Tarihimizde Darbeler, Töre ve Şuurlu Toplumun İhyası

Tarihimizde Darbeler, Töre ve Şuurlu Toplumun İhyası

Yakın Tarihimizde yaşadığımız darbeler, istikbâle dönük olarak Devlet ve Milletimizi ciddi mağdur etmiştir.

Pekî, neden eski çağlarda Türkler’de darbe, ihtilâl gibi halk hareketleri ve isyanlar olmazdı.

Konuyla ilgili Kazakistan Ordusu’ndan bir subayımız aşağıdaki bilgi notunu göndermişler. Paylaşmayı borç addettim.

“Çok sağolun Komutanım. 

Geçen yazınız vardı Türk Dünyasındaki eski dönemlerde devrim ve darbelerin neden az olduğu ile ilgili.

Töre mâlum, Yasamız bizim.

Atalarımızın Töresinde yani yasasında Bozkır maslahatı mevcuttu, yani Bozkır Parlamentosu…

Halk Beyleri seçer, hem de doğrudan el kaldırarak. 

Beyler ya doğrudan Hân’ı ya da meclisi (Kurultay, Toy) seçerlerdi. Toy’daki beyler Han’ı seçerdi. 

Gelenek gereği, Töre-Han beyaz keçe üzerinde tahta çıktığında Hân'ın tüm mal varlığı milletine dağıtılırdı. Buna “Han sıbağası (Ödül, Armağan)” denilir. 

Amaç Hân'ın taht uğrunana değil, halkına hizmet için geldiğini belirtmekti.

Diğer Hân ile alâkalı gelenekte “Hantalapay”. 

Bu gelenek gereği halk Hân'ın mal-mülküne el koymaktadır. Eğer hükümdar zayıf kalıp, felaketlere yol verirse; Böyle zaâfiyet Hân tarafından tekrarlanırsa halk ona talak (boşanma) söyleyebilir, yani “Hân'a talak aitu” (Hân’a ayrılıyoruz senden demek). 

Bu uygulamada ise, sabah Hân uykudan kalktığında etrafındaki millet göç etmiş olur.

Bu sebeple Töreler arasında (Burada Töreler denen eskiden Hân belli soylardan seçilirdi, bunlar kast ediliyor ki Osman Bey dahî böyle seçildi.) Taht Kavgası, Darbe yapma gibi faaliyette bulunmamışlardır. Hem de 1700'lerin sonuna kadar. Yani Ortaasya Türk Boyları Rus-Çin oyunlarına gelininceye kadar.”

Osman Gazi’nin Bey seçilmesi ile ilgili; “Tevârih-i Âli Osman”da Lütfi Paşa, Osman Gazi’nin Oğuz Beyleri tarafından hâkanlığa seçilmesini şöyle aktarır: 

“Siz Kayı neslindensiniz. Bu Oğuz Han’dan sonra Oğuz Beylerinin oğulları ve Hânları idi. 

Gün Han vasiyeti, Oğuz töresi gereğince Oğuz neslinden kimse olmayınca, hanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken Özge boy soyuna düşmez.” 

Demek ki, ecdâdımızın bağlı olduğu 2000 - 5000 yıllık bir devlet geleneği oluşmuş ve buna bağlıydılar.

Kazakistan Ordusu’nda görev yapan bu Büyük İdeallere sahip subaylarımızı başta olmak üzere, yüreği milleti ile atan tüm Vatan, Devlet ve Milletsever dostları, saygı ve sevgi ile yâd ediyoruz.

Buradan çıkaracağımız dersler neler peki?

Zinde, dinamik, tüm değerlerine bağlı bir toplumun yeniden inşâsı.

Başta yöneticilerin ve kamunun hesap vereceği bir adâlet sistemi.

Dış etkilere kapalı bir sosyal yapı. 

Bu çok önemli. 

Geleneklerine bağlı toplumlara bakın. 

Yozlaşmaya karşı, dış etkilere karşı nasıl dirençleri yüksek.

Bizde de günlük siyasi çekişmelerin, tarikât, cemaat vb. yapıların sulandıramayacağı, her türlü ötekileştirmeye karşı Milli direnci yüksek bir toplum yapısı oluşturmaktan başka çaremiz yoktur.

Bu yapılar, geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi Milli Dirence katkı sağlıyor, toplumu uyuşturmayıp, tekâmülüne katkı sağlıyorlarsa sorun yok. 

Devlet STK yapılanmalarının her türüne “İtimâd, kontrole mânî değildir” prensibi ile yaklaşmalıdır. 

Çalışkan ve halkına karşı, devletine karşı kendisini sorumlu hisseden, fedâkar fertler yetiştirmeliyiz. 

Japon Mûcizesi” denen şey, 1860’den îtibâren ilim, teknoloji ve modern toplum gayretlerinin bir sonucudur. 

Hani hep anlatılır ya, “Avrupa ve ABD’ye giden Japon öğrenciler ilk üçe giremezse yanlarında getirdikleri imparatorluk hediyesi bıçakla harakiri (intihar) yapıyorlardı” diye.. 

Milletin teknolojik, ilmî tekâmülü, bunun üretime, ihrâcata ve ekonomik güce yani Milli Güce yansıması şarttır.

Azîz ve Fedâkar Milletim!

Son 40 yılda gerek ülkemiz, gerek çevre coğrafya çok çetin imtihanlardan geçmektedir. Bize düşen Milli birlik ve beraberlik içinde, tek yumruk, tek yürek olmaktır.

Ülkemiz demokrasi ile yönetilmektedir. Erdem yanı olduğu kadar, risk yanı da vardır. 

Halkımız zaman zaman şahsî maddi kayıplarını dikkate alarak bekâ ve Milli Menfaatleri gözetmeden oy verebilmektedir. Ya da idâreci kadrolar, menfaatlerinin zebûnu olabilmektedir. Bize düşen, Milli Devletin ihyâsı için omuz omuza vermek, hataları alenîleştirmeden tedbir alarak ve minimize ederek yürümektir.

Düşman sâdece soldan yaklaşmıyor. 

Tıpkı şeytan ve âvânesi gibi sağdan da yaklaşıyor. 

Nasıl mı? 

Şu kriz sürecinde bâzıları camilerin önüne gelip Cuma namazı kılmak için eylem yapmaya kalktı hatırlayınız. Bâzen eleştirinin dozunu kaçırıp birbirine hakâret eden insanlarımız var. Hangi seviyede olursa olsun bu fitne sebebidir.

Günümüzde her türlü STK, İslâmî, siyâsî, sosyal yapılanmalar da dış güçlerin saldırı ve istismârına açıktır. 

Kamu gücü Milli tutulursa ancak bunlara karşı etkin önlem alınır. Elbette Vatandaşların da katkıları ile. 

Bu nedenle şuurlu toplumu şuurlu fertlerin oluşturduğu bilinci ile çoğalmalı, kenetlenmeli ve mücâdele etmeliyiz.

.

Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

Yakın Tarihimizde yaşadığımız darbeler, istikbâle dönük olarak Devlet ve Milletimizi ciddi mağdur etmiştir.

Pekî, neden eski çağlarda Türkler’de darbe, ihtilâl gibi halk hareketleri ve isyanlar olmazdı.

Konuyla ilgili Kazakistan Ordusu’ndan bir subayımız aşağıdaki bilgi notunu göndermişler. Paylaşmayı borç addettim.

“Çok sağolun Komutanım. 

Geçen yazınız vardı Türk Dünyasındaki eski dönemlerde devrim ve darbelerin neden az olduğu ile ilgili.

Töre mâlum, Yasamız bizim.

Atalarımızın Töresinde yani yasasında Bozkır maslahatı mevcuttu, yani Bozkır Parlamentosu…

Halk Beyleri seçer, hem de doğrudan el kaldırarak. 

Beyler ya doğrudan Hân’ı ya da meclisi (Kurultay, Toy) seçerlerdi. Toy’daki beyler Han’ı seçerdi. 

Gelenek gereği, Töre-Han beyaz keçe üzerinde tahta çıktığında Hân'ın tüm mal varlığı milletine dağıtılırdı. Buna “Han sıbağası (Ödül, Armağan)” denilir. 

Amaç Hân'ın taht uğrunana değil, halkına hizmet için geldiğini belirtmekti.

Diğer Hân ile alâkalı gelenekte “Hantalapay”. 

Bu gelenek gereği halk Hân'ın mal-mülküne el koymaktadır. Eğer hükümdar zayıf kalıp, felaketlere yol verirse; Böyle zaâfiyet Hân tarafından tekrarlanırsa halk ona talak (boşanma) söyleyebilir, yani “Hân'a talak aitu” (Hân’a ayrılıyoruz senden demek). 

Bu uygulamada ise, sabah Hân uykudan kalktığında etrafındaki millet göç etmiş olur.

Bu sebeple Töreler arasında (Burada Töreler denen eskiden Hân belli soylardan seçilirdi, bunlar kast ediliyor ki Osman Bey dahî böyle seçildi.) Taht Kavgası, Darbe yapma gibi faaliyette bulunmamışlardır. Hem de 1700'lerin sonuna kadar. Yani Ortaasya Türk Boyları Rus-Çin oyunlarına gelininceye kadar.”

Osman Gazi’nin Bey seçilmesi ile ilgili; “Tevârih-i Âli Osman”da Lütfi Paşa, Osman Gazi’nin Oğuz Beyleri tarafından hâkanlığa seçilmesini şöyle aktarır: 

“Siz Kayı neslindensiniz. Bu Oğuz Han’dan sonra Oğuz Beylerinin oğulları ve Hânları idi. 

Gün Han vasiyeti, Oğuz töresi gereğince Oğuz neslinden kimse olmayınca, hanlık ve padişahlık Kayı soyu var iken Özge boy soyuna düşmez.” 

Demek ki, ecdâdımızın bağlı olduğu 2000 - 5000 yıllık bir devlet geleneği oluşmuş ve buna bağlıydılar.

Kazakistan Ordusu’nda görev yapan bu Büyük İdeallere sahip subaylarımızı başta olmak üzere, yüreği milleti ile atan tüm Vatan, Devlet ve Milletsever dostları, saygı ve sevgi ile yâd ediyoruz.

Buradan çıkaracağımız dersler neler peki?

Zinde, dinamik, tüm değerlerine bağlı bir toplumun yeniden inşâsı.

Başta yöneticilerin ve kamunun hesap vereceği bir adâlet sistemi.

Dış etkilere kapalı bir sosyal yapı. 

Bu çok önemli. 

Geleneklerine bağlı toplumlara bakın. 

Yozlaşmaya karşı, dış etkilere karşı nasıl dirençleri yüksek.

Bizde de günlük siyasi çekişmelerin, tarikât, cemaat vb. yapıların sulandıramayacağı, her türlü ötekileştirmeye karşı Milli direnci yüksek bir toplum yapısı oluşturmaktan başka çaremiz yoktur.

Bu yapılar, geçmişte örneklerini gördüğümüz gibi Milli Dirence katkı sağlıyor, toplumu uyuşturmayıp, tekâmülüne katkı sağlıyorlarsa sorun yok. 

Devlet STK yapılanmalarının her türüne “İtimâd, kontrole mânî değildir” prensibi ile yaklaşmalıdır. 

Çalışkan ve halkına karşı, devletine karşı kendisini sorumlu hisseden, fedâkar fertler yetiştirmeliyiz. 

Japon Mûcizesi” denen şey, 1860’den îtibâren ilim, teknoloji ve modern toplum gayretlerinin bir sonucudur. 

Hani hep anlatılır ya, “Avrupa ve ABD’ye giden Japon öğrenciler ilk üçe giremezse yanlarında getirdikleri imparatorluk hediyesi bıçakla harakiri (intihar) yapıyorlardı” diye.. 

Milletin teknolojik, ilmî tekâmülü, bunun üretime, ihrâcata ve ekonomik güce yani Milli Güce yansıması şarttır.

Azîz ve Fedâkar Milletim!

Son 40 yılda gerek ülkemiz, gerek çevre coğrafya çok çetin imtihanlardan geçmektedir. Bize düşen Milli birlik ve beraberlik içinde, tek yumruk, tek yürek olmaktır.

Ülkemiz demokrasi ile yönetilmektedir. Erdem yanı olduğu kadar, risk yanı da vardır. 

Halkımız zaman zaman şahsî maddi kayıplarını dikkate alarak bekâ ve Milli Menfaatleri gözetmeden oy verebilmektedir. Ya da idâreci kadrolar, menfaatlerinin zebûnu olabilmektedir. Bize düşen, Milli Devletin ihyâsı için omuz omuza vermek, hataları alenîleştirmeden tedbir alarak ve minimize ederek yürümektir.

Düşman sâdece soldan yaklaşmıyor. 

Tıpkı şeytan ve âvânesi gibi sağdan da yaklaşıyor. 

Nasıl mı? 

Şu kriz sürecinde bâzıları camilerin önüne gelip Cuma namazı kılmak için eylem yapmaya kalktı hatırlayınız. Bâzen eleştirinin dozunu kaçırıp birbirine hakâret eden insanlarımız var. Hangi seviyede olursa olsun bu fitne sebebidir.

Günümüzde her türlü STK, İslâmî, siyâsî, sosyal yapılanmalar da dış güçlerin saldırı ve istismârına açıktır. 

Kamu gücü Milli tutulursa ancak bunlara karşı etkin önlem alınır. Elbette Vatandaşların da katkıları ile. 

Bu nedenle şuurlu toplumu şuurlu fertlerin oluşturduğu bilinci ile çoğalmalı, kenetlenmeli ve mücâdele etmeliyiz.

.

Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-