Materyalist sistemin tuzakları

Sigara sektörü de diğer materyalist sektörler gibi insanın öz değerleri yerine, parayı önceleyen bir sektördür… Bu açıdan parayı amaç haline getiren sektörlerin başında gelmektedir.

Bu tür sektörlerden insanların sıhhatini düşünmesi zaten beklenemez. Onların bütün hesapları bütçelerini artırmak üzerinedir; insana, hayvana, çevreye zararlıymış, hiç düşünmezler… 

Yardımmış, vefaymış, hamiyetmiş, merhametmiş, vicdanmış bu kavramları hiç tanımazlar… Materyalist uygulamalarda, bu tür insanî özelliklerden hiç söz edilemez… Zaten bu insanî kavramları, lügatlarında da kullanmazlar ve bu konuda kendilerini de hiçbir zaman sıkıntıya ve riske sokmazlar…

Ne yazık ki toplumun kaderini eline alan para, insanları kontrol eden sevimli bir kırbaç oluyor. Materyalist sistemin vazgeçilmezi, bankalar, faizler, krediler acımasızca can yakmaya devam ediyor… Cebinizdeki paranın anında hortumlanarak çekilmesi bile dert değil; gelecekte elde edebileceğiniz, ihtimal birikimlerinize bile dokunulamaz kuruluşlar tarafından el konuluyor…

Bütün geleceğinizi bankalara ipotek ederek, gelecek hayatımızı da şimdiden satıyorsunuz. Sonuçta bu materyalist sistemde taksitle yaşayıp, borçlu ölüyoruz

Bir yerde büyük paralar dönüyorsa, biliniz ki orada her türlü çirkinlik, her türlü kötülük de vardır.

Dünya çapında kitleleri meşgul eden futbol sektörü, büyük paralar kazanmamış olsaydı, spor toto, bahis gibi kumarlar ortaya çıkabilir miydi?.. Ya da atların yarışlarını spor olarak tanıtıp, hayvanların üzerinden büyük paralar kazanmak için “Altılı Ganyan” gibi kumarlar icat edilir miydi?.. Ya da “Milli piyango”  gibi cazip isimler altında organize kumarlar tertip edilir miydi?.. Üstelik yılbaşını kullanarak, insanları kilometrelerce kuyruklara dizip, umutlandırarak, milli kumar seansları yapılabilir miydi?..

Şehirleşmede ve de imar alanında büyük paralar dönmeseydi, şehirler betona gömülür müydü?.. Yeşil alanlarımız yok edilir miydi?..  (Şu anda elde kalan yeşil alanlarımız, ne yazık ki mezarlıklarımız olmuştur.) Arazinin kalmadığı, kentsel dönüşüm adıyla binaların daha da yükseldiği bir şehirde yatay mimariden söz edilebilir mi?.. 

Avrupa şehirlerinde, hemen hemen her sokakta yapılan geniş ve yeşil parklardan yoksun kalmamızın sebebi hikmeti neydi? Bazı sokaklarda aceleyle dar alanlara yerleştirdiğimiz, ucuz plastik oyuncaklarla çocuklarımızı avuttuğumuz, ufak butik parklara mahrum edilişimizin materyalist yönetimin bir sonucu olduğunu da bilmek zorundayız… 

Para, materyalist sistemlerde yalnızca ekonomiyi belirlemiyor, adaleti, siyaseti, eğitimi, hâsılı fertlerin ve toplumun tüm hayatını belirliyor. 

Kabiliyetleriniz, kültürünüz, eserleriniz, eğitiminiz, insanlığa yaptığınız hizmetler toplumda prim yapıyor…

İnsanlığa yaptığımız katkılar yerine, ekonomik durumunuza göre saygı görebiliyoruz… 

Makamınız ya da paranız olduğu müddetçe saygı görebiliyorsunuz… Güçlü olanın haklı olduğu bir sistemde, mağdurların haklarının korunması şöyle dursun, seslerinin duyulması bile söz konusu değildir.

Suud saltanatının, petrol ve Hac ibadetinden topladığı paralar olmasaydı, bu kadar sorumsuz ve zalim olabilir miydi?.. Yine büyük paralar dönmemiş olsaydı, silah sanayi ve uyuşturucu sektörleri, insanları sömürmek ve de öldürmek için bu kadar istekli olabilir miydi?..

Petrol paralarının olduğu yerlerdeki kötülükler, yönetimlere müdahaleler, siyasi entrikalar da yine materyalist anlayışın bir sonucudur… 

Materyalist anlayışla hareket eden ister şahıs, ister, kurum, ister devlet olsun, sonuçta sizin sağlığınızı da çevrenizi de mahvedeceklerdir; üstelik sizi de soyarak, sömürecektir…

.

Raşit Anaral, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @rasitanaral , @dikgazete

...