Sahte-kâr…

Ne kimseye yaranabildi, ne yar olabildi bir kimseye de.

Öncelediği hep menfaati oldu da o menfaatine göre kurup geliştirdi bütün ilişkilerini de.

Hep zarar-ziyandan elde etti kârını ve üstüne gene yokluğa yatıp geliştirdi kârını. 

Başkasının zararıyla da kâr yazıldı hanesine.

Kâr ettiğini sandı hep; cirosunu da arttırmadı değil ama o kârın da sahte kâr olduğunu anla-ya-madı hiç.

“Samimiyet"le kurduğu sahte ilişkilerle geliştirdi ego/mega yolculuğunu ve ihanetle perçinledi her seferinde.

“Yokluk” üzerine kurulu ve bu örtü ile beceriyle gizlenen, gizliden gizliye hep var olan içteki o baskın aşağılık kompleksi, o hased, ucu açık yalanlarla dalgalanıp gizlendi hep.

Yokluk değildir sahtekarlığa sürükleyen o sargılı travmatik kişiliği.

Rezil olmak gibi bir derdi de yok!

Rezil edemez onu kimse de…

Rezaletini seslendirenle nasıl anlaşacağını, o sesi nasıl bastıracağını da gene bir mağduriyet yansıtması ile iyi bilir.

Zaten rezil durumda olanı rezil etmeye çalışmak da ayrı bir rezalet değilse nedir ki.

Kimseyle bir hukuku yok o sahte pezevengin.

Hiç kimseyle dost değil.

Menfaatinin ötesinde değilse

Kimseye de dost değil.

Yüzüne gülüp de ardından sövmediği kimse de yok.

Sermayesi riyadır sahtekarın.

Tanrılık iddiasında değil! Haşa, tanrının ta kendisi olduğunu zanneder sanki ve yansıtırken de bunu, tanrıyla -bazı zaman yansıttığının Tanrı’sıyla- arasının iyi olduğu hissine kaptırır muhatabını.

Allah yaratmıştır bütün tanrıları da!..

Bilmez mi bunu o sahtekâr da…

Herkese göre bir yüzü var gibi, amma “Çok yüzlü tanrı” da değil; iki yüzü var sadece ve yetip de artar bile bu ona.

Yalanla örülü dünyasında tek bir başına.

O başta iki değişik yüz.

Ki

Bir yanı sırıtkan hep.

Ve bir yanında sürekli o ağlak ifade.

Bir yanı hep kızgın gibi, bir yanında edepsiz bir dalga-dümen var.

Bir yanı mağdura yatarken, bir yanında hep bir sarhoş narası.

Bir yanı sanki her şeye hayran gibi;  bir yanında her şeye kahır ve lanet var.

Her yanında süregiden sabah alacası ki o yanı hep ıssız; hep karanlık, her ışıltısız akşam çöküntüsü o yanda.

Bir bu yan dahası da yok.

Bir yanı çam devirmede hep, bir yanında alevli çam çırası.

Ve

Duruşu hep “Alam da kaçam” gibi.

Bir “Zübük”, bir de “Zelig”dir öteki tarifleri de…

...

Yüzünün bir yanı tamam gibi.

Bir yanında eksik var.

Tek değil.

Tek biri de değil.

Evrilip çevrilmede hep

Dost değil, ahbap değil, yâr-ü yâren de değil, derde derman da…

Adam alır, adam satar...

Adam mı!..

Değil…

Gaye edindiğine ulaşana kadar her yolu mübah görendir o...

Ki...

Bak güzergâhına! Ya o ya bir yansıması çıkar bir yerden.

De...

Bugünden yarına kalan yalandan başka ne ki!

Ve de...

Nasıl ki sahte kâr yalandır; sahtekârın tek sermayesi de aynı yalandır.

Medet bekleyip, himmet umanın burnunun boktan kurtulmayacağı da muhakkaktır.

:

Yunus Fırat, dikGAZETE.com

...