<h3><strong>OSMANLI KİM TÜRK KİM?</strong><strong> </strong></h3> <div>Başımı <strong>Türkiye</strong> <strong>Cumhuriyeti’nin</strong> <strong>devamı</strong> için eğiyorum.</div> <div><strong>“Atatürk’ü sevmek zorunda mıyız”, “Osmanlı torunlarıyız”, “İslam ümmetiyiz”</strong> diyenler için kısa bir <strong>aydınlatma</strong> <strong>metnimiz</strong> var.</div> <div>Taraflı tarafsız bütün tarihi kaynaklara göre <strong>Osmanlı</strong> <strong>bir</strong> <strong>Türk</strong> <strong>devletidir</strong>. <strong>Oğuzların</strong> <strong>Bozok</strong> kolundan <strong>Kayı</strong> boyuna mensup <strong>Osman</strong> <strong>Gazi’nin</strong> kurduğu <strong>Osmanlı</strong> <strong>İmparatorluğu’nun</strong> öz-be-öz bir <strong>Türk</strong> <strong>devleti</strong> olduğu konusu tartışmaya kapalı yani.</div> <div>Gelin görün ki, kurulurken <strong>yüzde 100</strong> <strong>yerli</strong> <strong>ve</strong> <strong>milli</strong> olan bu devletin, yıkılırken de aynı saflıkta olduğunu söylemek çok zor maalesef.</div> <div><strong>Ertuğrul</strong>, <strong>Ataman</strong> ya da <strong>Atman</strong>, <strong>Orhan</strong> zinciriyle kurulan bu <strong>Türk</strong> <strong>devleti</strong>, <strong>Abdülmecid</strong>, <strong>Abdülaziz</strong>, <strong>Abdülhamid</strong> zinciriyle yıkılırken, özünden de sözünden de <strong>Türklüğünden</strong> de çok ama çok şey kaybetmişti.</div> <div><strong>Ataman</strong> mı?</div> <div>O da kim?</div> <div><strong>“Atman</strong> <strong>da</strong> <strong>nereden</strong> <strong>çıktı</strong>” soruları, kulağımızı çınlatırken hemen yanıt verelim.</div> <div>Dedesinin adı <strong>Alpoğlu</strong>, babasının adı <strong>Ertuğrul</strong>, oğlunun ismi <strong>Orhan</strong> olan birinin, kendi adının <strong>Arapça</strong> bir isim yani <strong>Osman</strong> olması sizce de garip değil mi?</div> <div>Devam edelim…</div> <div><strong>Osmanlı</strong> <strong>Devleti’nin</strong> dünya tarihindeki unvanı <strong>Ottoman</strong> <strong>Empire</strong> yani <strong>Osmanlı</strong> <strong>İmparatorluğu</strong>’dur.</div> <div>Peki nasıl oluyor da <strong>Osman</strong> ismi <strong>İngilizcede</strong> “<strong>Asmen</strong>” diye telaffuz ediliyor da “<strong>Asmen</strong> <strong>Empire</strong>” olarak telaffuz edilmesi gereken <strong>Osmanlı</strong> <strong>İmparatorluğu</strong> “<strong>Ottoman</strong> <strong>Empire</strong>” olarak telaffuz ediliyor?</div> <div>Bizim <strong>Osman</strong> <strong>Bey</strong> diye bildiğimiz kurucumuzun gerçek ismi <strong>Ataman</strong> olabilir mi?</div> <div>Kaldı ki <strong>Bizans</strong> tarihinde bir kez olsun “<strong>Osman</strong>” kaydına rastlanmazken, onlarca ve yüzlerce kez, “<strong>Atman</strong>”, “<strong>Atuman</strong>” adına rastlamak mümkün.</div> <div>İşin bir de <strong>Hz. Osman’ın kılıcı</strong> boyutu var ki yanıtımız asıl bu noktada şekilleniyor.</div> <div><strong>İslam’ın</strong> <strong>3’üncü</strong> <strong>Halifesi</strong> <strong>Hz. Osman’a</strong> ait olan, üzerinde <strong>Kayı</strong> <strong>boyunun</strong> simgesini taşıyan, halen de <strong>Topkapı</strong> <strong>Sarayı’nda</strong> sergilenen bu kılıç, </div> <div><strong></strong></div> <div><strong>Ataman</strong> <strong>Bey’in</strong> kayınpederi <strong>Şeyh</strong> <strong>Edebali</strong> tarafından kendisine <strong>devlet</strong> <strong>kurma</strong> <strong>nişanı</strong> olarak verilmiştir.</div> <div><strong>Hz</strong>. <strong>Osman’ın</strong> <strong>kılıcının</strong> nasıl olup da <strong>Ahmet</strong> <strong>Yesevi</strong> tarafından yetiştirilip <strong>Anadolu’ya</strong> gönderilen <strong>Şeyh</strong> <strong>Edebali’ye</strong>, onun eliyle de <strong>Ataman</strong> <strong>Bey’e</strong> ulaştığını merak edenler kısa bir araştırmayla bu yanıtı bulabilirler.</div> <div>Tekrar başa dönecek olursak, <strong>İngilizcede</strong> ismi <strong>Ottoman</strong> şeklinde ifade edilen <strong>Ataman</strong> <strong>Bey</strong>, kayınpederi <strong>Şeyh</strong> <strong>Edebali’den</strong> sadece <strong>Hz. Osman’ın kılıcını</strong> değil <strong>ismini</strong> de emanet olarak almış, böylece kendisi kurduğu için kendi adıyla anılması gereken devleti, <strong>dünya</strong> <strong>ve</strong> <strong>İslam</strong> <strong>tarihine</strong> “<strong>Osmanlı</strong> <strong>Devleti</strong>” olarak geçmiştir.</div> <div>İşte bu <strong>Türk</strong> <strong>beyliği,</strong> zaman içinde <strong>imparatorluk</strong> yolunda evrilirken, kazanılan topraklarla birlikte, <strong>etnik</strong>, <strong>dini</strong> ve <strong>kültürel</strong> <strong>farklılıkları</strong> da bünyesinde taşımak zorunda kalmış, dönem şartları nedeniyle, <strong>gayrimüslim</strong> <strong>tekfur</strong>, <strong>imparator</strong> ve <strong>kral</strong> <strong>kızlarıyla</strong> zorunlu evlilikler yapılmış, bunun doğal bir sonucu olarak <strong>Rum</strong>, <strong>Sırp</strong>, <strong>Ukraynalı</strong>, <strong>Gürcü</strong> annelerin <strong>dil</strong>, <strong>din</strong>, <strong>kültür</strong> vb. özelliklerinden etkilenerek büyüyen <strong>veliahtların</strong> bilahare tahta geçmesiyle, <strong>Hanedanın</strong> <strong>etnik</strong> <strong>birliği,</strong> ister istemez bu durumdan olumsuz yönde etkilenmiştir.</div> <div><strong>İstanbul’un</strong> <strong>fethiyle</strong> birlikte, devlet adamlarının yetiştirildiği <strong>Enderun</strong> okullarına <strong>Türkler</strong> alınmamış, yüksek makamlar <strong>Türk’e</strong> hep kapalı tutulmuştur.</div> <div>İki yüz yıllık geçiş döneminde <strong>66</strong> <strong>devşirmenin</strong> <strong>167</strong> <strong>yıl</strong>, <strong>10</strong> <strong>Türk</strong> <strong>kökenlinin</strong> ise sadece <strong>17</strong> <strong>yıl</strong> <strong>sadrazamlık</strong> yaptığı gerçeği aslında sözün kısasıdır.</div> <div>Bu dönemde <strong>padişahların</strong> yakın korumalarının hep <strong>devşirmelerden</strong> seçilmesi ise ayrı bir acıdır.</div> <div><strong>Yavuz</strong> <strong>Sultan</strong> <strong>Selim’in</strong>, <strong>Halifeliği</strong> zorla alırken beraberinde binlerce <strong>Arap</strong> <strong>ulemayı</strong> da <strong>İstanbul’a</strong> getirip, bunlara <strong>yönetimde</strong> etkin makamlar vermesiyle bu kez <strong>mezhepsel</strong> <strong>ayırımcılık</strong> başlamıştır.</div> <div><strong>Halifelik</strong> kaynaklı <strong>şeriatçı</strong> anlayış, bir yandan <strong>Anadolu’yu</strong> <strong>Araplaştırmaya</strong>, <strong>Acemleştirmeye</strong> çalışırken diğer yandan da <strong>Alevilik</strong> gibi geleneklere karşı da katı yıkım politikaları sergilenmiştir.</div> <div><strong>Yavuz</strong> döneminde, <strong>Aleviliğin</strong> yaygın olduğu <strong>Anadolu’da</strong> 40 bin <strong>Türk’ün</strong> öldürüldüğü gerçeği, <strong>Osmanlı</strong> <strong>Hanedanı’nın</strong> artık <strong>Türklükten</strong> koptuğunun açık bir kanıtı olarak görülebilir.</div> <div><strong>Ermenilere</strong> “<strong>Millet-i Sadıka</strong>”, <strong>Araplara</strong> “<strong>Kavm-i Necip</strong>”, <strong>Rumlara</strong> “<strong>Romalı</strong>” anlamına gelen “<strong>Romeos</strong>” diyen <strong>Osmanlı’da</strong>, asli kurucu unsur olan <strong>Türk</strong> ve <strong>Türklüğe</strong> karşı artık alenen aşağılama kampanyaları başlatılmıştır.</div> <div>Bu noktadan sonra olaylar öylesine zıvanadan çıkmıştır ki, <strong>Hırvat</strong> kökenli, <strong>Sadrazam</strong> <strong>Kuyucu</strong> <strong>Murat</strong> <strong>Paşa</strong> döneminde yani <strong>1600’li</strong> yılların başlarında, çoğunluğu <strong>Türkmen</strong>, <strong>Yörük</strong> ve <strong>Alevi</strong> <strong>155</strong> bin insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuş, lakabını bu kuyulardan alan <strong>Murat</strong> <strong>Paşa’nın</strong>, aman dileyen insanlara yanıtı ise "<strong>vurun</strong> <strong>şu</strong> <strong>pis</strong> <strong>Türkün</strong> <strong>başını</strong>" olmuştur.</div> <div>Bu tutum ve koşullar paralelinde <strong>Türk</strong> kimliği, yönetimin merkezi olan <strong>İstanbul’dan</strong> uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, <strong>Anadolu</strong> köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır.</div> <div><strong>Yahudilere</strong> dahi sahip çıkılan, <strong>gayrimüslimler</strong> için adeta altın bir çağ sunulan <strong>Osmanlı</strong> döneminde, <strong>Türkler</strong>, <strong>2. Sınıf</strong> insan muamelesi görmüş, <strong>Hristiyan</strong> ve <strong>Yahudiler</strong> askerlik yapmazken, <strong>Türkler</strong> <strong>8-12</strong> <strong>yıl</strong> <strong>askerlik</strong> yapmak zorunda bırakılmıştır.</div> <div>Tabii <strong>Türkler</strong> o cepheden bu cepheye koşarken, geride kalan <strong>gayrimüslimler</strong> evlenmiş, yuva kurup çoğalmış, işine bakıp zengin olmuştur.</div> <div>Cephelerde sağ kalan <strong>Türkler,</strong> <strong>30’lu</strong> yaşlarında memleketlerine döndüklerinde, köylüyse ağanın hizmetkarı, marabası, şehirliyse <strong>gayrimüslim</strong> çocukluk arkadaşının işçisi, çaycısı olmaktan başka seçenek bulamamıştır.</div> <div><strong>Mustafa</strong> <strong>Kemal’in</strong> ifadesiyle; “<strong>Türklerin İstanbul’a yerleşimi yasaklanmış, okullarına Anadolu’dan Türk öğrenci alınmayan Şehr-i İstanbul, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler için cennet vazifesi görürken, memleketin sahibi ve devletin kurucusu Türkler, ikinci plânda gelen önemsiz halk yığınları sayılmıştır</strong>”</div> <div><strong>Türk’ü</strong> baş düşman olarak gören siyaset nedeniyle, <strong>Abdülhamit</strong> zamanında “<strong>Türküm</strong>” demek, <strong>Türklükten</strong> söz etmek büyük suç sayılmıştır.</div> <div><strong>Ulu</strong> <strong>Hakan</strong> olarak nitelendirilen <strong>Abdulhamit’in</strong> <strong>33</strong> <strong>yıllık</strong> iktidarında, <strong>Maliye</strong>, <strong>Hariciye</strong>, <strong>Ticaret</strong> bakanlarından tutun da elçilerin, valilerin, beylerin kaçının <strong>gayrimüslim</strong>, kaçının <strong>Türk</strong> olduğunu bilmek bile istemezsiniz.</div> <div>Kaderin cilvesine bakın ki, başlangıçta <strong>Bozkurt</strong> <strong>soylu</strong> <strong>Türk</strong> evlatları tarafından kurulmasına rağmen, yönetimi ele geçiren devşirmeler ve <strong>Türklüğü</strong> düşman gören padişahlar tarafından yıkıma sürüklenen <strong>Osmanlı</strong> <strong>Devleti’ni</strong>, kabuk değiştirerek de olsa yok olmaktan kurtaran da yine <strong>Gazi</strong> <strong>Mustafa</strong> <strong>Kemal</strong> önderliğindeki <strong>Bozkurt</strong> <strong>soylu</strong> <strong>Türk</strong> <strong>evlatları</strong> olmuştur.</div> <div>Günümüze gelecek olursak, tas da hamam da tıpkı <strong>Osmanlı’nın</strong> yıkılış dönemindeki gibi aynı.</div> <div><strong>Türksüzleştirme</strong> ve <strong>Atatürksüzleştirmede</strong> sona gelinen, ümmetçiliğin baş tacı yapıldığı bir ortamın üzerine tuz biber olarak bir de <strong>İsrail</strong>-<strong>Filistin</strong> <strong>savaşı</strong> ekildi.</div> <div>“<strong>Mehmetçik Kudüs’e</strong>” naralarıyla bu kez <strong>Türkiye</strong> <strong>Cumhuriyeti’nin</strong> yıkılması hedefleniyor.</div> <div>Ama yemezler!</div> <div>Tarihin bile yazmaktan utanç duyduğu o alçak, o kalleş, o şerefsiz <strong>Arap</strong>-<strong>Filistin</strong>-<strong>Ümmet</strong> ihanetine bir kez düşmeyeceğiz.</div> <div>İsteyen istediği kadar “<strong>Osmanlı</strong> <strong>torunuyum</strong>” diyebilir. Kendini <strong>Türk</strong> hissetmeyenler için zaten söyleyecek sözümüz yok.</div> <div><strong>Türk</strong> soylu <strong>Türk</strong> evlatları olarak bizler, bir damarlarımızda akan kana, bir de yüreğimizde yaşayan, o gerçek “<strong>Ulu</strong> <strong>Hakan</strong>”a bakarız.</div> <div>Ha bu arada küçük bir hatırlatma.</div> <div><strong>Türk</strong> doğulmaz sonradan olunur. Göğsünü gere gere “<strong>Ben</strong> <strong>Türküm</strong>” dersin, işte budur.</div> <div><strong>YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ, </strong></div> <div><strong>VAR OLSUN TÜRK MİLLETİ.</strong></div> <div><strong>.</strong></div> <div><strong>Yener Bozkurt, dikGAZETE.com</strong></div> <div>-Bağımsızlık Partisi Genel Başkanı, Emekli MİT mensubu</div> <div>https://www.youtube.com/watch?v=bBRx6VwIQ2U</div> <div> </div> <div></div>