Türkler yolsuzlukta rekora koşuyor ama yolsuzluk öldürücü olabilir!
Türkler yolsuzlukta rekora koşuyor ama yolsuzluk öldürücü olabilir!
- 31-01-2019 00:07
- 2195
- 31-01-2019 00:07
- 2195
Yolsuzluğun tarihi insanlık tarihiyle başlar. Ama yakın tarihimizde hayli yolsuzluk vakıası mevcut.
Cumhuriyet tarihinin ilk siyasal yolsuzluk olayı; 1928’de ortaya çıkan “Yavuz-Havuz Davası”ydı.
Dava, Bahriye Vekili İhsan Bey ve arkadaşlarının Yüce Divan’da yargılanıp hüküm giymesi ile sonuçlanmıştı.
Eylül 1927’de İsmet Paşa, Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa iletmiş, Yavuz zırhlısının onarım işinde bazı suiistimallerin olduğunu belirtmiş ve Bahriye Vekili İhsan Bey’in sorumlu olabileceğini ifade etmişti.
Bahriye Vekili’nin “Yavuz’un havuzlanması” sırasında ilgili firmadan rüşvet aldığı iddiası, TBMM’de tartışılmıştı.
Yüce Divan; Denizcilik Bakanı Topçu İhsan’ın iki sene ağır hapsine, rütbe ve memuriyetten mahrumiyetine ittifakla karar vermişti.
İsmet İnönü’nün kardeşi ve eniştesi de yolsuzluğa bulaşmıştı!
Topçu İhsan’ı Yavuz-Havuz Davası’nda tasfiye eden İsmet İnönü, kardeşi Hasan Temelli ve eniştesi Abdürrezzak Okatan’ın yolsuzlukları yüzünden onları korumak adına Mustafa Kemal Atatürk'le tartışmıştı.
Kardeşi Hasan Rıza (lakabı `Kambur) ile eniştesi Abdürrezzak, İsmet İnönü`nün başını bir hayli ağrıtmıştı.
İsmet İnönü ile Atatürk arasında yaşanan ve İnönü`nün başbakanlıktan ayrılmasıyla sonuçlanan olayda, enişte Abdürrezzak Okatan’ın Bomonti Bira Fabrikası’ndan rüşvet aldığı ortaya çıkmıştı.
İnönü ailesini ilgilendiren diğer olay ise 1949’da Türkiye’nin donanmanın ihtiyacı olan altı gemiyi ABD'den almasında yaşanmıştı.
Alımlar yapıldıktan sonra o sırada Demokrat Parti milletvekili olan Ahmet Gürkan’a gelen ihbar mektubunda gemilerin alımı için yüklüce bir komisyon ödendiği bilgisi verilmişti.
-Hasan Rıza Temelli'nin vefat ilanında, "İsmet İnönü" ismi de "kardeşleri" arasına sıkıştırılmış!..-
Ama asıl ilginç olan, komisyonun ödendiği şirketin ortağı olan ismin, Cumhurbaşkanı Milli Şef İsmet İnönü’nün kardeşi, “kambur” lakaplı Hasan Rıza Temelli olmasıydı.
Demokrat Parti döneminde de yolsuzluk vardı!
Demokrat Parti’nin Başbakanı Adnan Menderes'in, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'a karşı koz olarak sakladığı örtülü ödenek belgeleri, idama giden yargılama sürecinde önemli rol oynamıştı.
Bu belgelerde Başbakan Menderes'in ailesine ve yakınlarına özel eşyaların alınması için örtülü ödenekten yapılan harcamalar vardı. Alınan eşyalar arasında cımbız ve pardesü bulunması dikkatlerden kaçmamıştı.
Demokrat Parti döneminde yolsuzluk iddiaları, piyasadaki vurgunculara yönelikti.
Bazı ürünlerin ithali zordu ve döviz sıkıntısı olduğu için bunlar, yasal şekilde ithal edilemiyordu.
Bu nedenle piyasada karaborsa hortladı.
Yasadışı yollardan elde edilen ihtiyaç maddeleri kendi değerinin çok üstünde ve el altından satılıyor, böylece büyük kârlar sağlanıyordu.
Tam bir vurgun yaşanmıştı.
12 Eylül 1980 sonrası yolsuzluklar...
12 Eylül darbesi öncesinde Başbakan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in ‘Sunta Kaçakçılığı’ dillerden düşmemişti.
Ancak merhum Demirel ve Ecevit’in yolsuzluklarına rastlanılmamıştı.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin komutanlarından Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, F-16 ihalesinde 23 milyon dolar rüşvet aldığı iddiasıyla ABD tarafından rüşvetle suçlanmıştı.
Lockheed General Dynamics Şirketi’nin Yunan asıllı eski Başkan Yardımcısı Takis Veliotis, 1981’de sonuçlanan F-16 anlaşmasının yapılabilmesi için Türkiye'de 23 milyon dolar rüşvet verdiklerini itiraf etmişti.
Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde de en büyük yolsuzluk, “hayalî ihracat”ta yaşanmıştı. Naylon fatura gerçeği ile o dönemde tanışılmıştı.
Özal’ın ağzından çıkan “Benim memurum işini bilir” cümlesi ile de yapanların yanına kâr kalan rüşvet, yolsuzluk, suiistimal bir anlamda meşrulaştırılmıştı.
Uzun sözün kısası ‘’Çalıyor ama hizmet de ediyor’’ kokuşmuş anlayışının yerleşmesi, İnönü’nün, Atatürk tarafından Başbakanlıktan istifa ettirilmesinin sonrasında da devam ederek DP ve Menderes dönemiyle başladı da denilebilir.
Refah Partisi klasiği: “Rüşvet alan da veren de melundur”
Milli Görüş çizgisindeki Refah Partisi’ni, geniş halk kitlelerinin nezdinde saygın kılan, belediyecilikteki başarılı faaliyetleri olmuştu.
Refah Partili belediyeler Erbakan Hoca’nın talimatıyla giriş kapılarına Hz Peygamber’e nisbet edilen “Rüşvet alan da veren de mel’undur” hadisini asmıştı.
“Rüşvet alan da veren de mel’undur” çizgisinden “Hizmet etsin, dinime imanıma saygılı olsun, çalmaya hakkı vardır.” çizgisine nasıl gelindi? inanın merak ediyorum.
Batı ve bizde kahramanlık algısı; Robin Hood’dan Köroğlu’na!
İngiliz halk hikâyelerinde “kanun kaçağı bir halk kahramanı” olarak tanımlanan Robin Hood, fakirlere vermek için zenginlerden çalan, hürmetkâr, eli açık ve okçulukta oldukça yetenekli biri olarak anılıyordu.
Köroğlu; Bolu Beyi'nden babasının intikamını almak üzere dağlara çıkan, yiğitliği destanlaşan bir isyancıdır.
Robin Hood’un davası, fakir halkı sömüren zengin aristokrasiye başkaldırarak ekonomik temelli sınıfsal eşitliği sağlamaktı.
Köroğlu ise babasını öldürten Bolu Bey’ine meydan okuyor, yanına topladığı başıbozuklarla yağma ve talan gerçekleştiriyordu.
Bu iki örnek, doğu toplumlarının yolsuzluğa bakış açısını ortaya koyabilir.
Günümüzün Robin Hood’u Peter Eigen ve yolsuzlukla mücadelesi...
“Transparency International”ı hiç duydunuz mu? Uluslararası Şeffaflık Örgütü. 1993’te Berlin'de kurulmuş uluslararası bir sivil toplum örgütü.
100’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Berlin'deki küçük bir sekreterya uluslararası şeffaflık hareketini koordine etmekte ve desteklemekte. Ayrıca Londra'da bir araştırma bölümü var.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri ve Yolsuzluk Algı Endeksi, 1995'ten bu yana her yıl düzenli yayınlanıyor.
Kurucusu küresel isyankar Avukat Peter Eigen.
Peter Egen, 1938 yılında Augsbur'da doğumlu. Erlangen-Nürnberg, Frankfurt üniversiteleriyle Fullsrgt bursu kazanarak gittiği ABD'de Kansan üniversitesinde hukuk eğitimi gördü.
Bill Drayton, Harvard, Yale ve Oxford'da hukuk eğitimi aldığına göre sıkı hukukçu. “Boş teneke” değil yani.
Öğrencilik döneminde 1960'lı yıllarda ABD'de siyahların haklarını savunan "MAACP" üyesi ve Yurttaş Hakları Hareketi'nin aktivistlerinden. Uzun yıllar Mc Kinsey'de çalışmışlığı var. Ama asıl işi sosyal girişimcilik.
50 bin dolara kurduğu Ashoka, bugün 50 milyon dolara ulaşmış, 63 ülkede 2000 sosyal girişimciyi destekliyor.
Sözde değil özde yeşilci. New York'ta her boş alanı yeşil alana dönüştürüyor.
ABD'de işsizlikle mücadelede çözümler üretiyor. Anlayacağınız boş beleş bir adam. Köşeyi dönmek, birçok uluslararası projeden “indiragandi yapmak” varken bu tür faydasız işlerle uğraşıyor. Gâvur kafası işte!
Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2018 Yolsuzluk Algı Endeksi'nde Türkiye!
Bazı durumlarda yolsuzluk iddialarını, hükümet krizine dönüştürmek için yabancı gizli servisler operasyon yapabiliyor.
Türkiye'yi sarsan 17-25 Aralık soruşturma sürecinde, benzer bir durum yaşanmıştı. Bu bir, algı operasyonuydu.
Yolsuzluk Türkiye’ye özgü değil.
Yolsuzluk sınır tanımıyor, din tanımıyor, ırk tanımıyor.
Dünya genelinde rüşvet ve yolsuzluk ve buna paralel olarak ta yoksulluk artıyor.
Yolsuzluk her sektörde görülebiliyor ve denetimsizlik olarak karşımıza çıkabiliyor.
Her türlü güvenlik önlemi ve denetimden yoksun olan fabrikanın, çalışanlara mezar olmasıyla ilgili yüzlerce örnek var. İşte bu nedenle “Yolsuzluk öldürücü olabilir” ilkesi en önemli düstur olmalı.
Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarının gitgide zayıflaması ile yolsuzluk arasında bağ olduğu düşünülürse hükümetlerin, yolsuzlukla mücadele laf değil, icraat üretmeleri ve daha kararlı olmaları gerekiyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2018 Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 78. sırada yer alan Türkiye "demokrasi geleneği bulunmayan ülkelerle" aynı kategoride iyi mi?
180 ülkedeki durumla ilgili algı endeksinde, ülkelerin üçte ikisi, 100 puan üzerinde yapılan değerlendirmede 50'nin altında puan alarak "yolsuz ülkeler" arasında yer aldı.
Yolsuzluk Algı Endeksi'nin üst sıralarında İskandinav ülkeleri yer aldı. 100 üzerinden 88 puanla Danimarka endeksin ilk sırasında yer alırken onu 87 puanla Yeni Zelanda izledi.
Üçüncü sırayı ise İsveç, İsviçre, Finlandiya ve Singapur paylaştı. Endeksin son sıralarında ise 13 puanla Güney Sudan ve Suriye, 10 puanla Somali bulunuyor.
Örgütün raporuna göre, hukuk devletinin ve demokratik kurumların zayıflaması, sivil toplum ve bağımsız medyanın toplumdaki alanlarının daralması durumunda bir ülkede yolsuzluk artış gösteriyor.
Raporda, son yıllarda dokuz ve sekiz puan kaybeden Macaristan ve Türkiye'deki durum buna örnek gösterildi. Geçen yıla kıyasla bir puan artış gösteren Türkiye 41 puanla bu seneki Yolsuzluk Algı Endeksi'nin 78. sırasında yer aldı.
Ancak Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin verdiği bilgilere göre, Türkiye 2012 yılından bu yana endekste en çok gerileyen beş ülke arasında.
Son 5 yılda en çok puan kaybeden beş ülke Santa Lucia (-16), Bahreyn (-15), Suriye (-13), Macaristan (-9) ve Türkiye (-8) oldu.
Eyyy muktedirler! Hani “Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi” diye insan sormadan edemiyor? Siz, İslam ülkelerinde “yolsuzlukla mücadele amaçlı dernek” gördünüz duydunuz mu?
Yolsuzluk öldürür, tıpkı Şah Rıza Pehlevi’yi, Saddam Hüseyin’i ve Libya lideri Muammer Kaddafi’yi öldürdüğü gibi. Çünkü yolsuzluk, yoksulluğu büyütür. Yoksulluk kaosu getirir.
Hz. Peygamber ve Hz Ali’nin en büyük öğrencisi Ebuzer, boşuna dememiş; “Evin bir kapısından fakirlik girdi mi, diğer kapısından çıkan din olur!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Yolsuzluğun tarihi insanlık tarihiyle başlar. Ama yakın tarihimizde hayli yolsuzluk vakıası mevcut.
Cumhuriyet tarihinin ilk siyasal yolsuzluk olayı; 1928’de ortaya çıkan “Yavuz-Havuz Davası”ydı.
Dava, Bahriye Vekili İhsan Bey ve arkadaşlarının Yüce Divan’da yargılanıp hüküm giymesi ile sonuçlanmıştı.
Eylül 1927’de İsmet Paşa, Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa iletmiş, Yavuz zırhlısının onarım işinde bazı suiistimallerin olduğunu belirtmiş ve Bahriye Vekili İhsan Bey’in sorumlu olabileceğini ifade etmişti.
Bahriye Vekili’nin “Yavuz’un havuzlanması” sırasında ilgili firmadan rüşvet aldığı iddiası, TBMM’de tartışılmıştı.
Yüce Divan; Denizcilik Bakanı Topçu İhsan’ın iki sene ağır hapsine, rütbe ve memuriyetten mahrumiyetine ittifakla karar vermişti.
İsmet İnönü’nün kardeşi ve eniştesi de yolsuzluğa bulaşmıştı!
Topçu İhsan’ı Yavuz-Havuz Davası’nda tasfiye eden İsmet İnönü, kardeşi Hasan Temelli ve eniştesi Abdürrezzak Okatan’ın yolsuzlukları yüzünden onları korumak adına Mustafa Kemal Atatürk'le tartışmıştı.
Kardeşi Hasan Rıza (lakabı `Kambur) ile eniştesi Abdürrezzak, İsmet İnönü`nün başını bir hayli ağrıtmıştı.
İsmet İnönü ile Atatürk arasında yaşanan ve İnönü`nün başbakanlıktan ayrılmasıyla sonuçlanan olayda, enişte Abdürrezzak Okatan’ın Bomonti Bira Fabrikası’ndan rüşvet aldığı ortaya çıkmıştı.
İnönü ailesini ilgilendiren diğer olay ise 1949’da Türkiye’nin donanmanın ihtiyacı olan altı gemiyi ABD'den almasında yaşanmıştı.
Alımlar yapıldıktan sonra o sırada Demokrat Parti milletvekili olan Ahmet Gürkan’a gelen ihbar mektubunda gemilerin alımı için yüklüce bir komisyon ödendiği bilgisi verilmişti.
-Hasan Rıza Temelli'nin vefat ilanında, "İsmet İnönü" ismi de "kardeşleri" arasına sıkıştırılmış!..-
Ama asıl ilginç olan, komisyonun ödendiği şirketin ortağı olan ismin, Cumhurbaşkanı Milli Şef İsmet İnönü’nün kardeşi, “kambur” lakaplı Hasan Rıza Temelli olmasıydı.
Demokrat Parti döneminde de yolsuzluk vardı!
Demokrat Parti’nin Başbakanı Adnan Menderes'in, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'a karşı koz olarak sakladığı örtülü ödenek belgeleri, idama giden yargılama sürecinde önemli rol oynamıştı.
Bu belgelerde Başbakan Menderes'in ailesine ve yakınlarına özel eşyaların alınması için örtülü ödenekten yapılan harcamalar vardı. Alınan eşyalar arasında cımbız ve pardesü bulunması dikkatlerden kaçmamıştı.
Demokrat Parti döneminde yolsuzluk iddiaları, piyasadaki vurgunculara yönelikti.
Bazı ürünlerin ithali zordu ve döviz sıkıntısı olduğu için bunlar, yasal şekilde ithal edilemiyordu.
Bu nedenle piyasada karaborsa hortladı.
Yasadışı yollardan elde edilen ihtiyaç maddeleri kendi değerinin çok üstünde ve el altından satılıyor, böylece büyük kârlar sağlanıyordu.
Tam bir vurgun yaşanmıştı.
12 Eylül 1980 sonrası yolsuzluklar...
12 Eylül darbesi öncesinde Başbakan Süleyman Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in ‘Sunta Kaçakçılığı’ dillerden düşmemişti.
Ancak merhum Demirel ve Ecevit’in yolsuzluklarına rastlanılmamıştı.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin komutanlarından Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, F-16 ihalesinde 23 milyon dolar rüşvet aldığı iddiasıyla ABD tarafından rüşvetle suçlanmıştı.
Lockheed General Dynamics Şirketi’nin Yunan asıllı eski Başkan Yardımcısı Takis Veliotis, 1981’de sonuçlanan F-16 anlaşmasının yapılabilmesi için Türkiye'de 23 milyon dolar rüşvet verdiklerini itiraf etmişti.
Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde de en büyük yolsuzluk, “hayalî ihracat”ta yaşanmıştı. Naylon fatura gerçeği ile o dönemde tanışılmıştı.
Özal’ın ağzından çıkan “Benim memurum işini bilir” cümlesi ile de yapanların yanına kâr kalan rüşvet, yolsuzluk, suiistimal bir anlamda meşrulaştırılmıştı.
Uzun sözün kısası ‘’Çalıyor ama hizmet de ediyor’’ kokuşmuş anlayışının yerleşmesi, İnönü’nün, Atatürk tarafından Başbakanlıktan istifa ettirilmesinin sonrasında da devam ederek DP ve Menderes dönemiyle başladı da denilebilir.
Refah Partisi klasiği: “Rüşvet alan da veren de melundur”
Milli Görüş çizgisindeki Refah Partisi’ni, geniş halk kitlelerinin nezdinde saygın kılan, belediyecilikteki başarılı faaliyetleri olmuştu.
Refah Partili belediyeler Erbakan Hoca’nın talimatıyla giriş kapılarına Hz Peygamber’e nisbet edilen “Rüşvet alan da veren de mel’undur” hadisini asmıştı.
“Rüşvet alan da veren de mel’undur” çizgisinden “Hizmet etsin, dinime imanıma saygılı olsun, çalmaya hakkı vardır.” çizgisine nasıl gelindi? inanın merak ediyorum.
Batı ve bizde kahramanlık algısı; Robin Hood’dan Köroğlu’na!
İngiliz halk hikâyelerinde “kanun kaçağı bir halk kahramanı” olarak tanımlanan Robin Hood, fakirlere vermek için zenginlerden çalan, hürmetkâr, eli açık ve okçulukta oldukça yetenekli biri olarak anılıyordu.
Köroğlu; Bolu Beyi'nden babasının intikamını almak üzere dağlara çıkan, yiğitliği destanlaşan bir isyancıdır.
Robin Hood’un davası, fakir halkı sömüren zengin aristokrasiye başkaldırarak ekonomik temelli sınıfsal eşitliği sağlamaktı.
Köroğlu ise babasını öldürten Bolu Bey’ine meydan okuyor, yanına topladığı başıbozuklarla yağma ve talan gerçekleştiriyordu.
Bu iki örnek, doğu toplumlarının yolsuzluğa bakış açısını ortaya koyabilir.
Günümüzün Robin Hood’u Peter Eigen ve yolsuzlukla mücadelesi...
“Transparency International”ı hiç duydunuz mu? Uluslararası Şeffaflık Örgütü. 1993’te Berlin'de kurulmuş uluslararası bir sivil toplum örgütü.
100’den fazla ülkede faaliyet gösteriyor. Berlin'deki küçük bir sekreterya uluslararası şeffaflık hareketini koordine etmekte ve desteklemekte. Ayrıca Londra'da bir araştırma bölümü var.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International) yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından biri ve Yolsuzluk Algı Endeksi, 1995'ten bu yana her yıl düzenli yayınlanıyor.
Kurucusu küresel isyankar Avukat Peter Eigen.
Peter Egen, 1938 yılında Augsbur'da doğumlu. Erlangen-Nürnberg, Frankfurt üniversiteleriyle Fullsrgt bursu kazanarak gittiği ABD'de Kansan üniversitesinde hukuk eğitimi gördü.
Bill Drayton, Harvard, Yale ve Oxford'da hukuk eğitimi aldığına göre sıkı hukukçu. “Boş teneke” değil yani.
Öğrencilik döneminde 1960'lı yıllarda ABD'de siyahların haklarını savunan "MAACP" üyesi ve Yurttaş Hakları Hareketi'nin aktivistlerinden. Uzun yıllar Mc Kinsey'de çalışmışlığı var. Ama asıl işi sosyal girişimcilik.
50 bin dolara kurduğu Ashoka, bugün 50 milyon dolara ulaşmış, 63 ülkede 2000 sosyal girişimciyi destekliyor.
Sözde değil özde yeşilci. New York'ta her boş alanı yeşil alana dönüştürüyor.
ABD'de işsizlikle mücadelede çözümler üretiyor. Anlayacağınız boş beleş bir adam. Köşeyi dönmek, birçok uluslararası projeden “indiragandi yapmak” varken bu tür faydasız işlerle uğraşıyor. Gâvur kafası işte!
Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2018 Yolsuzluk Algı Endeksi'nde Türkiye!
Bazı durumlarda yolsuzluk iddialarını, hükümet krizine dönüştürmek için yabancı gizli servisler operasyon yapabiliyor.
Türkiye'yi sarsan 17-25 Aralık soruşturma sürecinde, benzer bir durum yaşanmıştı. Bu bir, algı operasyonuydu.
Yolsuzluk Türkiye’ye özgü değil.
Yolsuzluk sınır tanımıyor, din tanımıyor, ırk tanımıyor.
Dünya genelinde rüşvet ve yolsuzluk ve buna paralel olarak ta yoksulluk artıyor.
Yolsuzluk her sektörde görülebiliyor ve denetimsizlik olarak karşımıza çıkabiliyor.
Her türlü güvenlik önlemi ve denetimden yoksun olan fabrikanın, çalışanlara mezar olmasıyla ilgili yüzlerce örnek var. İşte bu nedenle “Yolsuzluk öldürücü olabilir” ilkesi en önemli düstur olmalı.
Demokrasinin vazgeçilmez kurumlarının gitgide zayıflaması ile yolsuzluk arasında bağ olduğu düşünülürse hükümetlerin, yolsuzlukla mücadele laf değil, icraat üretmeleri ve daha kararlı olmaları gerekiyor.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün 2018 Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 78. sırada yer alan Türkiye "demokrasi geleneği bulunmayan ülkelerle" aynı kategoride iyi mi?
180 ülkedeki durumla ilgili algı endeksinde, ülkelerin üçte ikisi, 100 puan üzerinde yapılan değerlendirmede 50'nin altında puan alarak "yolsuz ülkeler" arasında yer aldı.
Yolsuzluk Algı Endeksi'nin üst sıralarında İskandinav ülkeleri yer aldı. 100 üzerinden 88 puanla Danimarka endeksin ilk sırasında yer alırken onu 87 puanla Yeni Zelanda izledi.
Üçüncü sırayı ise İsveç, İsviçre, Finlandiya ve Singapur paylaştı. Endeksin son sıralarında ise 13 puanla Güney Sudan ve Suriye, 10 puanla Somali bulunuyor.
Örgütün raporuna göre, hukuk devletinin ve demokratik kurumların zayıflaması, sivil toplum ve bağımsız medyanın toplumdaki alanlarının daralması durumunda bir ülkede yolsuzluk artış gösteriyor.
Raporda, son yıllarda dokuz ve sekiz puan kaybeden Macaristan ve Türkiye'deki durum buna örnek gösterildi. Geçen yıla kıyasla bir puan artış gösteren Türkiye 41 puanla bu seneki Yolsuzluk Algı Endeksi'nin 78. sırasında yer aldı.
Ancak Uluslararası Şeffaflık Derneği'nin verdiği bilgilere göre, Türkiye 2012 yılından bu yana endekste en çok gerileyen beş ülke arasında.
Son 5 yılda en çok puan kaybeden beş ülke Santa Lucia (-16), Bahreyn (-15), Suriye (-13), Macaristan (-9) ve Türkiye (-8) oldu.
Eyyy muktedirler! Hani “Yolsuzlukla Mücadele Stratejisi” diye insan sormadan edemiyor? Siz, İslam ülkelerinde “yolsuzlukla mücadele amaçlı dernek” gördünüz duydunuz mu?
Yolsuzluk öldürür, tıpkı Şah Rıza Pehlevi’yi, Saddam Hüseyin’i ve Libya lideri Muammer Kaddafi’yi öldürdüğü gibi. Çünkü yolsuzluk, yoksulluğu büyütür. Yoksulluk kaosu getirir.
Hz. Peygamber ve Hz Ali’nin en büyük öğrencisi Ebuzer, boşuna dememiş; “Evin bir kapısından fakirlik girdi mi, diğer kapısından çıkan din olur!
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete