Sağlı sollu faşizm

Sağlı sollu faşizm

Sağlı sollu faşizm Sağlı sollu faşizm

Birkaç gün önce, Kayseri’de annesiyle telefonda anadilinde konuşan bir Çerkes genci, sarhoş bir adamın saldırısına uğradı. Sosyal medyada, aralarına kan ve soy bağıyla Kuzey Kafkasyalı fakat akıl fikir bağıyla başka bir dünyadan varlıkların da eklendiği faşist güruhların saldırılarına son iki yıldır sık sık rastlıyorduk, bu olayla artık sokağa da inmiş oldu. 

Şunu iyi bilmek gerekir ki Türklük bir elbise değildir, Türk taklidi yapmakla Türk olunamaz. Türklük, soy ve kan bağıyla aktarılan birşeydir.

Binlerce yıldır yaşanan olaylar, bu coğrafyayı birbirinden farklı kültür ve dile sahip insanlarla donatmış. Gerçek şu ki Türkler, varlıkları ve hakları konusunda da herhangi bir endişeye sahip değiller aslında.

Herkes de bir insan, ana diliyle annesiyle telefonda konuştu diye Türkiye Cumhuriyeti’ne bir zarar gelmeyeceğini biliyor.

Dün metroda siyah bir insana saldıran da, “başka bir dil konuşamazsın!” diye bağıran da, kendi korkularını yansıtıyor, köle bilincine has aşağılık kompleksini, bir şekilde zayıf gördüğü insanlara saldırıp, onlardan üstün olduğunu zulümle ispat etmeye çalışarak gösteriyor.

Bu bütün faşistler için böyledir.

Allah’ın yarattığı haliyle, derisinin rengi, dili, gözü kendinden daha farklı diye insanları düşman bellemek, varlığına tehdit olarak algılamak, öz varlığından utanmayla, kendini kolayca yok olacak kadar zayıf görmeyle ilgilidir. “Yok edeyim, ezeyim, sindireyim ki onlar beni yok edemesin!” demektir.

Buna ihtiyacımız yok!..

Hiçbir halkın, hiçbir milletin buna ihtiyacı yok!

Bırakın herkes kendi yaratılışının gereğiyle, kendi rengiyle var olsun.

Bu ülkeye, bu ülke insanlarına sevgi duymayı da kanla değil, yürekle ölçün, emekle ölçün. Ki çoğu zaman sevmek, uğrunda ölmek demek değildir, yaşatmak için, güzel günler için mücadele etmek demektir.

İnsanların vatan sevgisini bununla ölçün.

Sorunları çözebilmek için somut koşulları doğru tahlil etmek gerekir.

Çevre felaketinden, dünyanın bilmem hangi coğrafyasında olan bir olaya, kadınların uğradığı şiddetten, ekonomik sorunlara hemen herşeyi sanki bütün ülkeyi, dünyayı bin yıldır yönetiyorlarmış gibi Müslümanlara mal edenler de aynı faşist tutumla, sorumluluğu yıkacak birini arıyor ve hemen kendi duygusal düşmanlarını tokatlıyorlar.

Üstelik bu insanların bu düşmanlıkla ilgisi, “tavşan - dağ ilişkisi” kadar.

Haberleri bile yok, hazırladıkları bir zemin de yok.

Herşeyden önce, evinde olan bitenden habersiz saf niyetle dua eden, kendi halinde helal kazanıp helal yiyen bu insanların Kürdüyle, Türküyle, Çerkesiyle, Arabıyla sizden daha az acı çektiğini ve daha az zarar gördüğünü düşünmek, kıt fikirliliktir.

Herşeyin sorumlusunun dindarlar olduğunu söyleyenle, her suçu, her sorunu mültecilere yıkanlar arasında zerre kadar fark yok.

Bu ülkenin aydınlık bir gelecek için öncelikle, sağduyu, sevgi ve birliğe ihtiyacı var.

Bunu baltalayan, bir kitleyi işaret edip, hedef gösteren herkes, ektiğinin bu topraklarda tutmayacak bir tohum olduğunu bilmeli.

.

Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com

Birkaç gün önce, Kayseri’de annesiyle telefonda anadilinde konuşan bir Çerkes genci, sarhoş bir adamın saldırısına uğradı. Sosyal medyada, aralarına kan ve soy bağıyla Kuzey Kafkasyalı fakat akıl fikir bağıyla başka bir dünyadan varlıkların da eklendiği faşist güruhların saldırılarına son iki yıldır sık sık rastlıyorduk, bu olayla artık sokağa da inmiş oldu. 

Şunu iyi bilmek gerekir ki Türklük bir elbise değildir, Türk taklidi yapmakla Türk olunamaz. Türklük, soy ve kan bağıyla aktarılan birşeydir.

Binlerce yıldır yaşanan olaylar, bu coğrafyayı birbirinden farklı kültür ve dile sahip insanlarla donatmış. Gerçek şu ki Türkler, varlıkları ve hakları konusunda da herhangi bir endişeye sahip değiller aslında.

Herkes de bir insan, ana diliyle annesiyle telefonda konuştu diye Türkiye Cumhuriyeti’ne bir zarar gelmeyeceğini biliyor.

Dün metroda siyah bir insana saldıran da, “başka bir dil konuşamazsın!” diye bağıran da, kendi korkularını yansıtıyor, köle bilincine has aşağılık kompleksini, bir şekilde zayıf gördüğü insanlara saldırıp, onlardan üstün olduğunu zulümle ispat etmeye çalışarak gösteriyor.

Bu bütün faşistler için böyledir.

Allah’ın yarattığı haliyle, derisinin rengi, dili, gözü kendinden daha farklı diye insanları düşman bellemek, varlığına tehdit olarak algılamak, öz varlığından utanmayla, kendini kolayca yok olacak kadar zayıf görmeyle ilgilidir. “Yok edeyim, ezeyim, sindireyim ki onlar beni yok edemesin!” demektir.

Buna ihtiyacımız yok!..

Hiçbir halkın, hiçbir milletin buna ihtiyacı yok!

Bırakın herkes kendi yaratılışının gereğiyle, kendi rengiyle var olsun.

Bu ülkeye, bu ülke insanlarına sevgi duymayı da kanla değil, yürekle ölçün, emekle ölçün. Ki çoğu zaman sevmek, uğrunda ölmek demek değildir, yaşatmak için, güzel günler için mücadele etmek demektir.

İnsanların vatan sevgisini bununla ölçün.

Sorunları çözebilmek için somut koşulları doğru tahlil etmek gerekir.

Çevre felaketinden, dünyanın bilmem hangi coğrafyasında olan bir olaya, kadınların uğradığı şiddetten, ekonomik sorunlara hemen herşeyi sanki bütün ülkeyi, dünyayı bin yıldır yönetiyorlarmış gibi Müslümanlara mal edenler de aynı faşist tutumla, sorumluluğu yıkacak birini arıyor ve hemen kendi duygusal düşmanlarını tokatlıyorlar.

Üstelik bu insanların bu düşmanlıkla ilgisi, “tavşan - dağ ilişkisi” kadar.

Haberleri bile yok, hazırladıkları bir zemin de yok.

Herşeyden önce, evinde olan bitenden habersiz saf niyetle dua eden, kendi halinde helal kazanıp helal yiyen bu insanların Kürdüyle, Türküyle, Çerkesiyle, Arabıyla sizden daha az acı çektiğini ve daha az zarar gördüğünü düşünmek, kıt fikirliliktir.

Herşeyin sorumlusunun dindarlar olduğunu söyleyenle, her suçu, her sorunu mültecilere yıkanlar arasında zerre kadar fark yok.

Bu ülkenin aydınlık bir gelecek için öncelikle, sağduyu, sevgi ve birliğe ihtiyacı var.

Bunu baltalayan, bir kitleyi işaret edip, hedef gösteren herkes, ektiğinin bu topraklarda tutmayacak bir tohum olduğunu bilmeli.

.

Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com