Side’yi Müslümanlar Araplar değil, Haçlılar soydu

Side’yi Müslümanlar Araplar değil, Haçlılar soydu

Yaklaşık 500 yıl önce bugünkü Eğirdir Gölü, Hoyran ve Eğirdir olmak üzere iki ayrı göldü ve Hoyran Gölü’nden Eğirdir Gölü’ne doğru akan bir ırmak vardı. 

Dinar ve Uluborlu tarafından gelen Tarihi Kıral Yolu, iki göl arasındaki Kemer Boğazı’nda bu ırmağı bir köprüden geçerek Beyşehir’e doğru gidiyordu. 

Sicilya Kıralı Roger’nin coğrafyacısı olan Endülüslü el-İdrisi’nin (1100-1166) yaptığı haritaya göre, Antalya (Eski Antalya veya Side) ve bugünkü Antalya olmak üzere iki Antalya vardır.

Biz, Side’nin bulunduğu yerdeki şehrin Antalya olduğunu bilmediğimiz için İkinci Haçlı Seferi; Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi (Topraklı, 2011) adlı eserimizde Haçlıları, Derebucak-Kaşıkçıbeli’ndeki yenilgilerinin ardından Side’ye indirmiş, oradan da Antalya’ya götürmüştük. 

Diğer tarihçiler ise Haçlıları, Denizli-Acıpayam-Korkuteli-Antalya şeklinde doğrudan bugünkü Antalya’ya indirmişlerdi.

Bilâhare, 1943 yılında tadil edilmiş, 1950’de basılmış 200 bin ölçekli bir haritada Side’nin bulunduğu yerde; “Selimiye” (Eski Antalya) yazılı bir ibare gördük. 

Osmanlı arşivinden temin edilen haritada da aynı malûmat vardı. 

Yaptığımız araştırmada; Side’ye ait şu önemli malûmat’a ulaştık:

Arap tarihçisi İdrisi, XII. yüzyılda Side’yi bir yıkıntı olarak tanımlamakta ve Antalya adını ilk kez kullanmaktadır. Kıyı kentlerindeki halk, gerek Arap akınlarından gerek sıtma salgınından korunmak için Akseki yöresine göç etmiştir” (Yurt Ans., 1982: 793).

Side ile Antalya Pamfilya’nın limanları idiler” (Ramsay, 1961: 59). 

 “Şehrin ahalisi tarafından ne zaman terk edildiğini bilmiyoruz. Yalnız kazılarda birçok yerlerde kalın kül tabakasına rastlandığına göre, şehrin büyük bir yangın sonunda harap olduğunu kabullenmek gerekiyor. 

Bu olayın 9 ve 10. Yüzyıllarda Arapların, Akdeniz akınları ile ilgili olduğunu zannediyoruz. 

Çünkü Bizans imparatoru Konstantin Porfirogenet (913-959) Side’yi bir “korsanlar yuvası” olarak göstermekte, Arap coğrafyacısı İdrisi ise 1150 yılına doğru Side’yi “Yanmış Antalya” olarak adlandırmakta, bir zamanlar büyük ve kalabalık olan bu şehrin halkının iki günlük mesafede bulunan “Yeni Antalya’ya“, yani bugünkü Antalya’ya göç ettiğini yazmaktadır.

Daha sonraki devirlerde bir takım yer sarsıntılarından büsbütün harap olan Side, yüzyıllar boyunca bir ören olarak kalmış, 19 uncu yüzyıldan başlayarak bazı seyyahlar ve araştırmacılar tarafından ziyaret edilmiştir. 

1900 yılına doğru harabelerin ortasında Giritli göçmenler tarafından küçük, fakat sevimli bir köy kurulmuştur ki “Selimiye” olan bu köy Side’ye gelenlere büyük bir konukseverlik göstermektedir” (Mansel, 1967: 9-10).

-Side-Kemer- Otel Beyaz Saray: Süleyman Coşar, Prof. M. Akif Erdoğru, Ramazan Topraklı, Prof. Kâzım Yaşar Kopraman, Özcan Görgülü-

937/1530 tarihli MVAD, s. 625, Selimiye’nin bulunduğu yerde; ‘Alâiye livası, Manavgat kazasına tabi 30 Hane, 3 Mücerred ve 1 (?) mevcutlu; 4350 akçe gelirli Kemer karyesi vardır.

Bugün dahi, Side Belediyesi’nin bir mahallesinin adı Kemer’dir. 

Kemer” adını Türkler, Side harabelerinde bulunan taş kemerlerden dolayı vermiş olmalı, Selimiye-Kemer bitişik iki köydür. 

El-İdrisî, (1983): Ünsü’l-Mühec ve’r Ravdu’l-Fürec, Frankfurt, adlı eserin 263’üncü sayfasında bulunan ilk yapılan haritanın tıpkıbasımında; Side ve Antalya’nın olduğu yerlerde; Antalya adında iki şehir vardır. 

Bizim Side dediğimiz yere; El-İdrisî, “Antalya” derken, papaz Dövilli Odon (Odon de Deuil) “Satalie” olarak kaydeder.

Side’nin geçmişi ile en teferruatlı bilgi de böylece Odon tarafından verilir:

Odon’un hatıralarında; “Oysa Satalie şehrini lanetleyen Tanrı, şehir halkını beklenmedik ve sert bir ölüme çarptırdı ki, evlerin çoğu tamamen boş kaldı ve geriye kalanlar ise aptallaşıp korkuya kapılarak orayı tamamen terk etmeyi düşündüler.

İmparator ise, Tanrı’nın yargılamasından farklı şekilde yargılayarak, aynı şehri soyup soğana çevirdi. 

Neredeyse şehrin sahip olduğu tüm altın ve gümüşü aldı. Çünkü şehir, Kırala pazarlarını açmıştı ve ona gemiler vermişti. Böylece Tanrı ve imparator tamamen farklı şekillerde yargılayarak her ikisi de bu şehri cezalandırmış oldu” ifadeleri geçer (Topraklı, 2011: 90-69 ve 111-69: İkinci Haçlı Seferi). 

Odon’a ait bu ifadelerden Satalie’nin bugünkü Side olduğu açık seçik görülmektedir. 

Fransız Haçlı heyetinin Side’ye varış tarihi, 2 Şubat 1148’dir. 

Fransızlardan iki ay kadar önce de 10-15 bin kadar Alman’ın başında; Papaz Otto fon Fraysing gelmişti. 

Odon’un dediğine göre mevcut yiyeceklerin tamamını almışlardı. 

Halkın kendi yiyeceğini de Fransızlar almış olmalı ki; onlardan kurtulabilmiş olan şehir halkı, açlıktan ölmemek için iki günlük mesafedeki Antalya’ya göçmüştü. 

İmparator Manuel’e atfedilen; “İmparator ise, Tanrı’nın yargılamasından farklı şekilde yargılayarak, aynı şehri soyup soğana çevirdi. Neredeyse şehrin sahip olduğu tüm altın ve gümüşü aldı. Çünkü şehir Kırala pazarlarını açmıştı ve ona gemiler vermişti” suçlamasına katılmıyor, Side’yi soyup soğana çevirenlerin bizzat Haçlılar olduğunu iddia ediyoruz. 

Çünkü “şehir, Kırala pazarlarını İmparatorun emriyle açmıştı” (Ransimın, 1987: 226). 

Ayrıca Mansel’in, “Arapların Akdeniz akınları…” görüşü de tarihi gerçeklere ters düşmektedir. 

1150’li yıllarda Arapların, Akdeniz’de bir varlıkları yoktur.

Bu tarihlerde Nureddin Zengi ve Sultan Mes’ûd’tan gayri, ciddi bir güç yoktur. 

Onlar da Haçlılarla ve birbirleriyle uğraşmaktadırlar. 

Kaldı ki, Odon, “Side’nin Tanrı tarafından cezalandırıldığını” söylemektedir. 

Anadolu Selçukluları, halkla iyi geçinmeyi, I. Kılıçarslan’dan itibaren bir devlet geleneği-siyaseti olarak uygulamışlardır.

Odon’un söylediklerinin satır aralarında Fransa Kıralı VII. Lui ve Katolik Latinleri korumak için çabaladığı görülmektedir.

“Bundan sonraki yol kolaydı. Türkler düzlüğe inmeye cür’et edemediler. Şubat başında haçlı sefer heyeti Satalie’ye vardı.

Buradaki Roma valisi Landolf adında bir İtalyan’dı. 

İmparatorun emrine uygun olarak batıdan gelen bu insanlara elinden geleni yaptı. Ancak Antalya, zengin yiyecek depoları olan büyük bir şehir değildi. 

Oldukça fakir bir arazide kurulmuş olup üstelik kısa bir müddet önce bölge Türkler tarafından tahrip olunmuştu. 

Kış için erzak da bu arada tükenmek üzereydi. 

Alman hacılar, daha önce ahalinin feragat edebileceği bütün yiyecek maddelerini almışlardı. 

Bu sebeple, yiyecek pek az şey bulunması, fiyatların çok yüksek olması şaşılacak şey değildi. 

Ancak kızgın ve hayâl sukutuna uğramış Fransızlar için bütün bunlar Bizanslıların hilekârlıklarının yeni bir deliliydi. 

Kıral Lui, bundan sonraki yolun denizden alınması gerektiği kararına vararak Landolf ile gemi temini hususunda müzakerelerde bulundu. 

Böyle bir mevsimde vahşî Antalya sahillerinde bir filo teşkil etmek hiç de basit bir iş olmasa gerekti. 

Nakliye gemileri geldiği sırada Türkler dağlardan inerek Haçlıların karargâhına âni bir baskın yaptılar. 

Fransızlar, varlıklarını Türk saldırılarına borçlu oldukları bu istenmeyen misafirleri müdafaa hususunda pek de candan savaşmayan Bizanslıları bu sebeple de suçladılar” (Ransimın, 1987: 226). 

Meydan Larus” ve bazı kaynaklarda Satalie’nin bugünkü Antalya olduğuna dair yanlış bir malûmat vardır. 

Bu malûmat II. Haçlı Heyeti’nin Antalya’ya geldiği yanlış kabulünden ileri gelmektedir. 

Side ve o civarda yaşayan herkes, Side için “Eski Antalya” denildiğini bilmektedirler. 

Başka bir iddia da Manavgat Çayı’nın etkisiyle; Side (Satalie) limanının o tarihlerde kullanılamaz olmasından mütevellit Haçlı heyetinin Antalya’ya (Attaliea) gittikleri şeklindedir ki; öyle olsa bile Haçlıları, Kudüs’e biraz daha yaklaştıracak olan Alanya, Antalya’ya gitmiş olmalarından daha mantıklıdır. 

El-İdrisî’nin haritasında Karvas (Kirvas) olarak gösterilen yer bugünkü Alanya olmalıdır.

Bu arada şöyle bir şey olur:

Kıral, kont ve baronlar gemilere binip giderler. Fakirleri kalır. 

Haçlılar, Rumların saldırısına uğrayınca aç ve perişan vaziyete düşerler. 

Onların bu halini gören Türkler, savaştan vazgeçip merhamete gelir ve Haçlılara yemek verir, hastaları tedavi ederler ve kendilerine para dağıtırlar. 

Böylece dindaşları Rumların zulmünden kaçanlardan üç binden fazla genç Türklere katılır. 

Bunun üzerine Papaz Odon; Ey hıyanetten de zalim olan merhamet, Müslümanlar Hıristiyanlara ekmek vererek dinlerini satın alıyorlardı. Bununla beraber Türkler, onları, Müslüman yapmak için zorlamadılar diye üzüntüsünü belirtir.

Odon gemiyle gittiğine göre, olayı bilebilmesi için, Müslüman olan Haçlıların, Franklar değil, daha önce giden Almanlar olması gerekir. 

Böylece, Eğirdir Gölü’ndeki değişme; sadece Hamideli tarihini değil, sadece tarihî yol ve çevresini değil, Side tarihini de açıklığa kavuşturmuş oldu.

Beyşehir - Side Arasındaki Tarihi Yol

Prof. Mehmet Özsait’e ait “Helenistik ve Roma Devirlerinde Pisidia” adlı eserde bulunan bir harita; Levha 16’da, Beyşehir-Side arasında tarihi bir yol vardır. 

Prof. Özsait, bu yolu, “Misthia (Beyşehir), Gembos ovası, İbradı (Prakana), Ormana (Erymna), Selukule (Seleukeia), Side (Selimiye)” şeklinde verir. 

Bütün Roma ve Selçuklular devrinde kullanılan bu yolu görmek için Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman, Prof. Dr. M. Akif Erdoğru ve Özcan Görgülü olmak üzere 7 Ağustos 2018 Salı günü Side’ye bir gezi düzenledik. 

Geceyi de Gelendost Belediye Başkanlarından hemşerimiz Süleyman Coşar’a ait Kemer Mahallesi’ndeki Beyaz Saray’da geçirdik. 

Gezi heyeti olarak, büyük bir misafirperverlik gösteren Coşar Ailesine şükranlarımızı arz ediyoruz.

Endülüslü ünlü coğrafyacı el-İdrisi de eserinde “Ammûriyye’den Cellika’ya iki gün, Cellika’dan denize 12 mil” (Topraklı, 2013: 167) şeklinde bir yol verir ki, el-İdrisi’nin kaydettiği bu yolun, neresi olduğunu kimse bilmiyordu. 

İdrisi, aynı eserinde “İznik’ten Antalya’ya 12 gün” şeklinde bir yol daha verir. 

Tarihçi Hooniyates de 1143 yılında, genç Manuel’in, babası imparator Jan Komnen’in, Adana’da ölümü üzerine “Yukarı Firikya yolu üzerinden Kilikya’yı terk ettiğini” ve “Silifke yakınında bulunan ve Türkler tarafından tahrip edilmiş olan Praka (Prakana, Brakena, Bragana) şehrini de geri alarak Bizans’a yeniden kazandırdığını” (Khoniates, 1995: 34) söyler. 

Tarihçiler söz konusu Silifke’yi, Mersin-Silifke sanmış ve yanılmışlardı. 

Hâlbuki Honiyates’in kaydettiği Silifke, Side ve Manavgat halkının “Selukule” şeklinde telaffuz ettiği “Seleukeia” denilen yerdi. 

Praka” da İbradı idi. 

Söz konusu bu kayıttan İbradı’nın 1143 yılından önce Türkler’in elinde olduğu anlaşılmaktadır.

1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından Bizans’ta bir karışıklık meydana gelmiş ve taht kavgası başlamış ve Türkler’den yardım alıyorlardı. 

1074 veya 1075 yılında da yardımlarına karşılık geniş bir toprak parçasını bir antlaşmayla Kutalmışoğlu Süleyman-şah’a vermişlerdi. 

Bu yerlerin Uluborlu, Yalvaç, Eğirdir ve Beyşehir arasındaki topraklar, hatta İbradı civarlarının olduğu anlaşılıyor. 

Süleyman-şah, Bizans’taki taht mücadelesi sonunda 1080 yılında Bursa-İznik’i fethetmiş ve taht merkezi yapmıştı.

Süleyman-şah, 1084 yılında yanında 280 alp olduğu halde 12 günde Antakya’ya (Hatay) varmış ve orayı fethetmişti.

Bize göre tarihçi bu konuda da yanılmıştı. 

Çünkü İznik’ten Antakya’ya 12 günde varmak asla mümkün değildir. 

12 günde varılan yer, İdrisi’nin “İznik-Antalya arası 12 gün dediği” bugünkü Side veya Eski Antalya olmalıydı. 

Büyük ihtimal, Antalya ile Antakya isimleri karıştırılmıştı.

Süleyman-şah, 1084 yılında İznik’in idaresini akrabası Ebû’l-Kasım’a bırakarak yola çıkmış ve Afyon üzerinde Gelendost-Kemer Boğazı’na gelmişti. 

Burada da bölgenin idaresini Çaka, İlhan, Kundan, Yalavaç, Tanrıvermiş, Barak ve Alp Kara gibi beylere emanet ederek, Beyşehir-Derebucak-Gembos ovası -İbradı- Seleukeia üzerinden Antalya’ya (Side) gelmiş, buradan da gemilerle Antakya-Süveydiye (Saman-dağı) limanına varmıştı.

Ammûriye ise bugünkü Uluborlu idi. 

Uluborlu-Beyşehir-Tarsus arasındaki yol, ünlü Kıral Yolu idi ve el-İdrisi, Beyşehir’de Kıral Yolu’ndan ayrılan Side yolunu “Ammûriyye’den Cellika’ya (Seleukeia) 2 gün, Cellika’dan denize 12 mil” şeklinde kaydetmişti. 

Seleukeia” adının bazen LâtinceCeleuceia” yazılmasından dolayı, el-İdrisi bu ismi “Cellika” şeklinde yazmış olmalıydı. 

Manzarası çok güzel olan bu yolu, tarih ve tarihi coğrafya ilmiyle uğraşan bilim adamlarına haber veriyoruz.

-Ürünlü Yazıcı Mescidi, Ormana-

-İbaradı-Selukule (Seleukeia) arasındaki tarihi Roma Yolu: Seyirlik Mevki-

-Derebucak- Gencek Gölcüğü: Özcan Görgülü, Mustafa Güner, Ramazan Topraklı, B. Özdemir, Doç. Dr. Ş. Nail Güner, M. Akif Erdoğru, Kâzım Yaşar Kopraman-

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Yaklaşık 500 yıl önce bugünkü Eğirdir Gölü, Hoyran ve Eğirdir olmak üzere iki ayrı göldü ve Hoyran Gölü’nden Eğirdir Gölü’ne doğru akan bir ırmak vardı. 

Dinar ve Uluborlu tarafından gelen Tarihi Kıral Yolu, iki göl arasındaki Kemer Boğazı’nda bu ırmağı bir köprüden geçerek Beyşehir’e doğru gidiyordu. 

Sicilya Kıralı Roger’nin coğrafyacısı olan Endülüslü el-İdrisi’nin (1100-1166) yaptığı haritaya göre, Antalya (Eski Antalya veya Side) ve bugünkü Antalya olmak üzere iki Antalya vardır.

Biz, Side’nin bulunduğu yerdeki şehrin Antalya olduğunu bilmediğimiz için İkinci Haçlı Seferi; Yalvaç Meydan Muharebesi ve Kaşıkçıbeli Zaferi (Topraklı, 2011) adlı eserimizde Haçlıları, Derebucak-Kaşıkçıbeli’ndeki yenilgilerinin ardından Side’ye indirmiş, oradan da Antalya’ya götürmüştük. 

Diğer tarihçiler ise Haçlıları, Denizli-Acıpayam-Korkuteli-Antalya şeklinde doğrudan bugünkü Antalya’ya indirmişlerdi.

Bilâhare, 1943 yılında tadil edilmiş, 1950’de basılmış 200 bin ölçekli bir haritada Side’nin bulunduğu yerde; “Selimiye” (Eski Antalya) yazılı bir ibare gördük. 

Osmanlı arşivinden temin edilen haritada da aynı malûmat vardı. 

Yaptığımız araştırmada; Side’ye ait şu önemli malûmat’a ulaştık:

Arap tarihçisi İdrisi, XII. yüzyılda Side’yi bir yıkıntı olarak tanımlamakta ve Antalya adını ilk kez kullanmaktadır. Kıyı kentlerindeki halk, gerek Arap akınlarından gerek sıtma salgınından korunmak için Akseki yöresine göç etmiştir” (Yurt Ans., 1982: 793).

Side ile Antalya Pamfilya’nın limanları idiler” (Ramsay, 1961: 59). 

 “Şehrin ahalisi tarafından ne zaman terk edildiğini bilmiyoruz. Yalnız kazılarda birçok yerlerde kalın kül tabakasına rastlandığına göre, şehrin büyük bir yangın sonunda harap olduğunu kabullenmek gerekiyor. 

Bu olayın 9 ve 10. Yüzyıllarda Arapların, Akdeniz akınları ile ilgili olduğunu zannediyoruz. 

Çünkü Bizans imparatoru Konstantin Porfirogenet (913-959) Side’yi bir “korsanlar yuvası” olarak göstermekte, Arap coğrafyacısı İdrisi ise 1150 yılına doğru Side’yi “Yanmış Antalya” olarak adlandırmakta, bir zamanlar büyük ve kalabalık olan bu şehrin halkının iki günlük mesafede bulunan “Yeni Antalya’ya“, yani bugünkü Antalya’ya göç ettiğini yazmaktadır.

Daha sonraki devirlerde bir takım yer sarsıntılarından büsbütün harap olan Side, yüzyıllar boyunca bir ören olarak kalmış, 19 uncu yüzyıldan başlayarak bazı seyyahlar ve araştırmacılar tarafından ziyaret edilmiştir. 

1900 yılına doğru harabelerin ortasında Giritli göçmenler tarafından küçük, fakat sevimli bir köy kurulmuştur ki “Selimiye” olan bu köy Side’ye gelenlere büyük bir konukseverlik göstermektedir” (Mansel, 1967: 9-10).

-Side-Kemer- Otel Beyaz Saray: Süleyman Coşar, Prof. M. Akif Erdoğru, Ramazan Topraklı, Prof. Kâzım Yaşar Kopraman, Özcan Görgülü-

937/1530 tarihli MVAD, s. 625, Selimiye’nin bulunduğu yerde; ‘Alâiye livası, Manavgat kazasına tabi 30 Hane, 3 Mücerred ve 1 (?) mevcutlu; 4350 akçe gelirli Kemer karyesi vardır.

Bugün dahi, Side Belediyesi’nin bir mahallesinin adı Kemer’dir. 

Kemer” adını Türkler, Side harabelerinde bulunan taş kemerlerden dolayı vermiş olmalı, Selimiye-Kemer bitişik iki köydür. 

El-İdrisî, (1983): Ünsü’l-Mühec ve’r Ravdu’l-Fürec, Frankfurt, adlı eserin 263’üncü sayfasında bulunan ilk yapılan haritanın tıpkıbasımında; Side ve Antalya’nın olduğu yerlerde; Antalya adında iki şehir vardır. 

Bizim Side dediğimiz yere; El-İdrisî, “Antalya” derken, papaz Dövilli Odon (Odon de Deuil) “Satalie” olarak kaydeder.

Side’nin geçmişi ile en teferruatlı bilgi de böylece Odon tarafından verilir:

Odon’un hatıralarında; “Oysa Satalie şehrini lanetleyen Tanrı, şehir halkını beklenmedik ve sert bir ölüme çarptırdı ki, evlerin çoğu tamamen boş kaldı ve geriye kalanlar ise aptallaşıp korkuya kapılarak orayı tamamen terk etmeyi düşündüler.

İmparator ise, Tanrı’nın yargılamasından farklı şekilde yargılayarak, aynı şehri soyup soğana çevirdi. 

Neredeyse şehrin sahip olduğu tüm altın ve gümüşü aldı. Çünkü şehir, Kırala pazarlarını açmıştı ve ona gemiler vermişti. Böylece Tanrı ve imparator tamamen farklı şekillerde yargılayarak her ikisi de bu şehri cezalandırmış oldu” ifadeleri geçer (Topraklı, 2011: 90-69 ve 111-69: İkinci Haçlı Seferi). 

Odon’a ait bu ifadelerden Satalie’nin bugünkü Side olduğu açık seçik görülmektedir. 

Fransız Haçlı heyetinin Side’ye varış tarihi, 2 Şubat 1148’dir. 

Fransızlardan iki ay kadar önce de 10-15 bin kadar Alman’ın başında; Papaz Otto fon Fraysing gelmişti. 

Odon’un dediğine göre mevcut yiyeceklerin tamamını almışlardı. 

Halkın kendi yiyeceğini de Fransızlar almış olmalı ki; onlardan kurtulabilmiş olan şehir halkı, açlıktan ölmemek için iki günlük mesafedeki Antalya’ya göçmüştü. 

İmparator Manuel’e atfedilen; “İmparator ise, Tanrı’nın yargılamasından farklı şekilde yargılayarak, aynı şehri soyup soğana çevirdi. Neredeyse şehrin sahip olduğu tüm altın ve gümüşü aldı. Çünkü şehir Kırala pazarlarını açmıştı ve ona gemiler vermişti” suçlamasına katılmıyor, Side’yi soyup soğana çevirenlerin bizzat Haçlılar olduğunu iddia ediyoruz. 

Çünkü “şehir, Kırala pazarlarını İmparatorun emriyle açmıştı” (Ransimın, 1987: 226). 

Ayrıca Mansel’in, “Arapların Akdeniz akınları…” görüşü de tarihi gerçeklere ters düşmektedir. 

1150’li yıllarda Arapların, Akdeniz’de bir varlıkları yoktur.

Bu tarihlerde Nureddin Zengi ve Sultan Mes’ûd’tan gayri, ciddi bir güç yoktur. 

Onlar da Haçlılarla ve birbirleriyle uğraşmaktadırlar. 

Kaldı ki, Odon, “Side’nin Tanrı tarafından cezalandırıldığını” söylemektedir. 

Anadolu Selçukluları, halkla iyi geçinmeyi, I. Kılıçarslan’dan itibaren bir devlet geleneği-siyaseti olarak uygulamışlardır.

Odon’un söylediklerinin satır aralarında Fransa Kıralı VII. Lui ve Katolik Latinleri korumak için çabaladığı görülmektedir.

“Bundan sonraki yol kolaydı. Türkler düzlüğe inmeye cür’et edemediler. Şubat başında haçlı sefer heyeti Satalie’ye vardı.

Buradaki Roma valisi Landolf adında bir İtalyan’dı. 

İmparatorun emrine uygun olarak batıdan gelen bu insanlara elinden geleni yaptı. Ancak Antalya, zengin yiyecek depoları olan büyük bir şehir değildi. 

Oldukça fakir bir arazide kurulmuş olup üstelik kısa bir müddet önce bölge Türkler tarafından tahrip olunmuştu. 

Kış için erzak da bu arada tükenmek üzereydi. 

Alman hacılar, daha önce ahalinin feragat edebileceği bütün yiyecek maddelerini almışlardı. 

Bu sebeple, yiyecek pek az şey bulunması, fiyatların çok yüksek olması şaşılacak şey değildi. 

Ancak kızgın ve hayâl sukutuna uğramış Fransızlar için bütün bunlar Bizanslıların hilekârlıklarının yeni bir deliliydi. 

Kıral Lui, bundan sonraki yolun denizden alınması gerektiği kararına vararak Landolf ile gemi temini hususunda müzakerelerde bulundu. 

Böyle bir mevsimde vahşî Antalya sahillerinde bir filo teşkil etmek hiç de basit bir iş olmasa gerekti. 

Nakliye gemileri geldiği sırada Türkler dağlardan inerek Haçlıların karargâhına âni bir baskın yaptılar. 

Fransızlar, varlıklarını Türk saldırılarına borçlu oldukları bu istenmeyen misafirleri müdafaa hususunda pek de candan savaşmayan Bizanslıları bu sebeple de suçladılar” (Ransimın, 1987: 226). 

Meydan Larus” ve bazı kaynaklarda Satalie’nin bugünkü Antalya olduğuna dair yanlış bir malûmat vardır. 

Bu malûmat II. Haçlı Heyeti’nin Antalya’ya geldiği yanlış kabulünden ileri gelmektedir. 

Side ve o civarda yaşayan herkes, Side için “Eski Antalya” denildiğini bilmektedirler. 

Başka bir iddia da Manavgat Çayı’nın etkisiyle; Side (Satalie) limanının o tarihlerde kullanılamaz olmasından mütevellit Haçlı heyetinin Antalya’ya (Attaliea) gittikleri şeklindedir ki; öyle olsa bile Haçlıları, Kudüs’e biraz daha yaklaştıracak olan Alanya, Antalya’ya gitmiş olmalarından daha mantıklıdır. 

El-İdrisî’nin haritasında Karvas (Kirvas) olarak gösterilen yer bugünkü Alanya olmalıdır.

Bu arada şöyle bir şey olur:

Kıral, kont ve baronlar gemilere binip giderler. Fakirleri kalır. 

Haçlılar, Rumların saldırısına uğrayınca aç ve perişan vaziyete düşerler. 

Onların bu halini gören Türkler, savaştan vazgeçip merhamete gelir ve Haçlılara yemek verir, hastaları tedavi ederler ve kendilerine para dağıtırlar. 

Böylece dindaşları Rumların zulmünden kaçanlardan üç binden fazla genç Türklere katılır. 

Bunun üzerine Papaz Odon; Ey hıyanetten de zalim olan merhamet, Müslümanlar Hıristiyanlara ekmek vererek dinlerini satın alıyorlardı. Bununla beraber Türkler, onları, Müslüman yapmak için zorlamadılar diye üzüntüsünü belirtir.

Odon gemiyle gittiğine göre, olayı bilebilmesi için, Müslüman olan Haçlıların, Franklar değil, daha önce giden Almanlar olması gerekir. 

Böylece, Eğirdir Gölü’ndeki değişme; sadece Hamideli tarihini değil, sadece tarihî yol ve çevresini değil, Side tarihini de açıklığa kavuşturmuş oldu.

Beyşehir - Side Arasındaki Tarihi Yol

Prof. Mehmet Özsait’e ait “Helenistik ve Roma Devirlerinde Pisidia” adlı eserde bulunan bir harita; Levha 16’da, Beyşehir-Side arasında tarihi bir yol vardır. 

Prof. Özsait, bu yolu, “Misthia (Beyşehir), Gembos ovası, İbradı (Prakana), Ormana (Erymna), Selukule (Seleukeia), Side (Selimiye)” şeklinde verir. 

Bütün Roma ve Selçuklular devrinde kullanılan bu yolu görmek için Prof. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman, Prof. Dr. M. Akif Erdoğru ve Özcan Görgülü olmak üzere 7 Ağustos 2018 Salı günü Side’ye bir gezi düzenledik. 

Geceyi de Gelendost Belediye Başkanlarından hemşerimiz Süleyman Coşar’a ait Kemer Mahallesi’ndeki Beyaz Saray’da geçirdik. 

Gezi heyeti olarak, büyük bir misafirperverlik gösteren Coşar Ailesine şükranlarımızı arz ediyoruz.

Endülüslü ünlü coğrafyacı el-İdrisi de eserinde “Ammûriyye’den Cellika’ya iki gün, Cellika’dan denize 12 mil” (Topraklı, 2013: 167) şeklinde bir yol verir ki, el-İdrisi’nin kaydettiği bu yolun, neresi olduğunu kimse bilmiyordu. 

İdrisi, aynı eserinde “İznik’ten Antalya’ya 12 gün” şeklinde bir yol daha verir. 

Tarihçi Hooniyates de 1143 yılında, genç Manuel’in, babası imparator Jan Komnen’in, Adana’da ölümü üzerine “Yukarı Firikya yolu üzerinden Kilikya’yı terk ettiğini” ve “Silifke yakınında bulunan ve Türkler tarafından tahrip edilmiş olan Praka (Prakana, Brakena, Bragana) şehrini de geri alarak Bizans’a yeniden kazandırdığını” (Khoniates, 1995: 34) söyler. 

Tarihçiler söz konusu Silifke’yi, Mersin-Silifke sanmış ve yanılmışlardı. 

Hâlbuki Honiyates’in kaydettiği Silifke, Side ve Manavgat halkının “Selukule” şeklinde telaffuz ettiği “Seleukeia” denilen yerdi. 

Praka” da İbradı idi. 

Söz konusu bu kayıttan İbradı’nın 1143 yılından önce Türkler’in elinde olduğu anlaşılmaktadır.

1071 Malazgirt Zaferi’nin ardından Bizans’ta bir karışıklık meydana gelmiş ve taht kavgası başlamış ve Türkler’den yardım alıyorlardı. 

1074 veya 1075 yılında da yardımlarına karşılık geniş bir toprak parçasını bir antlaşmayla Kutalmışoğlu Süleyman-şah’a vermişlerdi. 

Bu yerlerin Uluborlu, Yalvaç, Eğirdir ve Beyşehir arasındaki topraklar, hatta İbradı civarlarının olduğu anlaşılıyor. 

Süleyman-şah, Bizans’taki taht mücadelesi sonunda 1080 yılında Bursa-İznik’i fethetmiş ve taht merkezi yapmıştı.

Süleyman-şah, 1084 yılında yanında 280 alp olduğu halde 12 günde Antakya’ya (Hatay) varmış ve orayı fethetmişti.

Bize göre tarihçi bu konuda da yanılmıştı. 

Çünkü İznik’ten Antakya’ya 12 günde varmak asla mümkün değildir. 

12 günde varılan yer, İdrisi’nin “İznik-Antalya arası 12 gün dediği” bugünkü Side veya Eski Antalya olmalıydı. 

Büyük ihtimal, Antalya ile Antakya isimleri karıştırılmıştı.

Süleyman-şah, 1084 yılında İznik’in idaresini akrabası Ebû’l-Kasım’a bırakarak yola çıkmış ve Afyon üzerinde Gelendost-Kemer Boğazı’na gelmişti. 

Burada da bölgenin idaresini Çaka, İlhan, Kundan, Yalavaç, Tanrıvermiş, Barak ve Alp Kara gibi beylere emanet ederek, Beyşehir-Derebucak-Gembos ovası -İbradı- Seleukeia üzerinden Antalya’ya (Side) gelmiş, buradan da gemilerle Antakya-Süveydiye (Saman-dağı) limanına varmıştı.

Ammûriye ise bugünkü Uluborlu idi. 

Uluborlu-Beyşehir-Tarsus arasındaki yol, ünlü Kıral Yolu idi ve el-İdrisi, Beyşehir’de Kıral Yolu’ndan ayrılan Side yolunu “Ammûriyye’den Cellika’ya (Seleukeia) 2 gün, Cellika’dan denize 12 mil” şeklinde kaydetmişti. 

Seleukeia” adının bazen LâtinceCeleuceia” yazılmasından dolayı, el-İdrisi bu ismi “Cellika” şeklinde yazmış olmalıydı. 

Manzarası çok güzel olan bu yolu, tarih ve tarihi coğrafya ilmiyle uğraşan bilim adamlarına haber veriyoruz.

-Ürünlü Yazıcı Mescidi, Ormana-

-İbaradı-Selukule (Seleukeia) arasındaki tarihi Roma Yolu: Seyirlik Mevki-

-Derebucak- Gencek Gölcüğü: Özcan Görgülü, Mustafa Güner, Ramazan Topraklı, B. Özdemir, Doç. Dr. Ş. Nail Güner, M. Akif Erdoğru, Kâzım Yaşar Kopraman-

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com