2000 yıllık ‘Devlet Aklı’ tıkır tıkır işliyor!..

Bugün komplo teorisi çizme vakti değil…

2000 yıllık devlet anlayışımızın, kalemimizle buluşma vakti!

Metehan’ın yaktığı ışığı aralama vakti!

Tıkır tıkır işleyen kader-i âlemde, sessizce ve dokunuşunu bırakmayı esirgemeyen gücün idaresini seslendireceğiz. Yaz kalem, dökülen döküldüğü yerde bitsin…

Türkiye, her dönemin bir hâkim anlayışıyla beraberdi. Yeri geldi vatan dedi, silahla namusunu, yer yer sandığa olan inancıyla demokrasiye, yeri gelince de onu var eden siyasal akımıyla, kaosun veya darbelerin postallarına alkış tutarak huzura geçici merhaba diyerek, bir zaman ise inancını ortaya koyup her şeyi göze alıp çiğnenmeyi, çiğnendiği inancıyla da kandırıldığı günleri yaşamıştır.

16 devlet otoritesini günümüze kadar getirenler, 17. Devlet otoritesiyle milletini buluşturmuştur. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk Milleti’nin beka savaşı ve yüz yıla yakın verdiği mücadelenin eseridir. Birçok etnik yapıdan oluşan devletimiz, devletsel millet anlayışıyla vardır, var olmaya da devam edecektir.

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları, bir devrin son çırpınışında, son millet haykırışında, sessiz kalmayıp, verilen görevi yerine getirmişler, yeni yüzyılın yeni hükmünü; Cumhuriyet’le, Demokrasi’yle, çağdaş dünya düzeniyle, ilim-bilim anlayışıyla, hakkı millet aklıyla, aklı da yeni Türkiye ile buluşturmuşlardır.

Kalem tabi ki tarafsız olmaz, kalem tabi ki objektif yaklaşamaz. Zihinleri iyi veya kötü kuşatanlar var ya; hesapları tektir ve çıkarcıdır. Unutmayın saygıdeğer okuyucular! Bugün savunduklarımızla yaşadıklarımız, yaşadıklarımızla da savunduğumuz realiteler çelişkidedir. 

Kapkara bir Osmanlı demiyoruz ya da kapkara bir Cumhuriyet demiyoruz; diyoruz ki irade kadere, kader insana, insan hükme, hüküm de bir akışın çizgisini değiştirir. 

Değişim devrimden gelir. 

Bakış, yaşayış işte hepsi bu! 

Devrim aman çığlığına ses getirmek var, değişim şart deyip slogana fert olmak var. 

Tarafsız insan yoktur, tarafın hiç ettiği insan vardır. Kırmak, korunmak ya da aşmak değildir. Kırdığın çember de, kırdığın kalıp da, sürüklenen dünyada, sülük gibi dünyaya yapışmak var.

Doğrular tektir, doğrunun gerçekleri ise sayısızdır. 

Bir kitap düşünmek lazım, her sayfasında, her cümlesinde, her kelimesinde barındırdığı sayısız ama tek bir hedefi gözeten mana…

Tarihe dokunduk, tarih sustu, şahsiyetlere dokunduk, şahsiyetler bizim şahsiyetimiz oldu;

O zaman sessiz irade, sessiz hükmün, sessiz dokunuşun sahipleri dile gelsin!..

2000 yıllık devlet aklı dile gelsin ki, milletle devletin kader bakiliği gün yüzüne çıksın!..

Sizlere bir “derin devlet yapılanması var” deyip, heyecan kazandırmak değil niyetim… “Derin Devlet” ile “DEVLET AKLI” kavramları çok farklı kavramlardır. Ve “DEVLET AKLI” nın “Derin Devlet” kavramı ile karıştırılmaması gerekir… 

Derin Devlet”, devlet içerisinde aktörleri ve etkinlikleri dönemsel olarak değişen, tek parça olmayan, çeşitli klikleri/kanatları olan ve çoğu kez, istihbarat - iş adamı - mafya grupları - siyasetçi ve bürokratların bir araya gelerek oluşturduğu güç odaklarıdır. 

Bu güç odakları içinde ABD’ye Rusya’ya Almanya’ya yakın olan dönemsel olarak daha milli damara sahip olan çeşitli ekiplerin varlığı söz konusudur. 

Bu ekipler, ekiplerin güçleri ve yapılar içinde öne çıkan kişiler dönemsel olarak değişir… 

DEVLET AKLI” yaklaşık 2000 senedir kesintisiz olarak varlığını sürdüren bir “MİLLİ STRATEJİK ÜST ZEK”dır. 

Tarihe yolculuk yaptığımız vakit, bazı gerçekler karşımıza çıkıyor. Devlet- şahsiyet- istişare- akıl üstünlüğü- kuvvet birleşimi- siyasi nokta atışı (destekleyici konsorsiyum)- gücün odağı (meclis-i akviya)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sadece gelişen tarihi olaylara bağlı olarak gerçekleşmiş gibi dursa da aslında bu “karar” 100 yıl önce alınarak aşama aşama hayata geçirilmiştir…

-Tarih: 1774… Osmanlı İmparatorluğu Rusya ile giriştiği savaştan mağlup ayrılmış ve Küçük Kaynarca Antlaşması imzalanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 18.y.y’da imzaladığı en ağır antlaşma olan Küçük Kaynarca’nın çok kritik bir özelliği vardır…

-Osmanlı İmparatorluğu’nun “yazılı olmayan derin saltanat kurallarına göre” bir padişahın erkek çocuğu olmaması, hanedanda da tahta geçecek yeterlilikte bir erkek hanedan üyesi olmaması halinde tahta Kırım Hanı’nın geçirilmesi kuralı mevcuttur…

-Yıllarca “özerk” olarak varlığını devam ettiren Kırım Hanlığı’nın işte tam da bu nedenle Hanları, Osmanlı İmparatoru’ndan icazet almak durumundadır. Yani Kırım Hanı’nı Osmanlı İmparatorluğu belirlemektedir. Ve yüzyıllarca Kırım için DEVLET AKLI tarafından “seçilmiş” aile Giray ailesidir…

-İşte, Küçük Kaynarca Antlaşması ile birlikte, aslında bizim daha önce de belirttiğimiz gibi sistemini “rezervli” olarak çalıştıran DEVLET AKLI, KIRIM’ın kaybedilmesi ile aslında “rezerv seçilmiş hanedanı” kaybetmiştir ve bu toprak kaybından çok daha önemlidir…

-Ve bu anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra, DEVLET AKLI harekete geçmiştir; Küçük Kaynarca Antlaşması, DEVLET AKLI tarafından Osmanlı İmparatorluğu devletinin fiilen bitirildiği anlaşma olmuştur… Ve yeni devlet ve yeni sistem için çalışmalara başlanmıştır…

-2. Mahmud’un tahta çıkışı ile birlikte ise bu “derin çalışmaların” çok daha somut bir hal aldığını görmekteyiz…

-2. Mahmud tahta çıktığı 1808 yılında ilk icraat olarak bizatihi kendi sonsuz yetkilerini kısıtlayan “SENEDİ İTTİFAK”ı imzalayarak güç ve yetkilerini ayanlar ile bölüşmüştür.

-Ancak, asıl kritik gelişme, 1822 yılında yaşanmıştır… Küçük Kaynarca Anlaşması sonrası Osmanlı Devleti, 1822 tarihinde halen 3 kıtada toprağı olmasına rağmen “BEKA SORUNU”nu masaya yatırmıştır… DEVLET AKLI artık tamamen devrededir…

-1822 yılında 2. Mahmut, Reis-ül Küttab Arif Efendi’ye devletin geleceğinin nasıl kurulabileceğine dair bir özel rapor hazırlatır

-Reis-ül Küttab Arif Efendi, 3 şıkkı olan bir “tezkire” hazırlar ve devlet karar vericilerine sunar. Bu şıklar, İslam kuralları içinde kalarak 3 kıtadaki toprakların savaşarak müdafaası, kademeli biçimde küçülerek Anadolu’ya çekilinmesi ve son şık olarak manda yönetiminin kabulüdür.

-Devlet Karar Vericileri raporu alır, değerlendirir ancak o anki konjonktür itibariyle proje zamana yayılır. Ve 2. Mahmut, bu zamanı kazanabilmek için Batı tipi bir modernizasyona girilir devlet içinde. Aslında artık “Yeni Türk Devleti” için çalışılmaktadır…

-Bu arada, Hristiyan tebaa üzerinde milliyetçilik akımları etkisini göstermeye başlamıştır. Bu nedenle 2. Mahmut, saltanatının son yıllarında ortaya “Osmanlı Vatanperverliği” kavramını atar…

-Yeni kurulacak devletin sistemi ile birlikte “ideolojik alt yapısı” da hazırlanmaya başlamıştır…

-Bu fikir, 3 Kasım 1839’da okunan Gülhane Fermanı ile “Osmanlıcılık” adı altında kavramsallaşacaktır. Amaç, uzun yıllardır bir arada yaşayan farklı dinlere mensup milletlerin kaynaştırılması ile milliyetçilik dalgasının OSMANLI üst kimliği ile kurulmasıdır…

-Gülhane Fermanı ile kurumsallaşan Osmanlıcılık fikri akımı 1911 yılına kadar işe yarasa da bu tarihte Arnavutluk’un bağımsızlığını ilanı ile iflas etmiştir…

-Bu arada, önemli bir gelişme olmuştur… Osmanlı Devleti’nde “Yeni Türk Devletinin kurum ve kadro altyapısının oluşturulması misyonu” yüklenen İttihat ve Terakki iktidara gelmiş ve 2. Meşrutiyet’i ilan ettirmiştir.

-“Ne var bunda, ne alaka?” derseniz, tarihe bakınız isterseniz. 2. Mahmud, kendi yetkilerini Sened-i İttifak ile kısıtlarken tarih kaçtı? 1808

-Peki İttihat ve Terakki, iktidarı alıp, 2. Meşrutiyet’i ne zaman ilan ettirdi? Temmuz 1908… Yani tam 100 yıl sonra DEVLET AKLI,Yeni Türk Devleti” için 2. aşamaya geçti. Artık Meclis ve 2 de parti vardı…

-1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanı ile DEVLET AKLI, 2. aşamaya geçmiştir… Peki “Yeni Türk Devleti” sistem olarak da yenilecek miydi? Evet… Saltanat ne zaman kaldırıldı sevgili dostlar!..

-Saltanat, 3 Kasım 1922’de kaldırıldı.Yani daha ortada Cumhuriyet bile yok… Ama “Anadolu’da kurulacak yeni Türk Devleti için savaş veriliyorReis-ül Küttab Arif Efendi’nin sunduğu tezkirenin şıklarından birisi neydi? “Zamana yayarak Anadolu’ya çekilmek”…

-Peki, Arif Efendi bu tezkireyi “Karar Vericiler”e ne zaman sunmuştu 1822…Yani saltanat bu tezkirenin tam da 100. yılında kaldırıldı…

-Böylece, Sened-i İttifak ile 1808 yılında padişah yetkilerini kısıtlayan, bundan 100 sene sonra 1908 yılında 2. Meşrutiyet ile parlamenter rejime geçerek padişahı minimize etkiye indiren DEVLET AKLI, devletin Beka sorunu için rapor istemesinin ve Reis-ül Küttab Arif Efendi’nin sunduğu o raporun “Karar Vericiler”e sunulduğu 1822 yılından sonra 100. yılında devleti tamamen yenilemiştir…

-Bu arada, 1900’lerin başında, Dünya’nın bile büyük savaşa sürükleneceği açıktır. Ancak sebep sadece “Paylaşım Savaşı” değildir. KÜRESEL MERKEZ AKIL, “ODAĞINDA BULUNANİngiltere hariç, Dünya’daki monarşilerin tasfiyesi kararını almıştır…

-Nitekim, 1. Dünya Savaşı sonrası Almanya’da Hohhenzollern, Rusya’da Romanof, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda Habsburg hanedanları tasfiye edilmiştir… Ancak DEVLET AKLI, bunu çok önceden görmüş ve bu nedenledir ki “Yeni Türk Devleti” bir Cumhuriyet olarak “tasarlanmıştır

Şimdi sormak gerekir:

M. Kemal, devlet aklı tarafından “seçilen isim” yani özel seçilmiş kişi değil midir?

Devlet aklı, iktidarları nasıl yönlendirir sizce?

Ben de diyorum ki devletin çekiç gücü sayın Devlet Bahçeli ve Çift başlı Anka-kuşu sayın Doğu Perinçek (Biri Doğuya bakar, bir başı Batıya…) Sayın Erdoğan’a süreçte sahip çıkmaları bir ittifak mıdır? Yoksa devletin kontrol mekanizmasına dâhil edilişi midir?

Ya da 17 yıllık iktidarın tasfiye süreci midir?

-Bakınız: Yazar Celal Eren ÇELİK-

Vesselam…

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com

...