Yalan haber, -sosyal- medya, iftira, ihânet ve devlet

Yalan haber, -sosyal- medya, iftira, ihânet ve devlet

Dünya zor günler geçiriyor. 

Özellikle Sanayi Devrimi ile tüm dünyayı, kölelik, hammadde soygunu, uyuşturucu, her türlü insan ticareti, savaşlar, silah satışları, fiilî işgâl, ekonomik işgal…

Adına ne derseniz deyin, Küresel zulümlerle, ardı ardına çıkan Dünya Savaşları ile kan gölüne döndürdü hâkim güçler.

Coğrafyaya bakın..

Dış güç etkisi ne kadar çok.

Kendi dinamiklerinizi dumûra uğratırsanız olacağı budur.

Batı, Akdeniz kendilerine Türkler tarafından kapatılınca, açık denizlere yöneldi. 

Keşifler sonucunda sömürgelerle oluşturduğu zenginliği, icâdlarla “Sanayi Devrimi”ne dönüştürmeyi becerdi. 

Matbaanın ülkeye giriş hikâyesi, rasathanenin topa tutulması, vb. birçok hikâye var geçmişimizde. 

Galile’nin engizisyonda yargılanmasına benzer maalesef bizde de kara sayfalar mevcut.

21. yüzyıl… “Eller aya, biz yaya!..” 

Biz mi? 

Başta İslâm Ülkeleri olmak üzere, Asya ve Afrika halklarının tamamına yakını. 

Elitler Avrupa’da, daha elitler ABD’nde ve İngiltere’de.

Kırmak için zincirleri bilgi gerek, teknoloji gerek, bulmak gerek, yapmak gerek.

Bizde durum nasıl? 

Herkes ülkeyi konuşuyor, devleti konuşuyor, dünyayı konuşuyor. Sadece kendi üzerine düşenlerle ilgilenmiyor. Dışında ve çok yukarısındaki her şeyle çok ilgili.

Gençler okumak istiyor. 

Sâdece daha az çalışabileceği işler yapabilmek, sabit bir maaş alabilmek için. 

Bakıyorum, fakir ailelerin çocukları, işçi babalarından kötü ders almışlar, aileler böyle yönlendiriyor; ancak kocaman fabrikası olan, üretim yapan baba, oğullar mühendis, yabancı dilleri var, devlete ya da özel sektörde kaymak bir işe kendince çocuklarını sokmaya çalışıyor.

Devlet mi? 

Kutsiyet ve değeri aşındırılmaya devam ediyor. 

Aksayan her konuda rencide edilen maâlesef Devlet ve Milletimizin değerler sistemi..

Şu anda ülke, geleneksel değerlere ve dinimize hürmetkâr bir kadro tarafından yönetiliyor. 

Adam, dîne ve değerlere düşman; devlete vuruyor, hükümete düşman; değerlerimize vuruyor.

Dün “Şehir Hastanesi ihanettir” diyenler bu gün “Sahra hastaneleri açılsın” diyor. 

Virüs, Batı ve Avrupa ülkelerinde binlerce can alırken ve ülkemize de çoğunlukla oradan gelenlerce bulaşmış iken, yalnızca “Umre’den dönenlerden bulaştı”ğını söylüyor.

Dün “Virüse karşı camiler kapansın” diyordu, kapandı, bugün ekonomi çöksün diye “Sokağa çıkılmasın” diyor. 

Aşı bulunmalı” deyince, aklına “FETÖ ihanetinden atılmış doçent” geliyor. 

Ki bu adamın torpille yurtdışına giden biri olduğu ortada, nasıl salıverildiği de incelenmeli.

Şer cephenin nasıl organize olduğunu görmek gerek.

Geçen gün, bir video paylaşıldı. 

Toplu mezarlık önünde cenaze işlemi ve feryat eden bir kadın. “Kaynanam öldü, görün burayı, devlet saklıyor, ama ben açıklayacağım” diye yırtınıyor.

Olayı öğreniyoruz sonra.

Gaziantep’te 90 yaşlarında kalp krizinden ölen kaynanasının cenazesi…

Öncelikle, “Virüs’e karşı tedbir almıyor” diye devlete hakaret eden, iftira edene kim hangi yasa gereği hesap soracak?

İnternet ortamı, köy meydanında hakâret etmeye benzemiyor.

Hedef kitle sınırsız. 

Bu birinci yönü. 

Asıl ikinci yönü önemli, planlı bir suç, hatta çoğu organize; dolayısı ile bu manada caydırıcı cezaların çıkması gerek. 

Peki, Gaziantep’in mezarlığında bu toplu mezarları açtıranlar masum mu? 

Kesinlikle soruşturma yapılmalı.

Yurt dışından getirilen öğrenciler, yerleştirildikleri yurtta ortalığı karıştırıp canlı yayın yapıyor, devletimize küfrediyor. 

İşlem?..

İnternet Suçları, iftira, yalan haber, Devlet ve Millete hakâret, Milli Birliğimizi hedef alan paylaşımlar suç kapsamına alınmalıdır. 

Bu tarz adamlara verilen cezâlar da kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Bir de suç içermeyen ama algıyı yöneten faaliyetler var. 

FETÖ ve CHP ile muhalif medya bir elden çok güzel koordine ediliyor; HDP ve PKK da onların dışarıdan en büyük destekçileri..

Geliyoruz Sosyal Medya suçlarının içeriğine..

Fizikî darp yok, yıkım yok, kırma, tâhrip etme yok. 

Doğru!.. 

Mevcut yasalarda bu minvâl üzere yapılmış. 

Doğru da ya etkisi?

Bir konuşma, köy kahvesinde en çok 50–100 kişiye ulaşırken Sosyal Medya’da yapılan bir konuşma, milyonlara ulaşabilir, sistemde yüklü olduğu sürece de zaman kısıtlaması olmaksızın müspet ya da menfi kullanılmaya devam ediliyor. 

Bazen de geçmiş bir haber, meselâ bir şehid haberi yeni olmuş gibi tekrar tekrar paylaşılabiliyor.

Sosyal Medya Suçları tanımlanmalıdır!..

Sosyal Medyanın kontrolü zor olduğu için burada vatana ihanet ve yüz kızartıcı işler, iftiralar çok kolay organize edilebiliyor.

Vatana ihanet; vatan hainliği ya da hıyanet-i vataniye, meşrû egemenlik organını devirmeye veya otoritesini yıkmaya, bağlı olduğu devlete karşı savaşmaya veya düşmanla iş birliği etmeye yönelik eylemleri kapsayan bir suç türüdür. 

Tarihte tüm devletlerde, suçların en büyüğü olarak değerlendirilmiş ve en şiddetli biçimlerde cezalandırılmıştır.

Hâlen tüm dünyada “Vatana İhanet Suçu” en ağır suçtur.

Günümüz Türk ceza hukukunda VATANA İHANET SUÇU tanımlanmamıştır. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla iş birliği yapmak, devlete karşı savaşa tahrik, temel milli yararlara karşı hareket, askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma, düşman devlete maddi ve mali yardım” konularını işleyen 302–308. maddeleri, geleneksel olarak vatana ihanet kapsamına giren suçları içerir. 

Bu suçlar ise eski dünyanın yani iki kutuplu dünyanın şimdiki imkânların olmadığı dönemin tanımlarıdır.

Oysa şu anda düşman devletler, bu tarz casusluk taleplerinde dahî bulunmaya gerek görmemektedirler. 

Şu anda algı yönetimi ve oluşturulması toplumlar için en riskli alan olarak görülmektedir. 

Özetle, Psikolojik Harp, Harekât Faaliyetleri…

Bu faaliyetleri organize ve savunacak kuruluşumuz da yok maalesef. 

Düşünün, Türkiye'de Cumhurbaşkanı’nın yargılanabileceği tek suç, “Vatana İhanet” ve tanımı yok.

Vatana İhanet” tanımı, ülkemizde modern dünyaya göre, yani günümüz şartlarında acilen yeniden yapılmalıdır.

Yerli sosyal medya alanları ve iletişim ağları, arama motorları, e-posta altyapıları kurulmalıdır. Bu ayrıca Milli Bilgi Alanı oluşturma, bilgiyi koruma, iletişimin emniyeti açısından da gereklidir. 

En önemlisi de Sosyal Ağlar, yapay zekâ ile desteklenerek, toplumun tüm eğilimlerini çıkartmaktadır.

Sosyal Medya, yasal olarak takip edilmelidir.

Başta FETÖ olmak üzere ihanet cephesinin hem en iyi örgütlendikleri hem de güncel ve aktif olarak düşmanlıklarına devam ettikleri alandır.

Türkiye’de modern aydınların çoğu taraftır, kaba tarafgirliği sürekli pompalayarak kendi popüler kimliklerini bencilce canlı tutarlar. 

Ortak alanları ise, çoğunlukla duruş olarak anarşisttirler. 

Devleti, Milletimizin geleneksel değerlerini, mâzimizi küçümserler, hatta aşağılarlar. Ancak işlerine geldiği zaman da içi boş, kupkuru hamâset pompalarlar.

Bu ötekileştiren “aydın” tiplerini de yenmekten ve toplum dışına itmekten başka çaremiz yoktur.

Maalesef, Türkiye’de siyaset de zaman zaman Milli Birlik ve Beraberliğimizi, Devletin Bekâsını dikkate almayan duruş ve beyanlarla toplumun marjinal kesimlerine ulaşmaya çalışmaktadır.

Halkımız ferâseti ile siyaseti kontrol edebilmelidir.

Vatanımız, Milletimiz, Töremiz ve Değerlerimiz, Dinimiz ve Devletimiz bizim geleceğe taşımamız gereken en büyük bağlarımız ve teminatımızdır. 

İdâmesi için çok çalışmaktan, fedâkarca üretmekten, güçlü olmaktan başka çaremiz yoktur. 

Bunu da ancak akıl, bilim, imân, sadakât, sabır, gayret ve âzimle yapabiliriz.

.

Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-

Dünya zor günler geçiriyor. 

Özellikle Sanayi Devrimi ile tüm dünyayı, kölelik, hammadde soygunu, uyuşturucu, her türlü insan ticareti, savaşlar, silah satışları, fiilî işgâl, ekonomik işgal…

Adına ne derseniz deyin, Küresel zulümlerle, ardı ardına çıkan Dünya Savaşları ile kan gölüne döndürdü hâkim güçler.

Coğrafyaya bakın..

Dış güç etkisi ne kadar çok.

Kendi dinamiklerinizi dumûra uğratırsanız olacağı budur.

Batı, Akdeniz kendilerine Türkler tarafından kapatılınca, açık denizlere yöneldi. 

Keşifler sonucunda sömürgelerle oluşturduğu zenginliği, icâdlarla “Sanayi Devrimi”ne dönüştürmeyi becerdi. 

Matbaanın ülkeye giriş hikâyesi, rasathanenin topa tutulması, vb. birçok hikâye var geçmişimizde. 

Galile’nin engizisyonda yargılanmasına benzer maalesef bizde de kara sayfalar mevcut.

21. yüzyıl… “Eller aya, biz yaya!..” 

Biz mi? 

Başta İslâm Ülkeleri olmak üzere, Asya ve Afrika halklarının tamamına yakını. 

Elitler Avrupa’da, daha elitler ABD’nde ve İngiltere’de.

Kırmak için zincirleri bilgi gerek, teknoloji gerek, bulmak gerek, yapmak gerek.

Bizde durum nasıl? 

Herkes ülkeyi konuşuyor, devleti konuşuyor, dünyayı konuşuyor. Sadece kendi üzerine düşenlerle ilgilenmiyor. Dışında ve çok yukarısındaki her şeyle çok ilgili.

Gençler okumak istiyor. 

Sâdece daha az çalışabileceği işler yapabilmek, sabit bir maaş alabilmek için. 

Bakıyorum, fakir ailelerin çocukları, işçi babalarından kötü ders almışlar, aileler böyle yönlendiriyor; ancak kocaman fabrikası olan, üretim yapan baba, oğullar mühendis, yabancı dilleri var, devlete ya da özel sektörde kaymak bir işe kendince çocuklarını sokmaya çalışıyor.

Devlet mi? 

Kutsiyet ve değeri aşındırılmaya devam ediyor. 

Aksayan her konuda rencide edilen maâlesef Devlet ve Milletimizin değerler sistemi..

Şu anda ülke, geleneksel değerlere ve dinimize hürmetkâr bir kadro tarafından yönetiliyor. 

Adam, dîne ve değerlere düşman; devlete vuruyor, hükümete düşman; değerlerimize vuruyor.

Dün “Şehir Hastanesi ihanettir” diyenler bu gün “Sahra hastaneleri açılsın” diyor. 

Virüs, Batı ve Avrupa ülkelerinde binlerce can alırken ve ülkemize de çoğunlukla oradan gelenlerce bulaşmış iken, yalnızca “Umre’den dönenlerden bulaştı”ğını söylüyor.

Dün “Virüse karşı camiler kapansın” diyordu, kapandı, bugün ekonomi çöksün diye “Sokağa çıkılmasın” diyor. 

Aşı bulunmalı” deyince, aklına “FETÖ ihanetinden atılmış doçent” geliyor. 

Ki bu adamın torpille yurtdışına giden biri olduğu ortada, nasıl salıverildiği de incelenmeli.

Şer cephenin nasıl organize olduğunu görmek gerek.

Geçen gün, bir video paylaşıldı. 

Toplu mezarlık önünde cenaze işlemi ve feryat eden bir kadın. “Kaynanam öldü, görün burayı, devlet saklıyor, ama ben açıklayacağım” diye yırtınıyor.

Olayı öğreniyoruz sonra.

Gaziantep’te 90 yaşlarında kalp krizinden ölen kaynanasının cenazesi…

Öncelikle, “Virüs’e karşı tedbir almıyor” diye devlete hakaret eden, iftira edene kim hangi yasa gereği hesap soracak?

İnternet ortamı, köy meydanında hakâret etmeye benzemiyor.

Hedef kitle sınırsız. 

Bu birinci yönü. 

Asıl ikinci yönü önemli, planlı bir suç, hatta çoğu organize; dolayısı ile bu manada caydırıcı cezaların çıkması gerek. 

Peki, Gaziantep’in mezarlığında bu toplu mezarları açtıranlar masum mu? 

Kesinlikle soruşturma yapılmalı.

Yurt dışından getirilen öğrenciler, yerleştirildikleri yurtta ortalığı karıştırıp canlı yayın yapıyor, devletimize küfrediyor. 

İşlem?..

İnternet Suçları, iftira, yalan haber, Devlet ve Millete hakâret, Milli Birliğimizi hedef alan paylaşımlar suç kapsamına alınmalıdır. 

Bu tarz adamlara verilen cezâlar da kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

Bir de suç içermeyen ama algıyı yöneten faaliyetler var. 

FETÖ ve CHP ile muhalif medya bir elden çok güzel koordine ediliyor; HDP ve PKK da onların dışarıdan en büyük destekçileri..

Geliyoruz Sosyal Medya suçlarının içeriğine..

Fizikî darp yok, yıkım yok, kırma, tâhrip etme yok. 

Doğru!.. 

Mevcut yasalarda bu minvâl üzere yapılmış. 

Doğru da ya etkisi?

Bir konuşma, köy kahvesinde en çok 50–100 kişiye ulaşırken Sosyal Medya’da yapılan bir konuşma, milyonlara ulaşabilir, sistemde yüklü olduğu sürece de zaman kısıtlaması olmaksızın müspet ya da menfi kullanılmaya devam ediliyor. 

Bazen de geçmiş bir haber, meselâ bir şehid haberi yeni olmuş gibi tekrar tekrar paylaşılabiliyor.

Sosyal Medya Suçları tanımlanmalıdır!..

Sosyal Medyanın kontrolü zor olduğu için burada vatana ihanet ve yüz kızartıcı işler, iftiralar çok kolay organize edilebiliyor.

Vatana ihanet; vatan hainliği ya da hıyanet-i vataniye, meşrû egemenlik organını devirmeye veya otoritesini yıkmaya, bağlı olduğu devlete karşı savaşmaya veya düşmanla iş birliği etmeye yönelik eylemleri kapsayan bir suç türüdür. 

Tarihte tüm devletlerde, suçların en büyüğü olarak değerlendirilmiş ve en şiddetli biçimlerde cezalandırılmıştır.

Hâlen tüm dünyada “Vatana İhanet Suçu” en ağır suçtur.

Günümüz Türk ceza hukukunda VATANA İHANET SUÇU tanımlanmamıştır. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, düşmanla iş birliği yapmak, devlete karşı savaşa tahrik, temel milli yararlara karşı hareket, askeri tesisleri tahrip ve düşman askeri hareketleri yararına anlaşma, düşman devlete maddi ve mali yardım” konularını işleyen 302–308. maddeleri, geleneksel olarak vatana ihanet kapsamına giren suçları içerir. 

Bu suçlar ise eski dünyanın yani iki kutuplu dünyanın şimdiki imkânların olmadığı dönemin tanımlarıdır.

Oysa şu anda düşman devletler, bu tarz casusluk taleplerinde dahî bulunmaya gerek görmemektedirler. 

Şu anda algı yönetimi ve oluşturulması toplumlar için en riskli alan olarak görülmektedir. 

Özetle, Psikolojik Harp, Harekât Faaliyetleri…

Bu faaliyetleri organize ve savunacak kuruluşumuz da yok maalesef. 

Düşünün, Türkiye'de Cumhurbaşkanı’nın yargılanabileceği tek suç, “Vatana İhanet” ve tanımı yok.

Vatana İhanet” tanımı, ülkemizde modern dünyaya göre, yani günümüz şartlarında acilen yeniden yapılmalıdır.

Yerli sosyal medya alanları ve iletişim ağları, arama motorları, e-posta altyapıları kurulmalıdır. Bu ayrıca Milli Bilgi Alanı oluşturma, bilgiyi koruma, iletişimin emniyeti açısından da gereklidir. 

En önemlisi de Sosyal Ağlar, yapay zekâ ile desteklenerek, toplumun tüm eğilimlerini çıkartmaktadır.

Sosyal Medya, yasal olarak takip edilmelidir.

Başta FETÖ olmak üzere ihanet cephesinin hem en iyi örgütlendikleri hem de güncel ve aktif olarak düşmanlıklarına devam ettikleri alandır.

Türkiye’de modern aydınların çoğu taraftır, kaba tarafgirliği sürekli pompalayarak kendi popüler kimliklerini bencilce canlı tutarlar. 

Ortak alanları ise, çoğunlukla duruş olarak anarşisttirler. 

Devleti, Milletimizin geleneksel değerlerini, mâzimizi küçümserler, hatta aşağılarlar. Ancak işlerine geldiği zaman da içi boş, kupkuru hamâset pompalarlar.

Bu ötekileştiren “aydın” tiplerini de yenmekten ve toplum dışına itmekten başka çaremiz yoktur.

Maalesef, Türkiye’de siyaset de zaman zaman Milli Birlik ve Beraberliğimizi, Devletin Bekâsını dikkate almayan duruş ve beyanlarla toplumun marjinal kesimlerine ulaşmaya çalışmaktadır.

Halkımız ferâseti ile siyaseti kontrol edebilmelidir.

Vatanımız, Milletimiz, Töremiz ve Değerlerimiz, Dinimiz ve Devletimiz bizim geleceğe taşımamız gereken en büyük bağlarımız ve teminatımızdır. 

İdâmesi için çok çalışmaktan, fedâkarca üretmekten, güçlü olmaktan başka çaremiz yoktur. 

Bunu da ancak akıl, bilim, imân, sadakât, sabır, gayret ve âzimle yapabiliriz.

.

Emekli Yarbay Halil Mert, dikGAZETE.com

-Strateji ve Yönetim Uzmanı-