Tefrika Öykü: Tapınak Şövalyeleri, basın ve Muhabir Icke… -2-

Piramite saklı sırlar

Venezüella ve General Anton, ilk çelişkideki ilk soruyu sormuştum kendime…

Anton neyi hedefleyip, Venezüella’da bir “CEO” görevini üstlenmişti?

Ve bu “CEO”luk görevinde Beyaz Saray, neden girişimci bütçe ayarlamıştı? 

Tüm bunlar işte havalimanından, uçağa gitmeden önce Şef David ile yakın temasında gerçekleşti. 

Bir zarf ve bir taş anahtar…

En son uçağın kapısına “boarding” çağrısında gizlice olmuştu.

David’e sorduğumda “bir emanet” demişti. 

Yeni güzergahımız “Pyramid Mısır” ve İskenderiye idi.

Havalimanına indiğimiz vakit:

“SİGİLL PYRAMİD ORGANİZATİON” kuruluşuna ait bir pankart ve organizatör “Abdül” isimli Müslüman karşıladı. 

Geniş bir Jeep ile bizi aldı. 

Bir an aklım karışmıştı “Sigill" terimine…

Bana bir şey çağrıştırıyordu. 

Ve merakım iyice arttı, yolculuk sırasında… 

Açtım “iPad” uygulamasında kelime kütüphanesini; karşıma çıkan ilginç detay ve kelime mitolojisi vardı:

Sigill- SIGILL = özel şifreli bir alfabe

Mısır otoyolunda ilerken bir tabela dikkatimi çekti:

Welcome to the pramit cultural heritage”

Araba, piramit silsilesinde gezinirken, organizatör Abdül, David’e dönerek:

“Geldik efendim, anahtarın kapısına geldik! Mesaj teslim lütfen!”

O an tüm dinamikler zihnimde çözülmeye başladı. 

O an anahtar, zarf, sıgıl… 

Her şey ama her şey bir algı oyunu idi. 

David, “İzninle Abdül” deyip, piramite gitti. 

Biraz sonra çıkageldi:

Piramite yöneldikten sonra, belli bir aşamada, incelendi. 

Sonra gözle görülemeyecek bir alanda kayboldu, ta ki gelene dek. 

Sonra gelince Abdül’e dönüp:

-Zarfı teslim etti. Bak Abdül o buluşma saatine kadar, zarf ve isimler sende saklı. Saklambaca kadar, saklı kalmak gerekiyor.

“Tamam efendim” dedi, sonra David bana yönelip, sırıtarak:

- Bilememek, bilmemek… Bu senin iyiliğin için en iyisi dostum ICKE…

Boğazım düğümlendi. 

Ne diyeceğimi de ne yapacağımı da kestiremedim. 

Araç ilerledi, akşam Mısır Ordinaryüs cemiyetinin yemeği vardı, ona yetişmemiz gerekiyordu. 

Mısır’da bir hotele geldik. 

Yemek onun restoranında idi. 

Ondan önce hazırlanmıştık. 

David, Yahudi kepini takmıştı. 

Bu ambiyans onda çok görülmüş bir şey değildi. 

Neyse yemek salonuna girdiğimizde bizi Birleşik Devletler ve İsrail Büyükelçileri karşıladı. 

Ve Cemiyet Başkanı Sadık-i Selmâni…

Yemeğin hemen ardından, Cemiyet başkanı, kitleye sesleniş konuşması için kürsüde idi:

- Ey medeniyet Mısır’ının aydınları ve Büyük Başkanların, büyük temsilcileri, size tanrıya sarılır gibi sarılmak istiyorum. Bu coğrafyanın size ve büyük oligarşiye ihtiyacı var. Tek güç var ki, o güç…

Tanrı ve onun çocukları… bunu kimileri tanımıyor, kimileri rest çekiyor lakin bir gün gelecek;

Büyük hükümetin, büyük çığlığını işitip, kulakları işitecek ve bu büyük hükümeti tanıyacaklar!..

Bunları deyişiyle, büyük satır başları ve mesajlar yakalamıştım.

Gecenin ilerleyen saatlerinde ise iblise dua edip, şampanyalar yudumlandı. 

Gerçekten demeçten sonra ilginç anlar gerçekleşmiş. 

Ve bu duayı şaşkınlıkla izlediğim Şef David yapmıştı.

Bugünü ve bu seyahati sindirmek hakikaten çok güç idi. Çok güç…

-Devam edecek…-

.

Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com

...