Türkistan Birliği ufukta mı?
Türkistan Birliği ufukta mı?
- 18-11-2021 08:18
- 1601
- 18-11-2021 08:18
- 1601
Türkler tarih sayfasında var olmaya başlayınca ilk olarak doğuda Çin halkı ile karşılaştı. Çin, Türklerin kadim düşmanı olarak tarih kitaplarında yer aldı.
Çin’i bu günkü coğrafyasına sıkıştıran Türkler olmuştur.
Çin’i bir tarafa bırakıp Türk Devletlerinin var olma sürecini Rusya üzerinden değerlendireceğim.
Rusların ataları Slavlar’ın Orta ve Doğu Avrupa ile Karadeniz’in kuzeyinde nehir kıyılarında küçük kabileler halinde yaşadıkları biliniyor.
Ruslar, İslam toplulukları ile karşılaşmalarına rağmen kitleler halinde Ortodoks Hristiyanlığı benimsediler. Bizans ile olan ilişkileri, Hristiyanlığı kabullenmelerinde etkili oldu.
Ruslar; 1233 yılına kadar Türk hakimiyetinde yaşayıp, Altın Orda Devletine vergi ödediler. Knezlik (prenslik) sistemi ile bir araya gelen Ruslar, zamanla Türk Hanları’nın seçimine müdahale etmeye başladılar.
1552 yılında Korkunç İvan; Kazan şehrini ele geçirdi. Kazan Halkı katliama uğradı. Dini ve kültürel yapılar yağmalandı. Ruslar güçlü değildi. Türk Hanlık ve Boylarının iktidar mücadelesi ile devlet sistemi çökmüştü. 4. yüzyıldan beri Türklerin idaresinde yaşayan Ruslar için yeni bir dönem başladı. Ruslar ile Türkler arasındaki ilk Kırılma başlamış oldu.
Ruslar, 19. yüzyılda bütün Türkistan coğrafyasına hakim oldular. Bir coğrafya katliam, sürgün ve kültürel asimilasyona uğradı.
1. Dünya Savaşı sonrasında sosyo-ekonomik sıkıntı yaşayan Rus halkı ayaklandı. Marksist ideoloji çerçevesinde örgütlenen Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Rus Çarlığı’nı yıktılar.
30 Aralık 1922’de Türk Cumhuriyetlerinin de dahil olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kuruldu.
Sovyetler’in kuruluşunu Türkistan Coğrafyası için 2. Kırılma olarak değerlendirebiliriz. Türkistan halkı, Çarlık Rusyası’nın zulmünden kurtulamayıp dehşet verici Kıpkızıl sistemin çarkları altında ezildi.
Kendi milletinden olan idareciler yönetiyordu ama ülke zenginlikleri sömürülüyor, halk kimliksizleştiriliyordu. Özbekistan tarımı, Sovyetlerin sadece pamuk ihtiyacını gidermek için tasarlandı. Doğal gaz ve petrol üretimindeki kazanç Moskova’ya aktarıldı.
Mihail Gorboçov ile birlikte Sovyetlerin dağılma süreci başladı. Gorboçov; “Açıklık ve Yeniden Yapılanma” politikaları ile devleti ayakta tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı.
26 Aralık 1991’de Sovyet Milliyetler Meclisi aldığı karar ile resmen Sovyetler Birliği dağıldı.
Sovyetler, geride zenginlikleri sömürülmüş, kültürleri yozlaştırılmış, eğitimi darbe yemiş devletler bıraktı.
Türk Devletleri, Bağımsızlıklarını sırayla ilan ettiler. Eski Sovyet yöneticileri tekrar bağımsız devletlerin idarecileri oldu. Geçiş süreci sancılı olmakla birlikte toparlanma ve yapılanma devam ediyor.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan Anlaşması ile kuruldu. 16 Eylül 2010 tarihli İstanbul Bildirisi’ne göre de üye ülkeler uluslararası hukukun ilkelerini kabul ederek, barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürüleceğini deklare ettiler İstanbul Bildirisi’yle isim değişikliğine gidilerek “ Türk Konseyi” adı verildi.
Şimdiye kadar 7 kez Zirve toplantısı yapıldı. 8. Zirve, 12 Kasım 2021'de İstanbul'da 'Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler' temasıyla toplandı. Toplantıya, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlık etti (başkanlık bir sonraki zirveye kadar Türkiye’de).
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zirvede; “İnşallah güneşin yeniden doğudan doğmaya başlayacağı vakitler yakındır. Binlerce yıldır medeniyetin beşiği olan Türkistan coğrafyası yeniden tüm insanlık için bir çekim ve aydınlanma merkezi haline gelecektir. Üye ve gözlemci ülkeler olarak bu konuda fikir birliği içinde teşkilatımızın kurumsal yapısını ve vizyonunu güçlendirecek adımlar atıyoruz" şeklinde konuştu.
Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatı( T.D.T) adını alarak 8. zirvesini tamamladı. Zirvede 120 maddelik bir bildiri imzalandı.
T.D.T’nın yeniden kurumsallaştırılması, Türk Dünyası için tersine Kırılma yeni bir Diriliş hareketi olarak görmeliyiz.
Ülkeler arası siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri vb. birçok alanda işbirliğine gidilecek olması uyum ve diyaloğu arttıracak.
Elbette T. D. T’nın kurulması uluslararası arenada gizli gündem oluşturdu.
Eşitler arasında öncü konumundaki Türkiye’nin dış siyasette proaktif (insiyatif almak/irade göstermek) davranması diğer Türk devletlerine de sirayet edecek.
Azerbaycan'ın Karabağ zaferinin sonuç bildirisinde yer alması ve bu zafere Türkiye’nin katkıda bulunması; üye ülkelere yönelik tehdit algısı bertaraf edilecek.
Çin’in ekonomik ve kültürel bazda Türkistan coğrafyası üzerinde yayılma emeli var. Rusya, Kazakistan’daki etnik Rusların varlığını bahane ederek bu ülkeye müdahale sinyalleri gönderiyor.
T.D.T, Türkistan coğrafyasının uluslararası camiada söz sahibi olmasının önünü açacaktır kuşkusuz.
Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak Projesi” ister istemez Türk Devletlerinin taleplerini göz önünde bulunduracaktır. Uluslararası enerji ve lojistik hatlar için T.D.T üyeleri ile işbirliğine gidilecek.
Türkmenistan ile Macaristan’ın T.D.T’na katılmış olması; “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” yeni bir gücün sahneye çıkıyor olmasının habercisi olarak düşünebiliriz.
Yüzyıl öncesinde aynı alfabeyi konuşan Türk Milleti farklı lehçeleri konuşuyor olsa da rahatlıkla anlaşabiliyorlardı. Lehçelerdeki ortak kelimelerin tekrar canlandırılarak kullanılıp, dilde öze dönülmesi kültürel olarak da Teşkilatın elin güçlendirecek.
Bağımsız Türk devletlerinin yanında bir de Kazan, Kırım, Kafkaslar gibi Rusya’da, Irak, Suriye ve İran’da yaşayan Türkler de var. Çin’in emperyal baskısı altında, insan hak ve onuru gözetilmeden yok edilmeye çalışılan Uygur Türklerini unutmayalım.
T.D.T’ın yakın gelecekte çözmesi gereken Türk azınlık sorunları duruyor. Elbette insiyatif alınacak.
Bu coğrafya, Kaşgarlı Mahmud’a, “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” idealini hafızalara kazıyan İsmail Gaspıralı’ya karşı sorumluluğunu unutmamalı. Elbette burada ismini saymadığımız yüzlerce kıymetli isimler, değerlerimiz var.
İlginçtir ki Türkiye’de muhalefeti oluşturan partiler T.D.T’nın kuruluşunu görmezden geldiler. Halbuki bu muhteşem gelişme, sadece iktidarı oluşturan partilerin uhdesinde değil. Yüzlerce yılın hasret ile beklenilmesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Sözümüzü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözü ile bitirelim: “Karabağ’ın azatlığının sembolü olan har-ı bülbül Türk dünyası için zaferin müjdecisi olmuştur.
Karabağ Zaferi, sadece işgal altındaki toprakları azat etmemiş, aynı zamanda bölgemizde özlemini duyduğumuz kalıcı barış, istikrar ve iş birliğine giden yolun da önünü açmıştır.”
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
Türkler tarih sayfasında var olmaya başlayınca ilk olarak doğuda Çin halkı ile karşılaştı. Çin, Türklerin kadim düşmanı olarak tarih kitaplarında yer aldı.
Çin’i bu günkü coğrafyasına sıkıştıran Türkler olmuştur.
Çin’i bir tarafa bırakıp Türk Devletlerinin var olma sürecini Rusya üzerinden değerlendireceğim.
Rusların ataları Slavlar’ın Orta ve Doğu Avrupa ile Karadeniz’in kuzeyinde nehir kıyılarında küçük kabileler halinde yaşadıkları biliniyor.
Ruslar, İslam toplulukları ile karşılaşmalarına rağmen kitleler halinde Ortodoks Hristiyanlığı benimsediler. Bizans ile olan ilişkileri, Hristiyanlığı kabullenmelerinde etkili oldu.
Ruslar; 1233 yılına kadar Türk hakimiyetinde yaşayıp, Altın Orda Devletine vergi ödediler. Knezlik (prenslik) sistemi ile bir araya gelen Ruslar, zamanla Türk Hanları’nın seçimine müdahale etmeye başladılar.
1552 yılında Korkunç İvan; Kazan şehrini ele geçirdi. Kazan Halkı katliama uğradı. Dini ve kültürel yapılar yağmalandı. Ruslar güçlü değildi. Türk Hanlık ve Boylarının iktidar mücadelesi ile devlet sistemi çökmüştü. 4. yüzyıldan beri Türklerin idaresinde yaşayan Ruslar için yeni bir dönem başladı. Ruslar ile Türkler arasındaki ilk Kırılma başlamış oldu.
Ruslar, 19. yüzyılda bütün Türkistan coğrafyasına hakim oldular. Bir coğrafya katliam, sürgün ve kültürel asimilasyona uğradı.
1. Dünya Savaşı sonrasında sosyo-ekonomik sıkıntı yaşayan Rus halkı ayaklandı. Marksist ideoloji çerçevesinde örgütlenen Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Rus Çarlığı’nı yıktılar.
30 Aralık 1922’de Türk Cumhuriyetlerinin de dahil olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kuruldu.
Sovyetler’in kuruluşunu Türkistan Coğrafyası için 2. Kırılma olarak değerlendirebiliriz. Türkistan halkı, Çarlık Rusyası’nın zulmünden kurtulamayıp dehşet verici Kıpkızıl sistemin çarkları altında ezildi.
Kendi milletinden olan idareciler yönetiyordu ama ülke zenginlikleri sömürülüyor, halk kimliksizleştiriliyordu. Özbekistan tarımı, Sovyetlerin sadece pamuk ihtiyacını gidermek için tasarlandı. Doğal gaz ve petrol üretimindeki kazanç Moskova’ya aktarıldı.
Mihail Gorboçov ile birlikte Sovyetlerin dağılma süreci başladı. Gorboçov; “Açıklık ve Yeniden Yapılanma” politikaları ile devleti ayakta tutmaya çalıştı ama başarılı olamadı.
26 Aralık 1991’de Sovyet Milliyetler Meclisi aldığı karar ile resmen Sovyetler Birliği dağıldı.
Sovyetler, geride zenginlikleri sömürülmüş, kültürleri yozlaştırılmış, eğitimi darbe yemiş devletler bıraktı.
Türk Devletleri, Bağımsızlıklarını sırayla ilan ettiler. Eski Sovyet yöneticileri tekrar bağımsız devletlerin idarecileri oldu. Geçiş süreci sancılı olmakla birlikte toparlanma ve yapılanma devam ediyor.
Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, 3 Ekim 2009 tarihli Nahçıvan Anlaşması ile kuruldu. 16 Eylül 2010 tarihli İstanbul Bildirisi’ne göre de üye ülkeler uluslararası hukukun ilkelerini kabul ederek, barış ve güvenliğin korunması ile iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürüleceğini deklare ettiler İstanbul Bildirisi’yle isim değişikliğine gidilerek “ Türk Konseyi” adı verildi.
Şimdiye kadar 7 kez Zirve toplantısı yapıldı. 8. Zirve, 12 Kasım 2021'de İstanbul'da 'Dijital Çağda Yeşil Teknolojiler ve Akıllı Şehirler' temasıyla toplandı. Toplantıya, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlık etti (başkanlık bir sonraki zirveye kadar Türkiye’de).
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan zirvede; “İnşallah güneşin yeniden doğudan doğmaya başlayacağı vakitler yakındır. Binlerce yıldır medeniyetin beşiği olan Türkistan coğrafyası yeniden tüm insanlık için bir çekim ve aydınlanma merkezi haline gelecektir. Üye ve gözlemci ülkeler olarak bu konuda fikir birliği içinde teşkilatımızın kurumsal yapısını ve vizyonunu güçlendirecek adımlar atıyoruz" şeklinde konuştu.
Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatı( T.D.T) adını alarak 8. zirvesini tamamladı. Zirvede 120 maddelik bir bildiri imzalandı.
T.D.T’nın yeniden kurumsallaştırılması, Türk Dünyası için tersine Kırılma yeni bir Diriliş hareketi olarak görmeliyiz.
Ülkeler arası siyasi, ekonomik, kültürel ve askeri vb. birçok alanda işbirliğine gidilecek olması uyum ve diyaloğu arttıracak.
Elbette T. D. T’nın kurulması uluslararası arenada gizli gündem oluşturdu.
Eşitler arasında öncü konumundaki Türkiye’nin dış siyasette proaktif (insiyatif almak/irade göstermek) davranması diğer Türk devletlerine de sirayet edecek.
Azerbaycan'ın Karabağ zaferinin sonuç bildirisinde yer alması ve bu zafere Türkiye’nin katkıda bulunması; üye ülkelere yönelik tehdit algısı bertaraf edilecek.
Çin’in ekonomik ve kültürel bazda Türkistan coğrafyası üzerinde yayılma emeli var. Rusya, Kazakistan’daki etnik Rusların varlığını bahane ederek bu ülkeye müdahale sinyalleri gönderiyor.
T.D.T, Türkistan coğrafyasının uluslararası camiada söz sahibi olmasının önünü açacaktır kuşkusuz.
Çin’in “Bir Yol Bir Kuşak Projesi” ister istemez Türk Devletlerinin taleplerini göz önünde bulunduracaktır. Uluslararası enerji ve lojistik hatlar için T.D.T üyeleri ile işbirliğine gidilecek.
Türkmenistan ile Macaristan’ın T.D.T’na katılmış olması; “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” yeni bir gücün sahneye çıkıyor olmasının habercisi olarak düşünebiliriz.
Yüzyıl öncesinde aynı alfabeyi konuşan Türk Milleti farklı lehçeleri konuşuyor olsa da rahatlıkla anlaşabiliyorlardı. Lehçelerdeki ortak kelimelerin tekrar canlandırılarak kullanılıp, dilde öze dönülmesi kültürel olarak da Teşkilatın elin güçlendirecek.
Bağımsız Türk devletlerinin yanında bir de Kazan, Kırım, Kafkaslar gibi Rusya’da, Irak, Suriye ve İran’da yaşayan Türkler de var. Çin’in emperyal baskısı altında, insan hak ve onuru gözetilmeden yok edilmeye çalışılan Uygur Türklerini unutmayalım.
T.D.T’ın yakın gelecekte çözmesi gereken Türk azınlık sorunları duruyor. Elbette insiyatif alınacak.
Bu coğrafya, Kaşgarlı Mahmud’a, “Dilde, Fikirde, İşde Birlik” idealini hafızalara kazıyan İsmail Gaspıralı’ya karşı sorumluluğunu unutmamalı. Elbette burada ismini saymadığımız yüzlerce kıymetli isimler, değerlerimiz var.
İlginçtir ki Türkiye’de muhalefeti oluşturan partiler T.D.T’nın kuruluşunu görmezden geldiler. Halbuki bu muhteşem gelişme, sadece iktidarı oluşturan partilerin uhdesinde değil. Yüzlerce yılın hasret ile beklenilmesinin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Sözümüzü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözü ile bitirelim: “Karabağ’ın azatlığının sembolü olan har-ı bülbül Türk dünyası için zaferin müjdecisi olmuştur.
Karabağ Zaferi, sadece işgal altındaki toprakları azat etmemiş, aynı zamanda bölgemizde özlemini duyduğumuz kalıcı barış, istikrar ve iş birliğine giden yolun da önünü açmıştır.”