çıkışı, MTA 2012.
Res.2- Alaşehir’e (Yalvaç) işaret eden Levha, Örkenez 2015.
Har.5- Afşar (Kyzikos) ile Papa çayı (Rhyndakos) ağzı arasındaki Çirişli dağının (Sigriane) Hoyran Gölü sahiline dik indiği gösteren harita.
Har.1- Küçük Firikya (Firikya Epiktetos, Mukaddes Firikya), Firikya Hellespontia ve Tarihi Yollar.
MYRİA, HYELİON, KZYKOS VE SİGRİANE ÜZERİNE
(Her yeni bulgu ve belge tarih bilgimizi değiştirebilir)
Özet
Bu makalenin amacı, yaklaşık 500 yıl önce Eğirdir ve Beyşehir Göllerinde vukû bulan coğrafî değişimin fark edilmesiyle ortaya çıkan yeni tarihî coğrafyadır. Eğirdir Gölü, 500 yıl önce Hoyran ve Eğirdir olmak üzere iki ayrı göldü ve iki göl arasında 14-15 bm uzunluğunda Menderes ve daha birçok adı olan ağzı kaynağına yakın büyük ve derin bir ırmak vardı. Hakeza Beyşehir Gölü de Kıreli (Koralis) ve Beyşehir (Trogitis) olmak üzere iki ayrı göldü. Yaklaşık 500 yıl önce iklim ve başka nedenlerle göl suları yükselmiş, göller birleşmiş, bu esnada iki göl arasındaki ırmak, ırmak üzerindeki köprüler, yollar ve şehirler sular altında kalmıştı. Bu coğrafî değişim bilinemediği için tarihî yollar, araziye yerleştirilememiş, Eğirdir Gölü civarında vukû bulan olaylar ve bu olaylar sırasında zikredilen isimler başka yerlere taşınmıştır. Yâni yanlış bir tarihî coğrafya tedavüldedir. Ramsay, bunu, “Neticeyi bir kelime ile izah edebiliriz: Ya benim eserim sırf bir hatadan ibarettir, yahut da Anadolu haritasının büyük bir kısmı tamamiyle değişmelidir” sözleriyle açıklar. Bu hatalı tarihî coğrafya üzerinden yaklaşık 100-150 sene gibi uzun bir süre geçtiği için yanlış bilgiler doğruymuş gibi zihinlere kazınmıştır. Şimdi insanlar bu yanlış tarihî coğrafya üzerinden neşriyat yapıyor, doğru söyleyenleri ise dokuz köyden kovuyorlar.
Anahtar Kelimeler: Eğirdir Gölü; Hoyran Gölü, Kıreli Gölü, Beyşehir Gölü, Menderes, Yanlış Tarihî Coğrafya
Giriş
Bu makaleyle, “Ramazan Hocam, Felek ile Devran, Bintaş ile Menteş arasında kurduğunuz denklikleri çok aydınlatıcı buldum. Buna karşılık Eski Dünyadaki her yeri Eğirdir Gölü yöresine bağlamanızı nevi şahsınıza münhasır bir huy olarak görüyorum. Fuke dediğiniz yer şüphesiz Foke, yâni Foça, Eski Tralleis Aydın (Güzelhisar) şehridir. Rum Denizi tabiri tüm İslam, Türk, Arap ve Bizans kaynaklarında ve tüm çağlar boyunca daima Akdeniz anlamına gelir. Ege Denizi de Akdeniz’e dâhildir” diye, Devran Dede adlı makaleme yorum yazma nezaketini gösteren Sevan Bey ve okurlara cevap vereceğim.
Çok şükür bende Sevan Beyin dediği gibi bir huy yok. Ama doğru ve hakikat peşinde koşmak ve belki de mühendislikle ilgili “problem çözme hevesi” gibi, Sevan Beydeki huylara benzer, bazı huylarım olduğu doğrudur.
Sevan Bey, Rum Denizi, Tralleis ve Fuke’yi bir tek sanır. Anadolu’da yetmişin üzerinde Karaağaç, dört Lâdik, birçok Antakya, birçok Hadrianopolis, birçok Ereğli (Heraklia), iki Alaşehir, iki İzmir, iki Bergama, üç Edremit, iki Abidos, iki Amasya, iki İznik, iki Ankara olduğunu biliyorum. Bir Efemya (Apameia) Ürdün, bir Lazkiye (Laodikya) Suriye’de var. Denizli adını taşıyan ilk şehir Eğirdir’dir. Anam, göl civarındaki yaşlı insanlar gibi, Eğirdir Gölü için Eğirdir Denizi derdi ki, Arşiv vesikalarında “bahr” ve “derya” geçiyor. Beyşehir Gölü için de “deniz” deniliyor.
Bir hususu daha açıklıyayım: Bugün bile çatışmalar hudutlarda oluyor. Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile iki göl arasında bulunan ırmak, 1075 ilâ 1300 yılları arasında yaklaşık iki asır hudut olmuş; savaşlar ve çatışmalar hudutta, yâni Uc’taki Eğirdir Gölü civarında vukû bulmuştur. Hudut için, Türkler Uc demişler. Arapçaya giren ender Türkçe kelimelerden biri de Ucat, yâni Uclar’dır. Malûm olduğu gibi Süleymanşah, 1075 yılındaki bir antlaşmayla Uluborlu (Sozopolis) dâhil geniş topraklar kazandı. O, Roma askerî yolunu takiple İzmit yöresine kadar gitti ve 1080 yılında Bursa-İznik’i fethetti. Süleymanşah 1084’te Antakya’yı fethe giderken ülkesini beylerine emanet etti ve 1086 yılında öldü. Aleksi Komnenos antlaşmayı nakzetti ve beylerle savaşa girişti. 18 Kasım 1092 tarihinde de Melikşah öldü. Süleymanşah’ın oğulları ve karısı serbest kaldılar; Kıral Yolunu takiple Kemer Boğazı’na, oradan da Bursa-İznik’e geldiler. Büyük kardeş Kılıçaslan, 1093 Mart-Nisan aylarında babasından boşalan tahta çıktı.
Haçlılar, 1097’de Bursa-İznik, ardından Eskişehir ve Yalvaç’ı aldılar ve buraları Bizans’a verdiler. Jan Dukas’ın 1098 baharında zaptettiği yerlere bakarak, Süleymanşah’ın 1075 antlaşmasıyla Uluborlu’dan gayri Eğirdir, Barla, Senirkent-İznik (Lampe), Gelendost, Yalvaç, Bolvadin, Konya ve hatta Side’yi (Eski Antalya) de aldığı anlaşılıyor. 1097’deki Haçlı seferinden sonra Türkler, Yalvaç ve Akşehir’in doğusuna atıldılar ve kaybettikleri bu yerleri geri alabilmek için 1308 yılına kadar, iki asır, Şarkîkaraağaç ile Uluborlu arasında savaştılar. Aşağıdaki tarihi metinlerde de görüleceği gibi, bu savaşlar arasında zikredilen yer adlarını başka yerlerde aramak abesle iştigaldir.
Tarihçi maalesef, kaynak metinleri okuma zahmetine girmemiş ve İzmir denilince bugünkü İzmir, Edremit ve Bergama için de bugünkü Edremit ile Bergama’yı anlamıştır. Tarihî metinleri okuma işini Remsi (W. M. Ramsay) yapmış, O da maalesef, Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişimi fark edemediği için yanılmıştır. Tarihçi, Remsi’deki hatalı yer adlarına dayanarak, kısa ve kolay yoldan makale ve kitap yazar. Bu satırların yazarı, 61 yıllık müktesebatı saymazsak, tam 17 yıldır, dar bir bölge üzerinde geceli-gündüzlü çalışmakta, kaynak metinleri defalarca okumakta, araştırma yapmaktadır. Prof. Dr. Erdal İnönü’nün, “Öğretim üyelerinin yararlı araştırmalar yapmaları isteniyor, bekleniyor. Ama herhangi bir özgün araştırmadan sonuç almak için aylarca, yıllarca sürekli uğraşmak gerektiği hâlâ anlaşılmış değil” sözü, akademisyenin araştırma yapmadığına dair mühim bir işarettir (1996: 47).
Tarihî metinlerde Eğirdir Gölü civarında zikredilen bazı isimler
Firikya Paroreia doğudan batıya uzanan bir çeşit dağ silsilesine sahiptir ve eteklerinde her iki tarafta geniş bir ova uzanır ve onun yakınında kentler vardır. Kuzeye doğru Filomelion ve öte tarafta Pisidia yakınındaki Antakya bulunur. Sonuncu kent, vaktiyle Menderes ırmağı yakınında oturan Magnetlerce iskân edilmiştir. Apameia (Kelene), Marsiyas ırmağının kaynakları yakınında kurulmuştur. Soter Antiyokus, Kelene’de oturanları bugünkü Apameia’ya yerleştirmiştir. Bu kent ismini kıralın annesi Apama’dan almıştır (Strabon, 1909: 81-83, yıl MÖ 270 civarı).
Arrian, Curtius, Livi, Plini ve Tirius gibi yazarları, Apameia sikkeleri ile ölçüye vurunca Kelene’den geçen Marsiyas ve Menderes’in kadim şehrin biraz aşağısında birbirlerine kavuştuğu, bu şehrin Antiyokus tarafından bu kavuşma noktasına taşındığı ve şehre anası Apama’nın adının verildiği istidlâl edilebilir (Arundell, 1828: 113-114).
Laodikya ile Apameia arasındaki göl, denize benzerse de yer altından gelen pis bir koku çıkarır (Strabon, 2009: 87). Söz konusu gaz çıkışı 2012 yılı, MTA tarafından bulunmuştur (bk. Res.1). Anna bu göl için Ozolimne (Uz) Gölü der. 29 Nisan 1091’de patlak veren Lebounion (Küçük Aslan) harbinde “Peçenekler tam bir yenilgiye uğradılar ve Ozolimne'ye güçlükle kaçanlar kurtulabildi; bunlar, orada, bir zaman, kımıldamaya bile cesaret edemeden, Kumanlarla kuşatılmış olarak kaldılar” (Anna, 1996: 224) .
Remsi, Mansi’den, “Ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum. Çünkü yazı bilmem” diye nakleder (Remsi, 1960: 97, yıl 449).
Armenia Srategosu Sapor, İmparator Constantin'e karşı isyanla Hadrianopolis'i işgal etmiş ve burada attan düşerek ölmüştü. Halife Muaviye tarafından Sapor'a yardım etmek üzere gönderilen Phadalas, Hexapolis'e vardığı vakit Sapor'un ölümünü duydu. Yardımcı kıtalar gelinceye kadar burada bekledi, ondan sonra Chalcedon üzerine yürüdü; çekilirken Amorion’u zaptetti (Remsi, 1960: 153). Saborios, Adrianople’de kendini savaşa hazırlıyordu ki, atı hırçınlaştı; başını duvara çarptı ve öldü. Fudhala, Heksapolis’e varınca her şeyi öğrendi ve Muaviye’ye mektup yazarak yardım istedi. Kadıköy’e ilerledi ve (dönüşte) Amorion’u zaptetti. Suriye’ye dönerken de ordugâhta 5.000 kişilik bir asker bıraktı (s.50). O yıl kış çok sert geçtiği için birçok kişi ve hayvan telef oldu. Fudhala da Kizikos’ta kışladı (Theophanes, 1982: 51, yıl 670-71). Adrianople veya Hadrianopolis, Gelendost- Kötürnek köyüdür.
Eserini 847 yılında yazan İbn Hordazbih şöyle der: El-Natulus (Anatolia) Eyaleti, Rûm/Anadolu’nun en büyük eyaletidir. Burada Ammûriye (Uluborlu) şehri vardır. Kaleleri: El-Alemeyn (Gelendost-Kötürnek), Mecü’ş-Şahm (Şarkîkaraağaç?), Burgos (Beyşehir Eflâtun Pınarı), Miskinin (Beyşehir) ve 30 kale (Topraklı, 2013: 144).
Bizim şimdi Ozolimne dediğimiz gölün hatırı sayılır çevre uzunluğu ve genişlik boyutu vardır; göl, yüzölçümü yönünden de, bugüne dek coğrafya yazarlarının andıklarının hiç birinden geri kalmaz. Yüz Tepeler denen yerin ötesindedir ve ırmakların en uzunları, en bol su getirenleri oraya boşalır; yüzeyinde çok sayıda büyük taşıma gemileri gider gelir, bu da gölün ne kadar derin olduğunu gösterir. Ona Ozolimne denmesi, sağlığa zararlı ve tiksindirici kokular yaydığı için değildir; tersine, vaktiyle bu göle, günlük konuşma dilinde Ouzlar [Uz/Oğuz] denen Hunlardan bir ordu gelip, onun kıyılarında konaklamıştı. O günden beri, bu göle Ouzo-Limne [=Uz Gölü] denmiş, kuşkusuz adın içinde “u” sesi de varmış (Anna, 1996: 225).
Kaspax, Doukas'ın yanından ayrılmışken bir İzmirli [Rum] ona sokuldu ve bir Müslümanı, kendisinin 500 altın staterini çaldı diye suçladı. Yakalanıp zorla sürüklenen Suriyeli [Müslüman], kendini idam etmeye ·götürüyorlar sandı ve Kaspax'ı öldürdü. Dukas, bu defa İzmir'in Dukalığı görevine Hyaleas'ı atadı (Anna, 1996: 338, yıl 1098).
Sevan Bey, Barla- Eyi veya Eye Burnu adı, büyük olasılıkla Rumca ágios “aziz, evliya” der; ben ise Eyi, Eye ve Hyelion (Khoniates, 1995: 134, yıl 1178) adının, İzmir valisi Hyaleas ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Filokal, Abydos'a varır varmaz Boğazı geçti ve Atramytion’a vardı. Bu kent bir zamanlar çok kalabalıktı; ama Çaka, İzmir yöresini talan edip yıkarken, bu kenti tümüyle yok etmişti (Anna, 1996: 440, yıl 1108).
Filokal, Türklerin Lampe'de kaldıklarını öğrendi; ordusundan bir birliği ayırıp onların üzerine yolladı. Bunlar hemen yengi kazandı. Rum ordusu Türklere karşı çok gaddarca davrandı; onların yeni doğmuş bebelerini bile kaynar su kazanlarına attı. Çok kişiyi kıyımdan geçirdi, keza pek çok kişiyi tutsak etti. Alaşehir'e (Yalvaç) gelen Filokal, seferinin başarısından dolayı sevinçliydi. Sağ kalan Türkler, kara giysilere büründüler; ülkenin her yanını iç parçalayıcı feryatlarla dolaştılar; kurbanı oldukları zulümleri anlattılar (yıl 1108). Kapadokya'da egemenlik süren Hasan Gâzî, Türklerin üzerine yağan, az önce sözünü ettiğimiz felaketleri öğrendi; asker topladı ve komutası altında 24 bin kişilik bir ordu oluşturarak, Filokal üzerine yürüdü ve Alaşehir’e (Yalvaç) geldi (Anna, 1996: 441, yıl 1109).
Hasan, ordusunu böldü; 10 bin adamını Kelbianos Ovasına, diğerini İzmir'e ve Nymphaion'a, geri kalanlarını da Khliara'ya ve Bergama'ya yolladı. Kendisi de, İzmir üzerine giden birliklere katıldı. Filokal, Hasan'ın girişimini öğrenir öğrenmez, kendisinin bütün birliklerini Türklere karşı saldırıya geçirdi. Bu birlikler, kaygısızca Kelbianos ovasına gitmekte olanların peşine düştüler ve onları acımasızca boğazladılar. Arkasından, İzmir ve Nimfe’ye gitmekte olan Türkleri izlediler ve onları tam bir yenilgiye uğrattılar. Canlı kalabilmiş az sayıdaki kişi de, kaçarken Menderes'in burgaçlı akan sularına düştü, hemen boğulup gitti. Menderes, Phrygia'dan çıkan bir ırmaktır, tüm akarsuların en çok dolambaç yapanıdır ve tüm uzunluğu boyunca yatağı hep kıvrımlıdır (Anna, 1996: 442).
Anadolu (Eyaleti) şehirlerinden Khliara, Pergamon ve Atramytion Türkler tarafından çok rahatsız edilmekte idiler (Khoniates, 1995: 103, yıl 1165-1170). Manuel’in en güçlü olduğu, Kılıçaslan’dan toprak aldığı ve huduttaki Suble ve Dorile’yi tahkim ettiği bir zaman, Türklerin bugünkü Edremit’e gitmeleri mümkün mü? (bk. Har.1).
(Manuel’in Dorile’yi yıkmaması üzerine) Türk hükümdarı, yaklaşık 24 bin kişi seçti ve bunları Atabek’inin emrinde “denize” kadar olan bölgeyi ve şehirleri tahrip etmeye gönderdi (1177 ile 1178 arası). Ve Atabek de emri yerine getirdi. Menderes kenarındaki şehirleri korkunç tahribata uğrattı. Tralleis (Aydın) ve Firikya Antakyası’nı zaptettiği gibi Luma, Pentakheir, sahil bölgesini tahrip etti. Harekâtın devamında Hyelion, Leimmokheir, Menderes ve (seyyar) köprüden söz edilir. Bizans kumandanları Türkleri mağlup ve Atabek’i şehit ettiler. Bunun ardından Manuel, Firikya ve Menderes bölgesine geldi. Bu sırada da Lakerion (Lesser: Küçük Firikya) ve Panasion (Senirkent ovası) zikredilirler. Lampe ve Graosgola arasındaki Kharax’ta bulunan Türkler üzerine de kumandanlar gönderdi. Kumandan Andronikos, Türkler tarafından baskına uğradığını sanarak Khonai ve Firikya’daki Laodikya’ya kadar kaçtı. Türkler, Roma imparatoru Claudios’a nisbetle adlandırılan Klaudiopolis (Laodikya) çevresinde ordugâh kurdu (Khoniates, 1995: 133, 134, 135, 136, yıl 1178-1179. Khoniates, s.8 ve 85 ile karşılaştırınız).
“Gündüz-Alp oğlu Oğuz-Alp, Oğuz-Alp oğlu Ertuğrul. Osman’ın idaresi altında sekiz bin Türk, Hellespont’tan Avrupa’ya geçti ve Çersonen’de bir Yunan kalesini kuşattı. Trakya’da Tuna’ya kadar gittiler. Gittikleri yerleri yağmalayıp esirler aldılar” (23). “Bu esnada büyük bir İskit birliği Rusya’dan Tuna’ya ilerledi ve Trakya’da onlarla savaştı. Ve onları, Trakya’da öldürdüler. Sağ kalanlar, Gelibolu’ya sığındı; oradan Asya’ya geçtiler. Bir daha dönmediler” (25). “Ertuğrul’un oğlu Osman, Asya’daki birçok Yunan arazisini fethettikten sonra İznik ve Filâdelfiya’ya hücum etti, fakat ele geçiremedi” (Halkokondiles, 2014: 15-17, 23, 25, 29-31).
Tarihî Metinlerin Yorumlanması
1.Strabon’a göre Akşehir (Filemelion) ile Yalvaç (Pisidia yakınındaki Antakya) arasındaki dağ silsilesi, yâni Firikya Parore bugün için Sultan Dağları, Bozdurmuş ve Karakuş Dağları şeklinde batıya doğru devam eden dağ silsilesidir. Yine Strabon’dan anlaşılan Yalvaç, Pisidya Antakya değil, Firikya Antakya’dır. Ama gel gör ki, Yalvaç için tarihçi bile Pisidya yakınındaki Antakya diyeceğine, Pisidya Antakya der ve Firikya Antakya, yâni Yalvaç Hisarı da çok büyük bir hata ile ta Aydın güneyinde ve Karya bölgesindeki Antakya’ya götürülür.
R. Haluk Söner, 2017 yılında Humanitas adlı yayında “Antiokheia ad Maeandrum Antik Kenti” adlı bir makale yayınladı ve Menderes için Büyük Menderes, Firikya Antakya için de Aydın-Başaran-Çiftlik yanındaki Antakya dedi. Ve Khoniates’in 1177-1178 çatışmalarında zikrettiği Menderes, Tralleis (Aydın) ve Firikya Antakyası kaydını kaynak gösterdi. Birçok akademisyen varken, Haluk Söner’e ben yazdım, ama cevap vermedi. Bunun üzerine makaleyi Miryokefalon’un Yeri Isparta, kitabıma koydum ve makalede Yalvaç kazı başkanı M. Özhanlı’nın, “1177’de Sultan, tüm Menderes Vadisini, Pisidia Antiokheiası ve Tralles’i (Aydın) talan eder (Norwich, 2013: 136)” ifadesini aldım. Özhanlı, Norwich’e güvenerek, Khoniatas’in Firikya Antakyası dediği Yalvaç’ı, Pisidia Antakya yaptı, ama Menderes ve Tralles’i (Aydın), Söner gibi anladı; Atabek’i, General Rommel sandı ve Türk ordusunu, bir ucu Yalvaç, bir ucunu Aydın’da, Sevan Beyin tabiriyle Akdeniz’de (Adalar Denizi) gösterdi (Topraklı, 2021: 127-135).
Hâlbuki zikredilen Menderes, iki göl arasındaki ırmak, Tralleis Barla, Firikya Antakya’sı ise Yalvaç idi ve bu çatışmalarda adı geçen deniz, Eski Eğirdir Gölü, Luma, Lama veya İlama köyü idi. Pentakheir ise Pentapolis, yâni Senirkent-İlegüp köyüydü. Pentaşehir, Pentacheir: Pentakheir idi ve tarihçi Pentakheir’in Pentopolis olduğunu fark edemedi. Leimmokheir, Menderes’in Eğirdir Gölü’ne (denize) döküldüğü yerdeki diğer adı Ainos (Ainalı Çarşı) olan Limenopolis’ti (sonra Limen kome oldu). Limenopolis, biraz hata ile Leimmokheir yazılmıştı. Hyelion ise Ainos’un 4-5 bm kuzeyinde ve biraz sonra açıklayacağım gibi Barla-Boyalı Mahallesindeki Eye Burnu idi.
Lampe, Pentapolis’in beş kalesinden biridir. Kharax ise Charax, Aleksandır Kharax, Carabba, Akharaka, Hadianoutherai, Akhyraous, Hadrianopolis, Adrianople, el-Alemeyn, Hısnu’l-Meclis ve Kotoiraikia gibi isimler alan Kötürnek köyü. Graosgola, büyük kal’a anlamında Şarkîkaraağaç Zengibar kalesidir. Kanaatimce Zengibar, Seng-i bar (taş kale) adından gelmedir. “Bâr” kale demektir ve bazen “vâr” olarak da yazılır. Zigetvar, Eğrivar, Uyvar adları böyledir. Ebû’l-Fida, Eğirdir kalesine Felek-bâr denildiğini kodlar. Ben buna dayanarak Uluborlu adının Ulu-barlı, Keçiborlu adının Kiçi-barlı adından evrimleştiğini düşünüyorum. Khoniates’te üstteki metinde zikredilen Khonai, Denizli-Honaz değil, Gelendost ile Eğirdir (Klaudiopolis: Laodikya) arasındadır. Görüldüğü gibi bu bölgedeki isimlerde şehir (cheir) ve kal’a (gola) gibi Farsça ve Arapçanın etkisi görülmeye başlar.
Miryokefalon zaferinden bir, bir buçuk yıl sonra Türk ordusu tuzağa düşecek ve ağır bir yenilgi alacak, hatta Atabek, Menderesin şark sahilinde (Gelendost tarafı) şehit düşecekti. Eğirdirli Şeyh Mehmet Çelebi, 1476’da “Barla önünde şol yazı, anda yatur Mihter Gâzî” der (2008: 218). Mihter Gâzî, en büyük gâzî demek. Büyük ihtimal, bu zat Atabek’tir. Şu anda Barla önünde bir yazı, yâni bir ova yok, göl var ve Atabek’in mezarı göl altındadır. 1836 sayımı ve 1842 vergi defterine göre Gelendost’ta Mehteroğlu adlı bir sülâle var ki, Özçınar soyadı almış.
Sultandağları tarihte Kiminas, yâni Gemen Dağları, Bozdurmuş Dağları ise Heamos Dağları olarak zikredilir. Remsi, Eğirdir Gölü ve Firikya Hellespontia civarındaki birçok ismi Balıkesir bölgesine taşır ve sonra da, “Ya benim eserim sırf bir hatadan ibarettir, yahut da Anadolu haritasının büyük bir kısmı tamamiyle değişmelidir” der (Remsi, 1960: 106). Taşınanlar arasında benim köyüm Kötürnek (Kotoiraikia, Hadrianoutherai, Akhyraous), Yalvaç-Gemen (Kiminas) ve Afşar-Kızık (Kyzikos) köyleri başta gelir. Taşınan diğer isimler için Remsi, 1960: 165-178’e bakınız.
2.Strabon’a devam edelim: Antiyokus, önce Yalvaç Antakya’yı kurdu ve Menderes yakınındaki Magnetleri iskân etti. Antiyokus bu defa, Menderes ile Marsiyas’ın kavuştuğu yere Apameia’yı kurdu ve buraya da Kelene’de oturanları yerleştirdi. Şöyle düşünüyorum: Magnetler, dağınık değil, yerleşiklerdi ve Menderes kıyısındaki Myria kentinde oturuyorlardı. Antiyokus, Myria’da oturan Magnetleri, Firikya Antakya’da (Yalvaç) iskân etti ve boşalttığı Myria kenti üzerinde Apameia’yı kurdu; buraya da Kelene’de oturanları iskân etti. Belki bunun için Antakya’ya (Yalvaç), Antiokheia ad Maeandrum (Menderes Antakyası) denildi. Firikya’daki bir şehir Karya’da aranır mı?
Arundell, “Paganizm ve Hıristiyanlıktan önceki dönemlerde Apameia’nın uzun ve ayrıntılı anlatımından sonra, Hıristiyanlık tarihiyle ilgili hemen hemen hiçbir kaydının olmaması acıklı bir durumdur” (Arundell, 2013: 22) ifadesine göre, Apameia, eski adına (Myria) dönmüştür. Sevan Bey, 24 Nisan 2010’da bana yazdığı iletide; “Eğer o civarda bir İznebol varsa, bunun Neápolis'ten türemiş olması kuvvetle olasıdır. Ankara Nallıhan'daki Nebioğlu köyü adı kayıtlarda mesela Nebol/Nebolu köyüdür ve Neapolis'ten gelir. Rumcadan alınan yer isimlerinin önüne iz- ve is- getirilmesinin sayısız örneği var (Nikya > İznik, Myrina > İzmir, Bidê > İzvay, tín poli > istanbol vs.). Dolayısıyla Neapolis > İznebolu, tamamen kurallı bir evrim olarak kabul edilebilir” der.
Remsi, Asya Eyaleti şehir ve piskoposlukları başlığı altında, “Hermos ile Kaikos arasındaki sahilde Phokaia, Myrina ve Kyme var” der (Remsi, 1960: 112). Yukarıda açıkladığım gibi Asya (Anatolikon) Eyaleti, Eğirdir Gölü ile Çarşamba çayı arasında kalan bölgedir ve buna Uluborlu ovası dâhildir. Burada zikredilen sahil, Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile iki göl arasındaki ırmak sahilleri, Myrina, “Ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum. Çünkü yazı bilmem” (Remsi, 1960: 97) kaydındaki Myria olmalıdır. Myria (Eye Burnu önündeki İzmir) ile Hadrianopolis (Kötürnek köyü) arasında kuş uçumu 25 bm kadar bir uzaklık vardır (bm: bin m).
3.Tarihçi, 29 Nisan 1091 yılında vukû bulan Lebounion savaşının Edirne-Enez yanı, Uz Gölü’nün (Ozolimne) de 350 bm uzaktaki Tuna nehri yanında olduğunu iddia eder. Hâlbuki bu savaşta adı geçen yarı barbar Monastras ile Ouzas (Oğuz) adlı Bizans kumandanları, Yalvaç-Kundanlı ovası kumandanlarıdır. Bu iki kumandan bölgelerini bırakıp, savaşmak için 700-800 bm uzaktaki Enez’e (Ainos) mi gitmişlerdir? (Anna, 1996: 237, 238, 253, 300).
Bilge Umar, “Lebounes Bounos, Lebounes Dağı. Buraya, Lebounes Yeri anlamında Lebounion da dendiğini ve kesin sonuçlu çatışmanın bu dağ eteğinde yapıldığını biraz sonra Anna belirtecektir. Lebounes adı Hellen dilinden değildir” der (Anna, 1996: 252, açık.1). Aleksi Komnen’in Akrokos (Eğirdir) ile Filadelfiya (Alaşehir: Yalvaç) arasındaki (Barla önündeki ova) savaşı (s.463, yıl 1114) ve 1116 seferinde Kedrea’dan (el-İdrîsî’nin Kidros dediği Şuhut-Arızlı) Kundanlı ve Akçaşar yoluyla Kemer Boğazı (Zompe: Yenice köyü köprüsü) yanındaki Türkler üzerine gönderdiği kumandanın adı Georgios Lebounes’tir (s.489, 491). Ben bunu 01.01.2018’de Sevan Beye sordum:
“Lebounion kelimesi Lebounês'in küçüğü, yani "Lebounês'çik" ya da "Küçük Lebounês" anlamındadır. Lebounês (Yunanca λεβουνης) kelimesi ise bulabildiğim kadarıyla sadece Bizans vakanüvisleri Niketas Khoniatês ve Ioannes Kinnamos'ta Kilikya Ermeni Beyi I Leo veya Levon'un adının Yunanca biçimi olarak geçiyor. Günümüzde Yunanistan'da Lebounês soyadını taşıyan birkaç aile var, biri tanınmış bir modern Yunan sanatçısı ve internette bulduğuma göre o da Ermeni kökenli imiş. Levon Ermenicede yaygın bir erkek adıdır. "Arslan" anlamına gelir. Kilikya Beyinin adı Frenk kaynaklarında Leo, Ermeni kaynaklarında Levon, Bizans kaynaklarında Lebounês (telaffuzu "Levunis") olarak geçiyor. Umarım faydalı olabildim. Selam ve sevgiler, Sevan” diye bir cevap aldım.
Yıllardır Edirne-Enez yanında yapıldı denilen Kuman-Peçenek savaşının, Lebounies adlı kumandanın Küçük Firikya’daki bölgesinde, yâni Barla önü; Eski Eğirdir Gölü’nün kuzey sahilinde yapıldığı anlaşıldı. Sen, gel de şimdi Sevan Beyin değer ve kıymetini bilme! Bizantinistler, bu savaşı, yanlış yerleştirdi; savaş sırasında zikredilen Hadrianopolis Edirne değil, Gelendost-Kötürnek köyü; Ainos Enez değil, Barla önünde Aynalı Çarşı denilen Ainos; İstiros ise Tuna değil, Uluborlu-Papa çayıdır. Tarihçi maalesef, her gördüğü İstros’u Tuna yapar. Anna, Uz Gölü’ne kaçan Peçenekler kurtuldu der. Göle kaçan Peçenekler nasıl kurtulur? Enez’de yenilen Peçenekler, Tuna’ya kadar, 350 bm’lik yolda kaçacak bir yer bulamadılar da, Tuna kıyısındaki göle mi kaçtılar? Cevaplayalım:
Çaka, Peçenekleri, gemileriyle Eski Eğirdir Gölü’ndeki Ada’ya taşıdı. 50 yıl sonra (1142), Türkleştiği söylenilen Hıristiyan Ada halkı, işte bu Peçeneklerdir (Khoniates, 1995: 24). Çaka ile ilişki kurulan İzmir, bugünkü İzmir değil, Barla-Eye Burnu önündeki İzmir’dir; Peçenekler ve Kumanlar, Eğirdir Gölü civarında yaşıyorlar demektir.
4.Barla- Eye Burnu: Hyelion ve Hyaleas: Yukarıda görüldüğü gibi 1098 baharında Anna’da Hyaleas isimli vali ile Hyelion ve Barla- Eye Burnu arasında bir bağ vardır. Çünkü Khoniates, Strabon ve Apameya’nın yerine dair tarihî metinleri okuduğumda İzmir (Myria veya Myrina) ile Apameya’nın aynı yere ve Barla- Eye Burnu önüne yerleştiğini gördüm. Hyelion için M. Halil Yinanç, Heyel der. İzmir valisi Hyaleas’ın adı, bir yer adına dönüşürken Hyelion olması; Türklerin, Khelidoni’yi İleyidağı yaptıkları gibi, bu ismi de, Eye yapmaları mantıklıdır.
5.Remsi ve Umar’ın Anna’ya itirazlarının sebebi
Umar, 1098 baharında Jan Dukas’ın Selçuk’tan Bolvadin üzerine yürürken kullandığı yolun 237 bm, kısa yolun 160 bm olduğunu ve Dukas’ın yolunun daha kısa olmadığını ve Anna’nın yanıldığını söyler (Anna, 1996: 339, açık.3). Remsi de, 1109’da Hasan Gâzî’ye ait ikinci tümenin Menderes’te boğulmasına itiraz eder. İkinci tümenin Menderes’e uğraması söz konusu olamaz; Anna yanılıyor der (Remsi, 1960: 122; Anna, 1996: 442, açık.6-7).
Umar ve Remsi’nin itirazlarının sebebi, olayların vukû bulduğu coğrafya, yâni Menderes, İzmir, Selçuk (Efes), Sart ve Alaşehir konularında yanılmış olmalarıdır. Çünkü başka Menderes, İzmir, Efes, Sart ve Alaşehir vardır.
1211 yılında yapılan ve İbn Bîbî’nin Alaşehir savaşı dediği Alaşehir’in, Manisa-Alaşehir değil, Yalvaç olduğuna dair 2015’de Hamideli Tarih 02’de “Alaşehir ve Lâdik Neresidir?” adlı makale yazdım. Bunu “Yeryüzü Değişikliğine Bağlı Yorum Hataları: Alaşehir ve Lâdik Neresidir?” adıyla 2016’da Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisinde yayınladım. Bilâhare Feridun Dirimtekin’in 1944 yılında yazdığı Konya ve Düzbel (1146-1176) kitabı elime geçti ve s.74’de Alaşehir savaşı için Yalvaç muharebesi diyor. Örkenez köyü içindeki “Alaşar Sokak”, Yalvaç-Konya arasındaki eski yolun bir hatırası olup, Yalvaç’ın Alaşehir olduğuna dair bir işarettir (bk. Res.2). 1390 yılında fethedilen Alaşehir, 1211’de Türkçe bir isim alabilir mi?. Adrianople adı, Edirne çevrildi diye Hexapolis’te bulunan Adrianople (Kötürnek) için, bugünkü Edirne diyebilir miyiz? (Theophanes, 1982: 50).
Türkler, ne 1098 yılı, ne de 1109 yılı Uluborlu’nun batısına geçmedi. Söz konusu Menderes Hoyran ve Eğirdir Gölü arasındaki büyük ve derin ırmak, İzmir- Apameia, Efes- Gelendost Kiremitli Burun önünde bir şehir, Sart- Barla veya yakını bir şehir, Alaşehir- Yalvaç, Lampe- Senirkent İlegüp, Bolvadin ise Bolvadin idi. Anna değil, Remsi ve Umar yanılıyorlardı. MÖ 350 ile MS 1250 yılları arasında 1600 yıl geçmişti ve bu süre içinde bir şehir, birden çok ad almış olabilirdi. Benim köyüm bile üç kez ad değiştirdi. Biz, yer adlarını değiştirmeyi Batı’dan öğrendik.
Eski isimlerin günümüze kadar ulaşmasında Türklerin büyük payı var. Çünkü Türkler, yabancı isimleri sadece kendi ağızlarına uydurmuşlar; dikkatlice bakınca, adın aslı fark edilebiliyor. Mesela Barla (Parlais), Eski Tralleis, Yeni Truva (Neutroja); Tralleis, Sart, Tripolis, Derebol, Pithekas ve Kocapınar gibi isimler almıştır. Eğirdir’in Lâdik, Laodikya, Lâzikiye, Klaudiopolis, Akrakos, Hierakorifitis, Eprevier, Felekiyye, Felekbar, Felekabad, Kubadabad, Afsaka, Denizli, Doñuzlu ve Toğurla gibi birçok adına rastladım. Afsaka, Eprevier, Doñuzlu ve Toğurla isimleri hatalı olmalılar. Eğirdir’in bir adının da Eflâk olduğunu düşünüyorum.
Yalvaç’ın da Antakya, Antióchette, Küçük Antakya, Küçük Atina, Flaviapolis, Philadelphia, Alaşehir gibi birçok adına rastladım. Bana birçok arkadaşım ve tarihçi, tıpkı Sevan Bey gibi, her yeri kendi memleketim Isparta’ya götürdüğümü söyler. Hatta hanımım bile bana itirazla, her şeyi birden söyleme; kendi güvenirliğini zedeliyorsun der. O’na, -“Ne yapalım, yol uzun, ömür kısa, ben bunları yazmazsam kimse yazmaz” diyorum.
1095 yılında damadı Kılıçaslan’ın şehit ettiği Çaka Bey, Fransa Kıralı VII. Lui’nin 14 Ocak 1148’de şehit ettiği Türk Beyi, 1176 Miryokefalon şehitleri ile İbn Bîbî’ye göre 1211’de Kemer Boğazı’nda şehit olan Sultan Gıyasettin’in iç organlarının gömüldüğü Alaşehir’deki Müslümanlar Mezarlığı, Gelendost-Yenice köyündeki “Koru Tepe”dir.
6.Fuke (Phoukeh) ülkesi, Foça (Phokaia) ve Sevan Nişanyan
Kyros, “(Ksenias ve Pasion)’un karıları ve çocukları Tralleis’te korumam altındadır; fakat onları ellerinden almayacağım, aksine daha önce bana ettikleri hizmetlerden dolayı onları geri alacaklar” dedi. “Kyros’un bilgeliğiyle ve güzelliğiyle bilinen Phokaialı cariyesini de esir aldılar” (Ksenofon, 2011: 57; 111). “Hermos ile Kaikos arasındaki sahilde Phokaia, Myrina ve Kyme var” (Remsi, 1960: 112) kaydı, ikinci bir Phokaia’nın varlığına işarettir. Remsi’nin, bu isimleri Asya Eyaletinde göstermesi de ayrı bir önemi haizdir. Kaikos vadisinin Hoyran ovası olduğuna dair kesin kanaatim var, ama Hermos vadisi, “Kemer Boğazı mı, yoksa iki göl arasındaki ırmak vadisi mi, bilemedim”. Myrina, “ben Elias, Asia’da Hadrianopolis Piskoposu, Myria Piskoposu vasıtasıyla imza ediyorum” (1960: 97) kaydındaki Myria ile aynı yer olmalıdır. Phokaia (Foke), Myrina ve Myria, üçü de Asya Eyaletindedir.
Kyros’un sarayı Kemer Boğazı’nda, 985 rakımlı Asarbaşı Tepede bulunduğuna göre, zikredilen Tralleis Barla, Foke ise Eğirdir Gölü civarında bir şehir olmalı. Eğirdir Gölü coğrafyasında, aşağıda zikredildiği gibi büyük değişikler olmuş. Mitridat’ın Apameya’daki savaşı sırasında vukû bulan bir depremden (deprem silsilesi) sonra göller her yeri yuttu ve daha önceden hiç göl bulunmayan ovaları kapladı ve ırmaklar ve kaynaklar taştı; bu arada daha önceden mevcut olan birçok ırmak ve kaynak tamamen kayboldu (Arundell, 2013: 17-18, yıl MÖ 50).
Ömer Demiral (1926-2014): “İlk öğretmenliğim sırasında 1946-1947 yıllarında Barla’ya karı-koca iki Fransız geldi. Eskiköyyeri (Köpek Sultan) denilen yerde iki yazıt okudular: Şöyle yazıyormuş: Hoyran Gölü’nden çıkan bir nehir önce Gelendost, sonra Bedre tarafına kıvrılır, sonra da Nis adasının arkasından geçerek, Köprübaşı’na gidermiş. Zamanla Köprübaşı şişmiş ve nehrin suları ovayı basmış. Köyleri su altında kalan halka buğday yardımı yapılmış. Halk, kendilerine yardımda bulunanlara karşı bir teşekkür ifadesi olarak; bu yazıtı dikmiş”. Karı-koca iki Fransız, Jeanne ve Louis Robert idi. Louis Robert 1948, AÜ DTCF Dergisi, Cilt VI, s. 531-534, Türkçeye çevrilen; Anadolu’nun Eski Çağ Şehirleri: Prof. Louis Robert (Paris), “Orta Anadolu’da Parlais Şehri” adlı makalesinde bu iki kitabeden bahseder. Ömer Hoca, 67 yıl önceki bir olayı karıştırmış olmalıdır. Çünkü kitabelerde nehir ifadesi yok. Kışı Antalya’da geçiren Barla-Boyalı’lı Ömer Hoca ile Boyalı’da görüşmeyi beklerken aniden vefat etti.
Böcüzade ve S. Şükrü, Eğirdir Gölü’nün olduğu yere Çukurova denildiğini ve gölün MÖ 350’li yıllarda teşekkül ettiğini rivayet ederler (Böcüzade, 2012: 94, S. Şükrü, 2013: 15); Timur tarihinde ise Çukur-balık geçer. Ben Eğirdir Gölü’nün eski hâlini yazıp çizdim, ama gölün MÖ 350’lerde teşekkül ettiği hususunu erbabına bırakıyorum.
Remsi’nin bu haritasında (Har.2) birçok hata vardır. Birincisi, Asya (Asia) veya Anadolu Eyaleti burada değil, İbn Hordazbih ve Khoniates’in zikrettiği gibi Eğirdir Gölü ile Çarşamba çayı arasındaki bölgedir. Buraya eyalet merkezinin (Ammûriye) bulunduğu Uluborlu-Senirkent ovası da dâhildir. Daha önce yazdığım gibi, diğer Tralleis Barla, diğer Nikaia ve Nimfe (Nymphaion) ise, ikisi aynı yer olup, Senirkent-İlegüp köyüdür (bk. Har.1, 3, 4, 5).
Fuke (Phoukeh) ülkesi emiri Menteşe, Eski Tralleis’i zaptetti (yıl 1269) (Deguignes, 1756: 74) ifadesinde geçen Fuke ülkesi, Eski Eğirdir ve Hoyran Gölleri ile ırmak ve sahilleri, Eski Tralleis ise Barla olmalıdır (Remsi, 1960: 119). Ama MÖ 401 yılında Ksenefon’un kaydettiği Foke (Phokaia) tartışılmalıdır.
7.Kyzikos, Theophanes, Sigriane, Sigrene ve Signia
Başka yerlerdeki adları, Eğirdir Gölü yanına getirdiğimden şikâyet ediliyor, ama hiç kimse Göller Bölgesi’ndeki coğrafî değişimden söz etmiyor; değişime göre bilgilerini güncellemiyor ve hâlâ Kıral Yolu ile Roma Askerî Yolunun güzergâhlarını bilmiyor. 17 yıl içinde ben bunların hepsini çözdüğümü iddia ediyorum. Ekrem Akurgal ile 10 yabancı, 12 Türk, toplam 23 akademisyenin “Kuzeybatı Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası Üzerinde İncelemeler: 1- Strabon XII, 3-7; 2- Malagina am Sangarios”, adlı Almanca kitapçığa (yıl 1986) ait hataları yazdım. Epigraphia Anatolia başlıklı haritada Phrygia Hellespontiake ve Epiktetos, Bursa-Karadeniz arasına yerleştirilir ki, yanlıştır. Firikya Epiktetos ile Küçük Firikya aynı yerdir. Manuel, 1155 yılında Küçük Firikya’daki Konya Türklerini yenerek, Pamfilya yoluyla Adana’ya gitti (Kinnamos, 1836: 179) kaydı, yanlışı anlatmaya yetmez mi? Kötürnek ve Gemen köylerinin bulunduğu Firikya Hellespontia’nın Bitinya ve Paflagonya’da ne işi var? (Remsi, 1960: 165-178).
Sevan Bey, 05.09.22 tarihli “Bogomiller: Isparta- Kemer Boğazı’ndan Bosna’ya” adlı makaleme, 06 Eylülde yazdığı eleştiride, “akla gelen onlarca tashihten biri: Theofanes’in Bursa yakınında Marmara Denizi sahilindeki Sigi (şimdi Kurşunlu) manastırında kaldığı, oraya yakın İmralı adasında kendi manastırını kurduğu iyi bilinen olgulardandır. Theofanes’i dahi Isparta’ya taşıyınca Isparta bu kadar yükü nasıl kaldırabilir sorusu akla geliyor” der.
Ali Bey, kaynakçadaki makalesinde; Theofanes (758-818), karısı İstanbul yakınlarında bir adadaki manastıra giderken, kendisi de Kyzicus (Gemlik) yakınlarında, Sigriane bölgesindeki manastırda inzivaya çekildi. Bilâhare Calanymus Adasında yaptırdığı manastıra gitti. Altı yıl sonra Sigriane'ye geri döndü der (Ahmetbeyoğlu, 2009: 286).
Tirilye yanındaki Sığı (Kipert’te Syki, Sevan Bey Sigi), Sigrene değil; Lâpseki yanı diyen Remsi de yanılıyor.
Ermeniye valisi Sapor (Saborios) ile Fazıl (Phadalas, Fudhala) hakkındaki Teofan ve Remsi’ye ait rivayetleri üstte verdim. 17.02.22 tarihli “Pentapolis ve Mukaddes Firikya Neresidir?”, 04.07.22 tarihli “Küçük Firikya’dan Gebze’ye Çekilen Anibal”, 12.12.22 tarihli “Kipert Haritası Üzerine Bir Eleştiri” ve DikGazete’deki yazılarım, daha ziyade tarihî coğrafya üzerinedir. İstemesem de yazılarımda bazı tekrarlar oluyor. Ekseriya Göller Bölgesi tarihî coğrafyası için yazıyorum. Küçük Firikya, Yukarı Firikya, Mukaddes Firikya, Firikya Epiktetos, Firikya Hellespontia, Firikya Parore ve Hexapolis, Sultan, Anamas ve Barla dağlarıyla çevrili; Uluborlu, Senirkent, Eğirdir, Şarkîkaraağaç, Gelendost ve Yalvaç ilçelerinin kapladığı bölgenin muhtelif zamanlarda kullanılmış adlarıdır.
Kyzikos'la Rhyndakos'un ağzı arasındaki dağlık araziye Sigriane denirdi. Bazı yerlerde tepeler ta sahile kadar uzanırlardı. Burada, Hieria’dan 12 mil mesafede denilen bir yerde Teofan tarafından tesis edilmiş bir manastır vardı (Teofan). Doğu hududunu teşkil ettiği söylenilen Büyük Nehir belki Rhyndakos idi. Sık sık bahsi geçen Pegai ismindeki liman Sigriane'nin doğusunda idi. Çünkü John Vetas, Lampsakos'tan Pegai'ye yürüdüğü vakit bu taraftan geçmişti. Latinler, Kenkhreai ile Lampsakos'dan Pegai'ye yürürlüklerinde yollarının üstünde, Kyzikos'un yanındaki Keramides kalesini zaptetmişlerdi (Akropolit). Kenkhreia, Skamander nehri yanında bir istihkâmdı. Rhyndakos nehri de Anadolu’nun bu kısmındaki bütün öteki dereler gibi Anna Komnena'nın vaktinden evvel ismini değiştirmişti, Anna bundan Lampes diye bahseder (Remsi, 1960: 175-176, bk. Har.3, 4 ve 5).
Aziz Teofan’ın bu kaydından Rhyndakos’un iki adet olduğu anlaşılıyor. Çünkü buradaki Rhyndakos, Lampes, İstros, Khelidonia, Kıbakıb ve Kırlangıç gibi adları bulunan Uluborlu Popa/Papa çayıdır. Lampes- Lampe (İlegüp), Khelidonia adı, çayın kaynaklarındaki İleyidağı (Khelidoni) köyü adıyla ilgilidir. Kyzikos ise Gelendost-Afşar köyünde bulunan Kızık (Aktaş) örenidir. Kyzikos, belki de Afşar köyünün oturduğu yerdeki eski kenttir. Sygria, Signia, Sigria veya Sigriane ise Hoyran Gölü’nün şarkındaki Çirişli dağı olmalıdır. Çirişli Dağı, Hoyran Gölü sahiline çok dik inmektedir (bk. Har.4 ve 5). Sevan Beyin Sigi demesi, kanımca Remsi, Kipert gibi hatalı kaynaklarla ilgilidir. Remsi ve Kipert, Kyzikos’u hatalı olarak Kapıdağı Yarımadası girişine, Ali Bey ise Gemlik’e yerleştirir.
Hâlbuki 669’daki seferinde Fazıl, kışı, Hadrianopolis (Kötürnek) ve Kzykos’ta (Afşar) geçirir. Bu iki yer birbirine yakın olmak zorundadır. Fazıl, Kötürnek’ten sonra, kışın şiddetli zamanını Afşar’da geçirmiştir. Aralarında üç saat mesafe bulunan Afşar’ın rakımı, Kötürnek’ten 100 m düşük ve sıcaktır. Kıral Yolunu takiple bölgeye gelen Fazıl, Kemer Boğazı’ndan sonra Roma Askerî Yolunu takiple Bozdurmuşbeli, Eskişehir, Bozüyük, İnegöl, İznik Gölü’nün batı ucundan geçerek İzmit körfezine gelmiştir. Dönüşte de aynı yolu takiple Senirkent ovasına geldi ve Uluborlu’yu (Amorion) zaptetti. Akropolit’in 1233 yılında zikrettiği Sigrene (Sigriane), Pegai ve Kyzikos, Yenice köyü yakınındaki yerlerdir. Anna’nın 1113 yılında zikrettiği Kyzikos (s.457), Afşar Kyzikos’tur. Bilge Umar Türkleri, hatalı olarak Erdek, Bursa ve İznik yöresinde savaştır; hâlbuki 1113’te Türkler, Akşehir ve Yalvaç’ın şarkındadırlar.
Doğu hududunu teşkil ettiği söylenen Büyük Nehir, Rhyndakos (Papa çayı) değil, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında sınır olan, iki göl arasındaki büyük ve derin el-Battal nehridir (Vittek, 1999: 2). Bu nehrin Menderes, Halis, Skameander, Sangarios, Kaystros, Euros (Anna), Ebros (Akropolit), Boğazdaki Asya ırmağı (Pahimer) gibi birçok adı kaydedilmiştir. Euros (Oyro) ve Ebros (Evro) adları Avrupa ırmağı olmalı. Bir nehrin hem Avrupa, hem de Asya adıyla anılması, onun sınır olduğunu gösterir. Bazı tarihî metinlerde zikredilen Batı, Çanakkale Boğazı’nın batısı değil, Kemer Boğazı’nın batısıdır. Doğusu ise Asya (Anatolikon) Eyaletidir.
Senirkent-Garip köyü, Nişanyan Sözlük’te Garib (1912), İbn Hordazbih’te el-Harab köyleri kaydedilir. Buradaki Harab, (Hı) ile değil, (Ha) ile yazılmıştır ve anlamı, muhalif/karşıt demektir. Neyin karşıtı diye düşündüm ve doğunun karşıtı, yâni batı, Garib adının da, kimsesiz ve yakın değil, Garb (Batı) anlamında olduğuna kanaat getirdim.
8.Halkokondil beni destekler ve tarihçiye yeni ufuklar açar, ama tarihçi kaynaktaki İstros’u Tuna, Sarmatias’ı Rusya, Chersonese’yi Gelibolu yaparak tarihî coğrafyayı alt-üst eder ve Halkokondil’i anlamsız kılar. Halkokondil’in zikrettiği Hellespont- Firikya Hellespont (Kemer Boğazı), Avrupa- Boğaz’ın batısı, Çersonen (Chersones)- Boğaz’ın batı sahili, Trakya- Senirkent ovası, İstros- Uluborlu Papa çayı, Sarmatia- Şuhut’un güneyi, Asya- Boğaz’ın doğusu (Asya Eyaleti), İznik- Senirkent-İlegüp (Lampe), Filâdelfiya (Alaşehir) ise Yalvaç’tır (bk. Har.1, 3-4-5).
9.Mukaddes Firikya adı, ilk yedi Hıristiyan cemaatinin (kilise); Efes (Gelendost-Kiremitli Burun önü), Laodikya (Eğirdir), Sart (Barla), İzmir (Apameya: Eye Br.), Thyateira (Kemer Boğazı şarkı, Marsyas ırmağı yakını), Bergama (Gaziri Adası), Alaşehir (Yalvaç) ve Hıristiyanlarca kutsal bazı eşyaların burada bulunmasındandı. Pol Vittek’in, “Menderes havâlisi, yalnız koyun ve sığır sürüleri yetiştirmeğe elverişli üstün otlakları olduğu için değil, bir erkek nesil meydana getirmek için kuvvetli oluşundan da değil, belki bütün keşiş alaylarının yerleşmesine mükemmel şekilde uygun olduğundan dolayı da ikinci bir Filistin’di” (s.25) sözleri, Mukaddes Firikya’ya işaret eder.
Bu sebeplerle, Hıristiyan Azizlerin bu bölgede bulunması mantıklıdır. Aziz Teofan’a ait Manastır, ya Boğaz’ın 10 mil şarkındaki Köke- Manasır mevkisi, ya da 12 mil şarkındaki Bağlı- Manastır mevkisi, Sigriane’nin doğusunda gösterilen Pegai, Yenice-Bigadiç Pınarı yakını, liman ise Bigadiç veya Marsiyas nehri kıyısındadır. Aziz Trifon’un köyü Kampsada, Kemer Boğazı’nın batı yakasındaki Lampsakos (Lâpseki değil) olmalıdır (bk. Har.3-4).
10.Büyük Nehrin doğusuna bir zamanlar Suriye (Syria, Sygria) denilmiş olabilir. Vali Kaspax’ı öldüren Müslümana, Suriyeli denilmesi belki bundandır. Taurokomos, Tzibritze Kleisoura, Syria Geçidi ve Yenice Derbendi, hepsi de aynı yerdir. Muhtemelen Syria, Sygria ve Sigriane aynı olup, Suriye demektir. “Yunanlılar, Kapadokyalılara Suriyeli der” (Herodotos, I, 72). Bir ara Çarşamba çayı olan Kapadokya sınırı, bir ara neden iki göl arasındaki ırmak olmasın? Halkokondil’in kullandığı Asya, Avrupa ve Yunanistan adlandırması, Eğirdir ilçesi, Yazılı Kapız/Kanyon’da adına bir yazıt bulunan stoacı filozof Epiktetos zamanında Yunanistan-Suriye şeklinde olmuş olabilir.
Sonuç
Sevan Beyin “genel kanaat” dediği şeyler yanlıştır. Bizantinist John Haldon ile 11 Ekim, 15 Ekim ve 12 Kasım 2021 tarihlerinde üç kez yazıştım ve “Apameia- Dinar ve Eumeneia- Işıklı kabulü, Peutinger tablosuna uymuyor; Eumeneia- Şuhut-Oynan, Apameia- Barla-Boyalı önü” dedim. O da, “Peutinger tablosu, Dinar- Synnada güzergâhı, verilen mesafeler açısından bir anlam ifade etmiyor gibi görünüyor. Açıklamanızın tamamen mümkün olduğunu ve en azından ilginç bir tartışmaya yol açacağını düşünüyorum! Ramsay'in yanıldığını görmek ilginç olacak!” dedi. Bu ülkede bu konuları tartışacak, Sevan Bey hariç, bir tarihçiye rastlamadım. Tarihçi, yeni belge ve bulgulara göre bilgisini yenileyeceğine, maalesef kes yapıştır ile en başta yapılan hataları tekrar edip durmaktadır.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Kaynaklar ve Tetkik Eserler
Ahmetbeyoğlu, Ali (2009): “Tarihçi Theophanes Confessor ve Eserinin Türk Tarihi Açısından Ehemmiyeti”, Sos. Der. S. 19, s. 285-296.
Anna Komnena (1996): Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, Çeviri: Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi-İstanbul.
Arundell, F. V. J. (Eylül 2013): Anadolu’da Keşifler, Çeviri: Atabay Topbaş, Sistem Ofset-Ankara.
Deguignes, Josef (1756): Histoire Générale des Huns, des Turcs, des Mogols, (Livre XI), A Paris.
İnönü, Erdal (1996): Anılar ve Düşünceler 1, 10. Baskı, İdea İletişim Hizmetleri-İstanbul.
Khalkokondiles (Halkokondil), Laonikos (2014): The Histories, 1. Bölüm, Çeviri: Anthony Kaldellis, Cambridge-London.
Khoniates, Niketas (1995): Historia, Çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu-Ankara.
Ksenofon (Ksenophon) (2011): Anabasis: Onbinlerin Dönüşü, Çeviri: Oğuz Yarlığaş, Kabalcı-İstanbul.
Remsi (Ramsay), W. M. (1890, 1960): Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası, Çeviri: Mihri Pektaş, MEB-İstanbul.
Strabon (2009): Antik Anadolu Coğrafyası, Çeviri: Adnan Pekman, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.
Theophanes (1982): The Chronicle of Theophanes, Çeviri: Harry Turtledove, University of Pennsylvania Press Philadelphia.
Topraklı, Ramazan (2021): Miryokefalon’un Yeri Isparta, 3. Baskı, Sistem Ofset, Ankara.
Har.1- Küçük Firikya (Firikya Epiktetos, Mukaddes Firikya), Firikya Hellespontia ve Tarihi Yollar.
Har.3- Hoyran ve Eğirdir Gölleri, Kıral Yolu, Askeri Yollar ve Synnada, Eumeneia ve Apameia Yolu.
Har.4- Eğirdir Gölü’nün 500 yıl önceki hâlleri, Kemer Boğazı ve Çirişli dağı (Sigriane).
Res.1- Eğirdir Gölü’ndeki (Ozolimne) gaz çıkışı, MTA 2012.
Res.2- Alaşehir’e (Yalvaç) işaret eden Levha, Örkenez 2015.
Har.5- Afşar (Kyzikos) ile Papa çayı (Rhyndakos) ağzı arasındaki Çirişli dağının (Sigriane) Hoyran Gölü sahiline dik indiği gösteren harita.