Ben anlamam öyle aşktan!

Aşk"a inanmayan ve hiç aşık olmamış biri olarak, “aşk" üzerine konuşacak en son kişiyim...

"Aşk nedir? diye sorarken, inanma meselesinde de bu kelimenin tasavvuftaki anlamı ile “İlahi Aşk… Allah, Peygamber aşkı… Mana âlemindeki aşk..." gibi gündelik konuşmalara, hatta sosyal medya ortamlarına bile meze olan o "ASIL ANLAMI”nı, boyumuzu aşacağı için bir kenara bırakalım ve öyle başlayalım.

Öyle olunca da çoğu genç kız ve erkeklerin dilinde, sosyal medyada da kendini gizleyen veya açık eden pek çok profilin dilinde olan anlamına, yani kişiler arasındaki ilişki anlamına bir bakalım...

"Kalp çarpıntısı" mı!

Bir yerde okumuştum; “Eğer kalbini çarptırıyorsa o aşk değildir” diye!.. “Yanında huzur duyduğunuz... İşte o aşktır” diye de devam eden bir cümleydi.

Kalp çarptırmak mesele değil; o zaten kendiliğinden çarpıyor..

Kalp denilen organ, insan vücudundaki en güzel yapılardan biri... 

Güzel bir şey görüldüğünde insan, hoşuna giden bir şeyde ya da korktuğu, heyecanlandığı zaman hızlanır atışlar… 

Sevindiği zaman ya da sinirlendiği zaman da aynı şey.. 

Ritmi değişir ki bu “nabız” olayıdır ve kalbinde “Stent" ya da başka bir problem yoksa fazla da abartmamak lazım...

Bir de kişiye ve "kalbin hassaslığı"na göre kırılma noktası var tabii...

Ama “Huzur duymak" bunu hissetmek ya da hissettirebilmek öyle midir!..

Bir rahatlık, bir mutluluk oluşur ve tüm vücudu sarar; ister “Endorfin" deyin ister “Hipofiz bezinin atraksiyonu” ya da “Seratonin" deyin o salgılarla huzur da sağlanır..

"Görmeden aşık olanlar" bir de…

Bir “Merhaba"yla başlayan konuşma, iki kişinin muhabbetinin aynı eksen üzerinde gitmesi ile alakalı biraz da…

Böyle bir arkadaşım vardı, o anlatmıştı; “Mine'cim biz iki yıl mesajlaştık” dedi; “Bir adamla.. Görmedim.. Konuşmadık sesini duymadım ama ben ona aşık oldum..."

"Nasıl yani?” dedim; “Mümkün mü böyle bir şey!..

"Evet mümkün” dedi…

Nasıl her gün değişik bir muhabbet eder bir insan ki bir kadını kendine bağlar aklım almadı; bana imkânsızmış gibi geldi.

"Herhalde çok katıyım ya da duygusuz muyum acaba" diye kendimi suçladım...

Oluyormuş işte!.. Gözünle görmeden de sevebilirmişsin...

İlla, kaş-göz, boy-pos değildir ya insanları birbirine bağlayan!

Duygulardır.. Tarzdır, zekadır, anlayıştır, kültürdür... 

İki yıl yaaa... nasıl yani ya!..” derken!..

"Biz de sevdik; hem de görmeden hissetmeden sarılamadan, kokusunu duymadan

Evet olabilirmiş!..

Günümüzde “Aşklar"ın gel-geç olması bu yüzden herhalde!

İki mesaj, arama, görüşme isteği; ya sonra!..

Saygısız-sevgisiz, günübirlik gönül ilişkileri... 

Neden!..

Belki erkeğin, çabuk elde ettiğine karşı, çabucak bir şekildeki soğuması, kadının da ileriye yönelik beklentilerinde belirsizlik hissettiği anda oluşan bir soğuma... 

Al hadi; “Kim gelse, o da diğeri gibi olur mu" endişesi..

Erkek, kadında geçmiş, kadın da birlikte olacağı erkekte gelecek aramaya devam ettikçe bulunmaz akşamın ufkunda hiç başlamadan son bulan ilişkiler…

Dedim ya “Ben anlamam öyle aşktan” diye...

Böylesi, kişiler arasında oluşan “Şiddetli sevgi” insanı, en başta o boyumuzu aştığını söylediğimiz “Gerçek Aşk”a götürmüyorsa (ki o da her kişinin harcı değil zaten) “Aşk" diye bir şey de yoktur…

Var olanın adı ise “Sevmek" ama “Şiddetli sevmek"; belki bir hastalık ateşi gibi, ateş düşünce, sönünce de o hastalıktan kaçmak, bir daha yakalanmamak için “ilaç"lara sarılmak!..

Sevmenin de dozu önemli tabii ki… 

Kişiler arasında olan aşk değil de “Sevgi"dir ama o da saygı varsa yerinde olur!..

Saygısız sevginin de hatırı olmaz… 

Önce karşınızdaki insana saygı duyun, sonra yavaş yavaş, sindire sindire, tadını çıkara çıkara sevin… 

Aşk”a ermiş olana; “Aşık”a… “Aşkın aldı benden beni…” diyene, diyecek bir laf bulamaz kimse o başka bunu da yaşayıp, yaşatana ne mutlu!..

O noktaya varamasak da sevmek ve sevilmekle idare etsek o bile güzel değil mi…

Hiç kötü olsa Allah kalbimize sevgi hissini koyar mıydı!..

.

Mine Tuna, dikGAZETE.com

...