ÖCALAN SERBEST Mİ KALIYOR!..

Başlığı, tıraşa gelen derin bağlantılı bir müşterimden duydum.

Medya Berberi olarak, akan kanı durdurma konusundaki deneyim ve donanımı tıraş esnasında sebep olduğum kazalara borçluyum.

Bu itibarla, bir yöntem olarak kanın kanla durdurulamayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

Kulağımın dibinde her türlü merminin vızıldadığı sokaklarda dolaşıp, savaşın acımasızlığını fotoğrafladığım gazetecilik yıllarımda bu duruma bizzat tanıklık ettiğimi de ekleyerek, tıraşı kesip konuya gireyim.

Malum, ağzı sulananın postu serdiği Orta Doğu’da emperyalist güçler, bizi birbirimize kırdırıp geleceğimizi ipotek altına almak için oyun üstüne oyun kuruyor.

“Özyönetim” ilanıyla halkın yaşam iradesine çöken Kandil esnafı ise ithal husumet tohumları ekmeye devam ediyor.

Ürettiği hormonlu gerilim, karşılık bulmayınca, halkın yararlandığı Ambulans, Okul, Hastane benzeri saldırılara başvurmaktan da geri durmuyor.

Amaç, yıldırma, bezdirme ve oluşacak zafiyetten çıkar sağlama…

Halka rağmen, Halk için!..

Demirtaş, önüne konan tarihi fırsatı değerlendirmek yerine Kandil’in çizdiği yol haritasına biat ederek aldığı oyları hendeklere boşaltırken aynı zamanda yaşamın, kasıtlı olarak zorlaştırılan kurgusuna hizmet sunmaktan da geri durmuyor.

Özyönetim’in üvey evlatları ise kan, gözyaşı ve göç dalgasıyla meçhul mağduriyetlere sığınmak için bölgeden uzaklaşıyor.

7 Haziran sonrası yalan olan Demirtaş, hendekler aracılığıyla kanın nehre dönüşmesini bekleyen ve bu umutla ellerini ovuşturan emperyalist güçlerin açık bıraktığı kapılar dâhil olmak üzere, kendine gerçek süsü vererek dolaşıp, çalmadık kapı bırakmıyor.

“Sota”da görüşüp aynı potada erimek...

Ortak hasım üzerine, ortak ameliyata girmek için:

“Biji Serok!..” (Sen doldur) Yani…

Gelelim çalınmadık kapıya…

Atmosferde asılı duran ve cesaret gerektiren bir soruyla; Kandil’in insaf ve inisiyatifine terk edilen Sur, Şırnak Cizre’de yaşayanların kapılarını çalıp; Öz-Yönetim’e tamam mı, devam mı!..

Özyönetim mi, Çözüm mü!..

Bu soruyu kim soracak!

Duyumum doğru, yani Öcalan gerçekten serbest bırakılacaksa kurucusu olması hasebiyle bu soruyu sorma hak ve cesaretinin yalnızca Öcalan’da olduğuna inanıyorum.

Akan kanı durdurup kardeşliğimizi pekiştirmekte Öcalan’ın rolü olur mu!

Neden olmasın!..

Böylelikle, kitleleri Öcalan’ın ev hapsi için sokağa dökenlerin şimdilerde halkı, ev hapsinde tutma taktikleri de boşa çıkarılmış olur diye düşünüyorum.

Nihayetinde onlarca yıl toplumdan tecrit edilmiş bir katilin "ıslah-ı nefs"i ve etkin pişmanlığını kanıtlaması, kendisine bu olanağın sağlanmasıyla mümkündür.

Kaldı ki bir bebek katiliyle, devlete ait yüzlerce terabaytlık gizli bilgiyi yabancı servislere pas eden ‘Zat’ı, aynı kefeye koyacak da değilim.

Bir bebek katili sizin bebeğinizi kendi bebeği gibi sevecek duruma gelebilir mi!..

Raskolnikov’u referans vermeden söyleyeyim:

Evet gelebilir.

“Üniter Devlet Yapısı” ve birlikte çözüm önerileriyle elinde valiz, cebinde deklarasyon, İmralı’dan Diyarbakır’a:

“Tek bir kurşun dahi sıkılmayacak!..” söylemiyle başlayacak yolculuk, çözüm sürecinin kesintisiz başlangıcı olacaktır.

Bu başlangıç, aynı zamanda Orta Doğu’daki “Değerli yalnızlığımız”ı şenlendirip belki de Devlet, Barzani, Öcalan bir masanın etrafında, coğrafyanın yüzlerce yıllık kaderini belirlemede kardeşçe projeleri hayata geçirmenin de başlangıcı olacaktır.

Çok mu ütopik.

*** 

Not:

Selahattin Demirtaş’tan bir istek. Benim için çalar mı acep!..

Gel hey kardeş gel sen birliğe özen

Birliktir her nefsin kal’asın bozan

Hiç kendi kendine kaynar mı kazan

Çevre yanın ateş eylemeyince”

:

Medya Berberi

Ahmet Beyaz, dikGAZETE.com için yazdı


film izle - film izle

...