Finlandiya ve İsveç, ABD’nin NATO’daki konumunu güçlendirecek mi?

Finlandiya ve İsveç, ABD’nin NATO’daki konumunu güçlendirecek mi?

Gündem yoğun ve karışık...

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’nın Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasına onay vermeye hazır olmadığını dile getirdi. Bu durumu da her iki ülkenin terör örgütleri PKK ve FETÖ’yü desteklemesi ile açıkladı.

Teorik olarak bakıldığında İsveç ve Finlandiya, onlarca yıldır tarafsızlığa dayalı ve koordineli bir dış politika izleyen iki İskandinav ülkesi olarak ön plana çıkıyor. Bu ülkelerin de geniş çaplı silahlı kuvvetleri bulunmuyor.

Soğuk Savaş dönemi dış politikalarını incelediğimizde İsveç ve özellikle Finlandiya’nın kapitalist ülkeler ile sosyalist kamp arasında genellikle arabuluculuk görevi üstlendiğini açıkça görüyoruz.

Finlandiya, özellikle SSCB ve ardından Rusya Federasyonu ile yakın ilişkiler geliştiren bir ülke. Helsinki ile Moskova arasında ciddi ihtilaflar ve toprak anlaşmazlıkları yok. Bunun yanı sıra önemli ticari ve ekonomik bağlar ile karşılıklı turizm var.

ABD ise son yıllarda Fin ve İsveçli elitlere Amerikan etki yörüngesine girmeleri için eşi benzeri görülmemiş bir baskı uyguluyor.

En bariz örneklerinden birisi: WikiLeaks’in kurucusu Julian Assange’ın İsveç’te Vaşington’un baskısı altında örgütlenen cezai kovuşturması, tüm dünya kamuoyu tarafından bilinir bir hale geldi. Daha sonra, İsveç’te Assange’ın aleyhindeki tüm suçlamalar düşürüldü. Ancak İsveç, “sakıncalı” bir aktivistin ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya kalacağı ABD’ye iade edilmesine izin verdi.

Amerikan savunma sanayi lobisi de bu ülkelerde büyük çalışmalar yürütüyor.

Finlandiya’dan Ahti Tolvanen’in “Helsinki Times”taki yazısından aldığım şu kısım, durumu açıklıyor:

Finlandiya, NATO’nun önde gelen gücünden beş düzine savaş uçağı almayı kabul etti. Parlamentonun hemen hemen hiçbir üyesi, özellikle hükumet tarafından anlaşma sağlanmadan önce kendilerine saldıran Amerikan askeri lobisinden kaçmayı başaramadı.

İsveç ve Finlandiya’da ABD’nin de desteğiyle uzun süredir NATO’ya katılma fikrini destekleyen ve ABD ile yakın bağları olan sağ tandanslı politikacılar iktidara geldiler.

Örnek verecek olursak: İsveç Başbakanı Eva Magdalena Andersson, Harvard Üniversitesi’nden mezun ve daha sonra IMF Yönetim Kurulu’na bağlı Uluslararası Para ve Finans Komitesi’nin Başkanlığını yaptı. Öte yandan Finlandiya’nın dış politikası, Soğuk Savaş’tan bu yana Amerikan iş dünyasıyla yakın bağları olan Cumhurbaşkanı Sauli Väinämö Niinistö’nün sorumluluğu altında bulunuyor.

Tüm bunlara rağmen, yıllar içinde yapılan kamuoyu yoklamalarında Finlandiya ve İsveç nüfusunun NATO’ya katılma fikrini desteklemediği görüldü.

Her iki ülkenin halkı da yüksek yaşam standartlarına ve komşularla sorun yaşanmamasına alışkındır.

Finliler ve İsveçliler, sosyal harcamalarda kesinti yaşatacak olan savunma bütçesinin artırılması fikrini desteklemiyorlar.

Bu nedenle ne Finlandiya’da ne de İsveç’te NATO’ya katılım konusunda referandum yapılmayacağını tahmin ediyorum. Bu ülkelerin hükumetleri, sadece mevcut siyasi konjonktürü ve Vaşington’un Ukrayna’da körüklediği askeri çatışmayı kullanıyorlar.

Buna karşılık ABD, yalnızca Avrupa’daki jeopolitik çıkarlarını ilerletmekte kalmayacak, aynı zamanda İsveç ve Finlandiya’ya silah ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedariki sağlayarak, iyi bir kazanç elde edecek.

Ancak durumun bu kadar basit olmadığı açık.

NATO içerisindeki büyük Avrupa ülkeleri, bu iki İskandinav ülkesinin ittifaka olası katılımının askeri potansiyelde herhangi bir şekilde artış sağlamayacağını biliyorlar. Kaldı ki bu ülkelerin ittifaka katılımı, ABD’nin NATO içerisindeki konumunu daha da güçlendirecektir.

Ankara; Polonya, Letonya, Litvanya ve Estonya’dan sonra Vaşington’un kendi ajandasını NATO içerisinde tam olarak uygulayacak iki Amerikan uydu devletini daha ittifak içerisine almak istediğinin farkında.

Ankara, bu tutumunda yalnız değil. Örneğin Hırvatistan da NATO üyesi olarak İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini desteklemiyor.

Bir diğer önemli husus ise Finlandiya’nın NATO’ya katılımı demek, NATO ile Rusya arasında sınırın büyümesi demektir. Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, NATO ülkelerinin askeri altyapısı orada konuşlandırılana kadar Moskova’nın İsveç ve Finlandiya’yı tehdit olarak görmeyeceğini söyledi. Ancak Vaşington’un Stockholm ve Helsinki üzerindeki etkisini düşünürsek, bu durumun sadece an meselesi olduğunu fark ederiz.

Öte yandan ABD’nin yurtdışındaki askeri ve özel operasyonlarını yürütürken İsveç’i sıklıkla bir aracı olarak kullandığını doğrulayan birçok gerçek var.

Türkiye’de suç işlemiş ve aranan çok sayıdaki PKK, FETÖ, DHKP-C ve PYD terör örgütleri militanları İsveç’te saklanıyorlar.

İsveç tarafından üretilen silahlar, defalarca Türkiye Cumhuriyeti topraklarında ve sınırların ötesinde imha edilen teröristlerin elinde bulundu.

Yani genel bir çerçeveden olayı incelersek bu durum, bir yandan NATO içerisindeki üye devletlerin güvenliğini olumsuz etkilerken öte yandan da Rusya’nın sınırında tüm dünyayı etkileyebilecek olayların risklerini artırıyor.

Kaldı ki İsveç ve Finlandiya hükumetleri, NATO’ya katılmaktan bahsetmeden önce kendi vatandaşlarının bunu isteyip istemediğine karar vermeliler.

Stockholm ve Helsinki, egemen devletler olarak hareket etmeye, güvenlikleri ve uluslararası meselelerin sorumluluğunu almaya hazır olup olmadıklarına veya Avrupa’da gerilim yaratmak ve yeni çatışmaları körüklemek için NATO içerisinde ABD’nin figüranları olup olmayacaklarına da karar vermeliler.

.

İlber Vasfi Sel, dikGAZETE.com

...