Sıfırların önünde ‘1’ ya da tren katarına lokomotif olmak!..
Sıfırların önünde ‘1’ ya da tren katarına lokomotif olmak!..
- 08-02-2021 08:27
- 623
- 08-02-2021 08:27
- 623
Yugoslavya’da 1939 yılında Boşnak Müslümanlar bir İlmihâl bastırmışlar.
“Türklüğün Şartları?”
- Kelime-i Şehâdet, Namaz, Zekât, Oruç, Hac..
“İslâm’ın Şartları” diye bunları öğrettiler değil mi çocukken.
İlâvesi var. 6. Madde:
- Cihâd etmek.
Yani, Cihâd eden Müslümandır Türk. Öyle demiş Müslüman Boşnak, 1939 yılında, Sırp Krala rağmen.
Hacı Bektâş-ı Velî, Mâkalat’ta 1. Kapı Şeriat’ta, namaz, zekât, oruç, hac ve gazâ (cihad) diyor.
Müslüman Türk Milleti, İslâm Dünyası’nda ve tüm Asya’da mücâdele azmi ile tanındı. Avrupa, Haçlı ve günümüz emperyalizminin karşısında yine bu cihad, gazâ, mücâdele azmi ile durmaktadır.
Türkiye, küreselleşmenin ve iletişim imkânlarının artması ile İslâm ve Türk Dünyası’nda yakından izlenmektedir. Âdetâ ülkemizin iç meseleleri ve kutuplaşmalar medeniyet coğrafyamızın diğer ülkelerinde de aynen oluşmaktadır.
Ülkemizde temel ayrışma; “Milli Cephe” ve “Gayri-milli Unsurlar” şeklinde olmalıdır.
Siyaset, cemaat, tarikat duruşları ve hezeyanları yersiz gündemler, geçmişin gereksiz, bu günü ve yarını şekillendirmeyecek kavgaları sonucu Milletimizin enerjisi sömürülmekte ve harcanmaktadır.
Türk Milleti’nin İslâm Âlemi’ndeki yerinden söz edip, tarih ve coğrafyanın dayatmalarından bahsettiğinizde birileri sizi bâzen modernizm, bazen de dindarlık ve İslâm adına IRKÇILIK, FAŞİZM ve CEHÂLET ile ithâm etmekten çekinmemektedir.
İttihâd-ı İslâm (İslâm Birliği) kongresinde Malezya’dan gelmiş bir profesör diyor ki;
“İslâm Dünyası bir tren katarıdır. Lokomotifi Türkler’dir, Türkler olmalıdırlar.”
Biz aynı şeyi söylediğimizde ırkçı diyenlerin bazıları utanmadan yanımızda ayakta alkışlıyorlar.
Yine, bir Arap İslâm Âlimi; “Biz Müslümanlar yan yana sıfırlarız maâlesef” diyor.
“Önümüzde Türkler ‘1’ (bir) olursa milyon güçlü oluruz. Yoksa altı tâne sıfırız.”
Bakıyorsunuz bunu söyleyince bizleri ırkçılıkla, küfürle ithâm eden zevât yine ayakta alkışlıyor. Bu ikiyüzlü, samimiyetsiz adamlar Aziz Milletimizin kafasını karıştırıyor sâdece.
“Ey iman edenler!
Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki, dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir)” (Maide, 5/54)
Tarih, âdeta, Abbâsiler sonrası yaşananlarla Müslüman Türk Milleti’nin bu ayete mâzhâr hâlini göstermektedir.
Şu âna kadar da başka bir topluluk henüz görünmemektedir. Demek ki, yük ve bayrak hâlâ Müslüman Türk Milleti’nin omuzlarındadır.
S. Nursi diyor ki;
“İşte, ey ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur’ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyet’e kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz.”
“Efendiler, Ben her şeyden evvel Müslüman’ım ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat bu Türklere hizmet ettim ve yüzde 99 menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sadık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek ve hizmet-i Kur'âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan, bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk gençlerini işhâd edebilirim.” (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı.)
Vicdanlara, Çeçen Lider, şehid Cevher DUDAYEV’in birkaç sözünü hatırlatmak istiyorum.
“Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir.”
“Türkiye, hem Türk Dünyası’nın hem de İslâm Âlemi’nin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi, hem İslâm Âlemi’nin, hem de Türk Dünyası’nın karanlığa gömülmesi demektir.”
Aziz şehidim, rahat uyu, bu karanlığa müsâade etmeyeceğiz!
“Tarih boyunca İslâm Âlemi Türklerden faydalanmıştır.”
“Türkler güçlü oldukça İslâm Âlemi rahat ve huzur içinde olmuştur; Türkler zayıfladıkça, İslâm Âlemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslâm’ın koruyucu gücü olmuşlardır.”
Dileriz asırlarca himâye ettiğimiz İslâm Halkaların torunları da bunu görür.
“Türkleri çok seviyorum. Tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur...”
“Ancak ne yazık ki, bazı İslâm Ülkeleri, emperyalist güçlerin oyununa gelerek Türklere ihanet etmişlerdir. Türklere ihanet ederek arkadan vuranlar belasını bulmuştur. Bugün bazı İslâm Ülkeleri’ndeki çıkmazlar ve sıkıntılar, bu tarihi hatanın bedelidir.”
“Türk olduğum için Çeçen, Çeçen olduğum için Türk'üm.” Cevher DUDAYEV
(Cevher DUDAYEV de bir röportajında Karakumuk Türkü olduğunu açıklamıştı.)
Biz ırkçı değiliz. Ancak, Millet ve Millî bağlar da tarihin her devrinde karşımıza çıkmış bir sosyal gerçekliktir. İslâm’ın ve Rabbimizin emirlerini aşan her şey beşerîdir ve bizi sapkınlığa götürür.
Sosyal meselelere Allah’ın emri çizgileri içinde bakıp, çözüm öneriyoruz.
Burada Seyyid Ahmed ARVÂSİ merhumun modern dünyanın dayattığı tanımlara karşı bu toprağın evlâdı olarak yaptığı bir yaklaşıma değinmek istiyorum.
“İçtimai Irk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin, sınıf ve tabakaların "soy birliği" şuurudur. Ortak bir şuur tarzında beliren "mensubiyet duygusunun" soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten, biyolojik verâsetin yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı ve ortak mücadeleler, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhî, hem de fizik bakımından birbirine yaklaştırır. (Arvasi, Türk- İslam Ülküsü 1, sf:119)
“Biyolojik ırkıçılık" parçalayıcı ve bölücü bir karakter taşıdığı halde, "içtimai ırk" birleştirici ve bütünleştirici bir özellik taşır.
Kimse biyolojik verâsetini tayin iradesine sahip değildir. Ama "içtimai ırk" tercihine açıktır.
Aynı tarihe, aynı kültüre, aynı din ve ülküye sahip insanlar arasında "kan ve soy birliği" şuurunun güçlenmesine yol açar.
Kendi içine kapanan dar bölge, aşiret, tabaka, etnik gruplar arasında evlilik köprüleri kurarak "MİLLİ ŞUURU" güçlendirir.” (Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 1, sf:121)
Yukarıdaki satırları yazan, Türk-İslâm Ülküsü’nün yazarı büyük mütefekkir S. Ahmet ARVÂSİ merhum, Doğubayazıt doğumludur. Neseb/biyolojik ırk olarak seyyid, sosyolojik olarak anadili Kürtçe..
“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!”
İstiklâl Marşı’mızı yazan, Arnavut kökenli Millî Şâirimizin “kahraman ırkım” dediği ırk nasıl bir şeydir?
Aşağıda, O’nun mücâdele azmini de anlatan birkaç cümleyi hatırlatmak istiyorum.
“Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.”
“Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.”
“Bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler.”
“Biz Müslüman Türk'üz.
Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile bir mana ifade etmez.”
Aşağıdaki dehşetli uyarısına da dikkatinizi çekiyorum.
“Hayretle gördüm ki bu ülkede TÜRK kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki bu ülkede İSLÂM kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede TÜRK ve İSLÂM kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.”
Son iki yüzyılda Milletimiz ve Ümmet-i Muhammed, esaslarından ve kendi gerçeklerinden kopuk tanımlarla, eblehleştirilmiştir.
Hiç kimse neden düşünmez?..
Hangi gerçeklerle, tanımlarla, öncelik ve gayretlerle asırlarca güçlü, etkin ve bayındır olduk?
Hangi hatalarla ve sapkınlıklarla sünepeleştik?
Bizim kocaman yurtlarımız nasıl paramparça edildi?
Hâlâ parçalamaya çalışıyorlar ki sonu yok edilmektir. İngiltere neden “Güneş batmayan” bir imparatorluk?
Hangi resmi dilleri İngilizce olan, İngilizce konuşan İngiliz Milletler Topluluğu ülke İngiliz asıllıdır? İngilizlerle akrabadır? En ilginci de İngilizlerin tecâvüz ve katliamlarına uğramamıştır?
Türk Milleti’ne “Bizi sömürdünüz!” diyen Arap profesörün çocukları, Arapça bilmemekte, İngilizce konuşabilmektedir.
Biz, Anayurt, Anadolu’nun çocukları, kendine Türk, Kürt, Azerî, Özbek, Tatar, Uygur, Çerkez, Dağlı, Karaçay, Abaza, Arnavut, Boşnak, Kazak, Pomak, Yörük, Türkmen, Çepni, Laz vb. türlü tanımlarla ifâde edenler..
Bilin ki sosyal anlamda hepimiz Büyük Türk Milleti’yiz.
İslâm Orduları’nın komando ve öncü birlikleriyiz.
İslâm Katarı’nın lokomotifiyiz.
Ümmetin yan yana sıfırlar gibi dizilmiş, mazlum halk ve devletlerinin önündeki “1” biziz.
Adeta “1”000000 gibi…
Anadolu, ilmi ve fenni öğrenmeli, teknolojiyi üretime katmalı, ilim, fen ve teknolojik gelişimde, dünyayı geçmeli ve tüm İslâm Âlemi’ne örnek ve öncü olmalıdır.
Tarih, coğrafya ve günümüz gerçekleri Rabbimizin emirlerini bize âdetâ hatırlatmaktadır, bizi öncü olmaya zorlamaktadır.
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı-
Yugoslavya’da 1939 yılında Boşnak Müslümanlar bir İlmihâl bastırmışlar.
“Türklüğün Şartları?”
- Kelime-i Şehâdet, Namaz, Zekât, Oruç, Hac..
“İslâm’ın Şartları” diye bunları öğrettiler değil mi çocukken.
İlâvesi var. 6. Madde:
- Cihâd etmek.
Yani, Cihâd eden Müslümandır Türk. Öyle demiş Müslüman Boşnak, 1939 yılında, Sırp Krala rağmen.
Hacı Bektâş-ı Velî, Mâkalat’ta 1. Kapı Şeriat’ta, namaz, zekât, oruç, hac ve gazâ (cihad) diyor.
Müslüman Türk Milleti, İslâm Dünyası’nda ve tüm Asya’da mücâdele azmi ile tanındı. Avrupa, Haçlı ve günümüz emperyalizminin karşısında yine bu cihad, gazâ, mücâdele azmi ile durmaktadır.
Türkiye, küreselleşmenin ve iletişim imkânlarının artması ile İslâm ve Türk Dünyası’nda yakından izlenmektedir. Âdetâ ülkemizin iç meseleleri ve kutuplaşmalar medeniyet coğrafyamızın diğer ülkelerinde de aynen oluşmaktadır.
Ülkemizde temel ayrışma; “Milli Cephe” ve “Gayri-milli Unsurlar” şeklinde olmalıdır.
Siyaset, cemaat, tarikat duruşları ve hezeyanları yersiz gündemler, geçmişin gereksiz, bu günü ve yarını şekillendirmeyecek kavgaları sonucu Milletimizin enerjisi sömürülmekte ve harcanmaktadır.
Türk Milleti’nin İslâm Âlemi’ndeki yerinden söz edip, tarih ve coğrafyanın dayatmalarından bahsettiğinizde birileri sizi bâzen modernizm, bazen de dindarlık ve İslâm adına IRKÇILIK, FAŞİZM ve CEHÂLET ile ithâm etmekten çekinmemektedir.
İttihâd-ı İslâm (İslâm Birliği) kongresinde Malezya’dan gelmiş bir profesör diyor ki;
“İslâm Dünyası bir tren katarıdır. Lokomotifi Türkler’dir, Türkler olmalıdırlar.”
Biz aynı şeyi söylediğimizde ırkçı diyenlerin bazıları utanmadan yanımızda ayakta alkışlıyorlar.
Yine, bir Arap İslâm Âlimi; “Biz Müslümanlar yan yana sıfırlarız maâlesef” diyor.
“Önümüzde Türkler ‘1’ (bir) olursa milyon güçlü oluruz. Yoksa altı tâne sıfırız.”
Bakıyorsunuz bunu söyleyince bizleri ırkçılıkla, küfürle ithâm eden zevât yine ayakta alkışlıyor. Bu ikiyüzlü, samimiyetsiz adamlar Aziz Milletimizin kafasını karıştırıyor sâdece.
“Ey iman edenler!
Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki, dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir)” (Maide, 5/54)
Tarih, âdeta, Abbâsiler sonrası yaşananlarla Müslüman Türk Milleti’nin bu ayete mâzhâr hâlini göstermektedir.
Şu âna kadar da başka bir topluluk henüz görünmemektedir. Demek ki, yük ve bayrak hâlâ Müslüman Türk Milleti’nin omuzlarındadır.
S. Nursi diyor ki;
“İşte, ey ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur’ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyet’e kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz.”
“Efendiler, Ben her şeyden evvel Müslüman’ım ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat bu Türklere hizmet ettim ve yüzde 99 menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sadık ve en hâlis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek ve hizmet-i Kur'âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan, bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk gençlerini işhâd edebilirim.” (Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı.)
Vicdanlara, Çeçen Lider, şehid Cevher DUDAYEV’in birkaç sözünü hatırlatmak istiyorum.
“Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir.”
“Türkiye, hem Türk Dünyası’nın hem de İslâm Âlemi’nin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi, hem İslâm Âlemi’nin, hem de Türk Dünyası’nın karanlığa gömülmesi demektir.”
Aziz şehidim, rahat uyu, bu karanlığa müsâade etmeyeceğiz!
“Tarih boyunca İslâm Âlemi Türklerden faydalanmıştır.”
“Türkler güçlü oldukça İslâm Âlemi rahat ve huzur içinde olmuştur; Türkler zayıfladıkça, İslâm Âlemi ezilmiş ve horlanmıştır. Türkler İslâm’ın koruyucu gücü olmuşlardır.”
Dileriz asırlarca himâye ettiğimiz İslâm Halkaların torunları da bunu görür.
“Türkleri çok seviyorum. Tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur...”
“Ancak ne yazık ki, bazı İslâm Ülkeleri, emperyalist güçlerin oyununa gelerek Türklere ihanet etmişlerdir. Türklere ihanet ederek arkadan vuranlar belasını bulmuştur. Bugün bazı İslâm Ülkeleri’ndeki çıkmazlar ve sıkıntılar, bu tarihi hatanın bedelidir.”
“Türk olduğum için Çeçen, Çeçen olduğum için Türk'üm.” Cevher DUDAYEV
(Cevher DUDAYEV de bir röportajında Karakumuk Türkü olduğunu açıklamıştı.)
Biz ırkçı değiliz. Ancak, Millet ve Millî bağlar da tarihin her devrinde karşımıza çıkmış bir sosyal gerçekliktir. İslâm’ın ve Rabbimizin emirlerini aşan her şey beşerîdir ve bizi sapkınlığa götürür.
Sosyal meselelere Allah’ın emri çizgileri içinde bakıp, çözüm öneriyoruz.
Burada Seyyid Ahmed ARVÂSİ merhumun modern dünyanın dayattığı tanımlara karşı bu toprağın evlâdı olarak yaptığı bir yaklaşıma değinmek istiyorum.
“İçtimai Irk biyolojinin konusu değildir, sosyolojinin konusudur. Bir milleti teşkil eden fertlerin, ailelerin, sınıf ve tabakaların "soy birliği" şuurudur. Ortak bir şuur tarzında beliren "mensubiyet duygusunun" soy ve kan birliği şuuru biçiminde de duyulmasıdır. Zaten, biyolojik verâsetin yanında, ortak kültür, ortak coğrafya, ortak hayat tarzı ve ortak mücadeleler, bir milletin fert ve tabakalarını hem ruhî, hem de fizik bakımından birbirine yaklaştırır. (Arvasi, Türk- İslam Ülküsü 1, sf:119)
“Biyolojik ırkıçılık" parçalayıcı ve bölücü bir karakter taşıdığı halde, "içtimai ırk" birleştirici ve bütünleştirici bir özellik taşır.
Kimse biyolojik verâsetini tayin iradesine sahip değildir. Ama "içtimai ırk" tercihine açıktır.
Aynı tarihe, aynı kültüre, aynı din ve ülküye sahip insanlar arasında "kan ve soy birliği" şuurunun güçlenmesine yol açar.
Kendi içine kapanan dar bölge, aşiret, tabaka, etnik gruplar arasında evlilik köprüleri kurarak "MİLLİ ŞUURU" güçlendirir.” (Arvasi, Türk-İslam Ülküsü 1, sf:121)
Yukarıdaki satırları yazan, Türk-İslâm Ülküsü’nün yazarı büyük mütefekkir S. Ahmet ARVÂSİ merhum, Doğubayazıt doğumludur. Neseb/biyolojik ırk olarak seyyid, sosyolojik olarak anadili Kürtçe..
“Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!”
İstiklâl Marşı’mızı yazan, Arnavut kökenli Millî Şâirimizin “kahraman ırkım” dediği ırk nasıl bir şeydir?
Aşağıda, O’nun mücâdele azmini de anlatan birkaç cümleyi hatırlatmak istiyorum.
“Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.”
“Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.”
“Bir Doğu Anadolu çocuğu olarak, doğduğum ve büyüdüğüm bölge etrafında döndürülmek istenen hain niyetlere, kahpe tertiplere karşı elbette kayıtsız kalamazdım. Beni yakından tanıyanlar, bütün hayatımı ve çalışmalarımı Türk-İslam Ülküsü'ne vakfettiğimi elbette bilirler.”
“Biz Müslüman Türk'üz.
Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile bir mana ifade etmez.”
Aşağıdaki dehşetli uyarısına da dikkatinizi çekiyorum.
“Hayretle gördüm ki bu ülkede TÜRK kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördüm ki bu ülkede İSLÂM kelimesinden ürkenler var. Ve yine ürpererek gördüm ki, bu ülkede TÜRK ve İSLÂM kelimelerinin yan yana gelmesinden dehşete kapılan kişi ve çevreler var.”
Son iki yüzyılda Milletimiz ve Ümmet-i Muhammed, esaslarından ve kendi gerçeklerinden kopuk tanımlarla, eblehleştirilmiştir.
Hiç kimse neden düşünmez?..
Hangi gerçeklerle, tanımlarla, öncelik ve gayretlerle asırlarca güçlü, etkin ve bayındır olduk?
Hangi hatalarla ve sapkınlıklarla sünepeleştik?
Bizim kocaman yurtlarımız nasıl paramparça edildi?
Hâlâ parçalamaya çalışıyorlar ki sonu yok edilmektir. İngiltere neden “Güneş batmayan” bir imparatorluk?
Hangi resmi dilleri İngilizce olan, İngilizce konuşan İngiliz Milletler Topluluğu ülke İngiliz asıllıdır? İngilizlerle akrabadır? En ilginci de İngilizlerin tecâvüz ve katliamlarına uğramamıştır?
Türk Milleti’ne “Bizi sömürdünüz!” diyen Arap profesörün çocukları, Arapça bilmemekte, İngilizce konuşabilmektedir.
Biz, Anayurt, Anadolu’nun çocukları, kendine Türk, Kürt, Azerî, Özbek, Tatar, Uygur, Çerkez, Dağlı, Karaçay, Abaza, Arnavut, Boşnak, Kazak, Pomak, Yörük, Türkmen, Çepni, Laz vb. türlü tanımlarla ifâde edenler..
Bilin ki sosyal anlamda hepimiz Büyük Türk Milleti’yiz.
İslâm Orduları’nın komando ve öncü birlikleriyiz.
İslâm Katarı’nın lokomotifiyiz.
Ümmetin yan yana sıfırlar gibi dizilmiş, mazlum halk ve devletlerinin önündeki “1” biziz.
Adeta “1”000000 gibi…
Anadolu, ilmi ve fenni öğrenmeli, teknolojiyi üretime katmalı, ilim, fen ve teknolojik gelişimde, dünyayı geçmeli ve tüm İslâm Âlemi’ne örnek ve öncü olmalıdır.
Tarih, coğrafya ve günümüz gerçekleri Rabbimizin emirlerini bize âdetâ hatırlatmaktadır, bizi öncü olmaya zorlamaktadır.
.
Emekli Yarbay Halil MERT, dikGAZETE.com
-Strateji ve Yönetim Uzmanı-