Türkiye-İsrail İlişkileri

Türkiye-İsrail İlişkileri

Türkiye-İsrail İlişkileri Türkiye-İsrail İlişkileri

Netameli bir konu açacağım.

Bu konuda sağcısından solcusuna pek kimseyle anlaşamam, hem sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu çapında anlaşamam.

Konu; İsrail ve İsrail ile ilişkiler.

Malum, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi, dahası enerji anlaşması yapması gündemde. Ben ne Türkiye’deki ne de İsrail’deki mevcut iktidarı destekleyen biri değilim, ama bu gelişmeden memnun olan biriyim.

Dahası, ne “Türkiye güçlensin de ne olursa olsun” fikrinde ne de İsrail’in Ortadoğu’da izlediği siyasetlere olumlu bakan biriyim. Ancak, İsrail konusunun bu çerçevelerin dışında farklı bir boyutu olduğunu düşünürüm.

Öncelikle, İsrail devletinin varolma hakkına inanıyorum, bu konuda İslam coğrafyasında yaygın olan reddiyeciliğin bu coğrafyanın siyasetlerini zehirlediğini düşünüyorum.

Bir zamanlar, İsrail konusu sağ-sol tartışması konusuydu; solcular haklı olarak İsrail’in ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki uç beyi olduğunu düşünür, sağcılar ise, bir yandan Yahudi düşmanlığını benimser, diğer yandan Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin komünist blok karşısında Batı ittifakı içinde olmasını destekledikleri için bu konuda ses çıkarmaz idiler.

Dahası, sol gruplar ile FKÖ’nün ilişkileri dolayısı ile Filistin meselesine dahi ilgi göstermezler idi.

Sonra, Filistin meselesinin temsili İslamcı Hamas örgütüne geçince, hızlı Filistinci oldular.

Ama, tabii tüm Müslüman coğrafyanın Filistin hassasiyeti tümüyle konjonktürel bir mesele değildi.

Tam da bu nedenle, Filistin’e destek, Ortadoğu’da mevcut rejimlerin meşruiyet kaynağı olarak kullanıldı.

Tabii, bu da tümüyle temelsiz bir iddia değildi, İran İslam devriminden sonra Ortadoğu’da oluşan Batı karşıtı cephe için İsrail, yine haklı olarak ABD’nin uzantısı olarak görülüyordu, hâlen öyle.

Bu konu da Nasrettin Hoca fıkrası gibi “herkesin kendi açısından haklı olduğu” bir mesele.

Ancak, şöyle veya böyle İsrail konusu, sonuçta bu coğrafyada Yahudi düşmanlığını (antisemitizm) körükleyen bir mevzu.

Bir yandan İsrail düşmanlığı, sıklıkla Yahudi düşmanlığı hâline geliyor. Diğer yandan, İsrail devletinin, Filistinlilere yapıp ettiklerini, ‘antisemitizm’ ithamı üzerinden meşrulaştırma gayreti de antisemitizmi körüklüyor.

Bu kısır döngüden çıkmak kolay değil, ama Müslüman ülkelerin İsrail ile bir şekilde ilişki kurmasının ortamın yumuşamasına faydalı olacağını düşünüyorum.

Tabii, işin burası da çetrefilli, zira Trump döneminde girişilen İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords), böylesi bir yumuşamayı hedefliyordu, ama İran’a karşı husumet üzerinden. Biden yönetimi de aynı politikayı devam ettiriyor.

Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri düzeltmesinin İran karşıtı cephede yer almak anlamına gelmediğini düşünüyorum ve/veya umuyorum.

İran ve Suudi Arabistan’ın Çin’in arabuluculuğu ile görüşmesinin söz konusu olduğu bu dönemde, bölge beklenmedik gelişmelere sahne olabilir.

Tabii ki, “insanlar el ele tutuşacak, hayat bayram olacak” gibi bir beklentimiz olamaz, ama hiç yoktan iyidir.

Gelelim, antisemit bir zihniyetin yaygın olduğu bir çevreden gelen ve zamanında İsrail üzerinden gerilim siyaseti izleyen bir iktidarın, bugünkü siyasetine.

Muhalif çevreler, bu konu üzerine biraz düşünseler iyi olur.

Bakın, Cumhurbaşkanı duruma göre, partisini, seçmenini küstürmekten korkuyor mu?

Muhalifler, milliyetçileri küstürmemek için milliyetçiliğe rehin düşmüş, ‘terörü destekliyorlar’ ithamından korktukları için Kürt diyemezken, Erdoğan yeri geldiğinde parti ve kitlesini ikna edebileceğinden ne kadar emin.

Nitekim, zamanında da Erbakan Hoca’yı küstürmekten çekinmediği için AK Parti yoluna çıkıldı, ‘başarılı’ olundu.

CHP’liler hâlâ ip cambazlığı peşinde.

Siyaset, talep ve itirazları temsil kabiliyeti olduğu kadar, dönüştürme kabiliyeti de gerektirir.

Mesele bu.

Bitirmeden, küçük bir not düşeyim; yazının başında İsrail konusundaki düşüncelerimin sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ölçeğinde yadırganmasından bahsettim.

Tabii, Ortadoğu çapında izlenen biri olduğumu iddia etmiyorum, sadece bazı tecrübelerimden edindiğim izlenimden söz ediyorum. Zamanında, Doğu Konferansı diye bir platform ile bölgesel çapta demokratik siyaset adına Ortadoğu ülkelerini ziyaret ediyor, pek çok çevre ile görüşüyorduk.

Mısır’da, (duvarında Marx’ın portresi dahi olan) küçük bir sol partiyi ziyaretimizde, konu İsrail’e geldi, ben “İsrail’deki muhalifler ile de görüşmeyi düşünüyoruz” deyince Mısırlı dostlarımız kıyameti koparttı.

Nitekim, sonunda bizim grup da bu konuyu rafa kaldırdı, benim adım “İsrail yanlısı”na çıktı, o da ayrı mesele.

Bu konuda başka tecrübelerim de oldu, sadece onlardan söz ediyorum.

Şimdiye kadar, İsrail konusunda ve özellikle antisemitizme karşı ne zaman bir şey yazsam, Yahudi cemaati dışında solcusu, liberali kimseden ses çıkmaz.

Mevcut koşullar altında bir de iktidar yanlısı olmakla itham edilmek tehlikesi var, ama ne olursa olsun konuyu tartışmaya açmakta fayda görüyorum.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

 

Netameli bir konu açacağım.

Bu konuda sağcısından solcusuna pek kimseyle anlaşamam, hem sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu çapında anlaşamam.

Konu; İsrail ve İsrail ile ilişkiler.

Malum, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi, dahası enerji anlaşması yapması gündemde. Ben ne Türkiye’deki ne de İsrail’deki mevcut iktidarı destekleyen biri değilim, ama bu gelişmeden memnun olan biriyim.

Dahası, ne “Türkiye güçlensin de ne olursa olsun” fikrinde ne de İsrail’in Ortadoğu’da izlediği siyasetlere olumlu bakan biriyim. Ancak, İsrail konusunun bu çerçevelerin dışında farklı bir boyutu olduğunu düşünürüm.

Öncelikle, İsrail devletinin varolma hakkına inanıyorum, bu konuda İslam coğrafyasında yaygın olan reddiyeciliğin bu coğrafyanın siyasetlerini zehirlediğini düşünüyorum.

Bir zamanlar, İsrail konusu sağ-sol tartışması konusuydu; solcular haklı olarak İsrail’in ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki uç beyi olduğunu düşünür, sağcılar ise, bir yandan Yahudi düşmanlığını benimser, diğer yandan Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin komünist blok karşısında Batı ittifakı içinde olmasını destekledikleri için bu konuda ses çıkarmaz idiler.

Dahası, sol gruplar ile FKÖ’nün ilişkileri dolayısı ile Filistin meselesine dahi ilgi göstermezler idi.

Sonra, Filistin meselesinin temsili İslamcı Hamas örgütüne geçince, hızlı Filistinci oldular.

Ama, tabii tüm Müslüman coğrafyanın Filistin hassasiyeti tümüyle konjonktürel bir mesele değildi.

Tam da bu nedenle, Filistin’e destek, Ortadoğu’da mevcut rejimlerin meşruiyet kaynağı olarak kullanıldı.

Tabii, bu da tümüyle temelsiz bir iddia değildi, İran İslam devriminden sonra Ortadoğu’da oluşan Batı karşıtı cephe için İsrail, yine haklı olarak ABD’nin uzantısı olarak görülüyordu, hâlen öyle.

Bu konu da Nasrettin Hoca fıkrası gibi “herkesin kendi açısından haklı olduğu” bir mesele.

Ancak, şöyle veya böyle İsrail konusu, sonuçta bu coğrafyada Yahudi düşmanlığını (antisemitizm) körükleyen bir mevzu.

Bir yandan İsrail düşmanlığı, sıklıkla Yahudi düşmanlığı hâline geliyor. Diğer yandan, İsrail devletinin, Filistinlilere yapıp ettiklerini, ‘antisemitizm’ ithamı üzerinden meşrulaştırma gayreti de antisemitizmi körüklüyor.

Bu kısır döngüden çıkmak kolay değil, ama Müslüman ülkelerin İsrail ile bir şekilde ilişki kurmasının ortamın yumuşamasına faydalı olacağını düşünüyorum.

Tabii, işin burası da çetrefilli, zira Trump döneminde girişilen İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords), böylesi bir yumuşamayı hedefliyordu, ama İran’a karşı husumet üzerinden. Biden yönetimi de aynı politikayı devam ettiriyor.

Türkiye’nin İsrail ile ilişkileri düzeltmesinin İran karşıtı cephede yer almak anlamına gelmediğini düşünüyorum ve/veya umuyorum.

İran ve Suudi Arabistan’ın Çin’in arabuluculuğu ile görüşmesinin söz konusu olduğu bu dönemde, bölge beklenmedik gelişmelere sahne olabilir.

Tabii ki, “insanlar el ele tutuşacak, hayat bayram olacak” gibi bir beklentimiz olamaz, ama hiç yoktan iyidir.

Gelelim, antisemit bir zihniyetin yaygın olduğu bir çevreden gelen ve zamanında İsrail üzerinden gerilim siyaseti izleyen bir iktidarın, bugünkü siyasetine.

Muhalif çevreler, bu konu üzerine biraz düşünseler iyi olur.

Bakın, Cumhurbaşkanı duruma göre, partisini, seçmenini küstürmekten korkuyor mu?

Muhalifler, milliyetçileri küstürmemek için milliyetçiliğe rehin düşmüş, ‘terörü destekliyorlar’ ithamından korktukları için Kürt diyemezken, Erdoğan yeri geldiğinde parti ve kitlesini ikna edebileceğinden ne kadar emin.

Nitekim, zamanında da Erbakan Hoca’yı küstürmekten çekinmediği için AK Parti yoluna çıkıldı, ‘başarılı’ olundu.

CHP’liler hâlâ ip cambazlığı peşinde.

Siyaset, talep ve itirazları temsil kabiliyeti olduğu kadar, dönüştürme kabiliyeti de gerektirir.

Mesele bu.

Bitirmeden, küçük bir not düşeyim; yazının başında İsrail konusundaki düşüncelerimin sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ölçeğinde yadırganmasından bahsettim.

Tabii, Ortadoğu çapında izlenen biri olduğumu iddia etmiyorum, sadece bazı tecrübelerimden edindiğim izlenimden söz ediyorum. Zamanında, Doğu Konferansı diye bir platform ile bölgesel çapta demokratik siyaset adına Ortadoğu ülkelerini ziyaret ediyor, pek çok çevre ile görüşüyorduk.

Mısır’da, (duvarında Marx’ın portresi dahi olan) küçük bir sol partiyi ziyaretimizde, konu İsrail’e geldi, ben “İsrail’deki muhalifler ile de görüşmeyi düşünüyoruz” deyince Mısırlı dostlarımız kıyameti koparttı.

Nitekim, sonunda bizim grup da bu konuyu rafa kaldırdı, benim adım “İsrail yanlısı”na çıktı, o da ayrı mesele.

Bu konuda başka tecrübelerim de oldu, sadece onlardan söz ediyorum.

Şimdiye kadar, İsrail konusunda ve özellikle antisemitizme karşı ne zaman bir şey yazsam, Yahudi cemaati dışında solcusu, liberali kimseden ses çıkmaz.

Mevcut koşullar altında bir de iktidar yanlısı olmakla itham edilmek tehlikesi var, ama ne olursa olsun konuyu tartışmaya açmakta fayda görüyorum.

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com