Şeffaflar saf mıdır!
Şeffaflar saf mıdır!
- 03-08-2023 06:03
- 1687
- 03-08-2023 06:03
- 1687
Uzaklığın zıddı yakınlık değildir!
Mesafesizliktir!
- Aracın yedek anahtarı rögara düştü!
Üstelik o düştükten hemen sonra asıl anahtarı buldu.
Tüm olanları, balkondan izlerken dumura uğradığı anlardan bir an beğenip, zihninin kıvrımlarında kendine yer eden açılımlarla tüm gününü geçirmeye hazırlanıyordu…
Geçen hafta kendini pek de iyi hissetmeyen arkadaşını aradı…
İki kelam etmişti ki arkadaşı; “Çok sağol” dedi “iyi ki varsın!”
Oysa daha hiçbir şey dememişti bile…
Can sıkıntısına, kalp kırıklığına söylenecek çok şey vardı.
Aklına, asker sevgilisine nasıl mektup yazacağını soran kuzeni geldi.
O da aynı ses tonuyla kısa kesmişti :)
Demek ki daha ilerisine hazır değillerdi; bu kadar borçlanmak kâfi, bu kadar acziyet yeterliydi.
Öğrenecek çok şeyi vardı.
“Birinci bilinç seviyesi” dedi.
- Sadece diğerlerini biraz daha büyütmek için varlar!
Görevleri bu.
Eline sepetini alıp, kocaman şapkasını başına geçirip bir numara küçük gelen terliklerini de giydi mi!..
Denize gidebilirdi…
Yol boyunca yürüdü, evlerin arasından geçti, kasabanın meydanındaki çeşmeden su içti…
Karşıya geçilecek bir yolu kalmıştı denize ulaşmak için.
“Umarım” dedi;
- Umarım bugün serinlemek isteyenler, travmaları az olanlardandır!
Zira travmalar, denizde de rahat bırakmazlar!
Hayat ya da insanlar, hiç borçlu olmadılar ona.
Onun için yapabilecekleri pek bir şey yoktu!
Verilen sözlerin yerine gelmemesi bile yerle bir etmezdi onu.
Nitekim insan, karşısındakine söz verdiği için değil söz verdiği için sözünde durmalıydı.
Plansızlığı anlaşılsın diye uzun vakittir saate takmıyordu…
Olan üç saatinin de pili yoktu gerçi.
En son kendisine kargacık-burgacık hesaplarla gelen birine acıdığı kadar kimseye acımamıştı.
Zira hesap-kitabın sadece rakamlardan oluşmadığını öğrenmesi için uzun yıllar vermişti.
Çakılların kumdan fazla olduğu ama dalgaların da henüz ulaşmadığı yere havlusunu serdi…
Birkaç deniz kabuğuna ve mor renkli iki taşa gülümsedi.
Oraya onun için gelmişler onun gelmesini bekliyorlarmış sanmasında ne sakınca olabilirdi!
Tuzu içine çekti…
Deniz, içine dalınmasından memnun muydu!..
Kıyılarında duranlara kızıyor olabilir miydi!..
Kıyılar gösterdiklerimizdi…
Sıkılmadan bizden arta kalanları sergilediğimiz tek yer.
Uzaklara baktı…
Mesafenin varlığına şükretti.
Derinlere hazır olmayanların konforundan seslendi suya;
- Şeffaflar saf değildir!
Saf olmamak için derin, derin olmamak için şeffaf olanlarca hırpalanmış yanlarına sarıldı.
Derinini gördüğümüz yer güvenlidir!..
O kadar!
Güneş yavaş yavaş derinlere dalıyordu…
Akşam güneşi yerini hafif serinliğe bırakmıştı.
Gümüş dalgalar kızarıyor, içinde tarif edilemez bir sıcaklık bırakıyordu.
Arkasından biri ona seslendi; “Sesi güzel olanın yarası çok” dedi başını çevirirken…
Ve gözleri gümüş…
Elleri kızıl.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com
Uzaklığın zıddı yakınlık değildir!
Mesafesizliktir!
- Aracın yedek anahtarı rögara düştü!
Üstelik o düştükten hemen sonra asıl anahtarı buldu.
Tüm olanları, balkondan izlerken dumura uğradığı anlardan bir an beğenip, zihninin kıvrımlarında kendine yer eden açılımlarla tüm gününü geçirmeye hazırlanıyordu…
Geçen hafta kendini pek de iyi hissetmeyen arkadaşını aradı…
İki kelam etmişti ki arkadaşı; “Çok sağol” dedi “iyi ki varsın!”
Oysa daha hiçbir şey dememişti bile…
Can sıkıntısına, kalp kırıklığına söylenecek çok şey vardı.
Aklına, asker sevgilisine nasıl mektup yazacağını soran kuzeni geldi.
O da aynı ses tonuyla kısa kesmişti :)
Demek ki daha ilerisine hazır değillerdi; bu kadar borçlanmak kâfi, bu kadar acziyet yeterliydi.
Öğrenecek çok şeyi vardı.
“Birinci bilinç seviyesi” dedi.
- Sadece diğerlerini biraz daha büyütmek için varlar!
Görevleri bu.
Eline sepetini alıp, kocaman şapkasını başına geçirip bir numara küçük gelen terliklerini de giydi mi!..
Denize gidebilirdi…
Yol boyunca yürüdü, evlerin arasından geçti, kasabanın meydanındaki çeşmeden su içti…
Karşıya geçilecek bir yolu kalmıştı denize ulaşmak için.
“Umarım” dedi;
- Umarım bugün serinlemek isteyenler, travmaları az olanlardandır!
Zira travmalar, denizde de rahat bırakmazlar!
Hayat ya da insanlar, hiç borçlu olmadılar ona.
Onun için yapabilecekleri pek bir şey yoktu!
Verilen sözlerin yerine gelmemesi bile yerle bir etmezdi onu.
Nitekim insan, karşısındakine söz verdiği için değil söz verdiği için sözünde durmalıydı.
Plansızlığı anlaşılsın diye uzun vakittir saate takmıyordu…
Olan üç saatinin de pili yoktu gerçi.
En son kendisine kargacık-burgacık hesaplarla gelen birine acıdığı kadar kimseye acımamıştı.
Zira hesap-kitabın sadece rakamlardan oluşmadığını öğrenmesi için uzun yıllar vermişti.
Çakılların kumdan fazla olduğu ama dalgaların da henüz ulaşmadığı yere havlusunu serdi…
Birkaç deniz kabuğuna ve mor renkli iki taşa gülümsedi.
Oraya onun için gelmişler onun gelmesini bekliyorlarmış sanmasında ne sakınca olabilirdi!
Tuzu içine çekti…
Deniz, içine dalınmasından memnun muydu!..
Kıyılarında duranlara kızıyor olabilir miydi!..
Kıyılar gösterdiklerimizdi…
Sıkılmadan bizden arta kalanları sergilediğimiz tek yer.
Uzaklara baktı…
Mesafenin varlığına şükretti.
Derinlere hazır olmayanların konforundan seslendi suya;
- Şeffaflar saf değildir!
Saf olmamak için derin, derin olmamak için şeffaf olanlarca hırpalanmış yanlarına sarıldı.
Derinini gördüğümüz yer güvenlidir!..
O kadar!
Güneş yavaş yavaş derinlere dalıyordu…
Akşam güneşi yerini hafif serinliğe bırakmıştı.
Gümüş dalgalar kızarıyor, içinde tarif edilemez bir sıcaklık bırakıyordu.
Arkasından biri ona seslendi; “Sesi güzel olanın yarası çok” dedi başını çevirirken…
Ve gözleri gümüş…
Elleri kızıl.
.
Arzu Leyal, dikGAZETE.com