YERİNDE SAYIYORSAN, VARDIR BİR HİKMETİ..

YERİNDE SAYIYORSAN, VARDIR BİR HİKMETİ..

Farklılıklarla dolu insanların arz-ı endam ettiği bir dünyada yaşıyoruz.. Herkesin meşrebi ayrı... 

Herkesin ruh dünyası değişik.. 

Kısacası; çeşit çeşit karakter..

Bazı kişiler çok hassastır.. Bir takım işlerin kendilerinden menkul olduğunu sanırlar ve hayat denen bu değirmende daima haklarının yenildiğini zannederler ve de öyle de inanırlar.. Hatta kendilerini buna öylesine kaptırırlar ki; kendileri varsa dünya vardır.. Yoksa; her şey boştur..

Buna misal olabilecek bir kıssayı sizlerle paylaşayım.. Umarım bu kıssadan hepimiz bir hisse alırız..

Hikaye bu ya;

Mısır civarında sözüne, hal ve hareketlerine sultanların meliklerin dahi itibar ettiği bir Allah dostu Şeyh varmış.. Bir gün Şeyh Hazretlerinin mutfağında aşçılık yapan bir müridi, kendi kendine düşüncelere dalmış.. 30 yıldır Şeyhimin kapısındayım, ancak muradıma bir türlü eremedim.. Daha iyi bir yere gelemedim.. Manevi bir fetih müyesser olmadı.. Kalp gözüm açılmadı.. Ne iştir bu!..

Aşçı mürid, bu düşüncelerde iken o an Mısır tarafından bir heyet gelir.. Şeyh hazretlerinin huzuruna çıkarlar.. Ve derler ki; “Efendim mevcut Valimiz vefat etti biz de Valisiz kaldık.. Sizin bize birisini Vali olarak tayin etmenizi istiyoruz!..” 
Bunun üzerine Şeyh hazretleri “aşçıyı çağırın gelsin” diye emreder.. Aşçı gelir.. Şeyh Hazretleri gelen heyete; bu müridimizi alıp götürün, bundan böyle Valiniz o olsun, der.. Ardından da müride; “Seni Mısıra Vali olarak tayin ettim, yalnız bir şartım var. Valilik yaptığın müddetçe sana gelecek olan hediyelerin yarısını bana vereceksin.. Kabul ediyorsan git, etmiyorsan başkasını tayin ederim” der!..

Aşçı mürid heyecanla; “Aman Şeyhim, siz nasıl emrederseniz öyle olsun.. İsterseniz tüm hediyeleri size ayırayım” der.. “Hayır, yarısı yeter” der hazret!.. Heyet de aşçı müridi alıp Mısır'a gider.. Mürid, Mısır'da yedi yıl valilik yapar.. Bu süre içinde sayısız hediye gelir.. Derken, Şeyh hazretleri yedi yıl sonra “Bizim mürid ne durumda” diyerek bir gurup ihvan ile Mısır'a gider.. Haberi önceden alan Vali büyük bir heyetle Mısır'ın girişinde Şeyh hazretlerini karşılar ve beraberce saraya giderler.. İzzet ve ikram içinde Şeyh hazretlerini ağırlar.. On günden fazla Mısır'da kalmasına rağmen, Vali Şeyhe hediyelerden hiç söz etmez.. Bir süre sonra Şeyh hazretleri Mısır'dan ayrılır.. Vali ise şehir çıkışına kadar onlara eşlik eder.. Vedalaşırken Şeyh hazretleri Valiyi yalnız olarak bir köşeye çekip ve “Hatırlarsan seninle bir kavlimiz vardı” der.. Vali “Ne kavli efendim” diye sorunca, Şeyh devam eder; “Hani seni tayin ederken, sana gelecek hediyelerin yarısı benim olacaktı, demiştim ya!..”

Vali bunun üzerine kibir dolu bir bakışla; “Aman efendim, beni siz tayin etmiş olabilirsiniz, ama yedi yıl boyunca bu halkın kahrını çeken, sorunlarını çözen, sıkıntılarına katlanan, benim.. Onlar ve diğer devletler, benim başarılarımdan dolayı bu hediyeleri bana layık gördüler.. Ben bu hediyeleri hak ettim” der!. 

Valinin ifadeleri üzerine Şeyh hazretleri birden ciddileşir ve sinirli bir şekilde “Seni ben tayin ettim!.. Şartımız var!.. Hediyelerin yarısını bana vereceksin!..” 
Hayır, der Vali, sesini yükselterek!.. Ve devam eder; “Size vereceğim zırnık bir şey yok!..”

Şeyh hazretleri bunun üzerine elini hançerine atar.. Vali de ayni şekilde mukabele eder.. Şeyh Hazretleri hançeri havaya kaldırınca daha atik olan Vali, hançerini Şeyh hazretlerinin kalbine saplar..

Fakat o da ne!.. 

Saplamasıyla birlikte bir anda kendini dergahın mutfağında patates soyarken bulur.. Vali (mürid) bıçağını patates sepetine saplayıp sepeti delmiştir.. 
Şeyh hazretleri ise baş ucunda mahzun ve gözleri nemli bir şekilde durmuş öylece ona bakıyordur.. Mürid, üzgündür, mahçuptur.. Şeyh hazretleri müride dönerek; “Evladım, sen bunca yıldır 'neden bir yere varamadım, beni kimse niye keşfedemedi' diye merak ediyor ve kusuru bizde buluyordun!.. Biz de sana gösterdik!.. İşte sen busun, boyun-posun bu kadar, dedik!..”

Evet kıymetli dostlarım..

Hikaye böyle.. 

Düşündürücü ve anlam dolu..

Ancak bu mürid karakterinde ve görünümünde olan pek çok kişiyi zamanımızda da görebiliriz.. Hatta; sağınıza, solunuza, önünüze, ardınıza, baktığınızda, sizler de görebilirsiniz..

Netice-i kelam;

Allah (CC) hepimizi haddini bilenlerden eylesin..

Vesselam!..

Sami Özey, dikGAZETE.com

Farklılıklarla dolu insanların arz-ı endam ettiği bir dünyada yaşıyoruz.. Herkesin meşrebi ayrı... 

Herkesin ruh dünyası değişik.. 

Kısacası; çeşit çeşit karakter..

Bazı kişiler çok hassastır.. Bir takım işlerin kendilerinden menkul olduğunu sanırlar ve hayat denen bu değirmende daima haklarının yenildiğini zannederler ve de öyle de inanırlar.. Hatta kendilerini buna öylesine kaptırırlar ki; kendileri varsa dünya vardır.. Yoksa; her şey boştur..

Buna misal olabilecek bir kıssayı sizlerle paylaşayım.. Umarım bu kıssadan hepimiz bir hisse alırız..

Hikaye bu ya;

Mısır civarında sözüne, hal ve hareketlerine sultanların meliklerin dahi itibar ettiği bir Allah dostu Şeyh varmış.. Bir gün Şeyh Hazretlerinin mutfağında aşçılık yapan bir müridi, kendi kendine düşüncelere dalmış.. 30 yıldır Şeyhimin kapısındayım, ancak muradıma bir türlü eremedim.. Daha iyi bir yere gelemedim.. Manevi bir fetih müyesser olmadı.. Kalp gözüm açılmadı.. Ne iştir bu!..

Aşçı mürid, bu düşüncelerde iken o an Mısır tarafından bir heyet gelir.. Şeyh hazretlerinin huzuruna çıkarlar.. Ve derler ki; “Efendim mevcut Valimiz vefat etti biz de Valisiz kaldık.. Sizin bize birisini Vali olarak tayin etmenizi istiyoruz!..” 
Bunun üzerine Şeyh hazretleri “aşçıyı çağırın gelsin” diye emreder.. Aşçı gelir.. Şeyh Hazretleri gelen heyete; bu müridimizi alıp götürün, bundan böyle Valiniz o olsun, der.. Ardından da müride; “Seni Mısıra Vali olarak tayin ettim, yalnız bir şartım var. Valilik yaptığın müddetçe sana gelecek olan hediyelerin yarısını bana vereceksin.. Kabul ediyorsan git, etmiyorsan başkasını tayin ederim” der!..

Aşçı mürid heyecanla; “Aman Şeyhim, siz nasıl emrederseniz öyle olsun.. İsterseniz tüm hediyeleri size ayırayım” der.. “Hayır, yarısı yeter” der hazret!.. Heyet de aşçı müridi alıp Mısır'a gider.. Mürid, Mısır'da yedi yıl valilik yapar.. Bu süre içinde sayısız hediye gelir.. Derken, Şeyh hazretleri yedi yıl sonra “Bizim mürid ne durumda” diyerek bir gurup ihvan ile Mısır'a gider.. Haberi önceden alan Vali büyük bir heyetle Mısır'ın girişinde Şeyh hazretlerini karşılar ve beraberce saraya giderler.. İzzet ve ikram içinde Şeyh hazretlerini ağırlar.. On günden fazla Mısır'da kalmasına rağmen, Vali Şeyhe hediyelerden hiç söz etmez.. Bir süre sonra Şeyh hazretleri Mısır'dan ayrılır.. Vali ise şehir çıkışına kadar onlara eşlik eder.. Vedalaşırken Şeyh hazretleri Valiyi yalnız olarak bir köşeye çekip ve “Hatırlarsan seninle bir kavlimiz vardı” der.. Vali “Ne kavli efendim” diye sorunca, Şeyh devam eder; “Hani seni tayin ederken, sana gelecek hediyelerin yarısı benim olacaktı, demiştim ya!..”

Vali bunun üzerine kibir dolu bir bakışla; “Aman efendim, beni siz tayin etmiş olabilirsiniz, ama yedi yıl boyunca bu halkın kahrını çeken, sorunlarını çözen, sıkıntılarına katlanan, benim.. Onlar ve diğer devletler, benim başarılarımdan dolayı bu hediyeleri bana layık gördüler.. Ben bu hediyeleri hak ettim” der!. 

Valinin ifadeleri üzerine Şeyh hazretleri birden ciddileşir ve sinirli bir şekilde “Seni ben tayin ettim!.. Şartımız var!.. Hediyelerin yarısını bana vereceksin!..” 
Hayır, der Vali, sesini yükselterek!.. Ve devam eder; “Size vereceğim zırnık bir şey yok!..”

Şeyh hazretleri bunun üzerine elini hançerine atar.. Vali de ayni şekilde mukabele eder.. Şeyh Hazretleri hançeri havaya kaldırınca daha atik olan Vali, hançerini Şeyh hazretlerinin kalbine saplar..

Fakat o da ne!.. 

Saplamasıyla birlikte bir anda kendini dergahın mutfağında patates soyarken bulur.. Vali (mürid) bıçağını patates sepetine saplayıp sepeti delmiştir.. 
Şeyh hazretleri ise baş ucunda mahzun ve gözleri nemli bir şekilde durmuş öylece ona bakıyordur.. Mürid, üzgündür, mahçuptur.. Şeyh hazretleri müride dönerek; “Evladım, sen bunca yıldır 'neden bir yere varamadım, beni kimse niye keşfedemedi' diye merak ediyor ve kusuru bizde buluyordun!.. Biz de sana gösterdik!.. İşte sen busun, boyun-posun bu kadar, dedik!..”

Evet kıymetli dostlarım..

Hikaye böyle.. 

Düşündürücü ve anlam dolu..

Ancak bu mürid karakterinde ve görünümünde olan pek çok kişiyi zamanımızda da görebiliriz.. Hatta; sağınıza, solunuza, önünüze, ardınıza, baktığınızda, sizler de görebilirsiniz..

Netice-i kelam;

Allah (CC) hepimizi haddini bilenlerden eylesin..

Vesselam!..

Sami Özey, dikGAZETE.com