Sibirya’da Güneş’i yakanlar
Sibirya’da Güneş’i yakanlar
- 22-04-2024 07:14
- 1822
- 22-04-2024 07:14
- 1822
Sibirya’da Güneş’i yakanlar
MOSKOVA
Rusya deyip geçmeyin, yalnızca Türk olduğunuz için elinizi öpmek, size sarılmak, sizinle sohbet etmek isteyen binlerce Türk sevdalısı var. Bir gelin, bir görün. Bir de bunları gördükten sonra ülkenize dönün. Dönün bakalım, Türk sevdalılarının gözünden bir de ülkemize bakın…
“Türk” denildiğinde, genelde akla Türkiye gelir. Bunun bir kavram, yaşantı biçimi olduğu ise pek düşünülmez. Ekseriyetle “ideolojik” değerlendirilir, “kültürel” bakılmaz. Hatta çoğu kez “aşırı milliyetçiliğe”, “ırkçılığa” ve “İslamcılığa” dayandırılır. Bunu günümüzde yalnızca “İslamiyet”, “Hristiyanlık” veya diğer din ve inanışlarla harmanlamak Türklük kavramına “sığ” açıdan bakmak demektir. Zira Türklük, herhangi bir dini görüşü temsil edemeyecek kadar kutsal geçmişi olan bir meseledir. Öyle ki, hala tartışma konusu yaptırılan “Turan” kavramı da bu yüzden çoğu kez politize edilmiş, neticede ise başkalaştırılmıştır. Belki de günümüz Rusya’sı “Turan” kavramını bizden daha iyi anlayabilen nadir ülkelerden biridir.
Nitekim tarih, Batı’dan kendini koruyabilen Rusya’ya birçok gerçeği “sır” etme imkânı tanımıştır. Selin getirdiği kumların örttüğü “sırlar”…
İslam’ın önündeki en büyük engel “Müslümanlar”dır, dediğimizde şaşıranlar için bknz. Orta Doğu… “Turan”ın önündeki en büyük engel ise -kimilerine göre- Rusya gibi görünse de bir ucunda Rusya’nın olmadığı “Turan” pek de mümkün değildir. Zira Türkiye’ye kilometrelerce uzak Sibiryalarda, Rusyalarda doğup, günümüz Rusya’sının Devlet yönetimde yer almış ve hala yerleşik onlarca Türk vardır.
Kişilerin kendilerini nasıl adlandırdığı bir yana dursun; öz aynı öz, Devlet idaresindeki anlayış ise aynı anlayıştır.
Putin’in Türkiye’deki bir ziyaretinde Anıtkabir ziyaretçi defterine yazdıklarının bugüne bir mana yüklediğini de görmezden gelemeyiz. Aslında sinyaller yıllar önce verilmişti. “Rusya, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasına derin saygı duymaktadır” diye Anıtkabir ziyaretçi defterine not düşen ve dünyaya “İzindeyiz!” mesajı veren Putin, aslında olayın özetini bu cümleye sığdırmıştı. Zira Atatürk, vermiş olduğu mücadelede başta emperyalizmle mücadele etmiştir. Bu uğraş, bugün dahi sürmektedir. Öyle ki, bir gece Rusya tarafından Türkiye lehine Kıbrıs’ın tanınması söz konusu olabileceği gibi; bir sabah da Kırım’ın Türkiye tarafından Rusya lehine tanınmasının gündem olması mümkündür. Ortak amaca uygun olan her adımı Rus-Türk hareketi “şüphesiz” açıkça destekleyecektir.
Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü Sn. Dmitriy Peskov’un da söylediği gibi: Türk ortaklarımızın Türk birliği fikri beslemesi doğaldır. Tek eksik olan husus, Türk Devletler Teşkilatı’nın merkezinde büyük bir yıldızın olmayışıdır. Bu yıldız, Rusya’da Altaylarda, her Türk için kutsal ve Türklerin geldikleri o yerdedir.
Tohum, filizlenmek için daima uygun zamanı bekler. Doğanın kanunu böyle... Bu bekleyiş o kadar çetrefillidir ki, bazen görenler bu tohumların ziyan olduğunu, hatta bozulacağını düşünür. Oysa zamansız değildir yeşermek. Yeşermek, ancak boy gösteren tohumların filizlendiğini idrak edebilen kuşakların gelmesiyle mümkün olacaktır. Mesele sele razı gelip, suya yön verecek irfana, bilgi ve birikime sahip olabilmektir. Arayan bekleyene ancak o zaman kavuşabilir. Nitekim, ebedi sırlara mazhar olanlar günümüze ulaştılar, şüphesiz bizden sonraki vakitlere de aksedeceklerdir.
Modern dünyada sağa-sola itilip, zora düşürülen bugünün Rusları; Osmanlı döneminde Türklerin itilip-kakılmasına ne kadar da benzemektedir!
Günümüzde Ruslar hakkında ortaya atılan Rus karşıtlığı, yani “rusofobi”nin en benzer şeklinin tarihte Türkler adına da layıkıyla (!) yürütüldüğü ise unutamadığımız bir gerçektir. Son yirmi yılda Türkiye, Azerbaycan ve Rusya Devlet başkanlarının bir araya “gelişleri” ve “müşterek” çalışmaları ise geleceğimize ışık tutan bir fener niteliğindedir.
Daha bugünden duyulmaya başlanılan “Türkiye Yüzyılı”, “2050”, “2071” kavramları da bunun bir emaresidir.
Görülüyor ki bugün coğrafyamızda şahit olduğumuz gerçekler Büyük Türk Hükümdarı Emir Timur’un ve emrinde olduğu Türk Devletinin “siyasi aklı”nın bir yansıması niteliğinde. Zira, -sözde- “göçebe” olan ve medeniyet sahibi olmadığı düşünülen Türk toplulukları, bugün Dünya’nın dört bir yanında medeniyeti, adaleti, merhameti, ilmi ve metafizik fikir sahibi olmayı insanlığa yaymaktadır.
Nitekim, rengarenk çiçekleri karanlıkta göremezsiniz; ancak kokuları kafidir.
.
Hasan Enes Karahan, dikGAZETE.com
Sibirya’da Güneş’i yakanlar
MOSKOVA
Rusya deyip geçmeyin, yalnızca Türk olduğunuz için elinizi öpmek, size sarılmak, sizinle sohbet etmek isteyen binlerce Türk sevdalısı var. Bir gelin, bir görün. Bir de bunları gördükten sonra ülkenize dönün. Dönün bakalım, Türk sevdalılarının gözünden bir de ülkemize bakın…
“Türk” denildiğinde, genelde akla Türkiye gelir. Bunun bir kavram, yaşantı biçimi olduğu ise pek düşünülmez. Ekseriyetle “ideolojik” değerlendirilir, “kültürel” bakılmaz. Hatta çoğu kez “aşırı milliyetçiliğe”, “ırkçılığa” ve “İslamcılığa” dayandırılır. Bunu günümüzde yalnızca “İslamiyet”, “Hristiyanlık” veya diğer din ve inanışlarla harmanlamak Türklük kavramına “sığ” açıdan bakmak demektir. Zira Türklük, herhangi bir dini görüşü temsil edemeyecek kadar kutsal geçmişi olan bir meseledir. Öyle ki, hala tartışma konusu yaptırılan “Turan” kavramı da bu yüzden çoğu kez politize edilmiş, neticede ise başkalaştırılmıştır. Belki de günümüz Rusya’sı “Turan” kavramını bizden daha iyi anlayabilen nadir ülkelerden biridir.
Nitekim tarih, Batı’dan kendini koruyabilen Rusya’ya birçok gerçeği “sır” etme imkânı tanımıştır. Selin getirdiği kumların örttüğü “sırlar”…
İslam’ın önündeki en büyük engel “Müslümanlar”dır, dediğimizde şaşıranlar için bknz. Orta Doğu… “Turan”ın önündeki en büyük engel ise -kimilerine göre- Rusya gibi görünse de bir ucunda Rusya’nın olmadığı “Turan” pek de mümkün değildir. Zira Türkiye’ye kilometrelerce uzak Sibiryalarda, Rusyalarda doğup, günümüz Rusya’sının Devlet yönetimde yer almış ve hala yerleşik onlarca Türk vardır.
Kişilerin kendilerini nasıl adlandırdığı bir yana dursun; öz aynı öz, Devlet idaresindeki anlayış ise aynı anlayıştır.
Putin’in Türkiye’deki bir ziyaretinde Anıtkabir ziyaretçi defterine yazdıklarının bugüne bir mana yüklediğini de görmezden gelemeyiz. Aslında sinyaller yıllar önce verilmişti. “Rusya, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün hatırasına derin saygı duymaktadır” diye Anıtkabir ziyaretçi defterine not düşen ve dünyaya “İzindeyiz!” mesajı veren Putin, aslında olayın özetini bu cümleye sığdırmıştı. Zira Atatürk, vermiş olduğu mücadelede başta emperyalizmle mücadele etmiştir. Bu uğraş, bugün dahi sürmektedir. Öyle ki, bir gece Rusya tarafından Türkiye lehine Kıbrıs’ın tanınması söz konusu olabileceği gibi; bir sabah da Kırım’ın Türkiye tarafından Rusya lehine tanınmasının gündem olması mümkündür. Ortak amaca uygun olan her adımı Rus-Türk hareketi “şüphesiz” açıkça destekleyecektir.
Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü Sn. Dmitriy Peskov’un da söylediği gibi: Türk ortaklarımızın Türk birliği fikri beslemesi doğaldır. Tek eksik olan husus, Türk Devletler Teşkilatı’nın merkezinde büyük bir yıldızın olmayışıdır. Bu yıldız, Rusya’da Altaylarda, her Türk için kutsal ve Türklerin geldikleri o yerdedir.
Tohum, filizlenmek için daima uygun zamanı bekler. Doğanın kanunu böyle... Bu bekleyiş o kadar çetrefillidir ki, bazen görenler bu tohumların ziyan olduğunu, hatta bozulacağını düşünür. Oysa zamansız değildir yeşermek. Yeşermek, ancak boy gösteren tohumların filizlendiğini idrak edebilen kuşakların gelmesiyle mümkün olacaktır. Mesele sele razı gelip, suya yön verecek irfana, bilgi ve birikime sahip olabilmektir. Arayan bekleyene ancak o zaman kavuşabilir. Nitekim, ebedi sırlara mazhar olanlar günümüze ulaştılar, şüphesiz bizden sonraki vakitlere de aksedeceklerdir.
Modern dünyada sağa-sola itilip, zora düşürülen bugünün Rusları; Osmanlı döneminde Türklerin itilip-kakılmasına ne kadar da benzemektedir!
Günümüzde Ruslar hakkında ortaya atılan Rus karşıtlığı, yani “rusofobi”nin en benzer şeklinin tarihte Türkler adına da layıkıyla (!) yürütüldüğü ise unutamadığımız bir gerçektir. Son yirmi yılda Türkiye, Azerbaycan ve Rusya Devlet başkanlarının bir araya “gelişleri” ve “müşterek” çalışmaları ise geleceğimize ışık tutan bir fener niteliğindedir.
Daha bugünden duyulmaya başlanılan “Türkiye Yüzyılı”, “2050”, “2071” kavramları da bunun bir emaresidir.
Görülüyor ki bugün coğrafyamızda şahit olduğumuz gerçekler Büyük Türk Hükümdarı Emir Timur’un ve emrinde olduğu Türk Devletinin “siyasi aklı”nın bir yansıması niteliğinde. Zira, -sözde- “göçebe” olan ve medeniyet sahibi olmadığı düşünülen Türk toplulukları, bugün Dünya’nın dört bir yanında medeniyeti, adaleti, merhameti, ilmi ve metafizik fikir sahibi olmayı insanlığa yaymaktadır.
Nitekim, rengarenk çiçekleri karanlıkta göremezsiniz; ancak kokuları kafidir.