Özgür Özel’i yıpratmaktan uzak duralım
Özgür Özel’i yıpratmaktan uzak duralım
- 05-05-2024 00:11
- 4182
- 05-05-2024 00:11
- 4182
Özgür Özel’i yıpratmaktan uzak duralım
CHP uzun bir süredir ilk kez büyük bir seçim başarısı gösterdi. Kuşkusuz, bu başarıda, başta İmamoğlu ve Yavaş’ın olmak üzere emeği geçen herkesin payı var. Ancak, yeni genel başkan Özgür Özel’in hakkını hakkıyla teslim etmek gerek. Bunu benim söylememe gerek yok diye düşünüyordum, ama son zamanlardaki tartışmaları izlerken, gördüm ki altını çizmekte fayda var.
Söyleme gerek yok, tabii ki, Özel’in de diğer siyasetçiler gibi eleştirilerden muaf tutulması gerekmiyor. Ama, bir büyük başarı ardından muhalefet çevrelerinde dolaşıma giren tartışmalar, bence hakkaniyet ölçüsünü aşıyor.
Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinden rahatsızlık duyanlar olabilir, Erdoğan’ın “yumuşama siyaseti”ne cevap vermenin doğru bir siyaset olmadığını düşünen de olabilir. Ancak, izlediği siyasi strateji seçim başarısına dönüşmüş bir siyasetçiye, üst perdeden akıl öğretmeye kalkmak, Erdoğan’ın oyununa gelmiş acemi muamelesi yapmak büyük bir haksızlık.
Üstelik, bu türden laflar edenlerin çoğu, siyasi sahada hiçbir başarısına tanık olmadığımız, kerameti kendinden menkul tipler olabiliyor. Halihazırda, en başta Altılı Masa sayesinde Meclis’e girenler “siyaset gurusu” kesilmiş vaziyette. Oysa, “Altılı Masa” da siyasi uzlaşma fikri temelinde kurulmamış mıydı?
Ama, o uzlaşma siyaseti, iktidar ile çatışma zemininde bir uzlaşma idi, denilebilir.
Ama zaten hem muhalefette yer alıp hem de “iktidar ile uzlaşalım” diyen yok.
Özel’in yaptığı; siyasetin tüm aktörleri ile görüşme ve müzakere siyaseti. Bu siyasete, “taviz verme”, “oyuna gelme” gölgesi düşürmenin alemi yok. Özgür Özel, siyasete dün girmiş biri değil, ayrıca bu iktidara karşı muhalefet sicili sorgulanabilecek bir isim de değil.
Tekrar ediyorum, seçim kazandı diye kimse Özel’i eleştirmesin, siyasetini sorgulamasın demiyorum. Sadece, Özel’in yeni yönetim siyasetini töhmet altında bırakmanın hakkaniyetsiz olduğunu söylüyorum.
Diğer taraftan, tersi yönde izlenen siyasetin muhalefete ne kazandırıp, kaybettirdiği de ortada. Dahası, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, iki başarılı büyükşehir belediye başkanının siyasi çizgisinin de, bir yandan ciddi bir muhalefet, diğer yandan lüzumsuz çatışmacılıktan uzak kalma yönünde olduğunu biliyoruz. Bu başarılar, bu siyasi tavrın toplumsal karşılığının büyük olduğunu göstermiyor mu?
Bu arada, CHP ve yeni yönetiminin başına gelecek en büyük belanın, partinin içinde liderlik kavgası çıkma ihtimali olduğunu biliyoruz. Bazılarının iddiasına göre; Erdoğan, Özel’i öne çıkararak İmamoğlu’nun önünü kesmek istiyor. Olabilir, ama onun bu siyasetinin önünü kesmenin yolu, Özel’in muhalefet liderliğinden imtina etmesini önermek mi olmalı?
Böyle saçma şey olur mu?
Erdoğan’ın izlediği siyaset bu ise, İmamoğlu ve Yavaş’ın bu tür bir tuzaktan uzak durmasını tavsiye etmek daha manalı değil mi?
Her iki isim de belli ki, kendileri isterse gelecekte önemli siyasi roller alacaklar, ancak Türkiye’nin düze çıkması açısından, kolektif çalışma ve başarıya odaklanmalarında sonsuz fayda olacak.
İkinci olarak; CHP’nin 1 Mayıs’da, Taksim’e yürümekte ısrar etmeme kararı, tartışma/eleştiri konusu oldu. Hafta sonu katıldığım bir dost toplantısında, sevgili, değerli Altan Öymen, diğer arkadaşlara, her şeye rağmen Taksim’e yürümekte ısrar etmenin muhtemel siyasi maliyetini hatırlattı. Buna karşı, “o halde baştan Taksim’e gitme kararı alınmasaydı” diyenler oldu.
Oturduğumuz yerden, zor kararları yargılamak kolay. Hiçbir siyasi rolü olmayan benim gibi biri bile, “Bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim ısrarından vazgeçilseydi, daha iyi olurdu” dedim diye, işitmediğim laf kalmadı. Ana muhalefet partisinin, bu türden kararları alırken, ne kadar zorlanabileceği açık.
Sonuçta, ortaya çıkan tablo, bence hiç de CHP ve Özel’i yıpratmayı gerektirmeyecek, tam tersine soğukkanlı ve olgun bir tavır oldu.
Bu tür konularda, CHP’nin önündeki en büyük tehlike, siyasi muhalefetten itiş-kakışı anlayanların ve özellikle konforlu hayatlarını bozmadan, solcu, radikal takılma hevesine kapılanların etki alanından çıkmak.
Bir yandan, Altılı Masa’nın çöküşü ile işlevsiz kalanlar, diğer taraftan CHP içinde yeni yönetim çerçevesinde, siyaset dışı kaldığı için veya istediği adaylığı alamadığı için, eleştiri kisvesi altında yıpratma çabasına girenleri saymıyorum bile. Bu tür davranışlar, zaten ne CHP’ye özgü ne de ilk kez yaşanıyor. Ancak, Türkiye’nin içinde bulunduğu derin kriz ortamında ve CHP’nin bu denli önemli bir atak yaptığı bir dönemde, daha fazla göze batıyor.
Maruzatım budur.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
Özgür Özel’i yıpratmaktan uzak duralım
CHP uzun bir süredir ilk kez büyük bir seçim başarısı gösterdi. Kuşkusuz, bu başarıda, başta İmamoğlu ve Yavaş’ın olmak üzere emeği geçen herkesin payı var. Ancak, yeni genel başkan Özgür Özel’in hakkını hakkıyla teslim etmek gerek. Bunu benim söylememe gerek yok diye düşünüyordum, ama son zamanlardaki tartışmaları izlerken, gördüm ki altını çizmekte fayda var.
Söyleme gerek yok, tabii ki, Özel’in de diğer siyasetçiler gibi eleştirilerden muaf tutulması gerekmiyor. Ama, bir büyük başarı ardından muhalefet çevrelerinde dolaşıma giren tartışmalar, bence hakkaniyet ölçüsünü aşıyor.
Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinden rahatsızlık duyanlar olabilir, Erdoğan’ın “yumuşama siyaseti”ne cevap vermenin doğru bir siyaset olmadığını düşünen de olabilir. Ancak, izlediği siyasi strateji seçim başarısına dönüşmüş bir siyasetçiye, üst perdeden akıl öğretmeye kalkmak, Erdoğan’ın oyununa gelmiş acemi muamelesi yapmak büyük bir haksızlık.
Üstelik, bu türden laflar edenlerin çoğu, siyasi sahada hiçbir başarısına tanık olmadığımız, kerameti kendinden menkul tipler olabiliyor. Halihazırda, en başta Altılı Masa sayesinde Meclis’e girenler “siyaset gurusu” kesilmiş vaziyette. Oysa, “Altılı Masa” da siyasi uzlaşma fikri temelinde kurulmamış mıydı?
Ama, o uzlaşma siyaseti, iktidar ile çatışma zemininde bir uzlaşma idi, denilebilir.
Ama zaten hem muhalefette yer alıp hem de “iktidar ile uzlaşalım” diyen yok.
Özel’in yaptığı; siyasetin tüm aktörleri ile görüşme ve müzakere siyaseti. Bu siyasete, “taviz verme”, “oyuna gelme” gölgesi düşürmenin alemi yok. Özgür Özel, siyasete dün girmiş biri değil, ayrıca bu iktidara karşı muhalefet sicili sorgulanabilecek bir isim de değil.
Tekrar ediyorum, seçim kazandı diye kimse Özel’i eleştirmesin, siyasetini sorgulamasın demiyorum. Sadece, Özel’in yeni yönetim siyasetini töhmet altında bırakmanın hakkaniyetsiz olduğunu söylüyorum.
Diğer taraftan, tersi yönde izlenen siyasetin muhalefete ne kazandırıp, kaybettirdiği de ortada. Dahası, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş, iki başarılı büyükşehir belediye başkanının siyasi çizgisinin de, bir yandan ciddi bir muhalefet, diğer yandan lüzumsuz çatışmacılıktan uzak kalma yönünde olduğunu biliyoruz. Bu başarılar, bu siyasi tavrın toplumsal karşılığının büyük olduğunu göstermiyor mu?
Bu arada, CHP ve yeni yönetiminin başına gelecek en büyük belanın, partinin içinde liderlik kavgası çıkma ihtimali olduğunu biliyoruz. Bazılarının iddiasına göre; Erdoğan, Özel’i öne çıkararak İmamoğlu’nun önünü kesmek istiyor. Olabilir, ama onun bu siyasetinin önünü kesmenin yolu, Özel’in muhalefet liderliğinden imtina etmesini önermek mi olmalı?
Böyle saçma şey olur mu?
Erdoğan’ın izlediği siyaset bu ise, İmamoğlu ve Yavaş’ın bu tür bir tuzaktan uzak durmasını tavsiye etmek daha manalı değil mi?
Her iki isim de belli ki, kendileri isterse gelecekte önemli siyasi roller alacaklar, ancak Türkiye’nin düze çıkması açısından, kolektif çalışma ve başarıya odaklanmalarında sonsuz fayda olacak.
İkinci olarak; CHP’nin 1 Mayıs’da, Taksim’e yürümekte ısrar etmeme kararı, tartışma/eleştiri konusu oldu. Hafta sonu katıldığım bir dost toplantısında, sevgili, değerli Altan Öymen, diğer arkadaşlara, her şeye rağmen Taksim’e yürümekte ısrar etmenin muhtemel siyasi maliyetini hatırlattı. Buna karşı, “o halde baştan Taksim’e gitme kararı alınmasaydı” diyenler oldu.
Oturduğumuz yerden, zor kararları yargılamak kolay. Hiçbir siyasi rolü olmayan benim gibi biri bile, “Bu yıl 1 Mayıs’ta Taksim ısrarından vazgeçilseydi, daha iyi olurdu” dedim diye, işitmediğim laf kalmadı. Ana muhalefet partisinin, bu türden kararları alırken, ne kadar zorlanabileceği açık.
Sonuçta, ortaya çıkan tablo, bence hiç de CHP ve Özel’i yıpratmayı gerektirmeyecek, tam tersine soğukkanlı ve olgun bir tavır oldu.
Bu tür konularda, CHP’nin önündeki en büyük tehlike, siyasi muhalefetten itiş-kakışı anlayanların ve özellikle konforlu hayatlarını bozmadan, solcu, radikal takılma hevesine kapılanların etki alanından çıkmak.
Bir yandan, Altılı Masa’nın çöküşü ile işlevsiz kalanlar, diğer taraftan CHP içinde yeni yönetim çerçevesinde, siyaset dışı kaldığı için veya istediği adaylığı alamadığı için, eleştiri kisvesi altında yıpratma çabasına girenleri saymıyorum bile. Bu tür davranışlar, zaten ne CHP’ye özgü ne de ilk kez yaşanıyor. Ancak, Türkiye’nin içinde bulunduğu derin kriz ortamında ve CHP’nin bu denli önemli bir atak yaptığı bir dönemde, daha fazla göze batıyor.