- 10-05-2019 09:50
- 76996
'Deccal'in fitnesinden Allah'a sığınan bir Peygamber'in ümmeti olarak, önümüze sunulan her ürünü defalarca incelememiz gerekirken öyle bir hale geldik ki sorgulamadan hepsini kabul eder olduk.
Öyle bir zamandayız ki herkes sürekli, "Mucizevi metodlar"dan bahsediyor.
- Bir solisyon varmış, bütün hastalıkları iyileştiriyormuş!
- Öyle bir terapi yöntemiymiş ki bütün derdin-tasan gidiyormuş!
Son günlerde duymayan kaldı mı bu kelâmları?
Tam da Allah Rasulu Aleyhisselam Efendimiz'in buyurduğu gibi:
- O Deccal, bazı körleri ve abraşlıları (ağır hastaları) iyi edecek, birtakım ölüleri diriltecek ve "Ben Rabbinizim" diyecektir. Kim onu tasdik ederse Deccal’in tuzağına düşecektir. Kim de "Rabbim Allah" der ve böyle ölürse, o zaman Deccal'in fitnesine düşmeyecek ve ona bir daha fitne ve azab erişmeyecektir.
Sadaka'RasulAllah!
Ne anlıyoruz bu Hadisi Şeriften?
Deccal, hastalıklar karşısında mucizevi işler yapacak!..
Ama nasıl? Buna bir hazırlık yok mu?
Bugün korkunç şekilde ilerleyen teknolojinin yaptığı tek şey var farkederseniz; Bedenimize bir şekilde ağır metaller yüklemek!
Aşılar vesilesi ile "Civa"
İlaç niyetine "Kurşun"
Implant, gıda ve temizlik maddeleri ile "Titanyum dioksit"
Kendi elimizle "Şifa" diye içtiğimiz "Gümüş"
Peki nedir bu bedenimize geri dönüşü olmayan bu metalleri yükleme hevesleri?
Çünkü nano boyuttaki bu metal, partiküller hücrenin içine işleyerek "DNA" hasarlarına ve mutasyonlarına sebep olarak vücudumuzdaki biyokimyasal işlemlere müdahale edebilir.
Yani kısaca, bu metaller bedenindeyken, dışarıdan bir bilgisayara bağlı olan beyine sahip olabilirsin
İnsanoğlunun, Allah ve Rasulu tarafından uyarıldığı böyle hassas bir mevzuda bu derece gözü kapalı ve cesaretli olarak kendini ve evlatlarını kobay yerine koydurması ise akıl alır bir durum değildir.
"Bir Müslüman, aynı delikten iki defa ısırılmaz" diyoruz; lakin bedenimizde ısırılmadık yer kalmamışken hâlâ önümüze ne sürseler, gözümüz kapalı teslim oluyoruz.
Herşey geliyor da dinimizin ne dediği gelmiyor bir türlü aklımıza.
Herkese herşeyi soruyoruz da "Rabbim ne buyurmuş!" diyemiyoruz ne hikmetse..
İslâm dininde "Altın veya gümüşten" üretilmiş eşyaları kullanmak, ittifak ile 'HARAM'dır!
Rasulullah Aleyhisselam Efendimiz:
"Kim altın veya gümüş bir kaptan "içerse" ancak karnını cehennem ateşi ile doldurur!" buyurmuştur.
Bu sebeple altın ve gümüşten üretilen kaşık, bardak, kap, ve gümüşe konmuş ürünleri tüketmek CAİZ DEĞİLDİR.
"Gümüş suyu" da fıkhen buna dahildir.
Allah ve Rasulu bize neyi emretti de binlerce bereketi, bizi neyden men etti de binlerce hikmeti olmadı!..
Tüm yabancı kaynaklar gümüş suyunun zararlarını birbirlerine tebliğ ederken, biz Müslümanlar'ın gözü kapalı bu ürünleri tüketmemiz ne oluyor Allah aşkına!
Bir de "Yok Finikeliler, eski Yunanlar, Bizanslar, Çingeneler kullanmış ama..." diye savunmalar geliyor. Saydığınız bu cahil toplumlar kullanmışsa da Alemlere Rahmet olarak gelen ve asla nefsinden konuşmayan Peygamberimiz de yasaklamış yok ki bunun ötesi!..
- Kim altın veya gümüş bir kaptan "içerse" ancak karnını cehennem ateşi ile doldurur!
- İşittik, itaat ettik Ya RasulAllah!
Korkmamız lazım inanın; korkmamız lazım!..
Çünkü insan beyninin faaliyetleri bazı elektromanyetik dalgaların frekansına bağlı olarak gerçekleşir.
Dolayısı ile beyin faaliyetlerini değiştirmek ve kontrol etmek için bedenimize farklı yollarla dahil ettikleri bu ağır metal ve kimyasallar ile yönlendirme yapmaktadırlar.
Vel hasıl; bugün insanlar bu ürünleri kullanarak başta sağlık sorunlarını çözdüklerini sanıyorlar ama arka planda vücuda atılmış ve ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba taşıyorlar.
Yani bedenlerine biriken bu metaller ile yarın birer "yapay zeka"ya dönüşerek, kendi iradeleri ile hareket edemez hale geldiklerinde herşey için çok geç olmuş olacak.
Bu durum, insan çiplemenin farklı bir versiyonu değil de nedir?
Bir bilgisayar oyunundan gelen talimata göre intihar eden gençler, bunun bir test aşamasıdır, buna her birimiz şahit değil miyiz!
Bunlardan biri de son günlerde revaçta olan "Kolloidal Gümüş suyu" olmuştur.
Türkçe kaynaklarda övgüden (!) başka birşey bulamasam da Rus, Alman ve İngiliz kaynaklarında bu konu hakkında korkunç bilgiler mevcuttur.
Rahmetli Dr. Aidin Salih hanımefendinin de "Gümüş suyu kullanımı"na dair "Asla!.." demesi, onun ne kadar feraset sahibi bir Müslüman olduğunu bize bir kez daha gösteriyor.
Kısa bir izah gerekirse;
Gümüş; ağır bir metaldir ve periyodik cetvelde aşırı toksik kadmiyuma bitişiktir.
Ve asla insan vücudunun ihtiyacı olan bir mineral değildir!
Bugün insanlara, "mucizevi" olarak pazarlanan bu solüsyonlar ise nano teknoloji ile 25 nm'lik gümüş nano partiküller şeklinde üretilir.
Ruslar, buna "Faydasız Risk" ismini takmıştır.
Çünkü Rus fizyologlara göre, bu aşırı doymuş gümüş çözeltilerin yüzde 10'u kanla taşınıp; insan vücudunun doğal filtresi olan karaciğerde birikiyor!
Böyle bir metal birikime sahip olan karaciğerin ise sağlam kalması mümkün değildir! Bu sebeple insanlar, "Bir yeri iyileştireyim" derken, başka organlarına zarar vererek "Faydasız bir risk" alıyorlar.
Bununla birlikte yüksek dozlarda ve uzun süreli kullanımı sonucunda kişide, böbrek hasarları ve kasılmalar gibi nörolojik problemler gözlenmiştir.
Çünkü gümüş; hücrelerin birbirleri ile enerji alış verişlerini hücresel düzeyde engeller ve bu nedenle sitotoksin yani "Hücre zehiri" görevi görür.
2014 yılında G. Danimarka üniversitesinin yayınladığı bir makaleye göre; kolloidal gümüş suyu, bağırsak hücreleri için zararlıdır ve tahribata yol açar. Bunun yanı sıra, bedendeki serbest radikalleri tetiklediği de aynı makalede belirtilmiştir.
İnsanlar üzerinde uzun vadeli bir deneye tabii tutulmayan kolloidal gümüş suyunun, hayvan deneylerinde laboratuar farelerinin DNA yapılarına büyük zarar verdiği gözlemlenmiştir.
Ülkemizde "Hiçbir yan etkisi yok!.." denilerek piyasaya sürülse de Alman uzmanlar, bu ürünün yan etkilerini şöyle sıralamışlardır;
- İnsan cilt ve mukoza zarlarını mavi-siyah renge çevirip arjiri hastalığına,
- Tat alma bozukluklarına,
- Koku duyarlılığına,
- Nöbetlere,
- Ağır böbrek hasarlarına,
- Gebelik sırasında kullanıldığı taktirde yeni doğan organ sakatlıklarına sebep olabilir.
Antibiyotik gibi direnç kazanılmayacağı iddia edilse de Alman uzmanlara göre, bu asla doğru değildir.
Kolloidal gümüş suyuna karşı bağırsak bakterileri dirençli hale gelebilir. Ve bu nano gümüş tozları, hangi bakterinin yararlı olacağını ayırt edemez, bu sebeple bağırsak florasını bozarak, bağışıklık sistemini baskılar.
Zaten genel manada vücuda dahil olan nanoparçacıklar, canlı hücrenin yapısına nüfuz ederek dokuların bozulmasına ve genleri mutasyona sokarak genetik hastalıklara sebebiyet vermektedir.
Sonra; "Ben niye böyle oldum!.. Çocuğum niye böyle oldu!.."
- Ne olacaktı?
.
Yağmur Mirzayeva, dikGAZETE.com