- 10-07-2023 05:15
- 2960
GENÇLİĞİ NASIL KAYBETTİK?
MAKYAJ, DÖVME, PIERCING VE CERRAHİ MÜDAHALELER
Makyaj, dövme, piercing ve cerrahî müdahaleler gibi uygulamalar doğal hayatı etkiliyor... Aslında insanların çevreye verdikleri zararları kendine de vermesi, beklenmedik bir davranış değil...
Materyalist insanlar, modernleşmek adına çevremizi, havayı, toprağı, suyu bozdular ve atmosferimizi koruyan ozon tabakasına da zarar verdiler...
Doğal bozulmaların, yalnızca çevrede değil, insan üzerinde de zuhur etmesi sürpriz değil...
Savaşlarla binlerce hemcinsini öldüren insanoğlu, şimdilerde ise kendine zarar vermeye devam ediyor...
NASA kayıtlarına göre dünyada 50 sene içinde Türkiye dahil, büyük felaketlerin yaşanılması kaçınılmaz...
Bu felaketlerin çoğu, ne yazık ki hep insanların kendi elleriyle yaptığı yanlışlıklardan kaynaklanmaktadır...
Kur'an'da Şûra süresi 30. ayet: Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizle yaptıklarınızın sonucudur; üstelik O birçoğunu da affetmektedir.
En gelişmiş kuzey ülkelerde bile intiharların artmasının asıl nedeni güneşin yetersiz oluşu değil, manevi boşluğun doldurulamamasıdır...
Maneviyattan uzaklaşmada olan dünya toplumlarındaki tatminsiz arayış, sosyal hayatı da etkiliyor...
İçkinin su gibi tüketildiği ülkelerde insanlardan normal davranışlar beklemek ve de devletin koyduğu kuralları korumak öyle kolay görünmüyor...
Batı kültürünün oluşturduğu materyalist sistem, sadece çevreyi mahvetmekle kalmamış, aile bireylerine kadar toplumda olumsuz etkiler bırakmıştır...
Türkiye'nin, yüzünü Batı'ya dönmesiyle birlikte insanlarımızın değer yargıları da değişmiştir...
Zira Batı'nın baskın bilimsel ve teknolojik etkilerine karşı ülkemizin direnecek, kendine özgü alt yapıdan yoksun oluşu ve de geleneksel manevi yapının felsefi kurallardan uzak duruşu, olumsuz bir paradigmanın doğmasına yol açmıştır...
GÜZELLİK ENDİŞESİ VE ESTETİK ÇILGINLIK
Estetik: Güzelliği ve güzelliğin insan zihnindeki etkilerini inceleyen bir felsefe koludur... Estetik, güzelliği belirlerken mantıktan çok, duyguları kullanır... Duygular ise felsefenin muhatabı olmadığından, akıl yürütme yerine, algıları kullanır... İnsanoğlunun mantıktan çok, duygulara tabi oluşu da duygu yönetiminin insan hayatı için vaz geçilmez bir unsur olduğunu gösteriyor...
DAVRANIŞLARIMIZA DUYGULARIMIZ MI AKLIMIZ MI SEBEP OLUYOR?
İşin ilginç yanı, duygularımız bize mantığımızın kabul etmediği işleri de yaptırıyor...
Siyasette bile insanlarımız, iş yapacakları veya iyi yönetecek olanlardan çok, algı yönetimini başaran ve de yalan söyleyenleri seçebiliyor... Zaten seçilecek kişiyi seviyorsanız, duygularınız çoktan devreye girmiştir... Artık o kişinin size uzun uzun neler yapacağını açıklamasının da pek önemi yok...
Zira siz onun bütün olumsuzluklarını zaten göz ardı etmeye hazırsınız...
Sizin için çok da somut bir karşılığı olmayan "her şey güzel olacak" gibi basit bir cümle kalıbı bile sizin yargısız onayınız için yeterli olacaktır...
İşin ilginç yanı, sevdiğimiz insanlar haksız da olsalar onları savunma hatasına düşmekten kurtulamıyoruz...
Bir muhafazakâr insanın sevdiği bir komünist dostunun sürekli İslam'a saldırmasına aldırmadan onu savunması, duygularının etkisinde kalarak, mensubu olduğu dini bile hesaba katmaması, vahim bir hadisedir...
Çünkü bir tarafta Allah'ın rızası var, diğer tarafta dostunun hatırı!..
Buradaki karar tercihi ise mantıkla değil, duygusallığın kişileri yönettiği yönde gelişmektedir...
Demek ki tercihimizdeki kararları, mantığımız yerine duygularımız veriyor...
İNSAN DAVRANIŞLARI, BEKLENDİĞİ GİBİ OLMUYOR; HAYATTA 2x2=4 ETMİYOR
Hayat içinde her şey planlandığı gibi gitmiyor...
Olanlarla, olması istenenler farklı gelişiyor...
Sayısalcıların dediği gibi; sosyal hayatta iki kere iki dört etmiyor...
Kabul etsek de etmesek de hayatta tek geçerli olan rasyonel mantık kalıpları değil, insan davranışlarında duyguların da devreye girmiş olmasıdır...
Bu yüzden sayısalcılar, hayatı çok iyi bilmez...
Hayat içinde duygular, çoğu zaman mantığın üstünde seyreder...
Her şeyi matematiksel değil, kendi iç mantığının yapı taşlarıyla değerlendirmek zorundayız... Aksi takdirde hayattan kopuk, bir "Babacan veya Mehmet Şimşek'in" acımasız uzmanlık hesaplarına mazur kalır, rasyonel hesaplamaların acımasız sonuçlarının ceremesini çekeriz...
KENDİMİZ OLMAKTAN NİÇİN UTANIYORUZ?
Etrafımıza baktığımızda, din normlarından kopmuş ya da yaşadığı hayattan yeterince tatmin olamamış, manevi boşluğu dolduramayan büyük bir kesimin kendini yetersiz bularak, birilerine benzetmek için çaba harcadığını görüyoruz...
Ne yazık ki kendisi olmaktan uzaklaşmak isteği, kişilerin özgüven eksikliğini de ortaya koyuyor...
Aşağılık kompleksini bastıramayan insanların, hedeflerine ulaşmak için gösterdiği gayretler, çoğu zaman mantık kalıplarını aşan badirelere girme cesaretiyle sonuçlanmaktadır...
Özellikle kadınlardaki genel duygusallık, hazırlıksız sosyal hayata tutunmaya çalışan kadınları olumsuz etkileyebiliyor...
İKİ YÜZLÜ,TAKLİTÇİ BİR TOPLUMA DÖNÜŞTÜK
Estetik cerrahlarının açıklamaları çok ilginç: "Çoğu kadın, elinde bir resimle bize geliyor... Özellikle Angeline Jolie'nin resmiyle gelip, benim yüzümü de aynı böyle yap diyen kadınlar var..."
“İyi de her cerrahî uygulama, her yüze uymaz, bunu izah etmemize rağmen kadınları ikna edemiyoruz...”
Güzelleşme ve teşhir konusundaki kadın düşünüşünü mantık kalıplarıyla değiştirmek, tabii ki zordur; zira kadınlar daha çok, duygularının yönetimine tabidir...
Kadınlardaki duygusallık, erkeklerden daha fazladır...
Bu sebepten dolayı, onların kararlarında duygusallık kendine zarar verecek seviyelerde bile olabiliyor...
Eğitimli kadınlarda bile bu yaygın anlayışın fazla değiştiği söylenemez...
KADINLAR MAKYAJ YAPMAK ZORUNDA MI ?
Çevremize baktığımızda, özellikle kadınların özentilerinin -zararlı bile olsa- pratik hayatta uygulanır olması, hayret vericidir...
Kadınlar, bu hususta hem parasını hem sağlığını kaybetmesine rağmen düşündüğünü gerçekleştirmekten geri kalmıyor...
Kadınların yaklaşık yüzde 90'ı saçlarını boyatarak, sarışın bir görünümü tercih ediyor!..
Yine kadınların yaklaşık yüzde 95'i yüzünü gözünü, dudağını daha belirgin yapmak için, boyanarak kendini dışa sergiliyor...
Bu uygulamaların hepsi Batı kaynaklı özentilerin sonucunda gerçekleşmiştir...
Bütün kadınlar, zamanla birbirlerini kopya ederek, bu özenti yarışını sürdürmede kararlıdırlar...
Bazıları ise makyaj denen bu doğal olmayan boyama ve kaporta düzeltmeleri yetersiz bularak, vücudunu çeşitli aksesuarlarla da takviye etmektedir...
Kimi kadınlar, (botoks) dolgu yaptırıyor, kimi kaşına, burnuna ve de bir çok bölgesine piercing takıyor...
Bunların dışında vücuduna dövmeler yaptıranlar da giderek çoğalıyor...
Kadının kendi eğitimi, yetenekleri ve becerileriyle sosyal hayata girmesi beklenirken, kendini dışa karşı dikkat çekecek şekilde makyaj ve aksesuarlarla ifade etmeye çalışmasını rasyonel bir mantıkla açıklamak mümkün değil...
Bu davranış biçiminin kadındaki genel özellik olan duygusal yoğunluktan geldiği şüphesiz...
Bu tür doğal olmayan müdahaleler ve çoğu kimyasal katkılara mazur kalan kadınların vücutları, zamanla daha da çirkinleşiyor ve de çabuk yaşlanmaları da kaçınılmaz oluyor...
Geçenlerde televizyonda estetik müdahale sonucunda bir gözünü kaybeden bir hanımın hukuk arayışındaki feryatlarını duyduk...
Kadın, konuşurken botokslu donuk dudağı, yüzüyle uyumsuz, zıt mimik hareketiyle garip bir görünüm sergiliyordu...
Bu mağdur(!) hanıma baktığınızda dudaklarından yüzünün tüm hatlarına kadar botoks yaptırdığını görüyoruz...
Bu da onu tatmin etmemiş ki sonunda hassas deri olan göz kenarları ve göze kadar estetik yaptırmaya karar vermiş...
Hanımın yüzünde gerçek doğal güzellik zaten gitmiş ve yerini yapay ve iğrenç bir görünüm almış...
Kadın, bu durumunu güzel bulmuş olacak ki aşama aşama botoks ve diğer estetik çalışmalarını devam ettirmiş...
İyice zarar gördüğünde de kendini televizyonların müşfik(!) ellerine bırakmış...
GENÇLERDEKİ YANLIŞLIKLAR, AİLELERİ DE ÇARESİZ BIRAKIYOR
Geçenlerde samimi ve kadim bir dostum, bana başından geçen ilginç bir olayı anlattı.
“Benim kızım (kız, evli bir hanım) kaşına bir piercing takmış, oysa ben bu tür şeylere karşı olan bir insanım… Her neyse bu takılan metal halka, orayı tahriş edip, kızın kaşı mikrop almış, doktora götürdüm, ameliyata aldılar… Ameliyata 8 bin lira para ödedim…
Birkaç gün sonra kızım tekrar aynı yerden rahatsız oldu, ben de kızımı başka hastaneye götürdüm… Ancak durum vahimdi; doktorlar, kaşın (kıl dibi) köklerinin mikrop alarak, doğal dokunun bozulmasından dolayı uzun vadeli bir tedavinin yapılması gerektiğini söylediler… Şimdi ise tedavi için sürekli doktorlara gidip geliyoruz…”
Bu olumsuzluklara rağmen, ne yazık ki günümüzde estetik adına bıçak altına yatan kadınlarda büyük bir artış yaşanıyor...
Burun kaldırma, cerrahi müdahaleyle fazla kiloları aldırma gibi yöntemlerin de uygulandığı doğal olmayan estetik istekler, insanları ölüme kadar sürüklüyor...
Sağlık haricinde, yapılan cerrahi uygulamalar çok çeşitlidir...
Günümüzde güzelleşmek adına kimisi burnunu beğenmeyip, yeniden yaptırıyor, kimi yağlarını aldırıyor, kimi vücudunda akla gelmedik işlemler yaptırıyor...
Özellikle burun yaptırma ise çok yaygın...
Oysa kadınların bir kısmı, sağlığını riske sokarak, daha çirkinleşmekte ve bu çirkinliği fark edecek bilinçten de yoksun oluyorlar... Çünkü dostları, ona burnunun çirkin olduğunu söyleyemiyor...
Dost olmayanlarla ise zaten bir iletişimi olmuyor...
Bu kazazedemiz, kendini mutlu olarak düşündüğü için belli bir süre sorunsuz yaşayabiliyor...
Bazıları bu doğal olmayan uygulamaları zamanla anlıyor, ama iş işten geçmiş oluyor...
Benim gördüğüm kadarıyla burun yaptıranların yüzde 90'ının yeni burunları çirkin...
Güzellik ve çirkinlik normları bazen farklı olsa da her insanın genel olarak yaradılışta yüzüne uygun bir burun ve ağız yapısı vardır...
Burun yaptıranların çoğu, yeni burnunun daha iyi olduğunu düşünüyor...
Oysa cerrahî müdahaleyle cazibesini kaybetmekle birlikte, sinir, damar ve de kas dokularını zedelediğinin farkında bile olmuyor...
Donuklaşan yüz ifadesinin, mimiklerdeki (yüz ifadelerinin) anlamsız ifade değişikliğinin, ve de çekiciliğinin kaybolduğunu kimse ona açıkça söyleyemiyor...
Zira maskeli bir toplumda sürekli insanların yüzüne karşı kırıcı bir şey söyleyemeyiz, ama arkadan bolca konuşuruz...
Bu estetik mağduru kız, cazibesini kaybettiğini belki de hayat boyu anlayamayacaktır...
Oysa akıllı bir kadın, ayna karşısında konuşarak, yüzündeki ifade kaybını ve de farklılığını anında tespit edebilir...
Özellikle kırışıklıkları gidermek amacıyla yapılan botoks uygulamalarında mimik kasları, botoks enjeksiyon uygulamasına reaksiyon göstererek etkilenir...
Botoksun olumlu yanlarını gündeme taşıyanlar, maalesef bu uygulamaların 30'a yakın yan etkisini gündeme hiç getirmezler...
Akademik bilgilere ve teknik uygulamalara girmeden, bana göre burun veya yüzde yapılan estetik uygulamaların çoğu kötü...
Herkesin yüzüne göre genelde Allah'ın doğal bir yaradılış uyumu mevcuttur...
Unutmamak lazım ki "güzellik" kavramı görece bir kavramdır...
Burnunuzu beğenmeyip, yaptırırsınız, ama cazibenizi ve yüz uyumunu kaybedersiniz...
Çoğu kadın, cazibenin ne olduğunun bile farkında değildir...
Sarı saçlı, kemersiz kalkık burun, makyajlı ve botokslı bir yüzün güzel olduğunu sananlar, gerçekte doğallığın kıymetini yaşlandıkça daha iyi anlayacaklardır; ya da ebediyen Fransız kalacaklardır...
İnsanların birilerine benzemek isterken kendi özel ve güzel yapılarına zarar vererek, toplumdaki diğer sıradan insanlara benzemesi hiç bir zaman doğru değildir...
İnsan kendine özgü, bedii yapısıyla mükemmeldir...
Cerrahi konular hayat boyu kişide psikolojik ve fiziki yan etkiler bırakan riskli ameliyatlardır...
Akıllı insanlar bu tür risklere girmezler...
Bu tür cerrahi müdahaleler, istek, arzu veya keyfi olmamalı!..
Kısacası sağlığı tehdit eden hallerde bu tür zorunlu ameliyatların yapılması ise kabul edilebilir bir uygulama olabilir...
İNSANLARIN BAŞKALARINA ÖZENMESİ, KENDİNE OLAN ÖZGÜVENİN YETERSİZLİĞİNİ GÖSTERİYOR...
Özellikle kadınlardaki dengesiz gelişmeler, çok hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor...
Sorumsuzluğu özgürlük sanan kadınların kocalarına ve çocuklarına verdiği zararlar gün geçtikçe artmaktadır...
İki çocuğunu terk ederek, başkasına kaçan bir kadın, televizyonlarda utanmadan "ben kendi hayatımı yaşayacağım" gibi bencilce ve de aile bireylerini hiçe sayan açıklamalarda bulunur...
Aile, hiç bir bireyin keyfi arzularını diğer üyelerin hak ve özgürlüklerini yok ederek, sorumsuzca kullandığı bir müessese değildir...
Ailede herkesin bir görevi olmalıdır...
Çocuk çocukluğunu, kadın kadınlığını, erkek erkekliğini, hak ve görevlerini bilmek ve yapmak zorundadır...
Aile bireyleri kendi keyfine göre sorumsuz davranamaz, zaten böyle bir hakka da sahip olamaz... Zira aile üyesi tek başına değil, bir bütünün parçası olmuştur...
Aynen bir otomobilin parçası gibi...
Binlerce parçadan meydana gelen bir otomobilin bir parçası bile bağımsız değildir...
Mesela, direksiyon "ben diğer parçalardan bağımsız hareket ederim" diyemez, zira o zaman arabanın bütününün sonu felaketle biter...
Bağımsız olmamasına rağmen aynı zamanda ailede herkes eşit haklara sahiptir, kimse kimsenin kulu kölesi değildir...
Kimse kimseye keyfi olarak baskı yapamaz!.. Aynı zamanda aile bireylerinin meşru hak ve özgürlükleri kısıtlanamaz!..
Şunu da unutmamak lazım: Kadınlarımız saygıdeğer bir eştir, hizmetçi değil...
Hayat hiç bir zaman düz ve standart değil, inişli yokuşludur; aileler varlıkta da yoklukta da birlikte olmak zorundadır...
Ailenin bütün bireyleri, gerektiği yerde gücü nispetinde büyük fedakârlıklarda da bulunmalıdır...
Sorumlulukların rafa kaldırıldığı bir toplumda ne aile boşanmaları ne de kadın şiddetinin durması söz konusu olamaz...
Bu yanlışlar, kadınlarda da erkeklerde de mevcut...
Kendi özgürlüğünün hiç sınırı olmadığını düşünen bencil insanların sayısı gün geçtikçe daha da artıyor...
Tabii ki sorumsuz birçok erkek de var...
Çaba gösterip, doğru dürüst bir mesleğe sahip olmadan, çalışmadan, havadan para kazanmaya çalışan ve hayallerine bir türlü ulaşamayan, evlendiği karısını ekonomik kazanç kapısı yapmaya çalışan tufeyli erkeklerin sayısı da az değildir...
Her şeyde üste çıkan, asalak, sorunlu, kabiliyetsiz, dengesi bozuk erkek türlerini yetiştirip, büyüten sorumsuz aileler, fırsat yakaladığında, bir an önce çocuklarını evlendirip, kaliteli ve masum, iyi yetiştirilmiş ama şansız kızların hayatını cehenneme çevirmelerinin müsebbibi oluyor...
Kendi sorumluluğunu yerine getiremeyen ailelerin, dengesiz çocuklarının sırlarını gizleyerek evlendirmeleri, karşı tarafın hayatını felç etmesine sebep olabiliyor.
KADINLARIN TEŞHİRE YÖNELMELERİNDEKİ SEBEPLER...
Kadınlardaki teşhir özelliği aslında kadına özgü genel bir özellik olarak karşımıza çıkıyor...
Güzelleşmek adına yapılan makyajlar, piercingler, aksesuar takılar ve cerrahi estetik müdahalelerin erkekten çok, kadınlarda olması da bunu gösteriyor...
Kadın biyolojik ve psikolojik özellikleri erkekten farklı yaratılmıştır... Örneğin, erkeğin çocuğuna davranışıyla kadının davranış farklılığı genel bir özelliktir...
Erkeğin daha çok, görerek kolay tahrik olması, kadın gözü ve erkek gözünün de farklılığını ortaya koyuyor...
Yapılan araştırmalarda erkek ve kadın gözünün, beyinle ilgili algılamada farklılık göstermesi çoğu kişi tarafından bilinmiyor...
Bunu bilen toplum mühendisleri, tanıtım ve reklamlarında daha çok kadın unsurunu kullanmalarını iyi anlamak lazım...
Dünyada yapılmakta olan görüntüsel gösterilerin yaklaşık yüzde 80'i erkekleri hedef alarak, kadınları teşhir etmektedir...
30 sene arayla Avrupa toplumunu taklit etmekteyiz!..
Özendiğimiz Avrupa'nın tabii ki faydalı tarafları mevcut... Ancak, Avrupa toplumu, giderek manevi özelliğini kaybetmektedir...
Özellikle aile kavramı, büyük ölçüde zayıflayarak değişim göstermektedir..
Eskiden Türk toplumunda diz kapağı üstünde etek giyen hanımlar pek yoktu, şimdi ise etek veya şortlar daha da yukarı çekildi...
Transparan, hatları gösteren ve de dekolte kıyafetler giderek daha yaygınlaşıyor...
Kadınlar niçin aşırı açılmayı tercih ediyor?..
Şahsen benim aklım bir türlü almıyor...
Bu teşhirciliği uygulayan hanımlar, bu sergileme cesaretine rağmen bu sorunun cevabını bir türlü cesurca söyleyemiyor...
Günümüzde göbek açmaya kadar kadınların Batı'yı taklit etmesi, sanırım son nokta olmayacaktır...
Aslında makyaj, dövme, piercing, estetik, takı, botoks ve de vücutta yapılan cerrahi müdahalelerin çoğu Batı kaynaklıdır...
İnsanımızın özentisi mantık tanımayacak boyutlara kadar yükselmiştir...
Bir modacının ağzından çıkan her saçmalığı ciddiye alacak kadar mantıktan yoksun insanların oluşması üzücüdür...
Yırtık pantolon veya yırtık kazakları giymenin akıl ve mantıkla izah edilecek hiç bir yanı yoktur...
GÜZELLİK KAVRAMI DA DEĞİŞTİRİLDİ
"Zayıf kadın güzeldir" kavramı da sonradan Batı tarafından oluşturulan yapay bir yalandan ibarettir...
Eskiden "bir gram et, bin ayıp örter” diyerek, dolgun kadınlar makbul görülürdü...
Ressamların tabloları bile hep bu dolgun kadınlar üzerineydi...
Tabii ki dolgunlukla şişmanlığı da karıştırmamak lazım...
Şimdi ise kaburgaları dışarı fırlamış kadınlar bile perhiz peşinde koşuyor...
Güzellik, standart bir kavram değil, algıya göre değişen bir özelliktir...
Kadınlardaki sınır tanımaz duygusallık, davranışları da etkiliyor...
Son yapılan istatistik verilerine göre, erkeklerde sigara içme oranı yüzde 13 düşerken kadınlarda tam tersi olmuş ve sigara içme oranı artmıştır...
Şüphesiz ki bu yanlış davranış, kendini ifade etme yöntemi olamaz...
İşin garibi, hastane kapılarında, parklarda veya sokaklarda kadınların giderek daha çok sigara içtiğine şahit oluyoruz... (Bu arada Japonya'da sokakta sigara içmek yasak; bazı sokaklarda camlı, üstü açık kenarları tamamen kapalı koridor şeklinde sigara odaları yapmışlar, darısı başımıza...)
GÜNÜMÜZDEKİ KİMLİK BUNALIMI
Özenti peşinde olan gençlerimiz, özellikle televizyon dizileri ve de sosyal medya gibi kitle iletişim araçlarının etkisinde kalmakta veya sosyal çevrede rol model olan belli kişileri taklit etmektedir...
BAŞKASI DEĞİL, KENDİN OL!..
Kendini topluma kabul ettirme çabası, başkalarının yanlış uygulamalarını taklit ederek kapatılamaz...
Bir insan önce kendisi olmalıdır, yani kendi bilgi ve becerisini artırmalıdır... Kendi bilgi ve yetenekleriyle kendine, ailesine ve de tüm topluma faydalı olmalıdır... Bunun için ciddi ve istikrarlı, disiplinli bir çalışmaya ihtiyaç vardır...