ULU SULTAN ABDÜLHAMİD HAN..
ULU SULTAN ABDÜLHAMİD HAN..
- 13-02-2017 02:41
- 480
- 13-02-2017 02:41
- 480
10 Şubat 2017..
Cennetmekân Sultan 2. Abdülhamid Han’ın ahireti teşrifinin 99. yıldönümü..
Büyük Padişah 22 Eylül 1842 tarihinde dünyayı teşrif etti..
Vefatı ise 10 Şubat 1918 tarihinde oldu..
Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han Hazretleri vatanını milletini çok seven bir padişahtı ve 33 yıllık saltanatı müddetince bir karış Osmanlı toprağını elden çıkartmamıştı..
Ancak; entrikacılığı ve dalavereciliği yaşama biçimi yapmış bir güruhun tetikçileri tarafından tahttan indirildi..
Ardından da, Osmanlı Devleti’nin iki yakası bir araya gelmedi..
Ellerinde Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi’nin fetvası olan ve kendilerini özgürlük mücahitleri olarak tanımlayan ancak resmen bu aziz vatana ihanet eden çetenin mensupları, 27 Nisan 1909 tarihinde Yıldız Sarayı’na girerler ve Halife-i Rui Zemin olan Padişaha, tamamı uydurma olan “Millet sizi istemiyor” zırvasının ardından “hâl edildiğini” söylerler..
Bu hâl edilme hikayesi de oldukça ibretli ve acıklıdır..
Heyette bulunan kişiler, yukarıda belirttiğimiz gibi aziz milletimizin içini acıtacak cinstendir..
Ermeni Aram..
Selânik Mebusu ve Makedonya Locasına kayıtlı 33. derece bir mason olan Yahudi Emmanuel Karasso..
Draç Mebusu ve ayni zamanda Jandarma Mirlivası (Tuğgeneral) Arnavut Esat Toptani..
Ve Bahriye Feriki (Koramiral) Gürcü Arif Hikmet Paşa..
Tabii Sultan Abdülhamid’in hâl edilmesi olayında, yediği ekmeğe ihanet eden bu kişiler başarılı oldular olmasına, ama Osmanlı tebaasında aziz milletimize vefa gösteren kendilerini bizzat Osmanlı sayan Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar da vardı..
Evet, Esat Toptani Arnavut asıllıydı, Arif Hikmet Paşa Gürcü asıllıydı ama Abdülhamit Han’ın, saray muhafızlarının arasında Türkler'in yanı sıra Arnavutlar’dan, Gürcüler'den, Araplar'dan ve Boşnaklar'dan askerlerin de olduğu tarih kitaplarında yazılıdır..
Kısacası; mutlaka ve elbette, herkes ayni değildir ve de herkes yemek yediği tabağa pislemez..
Mesela, sırası da gelmişken bunlardan birinden, vefalı bir Yahudi’den bahsedeyim size..
Gerçi son yıllarda Filistin’de, Gazze’de, Müslümanları acımasızca katleden ve kendilerine Yahudi denen Siyonistler olduğu kadar, vefa sembolü, son derece barışçıl ve itidalli ve de yediği ekmeğe ihanet etmeyen gani gönüllü insanlar, şimdi de olduğu gibi o zamanlarda da varmış..
Abdülhamit Han, ince ruhlu, zarif ve kibar bir kişiydi.. Güzel sanatların çoğunda olduğu gibi, marangozlukta da ustaydı..
Kendi elleriyle, dillere destan bir koltuk yapmıştı.. Yapımında, anayurdu Hindistan olan abanoz ağacını kullanmıştı..
Kaplamasında kullandığı kumaş has ipekti.. Kumaş, devrin büyük adamlarına ipek halılar üreten Hereke tezgahlarında dokundu.. Koltuğun ortasında ise Sultan Abdülhamid’in bizzat işleyerek attığı imzası bulunuyordu..
Sultan, tahttan uzaklaştırılması esnasında, bu nadide eseri Yıldız Sarayı’ndaki sadık adamlarından Mali Müşaviri Yahudi Fresko Efendi’ye saklaması için emanet etti.. Koltuk ondan da oğlu Aseo’ya intikâl oldu..
Asar-ı Atika olan koltuğun daha sonraki hikâyesini Fresko’nun yıllarını Paris’te geçirmiş oğlu Aseo’dan dinleyelim..
Bakın ne anlatıyor Aseo;
Babam, son günleri yaklaştığında bana şöyle dedi; “Oğlum, bu koltuk dünyanın en asil milletinin padişahı tarafından bana emanet edilen bir kıymetli eserdir.. Bunu sakın satma!.. Sana dünyaları da bağışlasalar kimseye verme!.. Ben öldükten sonra git, Türk Büyükelçiliğine teslim et!..”
Babasının bu ricasını emir telâkki eden Aseo, I980’li yılların başında koltuğu Paris’teki Türk Büyükelçiliği'ne verir!..
Halbuki o koltuğu elde etmek için kimler harekete geçmemiştir ki.. Ne müzeler, ne zenginler, kartvizitinde “antikacı” yazan ne kara para aklayıcıları, neler neler!.. Ancak hiçbiri başarılı olamamıştır..
Hasılı kelam;
Musevi Fresko, efendisinin bu aziz hatırasına ihanet etmemiştir..
Oğlu Aseo’da bu emaneti çarçur edip babasının kemiklerini sızlatmamıştır..
Şayet başına bir kaza gelmemişse, bu koltuğun şimdilerde Beylerbeyi Sarayı'nda olduğu sanılmaktadır..
Ezcümle;
Sultan Abdülhamid Han Aleyhirrahmeti Vel Gufran Hazretleri, Memaliki Osmaniye’de, Türk, Kürt, Boşnak, Çerkez, Arap, Arnavut, Laz, Gürcü, Yahudi, Ermeni, Rum, Çingene, diye hiçbir milleti ayırmayan, herkesi Allah’ın kulu olarak gören ve kabul eden, kamil bir insan ve iyi bir Müslümandı..
Onun 33 yıl süren adaletli yönetimi, verdiğimiz misalde olduğu gibi Fresko’ları ve Fresko gibi daha nicelerini ortaya çıkarmıştır..
Sultan Abdülhamid Han’a Mevla Teala (CC) rahmet eylesin..
Mekanı cennet olsun..
Sami Özey, dikGAZETE.com
10 Şubat 2017..
Cennetmekân Sultan 2. Abdülhamid Han’ın ahireti teşrifinin 99. yıldönümü..
Büyük Padişah 22 Eylül 1842 tarihinde dünyayı teşrif etti..
Vefatı ise 10 Şubat 1918 tarihinde oldu..
Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han Hazretleri vatanını milletini çok seven bir padişahtı ve 33 yıllık saltanatı müddetince bir karış Osmanlı toprağını elden çıkartmamıştı..
Ancak; entrikacılığı ve dalavereciliği yaşama biçimi yapmış bir güruhun tetikçileri tarafından tahttan indirildi..
Ardından da, Osmanlı Devleti’nin iki yakası bir araya gelmedi..
Ellerinde Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi’nin fetvası olan ve kendilerini özgürlük mücahitleri olarak tanımlayan ancak resmen bu aziz vatana ihanet eden çetenin mensupları, 27 Nisan 1909 tarihinde Yıldız Sarayı’na girerler ve Halife-i Rui Zemin olan Padişaha, tamamı uydurma olan “Millet sizi istemiyor” zırvasının ardından “hâl edildiğini” söylerler..
Bu hâl edilme hikayesi de oldukça ibretli ve acıklıdır..
Heyette bulunan kişiler, yukarıda belirttiğimiz gibi aziz milletimizin içini acıtacak cinstendir..
Ermeni Aram..
Selânik Mebusu ve Makedonya Locasına kayıtlı 33. derece bir mason olan Yahudi Emmanuel Karasso..
Draç Mebusu ve ayni zamanda Jandarma Mirlivası (Tuğgeneral) Arnavut Esat Toptani..
Ve Bahriye Feriki (Koramiral) Gürcü Arif Hikmet Paşa..
Tabii Sultan Abdülhamid’in hâl edilmesi olayında, yediği ekmeğe ihanet eden bu kişiler başarılı oldular olmasına, ama Osmanlı tebaasında aziz milletimize vefa gösteren kendilerini bizzat Osmanlı sayan Yahudiler, Ermeniler ve Rumlar da vardı..
Evet, Esat Toptani Arnavut asıllıydı, Arif Hikmet Paşa Gürcü asıllıydı ama Abdülhamit Han’ın, saray muhafızlarının arasında Türkler'in yanı sıra Arnavutlar’dan, Gürcüler'den, Araplar'dan ve Boşnaklar'dan askerlerin de olduğu tarih kitaplarında yazılıdır..
Kısacası; mutlaka ve elbette, herkes ayni değildir ve de herkes yemek yediği tabağa pislemez..
Mesela, sırası da gelmişken bunlardan birinden, vefalı bir Yahudi’den bahsedeyim size..
Gerçi son yıllarda Filistin’de, Gazze’de, Müslümanları acımasızca katleden ve kendilerine Yahudi denen Siyonistler olduğu kadar, vefa sembolü, son derece barışçıl ve itidalli ve de yediği ekmeğe ihanet etmeyen gani gönüllü insanlar, şimdi de olduğu gibi o zamanlarda da varmış..
Abdülhamit Han, ince ruhlu, zarif ve kibar bir kişiydi.. Güzel sanatların çoğunda olduğu gibi, marangozlukta da ustaydı..
Kendi elleriyle, dillere destan bir koltuk yapmıştı.. Yapımında, anayurdu Hindistan olan abanoz ağacını kullanmıştı..
Kaplamasında kullandığı kumaş has ipekti.. Kumaş, devrin büyük adamlarına ipek halılar üreten Hereke tezgahlarında dokundu.. Koltuğun ortasında ise Sultan Abdülhamid’in bizzat işleyerek attığı imzası bulunuyordu..
Sultan, tahttan uzaklaştırılması esnasında, bu nadide eseri Yıldız Sarayı’ndaki sadık adamlarından Mali Müşaviri Yahudi Fresko Efendi’ye saklaması için emanet etti.. Koltuk ondan da oğlu Aseo’ya intikâl oldu..
Asar-ı Atika olan koltuğun daha sonraki hikâyesini Fresko’nun yıllarını Paris’te geçirmiş oğlu Aseo’dan dinleyelim..
Bakın ne anlatıyor Aseo;
Babam, son günleri yaklaştığında bana şöyle dedi; “Oğlum, bu koltuk dünyanın en asil milletinin padişahı tarafından bana emanet edilen bir kıymetli eserdir.. Bunu sakın satma!.. Sana dünyaları da bağışlasalar kimseye verme!.. Ben öldükten sonra git, Türk Büyükelçiliğine teslim et!..”
Babasının bu ricasını emir telâkki eden Aseo, I980’li yılların başında koltuğu Paris’teki Türk Büyükelçiliği'ne verir!..
Halbuki o koltuğu elde etmek için kimler harekete geçmemiştir ki.. Ne müzeler, ne zenginler, kartvizitinde “antikacı” yazan ne kara para aklayıcıları, neler neler!.. Ancak hiçbiri başarılı olamamıştır..
Hasılı kelam;
Musevi Fresko, efendisinin bu aziz hatırasına ihanet etmemiştir..
Oğlu Aseo’da bu emaneti çarçur edip babasının kemiklerini sızlatmamıştır..
Şayet başına bir kaza gelmemişse, bu koltuğun şimdilerde Beylerbeyi Sarayı'nda olduğu sanılmaktadır..
Ezcümle;
Sultan Abdülhamid Han Aleyhirrahmeti Vel Gufran Hazretleri, Memaliki Osmaniye’de, Türk, Kürt, Boşnak, Çerkez, Arap, Arnavut, Laz, Gürcü, Yahudi, Ermeni, Rum, Çingene, diye hiçbir milleti ayırmayan, herkesi Allah’ın kulu olarak gören ve kabul eden, kamil bir insan ve iyi bir Müslümandı..
Onun 33 yıl süren adaletli yönetimi, verdiğimiz misalde olduğu gibi Fresko’ları ve Fresko gibi daha nicelerini ortaya çıkarmıştır..
Sultan Abdülhamid Han’a Mevla Teala (CC) rahmet eylesin..
Mekanı cennet olsun..
Sami Özey, dikGAZETE.com