Greta’nın derin öfkesi!

-Antropomorfizm ve Derin Pagan Öfke-

:

Yazının başlığı arkadaşlarımın ısrarla izlemem ve takip etmem yönünde öneride bulundukları “Midnight Sun” adlı dizi ve “Benim hayallerimi, benim çocukluğumu çaldınız. Yok oluşumuzun başındayız. Siz ise sadece paradan konuşuyorsunuz. Nasıl cüret edersiniz?” şeklinde BM İklim Zirvesi’nde konuşan 16 yaşındaki İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg’ın toplumsal bilincin yüzeyine çıkarttığı doğanın ruhu ve pagan geçmişimiz ile çok alakalı.

“BluTV”de geçtiğimiz yıl yayınlanan dizide; Fransız polis Kahina Zadi, Kuzey İsveç’de bulunan küçük bir maden kasabası olan Kiruna’ya, vahşice öldürülen bir Fransız vatandaşının katilini araştırmaya gider. 

İsveçli Anders Harnesk’in yardımıyla ikili, ilk cinayetin buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu anlar ve yeni cinayetlerle karşı karşıya kalırlar. 

Kahina ve Anders cinayetlerin ardında kasabanın birçok yerlisinin ve “Lejyonlar” adlı gizli bir örgütün bulunduğu on yıllık gizli bir komplo olduğunu öğrenirler. 

Kahina kendisini, korkunç planları olan acımasız bir seri katil ve kendi acılı geçmişi ile yüzleşirken bulur.

Aslında konu, “modern dinler”in hegemonik alanını genişleterek çağdaşlaştırılmış disipliner kapitalist sanayi yaşantısını, en ücra köylere kadar genişleterek semavi-göksel inanışların ve doğanın alanını daraltması ve paganik-şaman hayatı, İskandinav steplerinden Hazar’a kadar bitirmeye çabalaması ile çok alakalı.

Orta Çağ’ın karanlık ve izbe mahzenlerinden “Salem Cadı Olayları”na, oradan “8. Henry”e, oradan “Cesur Yürek Braveheart”a ve “The Name of the Rose”a kadar aklınıza gelebilecek tüm kilise merkezli çatışmaların kökeninde Din ve Devlet iş birliği ile (İki Kılıç Teorisi) iş bölümüne ayrışarak disipline edilmeye çalışılan günlük kapitalizm merkezli yaşantı var.

*

Orta Çağ boyunca yürürlükte kalacak olan “Çifte Kılıç Teorisi”ni ilk ortaya atan kişi 492'den 496'ya kadar Papa olan “I. Gelasius”tur. 

Bu görüşe göre, hem tinsel hem de seküler iktidar, insan hayatı için özsel niteliğe sahiptir; fakat bu ikisi, tek bir kişide birleştirilebilir değildi. 

Bunların her birinin işlevi, insanların kurtuluşuna katkı sunmaktı.

Devlet, barışı ve düzeni sağlayıp, insanların Tanrı'ya en iyi biçimde hizmet edebilecekleri atmosferi yaratarak cennete giden yolun açılmasına yardım ediyordu. 

Kilise ise hakiki tinsel öğretiyi geliştirmek ve insanlara, göksel amaçları doğrultusunda kılavuzluk etmekle yükümlüydü.

Erken dönem kilise babalarının hiçbiri bu konumlarla ihtilafa düşmemiştir. 

Fakat I. Gelasius, papanın devletten üstün olması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. 

Dogmanın sorularıyla ilgili olarak papanın karşı konulamaz olması gerektiğini ileri süren ilk kişi I. Gelasius'tur. 

Ardından ise hem kilisenin hem de devletin temel görevinin insanların sonsuz ödüle ulaşmaları yönünde onlara yardım etmek olduğunda ve bu iki temel kurum arasındaki ihtilaflarda tinsel kılıç olarak kilisenin üstün olması gerektiğinde ısrar ediyordu. 

Ünlü bir düşünür olan Salisburyli John, I. Gelasius'tan da ileri gitmiş; bütün dünyevi iktidarın kaynağının gerçekte kilise olduğunu belirtmiştir. 

Bu teoriyi benimseyenler, kilisenin devletten üstün oluşunu sorgulamayacaktır.

Orta Çağ boyunca Katolik Roma Kilisesi, genellikle “İki Kılıç”tan daha üstün olanı olarak kabul ediliyordu ve hükümdarlar, isteksiz bir biçimde de olsa bu durumu kabul ediyorlardı. 

Bununla birlikte, Rönesans sırasında gerçekleştirilen entelektüel gelişmeler, dinsel ve siyasal değişimleri de beraberinde getirdi. 

Ulusal monarklar, seküler meselelerle ilgili olarak otorite talep etmeye başladılar. Aynı sırada Reform, papanın tinsel mutlaklığına meydan okumaya başlamıştı.

*

Böylelikle göstermelik makyajlarla ihya edilen kapitalizm, aslında Grekoromen geçmişin taklidi ve yüceltilmesi bahanesiyle kapitalist sanayi merkezli hayatın yani doğaya açılan savaşın ikamesi olarak makinaların (Giyotin) zaferiydi.

BM İklim Zirvesi’nde konuşan sadece 16 yaşındaki İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg değildi. 

Sanki rüzgarlarla, akarsularla ve orman perileriyle dile gelip can bulan doğa; küçük bir kızın bedeninden bizlere olan haklı öfkesini haykırıyordu. 

Tabiat ana, belki de bizi neden hala büyük yıkımlarla cezalandırmadığına dair merhamet perdesinden son bir şans veriyordu ki inşallah bu mesajı almışızdır!

Sonuç olarak “Midnight Sun” adlı dizide İskandinav steplerinde cezalandırılan Sami halklar, kutuplardaki posta memurları ve Alpler’deki köylülerin ölümleri üzerinde kafa yoran polis (Europol) ve savcılar (Interpol) nedense olayların oluş şekillerinde hep “Samiler”in pagan ikonografilerini ve şamanik ayrıntılara, sembollere delil olarak rastlıyordu. 

Kimisi cin çarpmış gibi kasılıp donmuş kalmış, kimisi inanılmaz bir kaza ile feci şekilde can vermiş halde bulunan cesetleri ve suçları aydınlatmaya çalışan savcılar ve polisler de aynı gizemli şekillerde ya zehirlenerek kalp spazmından ya da kaza sonucu feci şekillerde can veriyorlardı ya da köylerdeki vahşi yaratıklar tarafından bedenleri parçalanmış hallerde bulunuyorlardı ki izleyenler doğanın intikam aldığını düşünmekte pek haklıydılar.

Günümüzde bile tabiat olaylarına ve nesnelere ruh atfetmeleri ile dünya barışı içinde yaşamayı ve ilksel semavi ve göksel meşalenin sönmemesi için dualarda, ayinlerde bir araya pagan “Keltler” ve “İskandinavlar” gibi yerli Sami halklar da sanırım insanlığın aç gözlülüğüne bakıp, bizim için tabiat adına utanmışlardır.

Umarım, 16 yaşındaki İsveçli çevreci aktivist Greta Thunberg’ın mesajı hiç yüksünmeden yerine ulaşır!

.

Halil Emrah Macit, dikGAZETE.com

...