Tarihî metinlerdeki dilin önemi (üzerine) yürüdü - geldi

Tarihî metinlerdeki dilin önemi (üzerine) yürüdü - geldi

Tarihî metinlerdeki dilin önemi (üzerine) yürüdü - geldi Tarihî metinlerdeki dilin önemi (üzerine) yürüdü - geldi

TARİHÎ METİNLERDEKİ DİLİN ÖNEMİ

(ÜZERİNE) YÜRÜDÜ - GELDİ 

Özet:

Makalenin amacı, tarihî coğrafya çalışmalarında tarihî metindeki dilin önemini anlatmaktır. Bunu Herodotos, Skylitzes, Anna Komnena, Kinnamos, Honiyates, Aksarayî ve Dukas’tan birkaç misalle açıklamaya çalışacağım.

Bu konudaki deliller, dilin özelliği ve kelimelerin anlamı olacaktır. “Bir hayli, oldukça çok” anlamındaki “epey” zarfı, azami 5 binmetre olan Üsküdar ile Bulgurlu arası için kullanılamaz.

İmparator Aleksios, Lebounion savaşı öncesi, Enez’den Edirne’ye kadar 170 bm, tam boyu ise 480 bm olan Meriç nehrini bir günde “boydan boya” gidip gelemez.

Konya’dan ricat eden İmparator Manuel, “(epey yol geldik ama) ‘hâlâ’ düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırından çok uzaktayız” dedikten sonra Beyşehir Gölü’ne doğru yola çıkamaz.

Keza düşman veya hasım üzerine yürüneceği için, Miryokefalon savaşı öncesi, “imparator Manuel’in, üzerine yürüdüğü Kelene” Dinar’da olamaz.

Benzer şekilde “kadar” edatı bir yerden bir yere kadar olan mesafeyi anlatır.

Uçak veya yüksek bir yerden çukura inilir; gemiden karaya çıkılır.

Onun için Amorion’a çıkılamaz.

Sonuçta Damatrui, Bulgurlu değil, Yalvaç’ın Aşağı Tırtar köyü; Kuman-Peçenek savaşının yapıldığı yer Barla önü; Ozolimne, içinden hâlâ metan gazı çıkmakta olan Eğirdir Gölü’dür.

Meriç sanılan ırmak, Avrupa (Euros/Oyro veya Ebros/Evro) anlamındaki büyük ve derin, seyri kısa, Hoyran’dan Eğirdir Gölü’ne akan ırmaktır.

Manuel’in 1146’da ordusuna hitap ettiği yer, Konya’ya üç günlük yürüyüş mesafesindeki Konya-Kıreli ovası; Pusguse, Eski Eğirdir Gölü, üzerine yürünen Kelene ise, Kemer Boğazı yanındadır.

“Hududa kadar” denilen bölge, Beyşehir’den Eğirdir Gölü’ne kadar olan bölge, “Cüneyt’in gemiden karaya çıktığı yer” ise, Eski Antalya veya Side’dir.

Açıklamalar ve Yorumlar (bm: Bin metre demektir):

1. Peçenekler, EPEY yol aldıktan sonra Damatrui denilen yere geldiler:

Sultan, Roma’ya karşı saldırıya geçti. Bunu tahmin eden Monomahos, savaş hazırlığı yapmaya başladı; 15 bin Peçenek’i silahlandırdı ve İstanbul’daki dört Peçenek’i de onlara komutan tayin etti: Soutzoun, Selte, Karaman ve Kataleim. Bunlara hediyeler, en iyi mühimmat ve atlar vererek Üsküdar’a gönderdi.

Boğazı geçtiler ve at binerek doğuya doğru yola koyuldular. Biraz ilerledikten sonra Damatrys denen yere ulaştılar. Yüzerek karşıdaki St. Tarasios’a vardılar; bazıları mühimmatları ile bazıları sadece kendileri.

Karşıya geçince yolculuklarına devamla kendi halkının yaşadığı Triaditza’ya ulaştılar. Buradaki Peçenekler ile birleşince, civar yerleşkelerde yaşayanlar da iletişime geçerek onları da bünyelerine aldılar.

Hepsi bir araya gelince, ellerine ilkel baltalar, tırpanlar ve diğer metal eşyaları alarak Filippopolis’e ulaştılar; Heamos’u geçerek Tuna nehri ovasında Osmos nehri kıyılarında çadırlarını kurdular” (Skilizes, 2016: 184-185). Metin, Heamos’u geçerek Filippopolis’e ulaştılar olmalı. Şu metin öyledir:

“Daha önce de belirttiğimiz gibi Peçenekler Haemos’u geçmişler ve Tuna nehri ile o bölge arasında, ta denize (Eski Eğirdir Gölü) kadar uzanan ovayı keşfe çıkmışlardı.

Yerel halkın Yüz Tepeler dediği ve içerisinde vadiler, bahçeler, rengârenk bitkiler, akarsu ve otlakların olduğu bir yer buldular.

Oraya yerleşerek Roma idaresinde olan topraklara saldırılar düzenlediler” (Skilizes, 2016: 186). Kurat ise, bu olayı özetle şöyle verir:

Üsküdar’da at binip, doğuya doğru epey bir yol aldıktan sonra Damatriu (Bulgurlu) denilen yere geldiler. Burada bir istişare yaptılar.

Kataleym, ileri gitmemeyi, geri dönerek Bulgaristan’daki soydaşlarına katılmayı teklif etti ve atını hızla sürerek denize atladı, diğerleri de onu takip ettiler ve bütün kitle Boğaz’ı atlarıyla yüzerek karşı kıyıya, St. Taras manastırı yakınında çıktılar ve Trabitza’daki Peçeneklerle birleştiler (Kurat, 2016: 164-165).

Epey bir yol almak” ile Hatice Babacan’ın, John Wortley’den tercüme ettiği “biraz yol almak” arasında çok büyük fark vardır ve Kurat’ın çevirisi doğrudur. Üsküdar ile Bulgurlu arası azami 5 bm iken Üsküdar ile Damatriu (Yalvaç A. Tırtar) arası 520 bm civarında olup, kervan yürüyüşüyle 12, Peçenek atlıları için 7-8 günlük bir yoldur.

Peçenekler, Doğu Anadolu’ya yürümüşlerdi.

Yol süresi, Askerî ve Kıral Yolu ile gidilmesi halinde (öyle yürüyorlar), kervan yürüyüşüyle yaklaşık 45-50 gün, Peçenekler için bir aylık bir yoldur. Bir aylık bir yolculuğun, 7-8 inci gününde istişare yapmak mâkuldür. Zaten yol, Peçeneklerin yaşadığı Uluborlu yakınından geçmektedir ve Damatriu, Asya eyaletindeki Atramytion (Edremit) olup, bugün için A. Tırtar köyüne yerleşir (Honiyates, 1995: 103, bk. Har.1).

Üsküdar’dan yola çıkan atlıların 5 bm sonra bir istişare yapmaları mantıklı değildir.

İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçmeleri de mümkün değildir.

Boulgarophygon denilen yer, Hoyran Gölü’nün batı kıyısındadır.

Bulgar çarı Simeon (Symeon) 896 yılında burada Rumları mağlup etmiştir (Anna, 1996: 241, bk. Har.1).

Bulgaristan denilen yer, Hoyran Gölü civarındaki göçebe Bulgar devletidir. Kentlerin kıraliçesi Uluborlu (Amorion), kentlerin sultanı ise İstanbul’dur.

“Uz Gölü (Ouzolimne), her yerden gelen askerlerin buluşma yeriydi. Uz gölü için Tuna kıyısındaki göllerden biri deniyor, ama oradaki gölcüklerin hiç biri Anna’nın anlatımına uymaz; Anna Azak denizi için duydukları ile Uz Gölü’nü karıştırıyor” diye bir açıklama var (Anna, 1996: 225). Ebros (Maritza: Meriç) (Akropolites, 2008: 51) geçen isim, Anna dizin kısmında Meriç için, Ebros, Anna’da Euros denir (Anna, 1996: 556).

Ebros ve Euros Avrupa demek olup, bu, iki göl arasında Türk-Rum hududunu teşkil eden ırmaktır ve ırmağın batısı için Avrupa denilmiştir; doğusu Asya’dır.

Görüldüğü gibi Peçenekler konusu tamamen yanlış bilinmektedir.

2. BİTİNYA’daki İznik (Bithynia’daki Nikaia):

Bitinya’daki İznik (Attaleiates, 2008: 301-302; Bryennios, 2008: 147, 173-174). Bu kayıtlardan Bitinya’daki İznik’ten gayri bir İznik daha olduğu anlaşılıyor. Burası Mikra İznik de denilen Misya İznik, yani Senirkent Uluğbey idi.

Bazen kaynaklar, Bitinya ile Misya’yı karıştırırlar.

Süleyman-şah’ın 1075’de aldığı İznik, Misya İznik, 1080’de aldığı İznik ise Bitinya’daki İznik idi ve ben bunu Senirkent-İznik ve Bursa-İznik olarak yazmaya çalıştım.

3. Irmakta BOYDAN BOYA giderek, tüm ırmak yatağı boyunca iki kıyıdaki durumu inceledi:

“(İmparator) kendi ise, (…) Bizantion'dan ayrılıp, en tez zamanda, Ainos’a vardı. Orada, bir kayığa bindi ve ırmakta boydan boya giderek, tüm ırmak yatağı boyunca, iki kıyıdaki durumu inceledi; askerlerini konaklatmak için yeğlenecek yeri saptayınca, geri döndü.

Geceleyin, ordunun subaylarını topladı; onlara gerek ırmağın gerek iki kıyının durumunu açıkladı” (Anna, 1996: 249, yıl 1091).

Meriç’in uzunluğu 480 bm, Edirne-Enez arası 170 bm’dir.

Bırakınız Meriç nehrini, Enez-Edirne arasını bile, kayıkla bir günde gidip gelmek asla mümkün değildir.

İmparator Aleksios’un kayıkla boydan boya gidip geldiği ırmak, iki göl arasındaki, azami 15 bm olan Avrupa ırmağı anlamında Ebros veya Euros’tur (Akropolites, 2008: 51, 59; Ebros, Anna’da Euros geçer).

Bu ırmak, Pahimeris’te “Sangarios, Menderes; Boğaz’daki Asya ırmağı ve Skamandros gibi dört adla kaydedilir (Pahimeris, 2009: 31, 74; 75; 80; 90).

Adrinople (Gelendost-Kötürnek) ile Ainos arası 35 bm olup, buradaki çayda kayıkla gidilemez (bk. Har.1-2).

4. Peçenekler, Oğuz Gölü’nde kımıldamadan Kumanlarla KUŞATILMIŞ olarak kaldılar:

“İki yan arasında korkunç bir çatışma (Lebuniyon Savaşı) patlak verdi; İskitler (Peçenekler) tam bir yenilgiye uğradılar ve ancak Ozolimne'ye güçlükle kaçanlar kurtulabildi; bunlar, orada, bir zaman, kımıldamaya bile cesaret edemeden, Kumanlarla kuşatılmış olarak, kaldılar” (Anna, 1996: 224, yıl 1091).

Ozolimne, Eski Eğirdir Gölü olup, bugün bile göl içinde iki ada vardır.

Ozolimne’ye (Uz/Oğuz Gölü) güçlükle kaçanlar kurtulabildi denirken, göldeki adalar kastediliyor. Peçenekler, göldeki adalara Çaka tarafından taşınmış olmalıdır (bk. Har.2).

Bu bize Eğirdir Gölü çevresinde çok sayıda Kuman bulunduğunu gösterir. Anna Komnena, Kuman sayısını 40 bin verir ki, çok abartılıdır.

Honiyates, bu olaydan 50 yıl sonra (1142 yılı) Eğirdir Gölü’nde vukû bulan çok ilginç bir olayı haber verir:

“Bazı yöreler Türklere boyun eğmişlerdi. Bunlar arasında hemen hemen bir deniz kadar büyük Pusguse Gölü de vardı.

Gölün içinde birçok yerde gölden fışkıran küçük fakat çok müstahkem adaların ahalisi Hıristiyan olmakla beraber, kayıkları aracılığıyla Konya Türkleriyle çok canlı ilişkiler sürdürüyorlardı.

Böylece bunlarla Türkler arasında sadece kuvvetli bir dostluk kurulmakla kalmamış, âdet ve gelenekleriyle hemen hemen Türkleşmişlerdi. Bu sebepten de sınır komşularının tarafını tutuyor ve Bizanslıları kendilerine düşman görüyorlardı.

Uzun bir alışkanlık işte milliyet ve dinden daha güçlü oluyor. Bunlar akıllarını yitirmişçesine davrandılar: İmparatora küfürler savurdular; adalarını koruyan su engeline güvenip onun emirlerine açıkça karşı koydular” (Honiyates, 1995: 24).

Türkleştiği söylenen ada halkı, 50 yıl önce adalara sığınan Peçeneklerdir.

Türk olmayan bir topluluk 50 yılda Türkleşemez.

Birilerinin dediği gibi Peçenek dili yok olmadı; Peçenek dili Türkçedir ve hâlâ yaşamaktadır.

Sevgili Minas, işte gerçek!

İngilizlerin planıyla 1925’de Yunanistan’a giden Ortodokslar, Grek değil, Roma tarafından Hıristiyan edilmiş Peçeneklerdir.

Osmanlı devleti size, “eski yazı” öğretmedi ve Türkçeyi Grek harfleriyle yazmanıza karışmadı.

Sevgili Minas, Yunanistan’ın Türklere yaptığı baskıya bakıp, Osmanlı’nın da benzer baskıyı yaptığını sanma!

Osmanlı, bize bile “eski yazıyı” öğretmedi sayılır! Sizin gibi biz de her şeyi yalan yanlış öğrendik.

Malûm bu Ortodokslar, Rumca bilmez; Türkçe konuşur ve Türkçeyi de Grek alfabesiyle yazarlardı.

Sevan Nişanyan, bunların, Türkçeyi daha sonra öğrenmiş olabileceklerini söylerse de, Anna’nın 29 Nisan 1091 Küçük Arslan savaşı ile Honiyates’in 1142 Eğirdir Yeşilada’daki Hıristiyanlar hakkında söylediklerinden, bunların Peçenek oldukları anlaşılmaktadır.

Sevan Bey, Balkanlar’da bulunduğu sanılan Ortodoks Kuman, Peçenek, Sarmat ve Oğuz Türklerinin Anadolu’da ve bilhassa Eğirdir Gölü civarında bulunduklarını ve Bulgarların, Anadolu’da (Eğirdir Gölü civarında) bir “göçebe Bulgar devleti” kurduklarını bilmiş olsaydı, sanırım böyle demezdi (bk. Har.1 ve Har. 2).

5. İmparator, ÇÜNKÜ HÂLÂ (…) dedikten sonra, Pusguse Gölü’ne doğru yola çıktı:

Manuel, Konya’dan ricatında bir yerde konakladı ve ordusunu, dikkatli olun, başarılar, bazen küçük bir gafletle mağlubiyete dönüşür; “çünkü (epey bir yol geldik, ama) hâlâ düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırlarından çok uzaklardayız” diye uyardı.

“Bunu söyledikten sonra doğruca önceleri halkın “Skleros’a ait” ama şimdi “Pusguse” dedikleri göle doğru yola çıktı” (Kinnamos, 2001: 48-49, yıl 1146).

Bu hitapta “HÂL” zaman zarfı şayan-ı dikkattir.

Konya’dan çıkalı bir veya iki gün olsaydı, Manuel, “hâlâ” demezdi.

“Hâlâ” dediğine göre Konya’dan ricat başlayalı asgari üç gün olmuş demektir. Ricat halindeki bir ordu, normal yürüyüşünden biraz daha hızlı yürür ve günde asgari 30 bm yol alır.

Manuel’in ordusuna hitap ettiği yer, Roma Askerî yoluyla Konya’ya 90 bm uzakta bulunan Kıreli ovasıdır.

Kıreli’deki ve İstanbul’a doğru ricat eden bir ordu, Beyşehir Gölü’ne doğru yola çıkmaz. Onun için “Pusguse, Beyşehir değil, Eğirdir Gölü’dür” demiştik (Topraklı, 2013: 33-34).

Bilâhare Pusguse’nin Eğirdir Gölü olduğu kaydını gördük (Fulcersis, 1944: 3, 336; Yinanç, 2013: 260), ama Konya hâlâ bu gerçeği göremedi ve görmek istemiyor.

6. İmparator, Kelene’ye (Kelainai) YÜRÜDÜ; Homa ve Miryokefalon’a GELDİ:

“Manuel, Honaz’dan Lampis üzerinden Kelene’ye yürüdü. Marsiyas suyunun karıştığı Menderes’in kaynakları buradadır. Bundan sonra imparator, Homa ve Miryokefalon’a geldi” (Honiyates, 1995: 123, yıl 1176).

Yürünen yer, üzerine yürünen yer, savaşın yapıldığı yerdir. Savaş, 3. Haçlı seferinin kayaklarına göre Uluborlu’nun şarkında ve Uluborlu’ya iki günlük mesafede yapıldığına göre, Kelene (Kelainai), kesinlikle Dinar’a yerleşmez; yerleştirilemez.

Herodotos, İran kıralı Serhas’ın (Kserkses), MÖ 480’lerdeki Sardes üzerine yürüyüşünü de benzer kaydeder:

Serhas, Sardes üzerine yürümeye başlamıştı.

Ordu, Kapadokya’daki Kritella’dan yola çıkmıştı. Halys ırmağını geçip, Firikya’ya ve ülke içinde yürünerek Kelene’ye (Kelaina) varıldı (Herodotos, 2015: 525, VII, 26, 11. Baskı).

Görüldüğü gibi “Serhas, önce Sardes üzerine yürüdü, daha sonra Kelene’ye vardı” deniliyor.

Kelene, Sardes’ten daha sonra yazıldı diye, Sardes’ten daha sonraya yerleştirilmiyor. Manuel’in yürüyüşü de işte aynı böyledir.

7. İstanbul hududuna ve bölgesine KADAR vilâyetleri, zorba Türklerden temizlediler:

Ondan sonra Moğolların ve Müslümanların ordusu, saltanat bayraklarının alayı ile birlikte Uc vilâyetine girdiler.

İstanbul hududuna ve bölgesine kadar, vilâyetleri, zorba Türklerden temizlediler.

Onların büyük komutanı olan Mehmet Bey, İlyas Bey, Salur Bey ve diğer âsi Türk beylerinin hepsi yakalandı (Aksarayî, 2000: 53, yıl 1262).

İstanbul hududu, Eğirdir ve Hoyran gölleri ile iki göl arasındaki ırmaktır.

Hududa kadar olan vilâyetler, hududun Konya tarafında kalan vilâyetler, yani Karaağaç ve Beyşehir çevresi ve Mehmet Bey, Beyşehir civarında yenilmiş demektir.

Osman Turan, bu savaşın Denizli ve Dalaman civarında yapıldığını sanmış ve yanılmıştır.

Mehmet Bey (Şah Menteş), aman dilemiş, aman verilmiş, Şarkîkaraağaç’ta teslim olmuş ve oracıkta şehit edilmiştir.

8. Cüneyt, Pamfilya denizi taraflarına gitti ve Amorion’a ÇIKTI: (yıl 1425).

Cüneyt, İpsili limanında bulundurduğu iki sıra kürekli üç kadırgayla Pamfilya denizi taraflarına gitti.

Cüneyt, Amorion’a ÇIKTI ve Konya beyi Karaman’a arzu ettiği takdirde kendisiyle görüşmek istediğine dair haber gönderdi.

Karaman, kendisine eşraftan bazı kimselerle iki yüz at gönderdi ve gelmesini söyledi (Dukas, 1956: 116).

Cüneyt, gemiyle Pamfilya Körfezine geldi ve Amorion’a ÇIKTI.

Cüneyt’in çıktığı yer, Amorion şehri değil, o tarihte Hamidoğulları Beyliğinin yönetim merkezi Amorion’a (Uluborlu) tâbi olan Side veya Eski Antalya’dır.

Mihail Dukas’ın bu kaydı, Amorion’un Uluborlu olduğunu bir kez daha tasdik etmiştir.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Kaynaklar ve Tetkik Eserler:

Akropolites, Georgios (2008): Vekayinâme, Çeviri. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Aksarayî, Kerimüddin. Mahmud (2000):Müsameretü’l-Ahbâr, Çeviri. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Anna Komnena (1996): Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, Çeviri. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi-İstanbul.

Attaleiates, Mikhael (2008): Tarih, Çeviri. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Bryennios, Nikeforos (2008): Tarihin Özü, Çeviri: Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Dukas, Mihail (1956): Bizans Tarihi, Çeviri Vladimir Mirmiroğlu, İstanbul Fethi Dermeği, İstanbul Ens. Yayınları-İstanbul.

Fulcersis, Corneten (1844): Recueil Des Histories-Des Croisades, Cilt 3, Imprimerie Royale-Paris.

Herodotos (2015): Herodot Tarihi, Çeviri. Müntekim Özkan, Sunan Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 11. Baskı-İstanbul.

Honiyates (Khoniates), Niketas (1995): Historia, Çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Kinnamos, Ioannes (2001): Ioannes Kinnamos’un Historia’sı, Çeviri. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Kurat, Akdes Nimet (2016): Peçenekler, Yayına Hazırlayan. Ahsen Batur, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Pahimeris (Pachymeres), Georges (2009): Bizanslı Gözüyle Türkler, Çev. İlcan Bihter Barlas, İlgi Kültür Sanat-İstanbul.

Skilizes (Skylitzes), Ioannes (2016): Bizans Tarihi, Çeviri. Hatice Bolat, Y. Lisans Tezi, MÜ, XII-XXIII Bl. (959-1057) yılları, s.1-233.

Topraklı, Ramazan (2013): Hicrî 541/ 1146 Roma-Selçuklu Savaşları, Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye, Sistem Ofset-Ankara.

Yinanç, M. Halil (2013): Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

TARİHÎ METİNLERDEKİ DİLİN ÖNEMİ

(ÜZERİNE) YÜRÜDÜ - GELDİ 

Özet:

Makalenin amacı, tarihî coğrafya çalışmalarında tarihî metindeki dilin önemini anlatmaktır. Bunu Herodotos, Skylitzes, Anna Komnena, Kinnamos, Honiyates, Aksarayî ve Dukas’tan birkaç misalle açıklamaya çalışacağım.

Bu konudaki deliller, dilin özelliği ve kelimelerin anlamı olacaktır. “Bir hayli, oldukça çok” anlamındaki “epey” zarfı, azami 5 binmetre olan Üsküdar ile Bulgurlu arası için kullanılamaz.

İmparator Aleksios, Lebounion savaşı öncesi, Enez’den Edirne’ye kadar 170 bm, tam boyu ise 480 bm olan Meriç nehrini bir günde “boydan boya” gidip gelemez.

Konya’dan ricat eden İmparator Manuel, “(epey yol geldik ama) ‘hâlâ’ düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırından çok uzaktayız” dedikten sonra Beyşehir Gölü’ne doğru yola çıkamaz.

Keza düşman veya hasım üzerine yürüneceği için, Miryokefalon savaşı öncesi, “imparator Manuel’in, üzerine yürüdüğü Kelene” Dinar’da olamaz.

Benzer şekilde “kadar” edatı bir yerden bir yere kadar olan mesafeyi anlatır.

Uçak veya yüksek bir yerden çukura inilir; gemiden karaya çıkılır.

Onun için Amorion’a çıkılamaz.

Sonuçta Damatrui, Bulgurlu değil, Yalvaç’ın Aşağı Tırtar köyü; Kuman-Peçenek savaşının yapıldığı yer Barla önü; Ozolimne, içinden hâlâ metan gazı çıkmakta olan Eğirdir Gölü’dür.

Meriç sanılan ırmak, Avrupa (Euros/Oyro veya Ebros/Evro) anlamındaki büyük ve derin, seyri kısa, Hoyran’dan Eğirdir Gölü’ne akan ırmaktır.

Manuel’in 1146’da ordusuna hitap ettiği yer, Konya’ya üç günlük yürüyüş mesafesindeki Konya-Kıreli ovası; Pusguse, Eski Eğirdir Gölü, üzerine yürünen Kelene ise, Kemer Boğazı yanındadır.

“Hududa kadar” denilen bölge, Beyşehir’den Eğirdir Gölü’ne kadar olan bölge, “Cüneyt’in gemiden karaya çıktığı yer” ise, Eski Antalya veya Side’dir.

Açıklamalar ve Yorumlar (bm: Bin metre demektir):

1. Peçenekler, EPEY yol aldıktan sonra Damatrui denilen yere geldiler:

Sultan, Roma’ya karşı saldırıya geçti. Bunu tahmin eden Monomahos, savaş hazırlığı yapmaya başladı; 15 bin Peçenek’i silahlandırdı ve İstanbul’daki dört Peçenek’i de onlara komutan tayin etti: Soutzoun, Selte, Karaman ve Kataleim. Bunlara hediyeler, en iyi mühimmat ve atlar vererek Üsküdar’a gönderdi.

Boğazı geçtiler ve at binerek doğuya doğru yola koyuldular. Biraz ilerledikten sonra Damatrys denen yere ulaştılar. Yüzerek karşıdaki St. Tarasios’a vardılar; bazıları mühimmatları ile bazıları sadece kendileri.

Karşıya geçince yolculuklarına devamla kendi halkının yaşadığı Triaditza’ya ulaştılar. Buradaki Peçenekler ile birleşince, civar yerleşkelerde yaşayanlar da iletişime geçerek onları da bünyelerine aldılar.

Hepsi bir araya gelince, ellerine ilkel baltalar, tırpanlar ve diğer metal eşyaları alarak Filippopolis’e ulaştılar; Heamos’u geçerek Tuna nehri ovasında Osmos nehri kıyılarında çadırlarını kurdular” (Skilizes, 2016: 184-185). Metin, Heamos’u geçerek Filippopolis’e ulaştılar olmalı. Şu metin öyledir:

“Daha önce de belirttiğimiz gibi Peçenekler Haemos’u geçmişler ve Tuna nehri ile o bölge arasında, ta denize (Eski Eğirdir Gölü) kadar uzanan ovayı keşfe çıkmışlardı.

Yerel halkın Yüz Tepeler dediği ve içerisinde vadiler, bahçeler, rengârenk bitkiler, akarsu ve otlakların olduğu bir yer buldular.

Oraya yerleşerek Roma idaresinde olan topraklara saldırılar düzenlediler” (Skilizes, 2016: 186). Kurat ise, bu olayı özetle şöyle verir:

Üsküdar’da at binip, doğuya doğru epey bir yol aldıktan sonra Damatriu (Bulgurlu) denilen yere geldiler. Burada bir istişare yaptılar.

Kataleym, ileri gitmemeyi, geri dönerek Bulgaristan’daki soydaşlarına katılmayı teklif etti ve atını hızla sürerek denize atladı, diğerleri de onu takip ettiler ve bütün kitle Boğaz’ı atlarıyla yüzerek karşı kıyıya, St. Taras manastırı yakınında çıktılar ve Trabitza’daki Peçeneklerle birleştiler (Kurat, 2016: 164-165).

Epey bir yol almak” ile Hatice Babacan’ın, John Wortley’den tercüme ettiği “biraz yol almak” arasında çok büyük fark vardır ve Kurat’ın çevirisi doğrudur. Üsküdar ile Bulgurlu arası azami 5 bm iken Üsküdar ile Damatriu (Yalvaç A. Tırtar) arası 520 bm civarında olup, kervan yürüyüşüyle 12, Peçenek atlıları için 7-8 günlük bir yoldur.

Peçenekler, Doğu Anadolu’ya yürümüşlerdi.

Yol süresi, Askerî ve Kıral Yolu ile gidilmesi halinde (öyle yürüyorlar), kervan yürüyüşüyle yaklaşık 45-50 gün, Peçenekler için bir aylık bir yoldur. Bir aylık bir yolculuğun, 7-8 inci gününde istişare yapmak mâkuldür. Zaten yol, Peçeneklerin yaşadığı Uluborlu yakınından geçmektedir ve Damatriu, Asya eyaletindeki Atramytion (Edremit) olup, bugün için A. Tırtar köyüne yerleşir (Honiyates, 1995: 103, bk. Har.1).

Üsküdar’dan yola çıkan atlıların 5 bm sonra bir istişare yapmaları mantıklı değildir.

İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçmeleri de mümkün değildir.

Boulgarophygon denilen yer, Hoyran Gölü’nün batı kıyısındadır.

Bulgar çarı Simeon (Symeon) 896 yılında burada Rumları mağlup etmiştir (Anna, 1996: 241, bk. Har.1).

Bulgaristan denilen yer, Hoyran Gölü civarındaki göçebe Bulgar devletidir. Kentlerin kıraliçesi Uluborlu (Amorion), kentlerin sultanı ise İstanbul’dur.

“Uz Gölü (Ouzolimne), her yerden gelen askerlerin buluşma yeriydi. Uz gölü için Tuna kıyısındaki göllerden biri deniyor, ama oradaki gölcüklerin hiç biri Anna’nın anlatımına uymaz; Anna Azak denizi için duydukları ile Uz Gölü’nü karıştırıyor” diye bir açıklama var (Anna, 1996: 225). Ebros (Maritza: Meriç) (Akropolites, 2008: 51) geçen isim, Anna dizin kısmında Meriç için, Ebros, Anna’da Euros denir (Anna, 1996: 556).

Ebros ve Euros Avrupa demek olup, bu, iki göl arasında Türk-Rum hududunu teşkil eden ırmaktır ve ırmağın batısı için Avrupa denilmiştir; doğusu Asya’dır.

Görüldüğü gibi Peçenekler konusu tamamen yanlış bilinmektedir.

2. BİTİNYA’daki İznik (Bithynia’daki Nikaia):

Bitinya’daki İznik (Attaleiates, 2008: 301-302; Bryennios, 2008: 147, 173-174). Bu kayıtlardan Bitinya’daki İznik’ten gayri bir İznik daha olduğu anlaşılıyor. Burası Mikra İznik de denilen Misya İznik, yani Senirkent Uluğbey idi.

Bazen kaynaklar, Bitinya ile Misya’yı karıştırırlar.

Süleyman-şah’ın 1075’de aldığı İznik, Misya İznik, 1080’de aldığı İznik ise Bitinya’daki İznik idi ve ben bunu Senirkent-İznik ve Bursa-İznik olarak yazmaya çalıştım.

3. Irmakta BOYDAN BOYA giderek, tüm ırmak yatağı boyunca iki kıyıdaki durumu inceledi:

“(İmparator) kendi ise, (…) Bizantion'dan ayrılıp, en tez zamanda, Ainos’a vardı. Orada, bir kayığa bindi ve ırmakta boydan boya giderek, tüm ırmak yatağı boyunca, iki kıyıdaki durumu inceledi; askerlerini konaklatmak için yeğlenecek yeri saptayınca, geri döndü.

Geceleyin, ordunun subaylarını topladı; onlara gerek ırmağın gerek iki kıyının durumunu açıkladı” (Anna, 1996: 249, yıl 1091).

Meriç’in uzunluğu 480 bm, Edirne-Enez arası 170 bm’dir.

Bırakınız Meriç nehrini, Enez-Edirne arasını bile, kayıkla bir günde gidip gelmek asla mümkün değildir.

İmparator Aleksios’un kayıkla boydan boya gidip geldiği ırmak, iki göl arasındaki, azami 15 bm olan Avrupa ırmağı anlamında Ebros veya Euros’tur (Akropolites, 2008: 51, 59; Ebros, Anna’da Euros geçer).

Bu ırmak, Pahimeris’te “Sangarios, Menderes; Boğaz’daki Asya ırmağı ve Skamandros gibi dört adla kaydedilir (Pahimeris, 2009: 31, 74; 75; 80; 90).

Adrinople (Gelendost-Kötürnek) ile Ainos arası 35 bm olup, buradaki çayda kayıkla gidilemez (bk. Har.1-2).

4. Peçenekler, Oğuz Gölü’nde kımıldamadan Kumanlarla KUŞATILMIŞ olarak kaldılar:

“İki yan arasında korkunç bir çatışma (Lebuniyon Savaşı) patlak verdi; İskitler (Peçenekler) tam bir yenilgiye uğradılar ve ancak Ozolimne'ye güçlükle kaçanlar kurtulabildi; bunlar, orada, bir zaman, kımıldamaya bile cesaret edemeden, Kumanlarla kuşatılmış olarak, kaldılar” (Anna, 1996: 224, yıl 1091).

Ozolimne, Eski Eğirdir Gölü olup, bugün bile göl içinde iki ada vardır.

Ozolimne’ye (Uz/Oğuz Gölü) güçlükle kaçanlar kurtulabildi denirken, göldeki adalar kastediliyor. Peçenekler, göldeki adalara Çaka tarafından taşınmış olmalıdır (bk. Har.2).

Bu bize Eğirdir Gölü çevresinde çok sayıda Kuman bulunduğunu gösterir. Anna Komnena, Kuman sayısını 40 bin verir ki, çok abartılıdır.

Honiyates, bu olaydan 50 yıl sonra (1142 yılı) Eğirdir Gölü’nde vukû bulan çok ilginç bir olayı haber verir:

“Bazı yöreler Türklere boyun eğmişlerdi. Bunlar arasında hemen hemen bir deniz kadar büyük Pusguse Gölü de vardı.

Gölün içinde birçok yerde gölden fışkıran küçük fakat çok müstahkem adaların ahalisi Hıristiyan olmakla beraber, kayıkları aracılığıyla Konya Türkleriyle çok canlı ilişkiler sürdürüyorlardı.

Böylece bunlarla Türkler arasında sadece kuvvetli bir dostluk kurulmakla kalmamış, âdet ve gelenekleriyle hemen hemen Türkleşmişlerdi. Bu sebepten de sınır komşularının tarafını tutuyor ve Bizanslıları kendilerine düşman görüyorlardı.

Uzun bir alışkanlık işte milliyet ve dinden daha güçlü oluyor. Bunlar akıllarını yitirmişçesine davrandılar: İmparatora küfürler savurdular; adalarını koruyan su engeline güvenip onun emirlerine açıkça karşı koydular” (Honiyates, 1995: 24).

Türkleştiği söylenen ada halkı, 50 yıl önce adalara sığınan Peçeneklerdir.

Türk olmayan bir topluluk 50 yılda Türkleşemez.

Birilerinin dediği gibi Peçenek dili yok olmadı; Peçenek dili Türkçedir ve hâlâ yaşamaktadır.

Sevgili Minas, işte gerçek!

İngilizlerin planıyla 1925’de Yunanistan’a giden Ortodokslar, Grek değil, Roma tarafından Hıristiyan edilmiş Peçeneklerdir.

Osmanlı devleti size, “eski yazı” öğretmedi ve Türkçeyi Grek harfleriyle yazmanıza karışmadı.

Sevgili Minas, Yunanistan’ın Türklere yaptığı baskıya bakıp, Osmanlı’nın da benzer baskıyı yaptığını sanma!

Osmanlı, bize bile “eski yazıyı” öğretmedi sayılır! Sizin gibi biz de her şeyi yalan yanlış öğrendik.

Malûm bu Ortodokslar, Rumca bilmez; Türkçe konuşur ve Türkçeyi de Grek alfabesiyle yazarlardı.

Sevan Nişanyan, bunların, Türkçeyi daha sonra öğrenmiş olabileceklerini söylerse de, Anna’nın 29 Nisan 1091 Küçük Arslan savaşı ile Honiyates’in 1142 Eğirdir Yeşilada’daki Hıristiyanlar hakkında söylediklerinden, bunların Peçenek oldukları anlaşılmaktadır.

Sevan Bey, Balkanlar’da bulunduğu sanılan Ortodoks Kuman, Peçenek, Sarmat ve Oğuz Türklerinin Anadolu’da ve bilhassa Eğirdir Gölü civarında bulunduklarını ve Bulgarların, Anadolu’da (Eğirdir Gölü civarında) bir “göçebe Bulgar devleti” kurduklarını bilmiş olsaydı, sanırım böyle demezdi (bk. Har.1 ve Har. 2).

5. İmparator, ÇÜNKÜ HÂLÂ (…) dedikten sonra, Pusguse Gölü’ne doğru yola çıktı:

Manuel, Konya’dan ricatında bir yerde konakladı ve ordusunu, dikkatli olun, başarılar, bazen küçük bir gafletle mağlubiyete dönüşür; “çünkü (epey bir yol geldik, ama) hâlâ düşman ülkesinin ortasındayız ve Roma sınırlarından çok uzaklardayız” diye uyardı.

“Bunu söyledikten sonra doğruca önceleri halkın “Skleros’a ait” ama şimdi “Pusguse” dedikleri göle doğru yola çıktı” (Kinnamos, 2001: 48-49, yıl 1146).

Bu hitapta “HÂL” zaman zarfı şayan-ı dikkattir.

Konya’dan çıkalı bir veya iki gün olsaydı, Manuel, “hâlâ” demezdi.

“Hâlâ” dediğine göre Konya’dan ricat başlayalı asgari üç gün olmuş demektir. Ricat halindeki bir ordu, normal yürüyüşünden biraz daha hızlı yürür ve günde asgari 30 bm yol alır.

Manuel’in ordusuna hitap ettiği yer, Roma Askerî yoluyla Konya’ya 90 bm uzakta bulunan Kıreli ovasıdır.

Kıreli’deki ve İstanbul’a doğru ricat eden bir ordu, Beyşehir Gölü’ne doğru yola çıkmaz. Onun için “Pusguse, Beyşehir değil, Eğirdir Gölü’dür” demiştik (Topraklı, 2013: 33-34).

Bilâhare Pusguse’nin Eğirdir Gölü olduğu kaydını gördük (Fulcersis, 1944: 3, 336; Yinanç, 2013: 260), ama Konya hâlâ bu gerçeği göremedi ve görmek istemiyor.

6. İmparator, Kelene’ye (Kelainai) YÜRÜDÜ; Homa ve Miryokefalon’a GELDİ:

“Manuel, Honaz’dan Lampis üzerinden Kelene’ye yürüdü. Marsiyas suyunun karıştığı Menderes’in kaynakları buradadır. Bundan sonra imparator, Homa ve Miryokefalon’a geldi” (Honiyates, 1995: 123, yıl 1176).

Yürünen yer, üzerine yürünen yer, savaşın yapıldığı yerdir. Savaş, 3. Haçlı seferinin kayaklarına göre Uluborlu’nun şarkında ve Uluborlu’ya iki günlük mesafede yapıldığına göre, Kelene (Kelainai), kesinlikle Dinar’a yerleşmez; yerleştirilemez.

Herodotos, İran kıralı Serhas’ın (Kserkses), MÖ 480’lerdeki Sardes üzerine yürüyüşünü de benzer kaydeder:

Serhas, Sardes üzerine yürümeye başlamıştı.

Ordu, Kapadokya’daki Kritella’dan yola çıkmıştı. Halys ırmağını geçip, Firikya’ya ve ülke içinde yürünerek Kelene’ye (Kelaina) varıldı (Herodotos, 2015: 525, VII, 26, 11. Baskı).

Görüldüğü gibi “Serhas, önce Sardes üzerine yürüdü, daha sonra Kelene’ye vardı” deniliyor.

Kelene, Sardes’ten daha sonra yazıldı diye, Sardes’ten daha sonraya yerleştirilmiyor. Manuel’in yürüyüşü de işte aynı böyledir.

7. İstanbul hududuna ve bölgesine KADAR vilâyetleri, zorba Türklerden temizlediler:

Ondan sonra Moğolların ve Müslümanların ordusu, saltanat bayraklarının alayı ile birlikte Uc vilâyetine girdiler.

İstanbul hududuna ve bölgesine kadar, vilâyetleri, zorba Türklerden temizlediler.

Onların büyük komutanı olan Mehmet Bey, İlyas Bey, Salur Bey ve diğer âsi Türk beylerinin hepsi yakalandı (Aksarayî, 2000: 53, yıl 1262).

İstanbul hududu, Eğirdir ve Hoyran gölleri ile iki göl arasındaki ırmaktır.

Hududa kadar olan vilâyetler, hududun Konya tarafında kalan vilâyetler, yani Karaağaç ve Beyşehir çevresi ve Mehmet Bey, Beyşehir civarında yenilmiş demektir.

Osman Turan, bu savaşın Denizli ve Dalaman civarında yapıldığını sanmış ve yanılmıştır.

Mehmet Bey (Şah Menteş), aman dilemiş, aman verilmiş, Şarkîkaraağaç’ta teslim olmuş ve oracıkta şehit edilmiştir.

8. Cüneyt, Pamfilya denizi taraflarına gitti ve Amorion’a ÇIKTI: (yıl 1425).

Cüneyt, İpsili limanında bulundurduğu iki sıra kürekli üç kadırgayla Pamfilya denizi taraflarına gitti.

Cüneyt, Amorion’a ÇIKTI ve Konya beyi Karaman’a arzu ettiği takdirde kendisiyle görüşmek istediğine dair haber gönderdi.

Karaman, kendisine eşraftan bazı kimselerle iki yüz at gönderdi ve gelmesini söyledi (Dukas, 1956: 116).

Cüneyt, gemiyle Pamfilya Körfezine geldi ve Amorion’a ÇIKTI.

Cüneyt’in çıktığı yer, Amorion şehri değil, o tarihte Hamidoğulları Beyliğinin yönetim merkezi Amorion’a (Uluborlu) tâbi olan Side veya Eski Antalya’dır.

Mihail Dukas’ın bu kaydı, Amorion’un Uluborlu olduğunu bir kez daha tasdik etmiştir.

.

Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com

Kaynaklar ve Tetkik Eserler:

Akropolites, Georgios (2008): Vekayinâme, Çeviri. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Aksarayî, Kerimüddin. Mahmud (2000):Müsameretü’l-Ahbâr, Çeviri. Mürsel Öztürk, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Anna Komnena (1996): Alexiad, Malazgirt’in Sonrası, Çeviri. Bilge Umar, İnkılâp Kitabevi-İstanbul.

Attaleiates, Mikhael (2008): Tarih, Çeviri. Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Bryennios, Nikeforos (2008): Tarihin Özü, Çeviri: Bilge Umar, Arkeoloji ve Sanat Yayınları-İstanbul.

Dukas, Mihail (1956): Bizans Tarihi, Çeviri Vladimir Mirmiroğlu, İstanbul Fethi Dermeği, İstanbul Ens. Yayınları-İstanbul.

Fulcersis, Corneten (1844): Recueil Des Histories-Des Croisades, Cilt 3, Imprimerie Royale-Paris.

Herodotos (2015): Herodot Tarihi, Çeviri. Müntekim Özkan, Sunan Azra Erhat, Remzi Kitabevi, 11. Baskı-İstanbul.

Honiyates (Khoniates), Niketas (1995): Historia, Çeviri: Fikret Işıltan, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Kinnamos, Ioannes (2001): Ioannes Kinnamos’un Historia’sı, Çeviri. Işın Demirkent, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Kurat, Akdes Nimet (2016): Peçenekler, Yayına Hazırlayan. Ahsen Batur, Türk Tarih Kurumu-Ankara.

Pahimeris (Pachymeres), Georges (2009): Bizanslı Gözüyle Türkler, Çev. İlcan Bihter Barlas, İlgi Kültür Sanat-İstanbul.

Skilizes (Skylitzes), Ioannes (2016): Bizans Tarihi, Çeviri. Hatice Bolat, Y. Lisans Tezi, MÜ, XII-XXIII Bl. (959-1057) yılları, s.1-233.

Topraklı, Ramazan (2013): Hicrî 541/ 1146 Roma-Selçuklu Savaşları, Sütkuyusu Baskını ve Ammûriye, Sistem Ofset-Ankara.

Yinanç, M. Halil (2013): Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu-Ankara.