Talip

Talip

Talip Talip

-Issız dağın başında misafir arzularsın

Camı temizlemeden aynayı arzularsın-

Niyazi Mısri

Hintliler bir tapınak yaptırdığında bir köşesini, bitirmeden bırakırmış…

Neye rağmen mükemmel değilsin!..

Mühimdir.

Bir yetenek diğer yeteneklere rağmen gelişir. 

Bakınız zekâsı gelişkin kişilerin derin duyguları anlamaya vakti yoktur.

Derin duyguları anlayanların zekâsı az gelişkin mi demek istedin diyenler gibi :)

Yetenekle sükûnet arasında derin bağlar mevcut.

Sükûnet de sabır ister yetenek de…

Sükûnet de şükür ister yetenek de…

Sonucu itibariyle hayrımıza olsun istiyorsak bu böyledir demiş diyenler.

Diyenleri dinleyenler de demiş…

Dinleyenleri duyanlar da.

Ancak bir masal dinlerken sükûnete eriyoruz.

Masallar sandığımız gibi bizi etkiler…

Gerçekler içinde sükunete ermek her babayiğidin harcı değilmiş!

O babayiğit değilsek ne’edek!

Sükunetle sohbet etmek gerek.

Sükûnet içinde değil sükunetin kendisiyle…

Ki sohbet etsin bize…

Masal masallıktan çıksın, gerçek gerçeklikten.

Hintlilerin de düşüneni düşünmüş; tapınağın bir köşesini bitirmemek de neyin nesi derken düşündüm buldum!

Bulduğumu sandığım bitirilmemiş şey de düşünmeyi başarmaktı.

Bitmeden, tam içindeyken, muallaktayken…

Sükûnet ve düşünce o vakitte yerini buluyor.

Bu örnekle, bitmiş şeyi temaşa etmek ile bitmemişi temaşa da farklı oluyor.

Büyük ve şahane eserlerin, gören gözleri azken bitmemiş olan göze batıyor.

Kendince yakınıyor herkes…

Kendince düşünüyor.

Allah’ın rahmet indirdiği her kafa, bilinçle sorumlu olduğunu bilir.

İnanmak yetmez bilmek gerekir.

JungTanrıya inanıyor musunuz” sorusunu “O’ndan eminim” diyerek cevaplamıştır.

Emin olmak düşünmek gerektirir.

Düşünmek sükünet. 

Zeki insanları severim.

Derinleri daha çok…

Hem zeki hem derinlere hayranlıkla özlem duyuyorum.

N’olsaydı da olsaydı!...

Ne olurdu olsaydık…

Ama mükemmel olmadığını bilmek; yarım bırakılmış tapınak içinde ibadet etmeye benzemekte.

Yarımın içindeki tamlık bizim zekamıza ya da derinliğimize bakmadan yolun sonunda günün sonunda...

Karşılıkların verileceği günde mihenk taşımız değil mi!..

Değil mi ki yarımlığımla çıktığım yolu tam eyleyen düşüncem, tefekkürüm ve sükunetim.

Değil mi ki eminim.

Yeter ki talibim.

Her şey güzel olmakta.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com

-Issız dağın başında misafir arzularsın

Camı temizlemeden aynayı arzularsın-

Niyazi Mısri

Hintliler bir tapınak yaptırdığında bir köşesini, bitirmeden bırakırmış…

Neye rağmen mükemmel değilsin!..

Mühimdir.

Bir yetenek diğer yeteneklere rağmen gelişir. 

Bakınız zekâsı gelişkin kişilerin derin duyguları anlamaya vakti yoktur.

Derin duyguları anlayanların zekâsı az gelişkin mi demek istedin diyenler gibi :)

Yetenekle sükûnet arasında derin bağlar mevcut.

Sükûnet de sabır ister yetenek de…

Sükûnet de şükür ister yetenek de…

Sonucu itibariyle hayrımıza olsun istiyorsak bu böyledir demiş diyenler.

Diyenleri dinleyenler de demiş…

Dinleyenleri duyanlar da.

Ancak bir masal dinlerken sükûnete eriyoruz.

Masallar sandığımız gibi bizi etkiler…

Gerçekler içinde sükunete ermek her babayiğidin harcı değilmiş!

O babayiğit değilsek ne’edek!

Sükunetle sohbet etmek gerek.

Sükûnet içinde değil sükunetin kendisiyle…

Ki sohbet etsin bize…

Masal masallıktan çıksın, gerçek gerçeklikten.

Hintlilerin de düşüneni düşünmüş; tapınağın bir köşesini bitirmemek de neyin nesi derken düşündüm buldum!

Bulduğumu sandığım bitirilmemiş şey de düşünmeyi başarmaktı.

Bitmeden, tam içindeyken, muallaktayken…

Sükûnet ve düşünce o vakitte yerini buluyor.

Bu örnekle, bitmiş şeyi temaşa etmek ile bitmemişi temaşa da farklı oluyor.

Büyük ve şahane eserlerin, gören gözleri azken bitmemiş olan göze batıyor.

Kendince yakınıyor herkes…

Kendince düşünüyor.

Allah’ın rahmet indirdiği her kafa, bilinçle sorumlu olduğunu bilir.

İnanmak yetmez bilmek gerekir.

JungTanrıya inanıyor musunuz” sorusunu “O’ndan eminim” diyerek cevaplamıştır.

Emin olmak düşünmek gerektirir.

Düşünmek sükünet. 

Zeki insanları severim.

Derinleri daha çok…

Hem zeki hem derinlere hayranlıkla özlem duyuyorum.

N’olsaydı da olsaydı!...

Ne olurdu olsaydık…

Ama mükemmel olmadığını bilmek; yarım bırakılmış tapınak içinde ibadet etmeye benzemekte.

Yarımın içindeki tamlık bizim zekamıza ya da derinliğimize bakmadan yolun sonunda günün sonunda...

Karşılıkların verileceği günde mihenk taşımız değil mi!..

Değil mi ki yarımlığımla çıktığım yolu tam eyleyen düşüncem, tefekkürüm ve sükunetim.

Değil mi ki eminim.

Yeter ki talibim.

Her şey güzel olmakta.

.

Arzu Leyal, dikGAZETE.com