Zenginlik ne kadar zamanda sindirilir?..

Zenginlik ne kadar zamanda sindirilir?..

Tarihçi Süleyman Zeki Bağlan’la zaman zaman konuşuruz... Güzel tesbitleri vardır hocanın.

Dinleriz, faydalanırız..

Yine bir sohbet esnasında; “Biliyor musun Sami Bey; zenginlik yedi kuşakta hazmedilir" demişti... Ve devam etmişti; “Şimdiki zenginlerin bazılarına bak, durumu anla!..

Önce garip gelmişti hocanın bu tespiti ama şöyle bir düşününce pek de haksız olmadığını anladım.. 

Gerçekten de öyle.. Adamı görüyorsunuz kelli, felli vede göbekli.. Ama ilişkiye girdiğinizde, güneş gören kar misali, başlıyor erimeye, cıvımaya.. Cibilliyeti çıkıyor ortaya.. "Katranı kaynatsan olmaz ki şeker, cinsine ettiğimin cinsine çeker" misali çuvallıyor ve aslına dönüyor.. Bu hastalık, laik, çağdaş, takılanlara da sirayet etmiş, suret-i hak’tan görünenlere de….

Birisi maiyetinde çalıştırdığı işçisine, on para zam vereceğim diye türlü hokkabazlıklara giriyor.. Ağlıyor, sızlıyor, işlerinin bozuk olduğunu yüksek sesle haykırıyor.. Ama bir bakıyorsunuz ki, Noel için Paris’e koşuyor, Bayram tatilini bahane edip, Londra’ya, zıplıyor..

Sorulduğunda da cevabı; “Ne yapayım, stres atıyorum" oluyor..

Tabii parayı havada kazanıp tavada yiyen, bu bir kısım kalın enseli taifesi, Şanzelize’nin pırıltılı restoranlarında somon fümeyi, ahtapotu, mantarlı flaminiyonu mideye indire dursun, yiyecek ekmek bulamayan garibanlar da koro halinde “Yuuhh!.. Zehir zıkkım olsun" diye sloganı patlatıyorlar.. 

Halbuki zenginliklerini tam hazmedenler öyle mi?..

Onlar ölçülüdürler..

Neyi, ne zaman ve nasıl yapacaklarını bilirler.. 

Aziz İstanbul’un pek çok karesinde hatıraları olan rahmetli babam Sabri Özey anlatırdı; eskiden ne hamiyetsever zenginler varmış.. Ne fabrikatörler, neler neler!. Kazandığı parayı işçileriyle paylaşan, hatta işçilerini fabrikasına ortak eden ne gönlü gani insanlar.. Maiyetinde çalıştırdıklarına, “Yavrum, canım, evladım…" sözcükleriyle hitap eden ne alicenap ne asilzade kişiler..

Adam şimdiki trilyonerlerden daha trilyoner, ama yemeğini bile çalışanlarıyla beraber yermiş..

Nerede şimdi onlar?.. Tarih oldular..

"Görmemişin oğlu olmuş tutmuş bir yerini koparmış" misali, şimdi bir sürü biti kanlanan yeni-yetme çıktı piyasaya...Ne yazık ki, adetleri de gün geçtikçe artıyor..

Tabii madalyonun bir de ters yüzü var.. Adamın diğeri de öyle bir görüntü veriyor ki, sanki ismi Halim, soyadı da Selim.. 

Tam "Halim&Selim.." Konuşurken tevazudan insanın yüzüne bakmıyor, o derece saygılı.. Pek çok ta işletmenin sahibi…

"Hay Allah, bunların adedini arttırsın!.." diye bol bol dua ediyorsunuz..

Bizim muhterem, çok dürüst bir fotoğraf vermesine rağmen, onun da müesseselerinde çalışanlar aç bi-ilaç geziyor.. Koskoca senede üç beş kuruş fark alamamış geçim sihirbazları, çoluk-çocuk geçindirmenin problemini çözmekle uğraşıyorlar…

Ama değerli patron kardeşimiz, her sene umreye gidiyor, mutlu ve de huzurlu(!)..

Uzun lafın kısası; nasıl ki, gece alemlerinde baba parasıyla ceket yakıp, tabak kıranları, ya da birbirini mıncıklayan ahlak düşkünlerini reddediyorsam, bu tür insanlara da, “Kendinize çeki düzen verin ey zamane trilyonerleri!.." diye sesleniyorum.. Sesleniyoruz seslenmesine de, “Vatandaş Reşit, kendin söyle, kendin işit" misalinde olduğu gibi sözümüz duvar olup geri geliyor..

Ama yine de pes etmek yok..

Doğru bildiğimizden de dönmek yok.

Evet, demekki neymiş?. 

Zenginlik yedi kuşakta sindirilirmiş!.. 

Haa unutmadan söyleyeyim, bir kuşak 25 sene.. 

Yani bir kişinin, parasını pulunu malını mülkünü hazmedebilmesi için 175 seneye ihtiyaç var.. 

Kısacası işler nanay.. 

Kulakların çınlasın sevgili Süleyman Hoca…

Bize ilham verdin..

Biz de eteğimizdeki taşları döktük.. 

Vesselam..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @samiozey , @dikgazete

Tarihçi Süleyman Zeki Bağlan’la zaman zaman konuşuruz... Güzel tesbitleri vardır hocanın.

Dinleriz, faydalanırız..

Yine bir sohbet esnasında; “Biliyor musun Sami Bey; zenginlik yedi kuşakta hazmedilir" demişti... Ve devam etmişti; “Şimdiki zenginlerin bazılarına bak, durumu anla!..

Önce garip gelmişti hocanın bu tespiti ama şöyle bir düşününce pek de haksız olmadığını anladım.. 

Gerçekten de öyle.. Adamı görüyorsunuz kelli, felli vede göbekli.. Ama ilişkiye girdiğinizde, güneş gören kar misali, başlıyor erimeye, cıvımaya.. Cibilliyeti çıkıyor ortaya.. "Katranı kaynatsan olmaz ki şeker, cinsine ettiğimin cinsine çeker" misali çuvallıyor ve aslına dönüyor.. Bu hastalık, laik, çağdaş, takılanlara da sirayet etmiş, suret-i hak’tan görünenlere de….

Birisi maiyetinde çalıştırdığı işçisine, on para zam vereceğim diye türlü hokkabazlıklara giriyor.. Ağlıyor, sızlıyor, işlerinin bozuk olduğunu yüksek sesle haykırıyor.. Ama bir bakıyorsunuz ki, Noel için Paris’e koşuyor, Bayram tatilini bahane edip, Londra’ya, zıplıyor..

Sorulduğunda da cevabı; “Ne yapayım, stres atıyorum" oluyor..

Tabii parayı havada kazanıp tavada yiyen, bu bir kısım kalın enseli taifesi, Şanzelize’nin pırıltılı restoranlarında somon fümeyi, ahtapotu, mantarlı flaminiyonu mideye indire dursun, yiyecek ekmek bulamayan garibanlar da koro halinde “Yuuhh!.. Zehir zıkkım olsun" diye sloganı patlatıyorlar.. 

Halbuki zenginliklerini tam hazmedenler öyle mi?..

Onlar ölçülüdürler..

Neyi, ne zaman ve nasıl yapacaklarını bilirler.. 

Aziz İstanbul’un pek çok karesinde hatıraları olan rahmetli babam Sabri Özey anlatırdı; eskiden ne hamiyetsever zenginler varmış.. Ne fabrikatörler, neler neler!. Kazandığı parayı işçileriyle paylaşan, hatta işçilerini fabrikasına ortak eden ne gönlü gani insanlar.. Maiyetinde çalıştırdıklarına, “Yavrum, canım, evladım…" sözcükleriyle hitap eden ne alicenap ne asilzade kişiler..

Adam şimdiki trilyonerlerden daha trilyoner, ama yemeğini bile çalışanlarıyla beraber yermiş..

Nerede şimdi onlar?.. Tarih oldular..

"Görmemişin oğlu olmuş tutmuş bir yerini koparmış" misali, şimdi bir sürü biti kanlanan yeni-yetme çıktı piyasaya...Ne yazık ki, adetleri de gün geçtikçe artıyor..

Tabii madalyonun bir de ters yüzü var.. Adamın diğeri de öyle bir görüntü veriyor ki, sanki ismi Halim, soyadı da Selim.. 

Tam "Halim&Selim.." Konuşurken tevazudan insanın yüzüne bakmıyor, o derece saygılı.. Pek çok ta işletmenin sahibi…

"Hay Allah, bunların adedini arttırsın!.." diye bol bol dua ediyorsunuz..

Bizim muhterem, çok dürüst bir fotoğraf vermesine rağmen, onun da müesseselerinde çalışanlar aç bi-ilaç geziyor.. Koskoca senede üç beş kuruş fark alamamış geçim sihirbazları, çoluk-çocuk geçindirmenin problemini çözmekle uğraşıyorlar…

Ama değerli patron kardeşimiz, her sene umreye gidiyor, mutlu ve de huzurlu(!)..

Uzun lafın kısası; nasıl ki, gece alemlerinde baba parasıyla ceket yakıp, tabak kıranları, ya da birbirini mıncıklayan ahlak düşkünlerini reddediyorsam, bu tür insanlara da, “Kendinize çeki düzen verin ey zamane trilyonerleri!.." diye sesleniyorum.. Sesleniyoruz seslenmesine de, “Vatandaş Reşit, kendin söyle, kendin işit" misalinde olduğu gibi sözümüz duvar olup geri geliyor..

Ama yine de pes etmek yok..

Doğru bildiğimizden de dönmek yok.

Evet, demekki neymiş?. 

Zenginlik yedi kuşakta sindirilirmiş!.. 

Haa unutmadan söyleyeyim, bir kuşak 25 sene.. 

Yani bir kişinin, parasını pulunu malını mülkünü hazmedebilmesi için 175 seneye ihtiyaç var.. 

Kısacası işler nanay.. 

Kulakların çınlasın sevgili Süleyman Hoca…

Bize ilham verdin..

Biz de eteğimizdeki taşları döktük.. 

Vesselam..

.

Sami Özey, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @samiozey , @dikgazete