Türkiye Kupası'nın ‘angarya' görülmesi ne...

Türkiye Kupası'nın ‘angarya' görülmesi ne...

Ziraat Türkiye Kupası’nda grup karşılaşmalarının sona ermesinin hemen ardından, "son 16 tur" oynanıyor. Kulüp yöneticilerine sorsanız ‘işkence’ sürecinde yavaş yavaş sona yaklaşılıyor. Niçin? Kupanın geliri, giderini karşılamıyor. Neden? Oyuncuların sözleşmelerinin ‘eklenen’ madde gereği, çıktığı her maç ‘ücret’ alması. Bunun bir başka izahı, futbolcu oynadığı her maçta ‘para’ kazanması. Durum böyle olunca, Kupa Maçları dönüşüyor ‘mali’ işkenceye! 

Buyurun buradan yakın türünden bir yaklaşım, sözde ‘mali’ tasarruf. Türkiye Kupasını için ‘angarya’ gören anlayışın, futbolla inşa edilen yapının özeti adeta. Futbolun ‘neden’ battığının en canlı örneği. Simaları medyatik olmasa, bunlara para babası ‘Napolyon’un akrabaları..’ denilir! Kısacası, maç yapmadan para kazanmak isteyen zihniyetin ‘asil’ patronları! Peki, ‘tutsak’ edebiyatından esinlenen böyle bir yaklaşımdan nasıl kurtarılır;  ‘Futbolcularla karşılıklı atılan imzalarda, maç başına maddesinin kaldırılması’. 

Kupanın ‘angarya’ görülmesinin, ne mantık, ne ilim, ne de bilimle uzaktan-yakından bağlantı kurulması zor! Siz transfer ettiğiniz ‘yabancı’ ağırlıklı oyuncuların ‘turşusunu’ mu kuracaksınız! Eğer bir teknik adam, sırf kulübü maç başına ‘prim’ zafiyetine kapılmamasından dolayı ‘genç’ veya ‘yedek’ kadro ile çıkarsa, elbette sürpriz olmayan sonuçlara da imza atacaktır. Madem öyle, teknik adam yardımcısını göndersin maça, asil hoca evinde, ‘ekran’ karşısında çekirdek çıtırdatarak maçları izlemesi daha mantıklı olmaz mı? Ondan sonra ‘eserinizle’ gurur duyun! Alınmak, gücenmek yok. ‘Siz oyunu oynadınız, biz ise senaryosunu yazdık’ deriz. 

Net konuşmak istiyorum; ‘Maçın küçük veya büyüğü olmaz. Olmamalı!. Avrupa’da şurada-burada örneği de vermek istemiyorum. Bir futbolcu giydiği ‘formasının’ hakkını vermesi gerekiyor. Eğer maç ayırt etmek gibi bir yolu seçerseniz, performansınızda ‘dalgalanmayı’ bırakın, hedeflerinizi şaşırır, karakter sahibi iseniz de kendinizi tanımaz hale gelirsiniz!..

Şu gerçeğin de altını çizmekte yarar var! Oynadığınız bir maçta sahaya ‘çoğunluğu’ genç oyuncuları sürerseniz, yeni bir oyuncuyu kazanmak bir yana, maçı da kaybetme durumunda kalırsınız. Öyle ise yapılması gereken, her mevki için A kadronuza monte edeceğiniz birer oyuncu ile sahaya çıkmanız, yeni yıldızların da keşfedilmesini sağlayacaktır… 

Bugün Avrupa liglerinde kaç takımımız var ki! Onu da geçelim! Yabancı ağırlıklı kadroları ile haftada bir maç oyna, yeri geliyor devre arası, yağmur-çamur bahaneleri, sonra yan gel yat. Peki, bu oyuncular maç yapmadan nasıl ‘formlarını’ koruyacaklar!

Trabzonspor’un Gaziantep deplasmanında yenilmesi, yeniden Trabzon’a dönen çiçeği burnunda teknik direktör Hami Mandıralıya önemli bir ‘ders’ değil mi? Otursun o derse çalışsın… Sivas Belediyespor’un Beşiktaş’ı yenmesine ne diyorsunuz? Yapılan yanlışları ‘sümenaltı’ etme cesaret-erdemliği gösterdiğimiz takdirde, bu ve benzeri soruların karşılığı, futbolumuzun geleceği ‘kaybolmaya’ mahkûm olacaktır.

Sonuç olarak ortaya ne çıkıyor, biliyor musunuz? Birileri ‘istekte’ bulundu diye, inanmadığınız ‘işin’ siparişi yetiştirmeye çalışırsanız, yaptığınız işi ‘enkaza’ çevirir ve altında kalırsınız. Kısaca Ziraat Türkiye Kupası, miskinlerin değil, işini fırsata çevirebilen ‘futbol’ severin Kupası. Anlamak isteyene tabii…

Ziraat Türkiye Kupası’nda grup karşılaşmalarının sona ermesinin hemen ardından, "son 16 tur" oynanıyor. Kulüp yöneticilerine sorsanız ‘işkence’ sürecinde yavaş yavaş sona yaklaşılıyor. Niçin? Kupanın geliri, giderini karşılamıyor. Neden? Oyuncuların sözleşmelerinin ‘eklenen’ madde gereği, çıktığı her maç ‘ücret’ alması. Bunun bir başka izahı, futbolcu oynadığı her maçta ‘para’ kazanması. Durum böyle olunca, Kupa Maçları dönüşüyor ‘mali’ işkenceye! 

Buyurun buradan yakın türünden bir yaklaşım, sözde ‘mali’ tasarruf. Türkiye Kupasını için ‘angarya’ gören anlayışın, futbolla inşa edilen yapının özeti adeta. Futbolun ‘neden’ battığının en canlı örneği. Simaları medyatik olmasa, bunlara para babası ‘Napolyon’un akrabaları..’ denilir! Kısacası, maç yapmadan para kazanmak isteyen zihniyetin ‘asil’ patronları! Peki, ‘tutsak’ edebiyatından esinlenen böyle bir yaklaşımdan nasıl kurtarılır;  ‘Futbolcularla karşılıklı atılan imzalarda, maç başına maddesinin kaldırılması’. 

Kupanın ‘angarya’ görülmesinin, ne mantık, ne ilim, ne de bilimle uzaktan-yakından bağlantı kurulması zor! Siz transfer ettiğiniz ‘yabancı’ ağırlıklı oyuncuların ‘turşusunu’ mu kuracaksınız! Eğer bir teknik adam, sırf kulübü maç başına ‘prim’ zafiyetine kapılmamasından dolayı ‘genç’ veya ‘yedek’ kadro ile çıkarsa, elbette sürpriz olmayan sonuçlara da imza atacaktır. Madem öyle, teknik adam yardımcısını göndersin maça, asil hoca evinde, ‘ekran’ karşısında çekirdek çıtırdatarak maçları izlemesi daha mantıklı olmaz mı? Ondan sonra ‘eserinizle’ gurur duyun! Alınmak, gücenmek yok. ‘Siz oyunu oynadınız, biz ise senaryosunu yazdık’ deriz. 

Net konuşmak istiyorum; ‘Maçın küçük veya büyüğü olmaz. Olmamalı!. Avrupa’da şurada-burada örneği de vermek istemiyorum. Bir futbolcu giydiği ‘formasının’ hakkını vermesi gerekiyor. Eğer maç ayırt etmek gibi bir yolu seçerseniz, performansınızda ‘dalgalanmayı’ bırakın, hedeflerinizi şaşırır, karakter sahibi iseniz de kendinizi tanımaz hale gelirsiniz!..

Şu gerçeğin de altını çizmekte yarar var! Oynadığınız bir maçta sahaya ‘çoğunluğu’ genç oyuncuları sürerseniz, yeni bir oyuncuyu kazanmak bir yana, maçı da kaybetme durumunda kalırsınız. Öyle ise yapılması gereken, her mevki için A kadronuza monte edeceğiniz birer oyuncu ile sahaya çıkmanız, yeni yıldızların da keşfedilmesini sağlayacaktır… 

Bugün Avrupa liglerinde kaç takımımız var ki! Onu da geçelim! Yabancı ağırlıklı kadroları ile haftada bir maç oyna, yeri geliyor devre arası, yağmur-çamur bahaneleri, sonra yan gel yat. Peki, bu oyuncular maç yapmadan nasıl ‘formlarını’ koruyacaklar!

Trabzonspor’un Gaziantep deplasmanında yenilmesi, yeniden Trabzon’a dönen çiçeği burnunda teknik direktör Hami Mandıralıya önemli bir ‘ders’ değil mi? Otursun o derse çalışsın… Sivas Belediyespor’un Beşiktaş’ı yenmesine ne diyorsunuz? Yapılan yanlışları ‘sümenaltı’ etme cesaret-erdemliği gösterdiğimiz takdirde, bu ve benzeri soruların karşılığı, futbolumuzun geleceği ‘kaybolmaya’ mahkûm olacaktır.

Sonuç olarak ortaya ne çıkıyor, biliyor musunuz? Birileri ‘istekte’ bulundu diye, inanmadığınız ‘işin’ siparişi yetiştirmeye çalışırsanız, yaptığınız işi ‘enkaza’ çevirir ve altında kalırsınız. Kısaca Ziraat Türkiye Kupası, miskinlerin değil, işini fırsata çevirebilen ‘futbol’ severin Kupası. Anlamak isteyene tabii…