SEN KAYAYI İT.. FAZLASINA KARIŞMA!..
SEN KAYAYI İT.. FAZLASINA KARIŞMA!..
- 03-10-2015 09:31
- 855
- 03-10-2015 09:31
- 855
Çiftçi Hasan yaşadığı küçük kasabada toprak işleriyle uğraşan bir gençtir.. Fazla parası pulu yoktur ama o, son derece de inanç sahibidir.. Allah’tan her gelene şükreden bir meşrebin sahibidir..
Günlerden bir gün, günü oldukça yorgun geçiren Hasan, gece dinlenmeye çekildiği vakit, kulübesinde uyku ile uyanıklık arasında odasının bir anda ışıkla dolduğunu görür..
Adeta gaipten gelen bir ses, ona şöyle seslenir;
Bundan böyle sadece Allah için çalışacaksın ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!..
Bunun Allah’tan gelen bir emir olduğuna inanan Hasan, ertesi sabah kayayı itmeye başlar.. Bu iş, ertesi gün, daha da ertesi gün ve devam eden haftalarda da sürer gider..
Güneşin doğuşundan batışına kadar yalnız bu işle meşgul olur Hasan ve kayayı iter, durur!..
Ancak aylar süren gayretine rağmen, kaya yerinden bir milim bile kımıldamaz..
Hasan bir gece kulübesine yine yorgun argın dönerken, o kayayı itmekle geçen günlerinin boşa geçtiğini düşünür.. Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan da, görevinin başındadır ve Hasan’ın kalbine vesveseler vermeye başlar..
Ey adam, ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, kaya bir karış bile kımıldamadı.. Bunun için kendine ne diye yazık ediyorsun?.. Onu yerinden oynatman mümkün değil.. Bırak artık bu işi!..
Şeytan böyle sözlerle Hasan’a bu vazifeyi yerine getirmesinin imkansız olduğunu, dolayısıyla bu işte muvaffak olamayacağı duygusunu aşılamaya çalışır..
Bunun üzerine Hasan’ın şevki daha da kırılır ve ümidi de gitgide kaybolur..
Doğru ya, kendimi bu iş için niye bu kadar yoruyorum ki, diye kendi kendisine söylenir..
Doğru ya, kendimi bu iş için niye bu kadar yoruyorum ki, diye kendi kendisine söylenir..
Ardından devam eder;
Bundan sonra kayayı itmeyi bırakacağım, şimdiye kadar yaptığım yeter de artar bile!.. Koca kayayı yerinden kımıldatamadığıma göre, niye kendimi böylesine üzeyim!..
Bu duygu ve düşüncelerle geçen bir günün gecesinde, Hasan yatar ve uyur.. Rüyasında yine itmeye bir türlü muvaffak olamadığı kaya çıkar karşısına..
Hasan uykuyla uyanıklık arası bir halde ve de biraz da nazlı biçimde, dua ederek Allah’a(cc) yalvarır..
Ey Büyük Allah’ım!.. Uzun zamandır durmadan dinlenmeden senin emrettiğin gibi hareket ettim.. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım.. Her gün çok yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamadım.. Neden böyle oluyor?.. Neden muvaffak olamıyorum?..
O an sanki gaipten bir ses gelir.. Şefkatli bir nida işitir Hasan!..
Ey kulum.. Uzun zaman önce sana emrime uymamı istediğimde kabul etmiştin.. Sana, görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de itmeye başlamıştın.. Ancak, Ben sana, hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki..
Senin görevin onu itmekti.. Şimdi gücünün tükendiğini, muvaffakiyetsizliğe uğradığını söylüyorsun.. Bak kendine şöyle.. Kolların daha da güçlendi, kolların adalelerin gelişti.. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi.. Bacakların kalınlaştı ve güçlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin artık!.. Evet, kayayı yerinden kımıldatamadın ama senden istenen şey, emre itaat etmen ve kayayı sadece itmendi..
Unutma; kayayı yerinden oynatacak olan Benim!..
Yaptığı hatayı anlayan Hasan, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu, neticeyi yaratmanın ise sadece ve sadece Mevla Tealâ’ya ait olduğunun idrakiyle, verilen vazifeyi yerine getirmek için gayret sarf etmeye devam eder..
Bu idrak ve çabalamayla, ikinci gün, üçüncü gün, derken, kaya birden yerinden kımıldar.. O zaman, kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil, Halik-i Zülcelâl olduğunu iyice anlar ve mezkur hakikatleri hakkalyakin tasdik eder..
Hatta, biraz daha uğraştığında, kaya daha da yerinden oynar ve yuvarlanır..
Evet değerli dostlar..
Değerli dostlarım; Hasan’ın kıssasından alınacak hisse oldukça büyük olmalı..
Bütün mesele, neticeyi elde edebilmekten önce Rıza-yı İlâhiyi kazanabilmek..
Sonra da haddini bilmek!..
Neticeleri tayin edenin sadece Alemlerin Rabbi olduğuna iman etmek!..
Ve de Kâinatın Sahibi’nin her verdiğini, sabırla, tevekkülle ve metanetle karşılamak..
Muhlis kulun tarifi de budur herhalde..
Çiftçi Hasan yaşadığı küçük kasabada toprak işleriyle uğraşan bir gençtir.. Fazla parası pulu yoktur ama o, son derece de inanç sahibidir.. Allah’tan her gelene şükreden bir meşrebin sahibidir..
Günlerden bir gün, günü oldukça yorgun geçiren Hasan, gece dinlenmeye çekildiği vakit, kulübesinde uyku ile uyanıklık arasında odasının bir anda ışıkla dolduğunu görür..
Adeta gaipten gelen bir ses, ona şöyle seslenir;
Bundan böyle sadece Allah için çalışacaksın ve kulübenin önündeki büyük kayayı bütün gücünle iteceksin!..
Bunun Allah’tan gelen bir emir olduğuna inanan Hasan, ertesi sabah kayayı itmeye başlar.. Bu iş, ertesi gün, daha da ertesi gün ve devam eden haftalarda da sürer gider..
Güneşin doğuşundan batışına kadar yalnız bu işle meşgul olur Hasan ve kayayı iter, durur!..
Ancak aylar süren gayretine rağmen, kaya yerinden bir milim bile kımıldamaz..
Hasan bir gece kulübesine yine yorgun argın dönerken, o kayayı itmekle geçen günlerinin boşa geçtiğini düşünür.. Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan da, görevinin başındadır ve Hasan’ın kalbine vesveseler vermeye başlar..
Ey adam, ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, kaya bir karış bile kımıldamadı.. Bunun için kendine ne diye yazık ediyorsun?.. Onu yerinden oynatman mümkün değil.. Bırak artık bu işi!..
Şeytan böyle sözlerle Hasan’a bu vazifeyi yerine getirmesinin imkansız olduğunu, dolayısıyla bu işte muvaffak olamayacağı duygusunu aşılamaya çalışır..
Bunun üzerine Hasan’ın şevki daha da kırılır ve ümidi de gitgide kaybolur..
Doğru ya, kendimi bu iş için niye bu kadar yoruyorum ki, diye kendi kendisine söylenir..
Doğru ya, kendimi bu iş için niye bu kadar yoruyorum ki, diye kendi kendisine söylenir..
Ardından devam eder;
Bundan sonra kayayı itmeyi bırakacağım, şimdiye kadar yaptığım yeter de artar bile!.. Koca kayayı yerinden kımıldatamadığıma göre, niye kendimi böylesine üzeyim!..
Bu duygu ve düşüncelerle geçen bir günün gecesinde, Hasan yatar ve uyur.. Rüyasında yine itmeye bir türlü muvaffak olamadığı kaya çıkar karşısına..
Hasan uykuyla uyanıklık arası bir halde ve de biraz da nazlı biçimde, dua ederek Allah’a(cc) yalvarır..
Ey Büyük Allah’ım!.. Uzun zamandır durmadan dinlenmeden senin emrettiğin gibi hareket ettim.. Bütün gücümle istediğin şeyi yaptım.. Her gün çok yoruluyorum, ama kayayı bir milim bile kımıldatamadım.. Neden böyle oluyor?.. Neden muvaffak olamıyorum?..
O an sanki gaipten bir ses gelir.. Şefkatli bir nida işitir Hasan!..
Ey kulum.. Uzun zaman önce sana emrime uymamı istediğimde kabul etmiştin.. Sana, görevinin kayayı bütün gücünle itmek olduğunu söylemiştim ve sen de itmeye başlamıştın.. Ancak, Ben sana, hiçbir zaman onu yerinden oynatmanı beklediğimi söylemedim ki..
Senin görevin onu itmekti.. Şimdi gücünün tükendiğini, muvaffakiyetsizliğe uğradığını söylüyorsun.. Bak kendine şöyle.. Kolların daha da güçlendi, kolların adalelerin gelişti.. Sırtın ağırlığa dayanıklı hale geldi.. Bacakların kalınlaştı ve güçlendi. Taşı itmeye başladığından çok daha kuvvetlisin artık!.. Evet, kayayı yerinden kımıldatamadın ama senden istenen şey, emre itaat etmen ve kayayı sadece itmendi..
Unutma; kayayı yerinden oynatacak olan Benim!..
Yaptığı hatayı anlayan Hasan, ertesi gün kendi görevinin kayayı yerinden oynatmak değil, onu var kuvvetiyle itmek olduğunu, neticeyi yaratmanın ise sadece ve sadece Mevla Tealâ’ya ait olduğunun idrakiyle, verilen vazifeyi yerine getirmek için gayret sarf etmeye devam eder..
Bu idrak ve çabalamayla, ikinci gün, üçüncü gün, derken, kaya birden yerinden kımıldar.. O zaman, kayayı yerinden kımıldatanın kendisi değil, Halik-i Zülcelâl olduğunu iyice anlar ve mezkur hakikatleri hakkalyakin tasdik eder..
Hatta, biraz daha uğraştığında, kaya daha da yerinden oynar ve yuvarlanır..
Evet değerli dostlar..
Değerli dostlarım; Hasan’ın kıssasından alınacak hisse oldukça büyük olmalı..
Bütün mesele, neticeyi elde edebilmekten önce Rıza-yı İlâhiyi kazanabilmek..
Sonra da haddini bilmek!..
Neticeleri tayin edenin sadece Alemlerin Rabbi olduğuna iman etmek!..
Ve de Kâinatın Sahibi’nin her verdiğini, sabırla, tevekkülle ve metanetle karşılamak..
Muhlis kulun tarifi de budur herhalde..