Su alemdir

Su alemdir

Gökte oluşur, yerde durur lakin yer yutmaz onu; yeterinden fazlasını taşıyamaz akar olur, göl olur, deniz olur ve içinde bir alem barındırır.

Suya bakarız, ellerimizden akıp giderken temiz kılar; sadece izini bırakır.

Berraklığı ile tarif edilemezdir; yeryüzündeki hiçbir şeye benzemez tutulamaz ayrıştırılamaz…

Hizmeti sadece bulunduğu yerde hapsolunduğu kadardır, sonrası ilahi emir neyse o.

Allah, her şeyi raptetmiş suyu ise akışa tabi tutmuştur her şey sudan yaratılmış ama suyun neden yaratıldığı anlatılmamıştır tıpkı ruh gibi.

İnsan, mahiyeti çözer ama hep bir sır kalacaktır.

İnsan, suyu hapsetmeye başladığından beri bir kaba doldurmakla yetinmediğinde yani dokunduğu her yerde onu beklesin istediğinde yitirmeye başladı nimetini.

Borulardan, depolardan geçirildiğinde bozdu şifasını.

Akıla engel olan o köşeli, küflü, yosunlu hapisleriyle kendini hapsetti insan.

Şimdi tahminlerce açıklanan, öngörülerle bilinen o ki çocuklarımızın madeni, altını ve petrolü su olacaktır 

Küçük şişeler içinde günlük istihkakını alabilen insan, yapay temizleme yöntemleriyle, olayı kıvırabileceğini düşüneceği sıralarda kıyametimiz de gelmiş sayılır.

Olay bu kadar vahim midir; vahimdir lakin Allah’ın sonsuz zenginliğini hatırladıkça içimiz umut dolar.

Zaten nasılsa doğduk - beslendik - büyüdük, yediriliyor - içiriliyor, yaşayıp gidiyoruz.

Ancak mahrumiyette yana yakıla kaldığımızdan mütevellit, hamurumuzda olan nankörlüğü, yaramaz bir çocuğun annesine geri dönüşleri gibi değil de kibir ve akılsızlık içinde gösteriyorsak, suyu, bir aziz tül gibi yüzümüze değdirmiyor, nefes kadar kıymetli halini düşünmüyorsak hürmetle bakmıyorsak nazarı itıbarımız kördür.

Akış, suyun mahiyetidir; göklerden sunulan bir büyük rahmet…

Tekrar tekrar gördüğümüz güneş, esip çoğaltan rüzgar, rengarenk nebât, bir adım geridedir sudan…

Suyla halkediş başladığından…

Her akışın bir sesi vardır.

Geldiği yerlerden mırıldanır bizlere, bizden de gideceği yere…

Akarsu başlarında suyla sohbet edenler, derdini suya dökenler, suyun dermanını soranlar.

Hikayeleri dilden dile gezmiş, ülkeler dolaşmış, ateşin yaktıklarını, rüzgarın uçurduklarını, toprağın örttüklerini bizlere haber vermiş…

Su, bize kendini adamış bize ayna olmuş, biz olmuş…

Biz ne isek suyumuz da o…

Şimdi avucunuza biraz su alın, onu yüzünüze sürün ve ferahlayın.

Subhaneke…” Amin…

Aziz dostlarım!..

Su cennetin delilidir…

Göklerden gelen her şey gibi o da bir sınavdır

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

Gökte oluşur, yerde durur lakin yer yutmaz onu; yeterinden fazlasını taşıyamaz akar olur, göl olur, deniz olur ve içinde bir alem barındırır.

Suya bakarız, ellerimizden akıp giderken temiz kılar; sadece izini bırakır.

Berraklığı ile tarif edilemezdir; yeryüzündeki hiçbir şeye benzemez tutulamaz ayrıştırılamaz…

Hizmeti sadece bulunduğu yerde hapsolunduğu kadardır, sonrası ilahi emir neyse o.

Allah, her şeyi raptetmiş suyu ise akışa tabi tutmuştur her şey sudan yaratılmış ama suyun neden yaratıldığı anlatılmamıştır tıpkı ruh gibi.

İnsan, mahiyeti çözer ama hep bir sır kalacaktır.

İnsan, suyu hapsetmeye başladığından beri bir kaba doldurmakla yetinmediğinde yani dokunduğu her yerde onu beklesin istediğinde yitirmeye başladı nimetini.

Borulardan, depolardan geçirildiğinde bozdu şifasını.

Akıla engel olan o köşeli, küflü, yosunlu hapisleriyle kendini hapsetti insan.

Şimdi tahminlerce açıklanan, öngörülerle bilinen o ki çocuklarımızın madeni, altını ve petrolü su olacaktır 

Küçük şişeler içinde günlük istihkakını alabilen insan, yapay temizleme yöntemleriyle, olayı kıvırabileceğini düşüneceği sıralarda kıyametimiz de gelmiş sayılır.

Olay bu kadar vahim midir; vahimdir lakin Allah’ın sonsuz zenginliğini hatırladıkça içimiz umut dolar.

Zaten nasılsa doğduk - beslendik - büyüdük, yediriliyor - içiriliyor, yaşayıp gidiyoruz.

Ancak mahrumiyette yana yakıla kaldığımızdan mütevellit, hamurumuzda olan nankörlüğü, yaramaz bir çocuğun annesine geri dönüşleri gibi değil de kibir ve akılsızlık içinde gösteriyorsak, suyu, bir aziz tül gibi yüzümüze değdirmiyor, nefes kadar kıymetli halini düşünmüyorsak hürmetle bakmıyorsak nazarı itıbarımız kördür.

Akış, suyun mahiyetidir; göklerden sunulan bir büyük rahmet…

Tekrar tekrar gördüğümüz güneş, esip çoğaltan rüzgar, rengarenk nebât, bir adım geridedir sudan…

Suyla halkediş başladığından…

Her akışın bir sesi vardır.

Geldiği yerlerden mırıldanır bizlere, bizden de gideceği yere…

Akarsu başlarında suyla sohbet edenler, derdini suya dökenler, suyun dermanını soranlar.

Hikayeleri dilden dile gezmiş, ülkeler dolaşmış, ateşin yaktıklarını, rüzgarın uçurduklarını, toprağın örttüklerini bizlere haber vermiş…

Su, bize kendini adamış bize ayna olmuş, biz olmuş…

Biz ne isek suyumuz da o…

Şimdi avucunuza biraz su alın, onu yüzünüze sürün ve ferahlayın.

Subhaneke…” Amin…

Aziz dostlarım!..

Su cennetin delilidir…

Göklerden gelen her şey gibi o da bir sınavdır

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com