Ramazan-ı Şerif, bir gelin gibi kınalandı geliyor!

Rahmetli babaannemden hep işitirdim, Ramazan’a az bir vakit kala; “Acaba nasip olacak mı? Yetişecek miyim?” diye heyecanla ümitlenir, Ramazan’ı uğurlarken de; “acaba bir dahası nasip olacak mı” diye hüzünlenir, korkardı..

Tam da Mevlamızın istediği gibi..

Korku ile ümit arası bir yürekti onlardaki..

Peki bizim gündemimizi ne meşgul ediyor mübareğimiz gelirken?

Nerede o heyecanımız?

Evet başımızda bir salgın var, hayatımız ters düz oldu, ama her zora bir kolaylık vermedi mi Mevlamız?

Bakın avuçlarına ağlayarak sığınacağımız Ramazan-ı Şerif geliyor, kınalı bir gelin gibi..

Annelerimizin kucağı gibi…

Babalarımızın ceketi gibi…

Canımıza can geliyor…

Huzur, güven geliyor…

Manevi arınma ve kendimize dönmek için tam vakti..

Gelin, bugünden itibaren Rabbimize bir söz verelim.

Geçmişimiz ne ile dolu olursa olsun;

“Rabbim ben pişmanım, hükmeden ise ancak sensin!.. Affedicisin, affı seversin, affeyle beni!" diyerek kapandığımız secde ıslanana kadar Mevlamıza yalvaralım..

Ve başımızı kaldırdığımız an tertemiz bir sayfanın açıldığına yürekten inanalım..

Sonra mı!..

En güzel takılarımızı takalım..

Hatice tevazusu, Aişe tatlılığı, Meryem sadeliği, Asiye direnişi göğsümüzde parlayan inci gerdanlığımız olsun..

Ama unutmayın ki biz bu gerdanlıkla parladıkça, Rabbimize verdiğimiz sözleri tutup maddi ve manevi düzelmeye çalıştıkça ne olacak?

Bizi rahat bırakmamaya yemin etmiş düşmanımız çatlayacak!

Unutmayalım ki Rabbine samimiyetle yönelen bir kulun başından gerek insi, gerek cinni şeytanlar hiç eksik olmayacaktır.

Hor bakışlar ve "aman hoca mı kesildin başımıza" kelamları..

"Daha düne kadar bunu bunu yapmıyor muydun sen” aşağılamaları.. 

Kimseyi duyma!.. 

Bırak konuşsunlar!..

Yapamaz” desinler, “Dün neydi ki bugün ne olsun” desinler, “O, şunu-bunu yaptı” desinler!..

Bu senin tevbeni daha da arttırsın.. 

İşte tam o anda ihlasa sarıl.

Nedir ihlas?

- Süt emen bebek gibi, kendisini övene de sövene de hiç aldırış etmeden işine ve ibadetine devam etmendir..

Bil ki senin Rabbin, kızlarını diri diri gömen, su diye içki içen, Peygamber’e zulmedenleri tertemiz eden bir Rab’dir..

Sen yeter ki ağla, yeter ki o hatalara dönme, yeter ki acizliğini bil, yeter ki namazlarına devam et ve sabırla sebat et.. 

Ne işitirsek işitelim tebessüm ile;

Sen razı ol Rabbim, aldatıcı bakışlar, cahilce kelamlar umrumda değil" diyerek vaktimizi zayi etmeden geçirelim bu mübareği.

Artık lugatımızdan “el-alem ne der!" cümlesini çıkaralım..

"Rabbim ne der, Peygamberim ne derdi!" diye atalım adımlarımızı.

Yetmez mi konu-komşu akraba için Mevlamızı incittiğimiz?

Ne geçti ki elimize sahte tebriklerden başka?

Misalen, sofrada binbir çeşite bakıp dil ucuyla övülüp, başka yerde aynı diller yermedi mi bizi?

Evimize girip, sonra gıybetimizi etmediler mi?

Bize kalan ne oldu peki?

"Af dileyen yok mu affedeyim, dua eden yok mu icabet edeyim" buyuran Rabbimizin huzurunda olmak yerine bitmeyen mutfak işlerine boğulduk en özel anlarda. 

İnsanlar beğensin” diye tüm mübarek vakitlerimizi zayi ettik..

Netice olarak;

- Ne kula yaranabildik, ne de Allah'ımıza gidebildik!..

Vaktinizi sizinle gerekirse bir hurma yiyip "aman zahmet etme gel 2 sayfa fazla Kur’an okuruz" diyen dostlarınıza ayırın, evvela siz böyle olun ki onlar da sizi bulsun.

Hayat kısa.

Bu yüzden;

Affedin ki, affolunasınız.

Merhamet edin ki merhamet edilesiniz.

Sevin ki sevilesiniz.

Bu dünya "Geç kalmak" fiilini kabul etmeyecek kadar hızlı ilerliyor.

Birbirimize dua edelim..

Ve her birimiz şu ayeti yazıp her gün bol bol okuyalım..

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.

Rabbim zorumuzu kolay etsin, Allah için sevdiğim kardeşlerim bende sizden dua beklerim.

.

Yağmur İbiç (Mirzayeva), dikGAZETE.com

...