27 Şubat 2019 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Moskova'da bir araya geldi. Görüşme üzerine açıklama yapan Rusya Başkanlık Ofisi Kremlin, Putin ve Netanyahu'nun iki ülke arasındaki ticari ilişkiler, Filistin ve İsrail arasındaki ilişkiler, Suriye meselesi gibi konuları görüştüklerini aktardı.
Görüşme çerçevesinde, Rusya Cumhurbaşkanı V. Putin ve İsrail Başbakanı B. Netanyahu yabancı savaşçıların Suriye'den çekilmesi için anlaşmaya varmıştır. Alınan karara göre Rusya ve İsrail, yabancı savaşçıların Suriye'den çekilmesini sağlamak için bir grup kuracak. Putin, Suriye’de terörün bastırılmasının ardından, Rusya, İsrail, Suriye rejimi ve diğer devletlerden oluşacak söz konusu grubun Suriye’de durumu normalleştirme ile ilgileneceğini dile getirdi. Rusya Cumhurbaşkanı Suriye'deki terör gruplarına son darbeyi en yakın zamanda indirileceğini de belirtmiştir.
Moskova merkezli Orta Doğu Enstitüsü (bu araştırma merkezi Rusya hükümetinin çizgisine yakındır) başkanı Yevgeny Satanovskiy’ye göre, söz konusu grubun kurulması büyük ölçüde diplomatik bir manevradan başka bir şey değildir; ABD üzerinde baskının artırılmasının bir mekanizmasıdır. Zira şu aşamada, herhangi yabancı birliklerin Suriye’den çekilmesi mümkün değildir. Bu bağlamda Rusya, ABD’nin geleneksel dostu olan İsrail ile ilişkileri kullanarak uluslararası arenada, Ortadoğu'da ve Suriye özelinde kendi konumunu güçlendirmeye çalışmaktadır.
Söz konusu taktik, “böl ve yönet” politikasının örneğidir.
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’na yakın bir araştırma merkezi olarak biliniyor) uzmanı Elena Suponina’ya göre Netanyahu’nun Moskova ziyareti, Rusya’nın Ortadoğu’da kilit oyunculardan biri olan İsrail ile aktif bir işbirliğine hazır olduğunun göstergesidir. Bununla birlikte Suponina, söz konusu ziyaretin İsrail’de yaklaşan parlamento seçimleriyle de doğrudan ilgili olduğunu belirtmektedir. Zira Netanyahu’nun Moskova ziyaretinin Suriye’de İran ve Rusya arasındaki işbirliğine nifak soktuğu izlenimini yaratmaktadır.
Söz konusu durum, Netanyahu’nun İsrail’in kamuoyu nezdinde popülaritesini artırmaktadır. İran konusunda imtiyazlar elde etmeye yönelik İsrail’in Rusya ile yaptığı herhangi bir anlaşma, Netanyahu'nun konumunu önemli ölçüde güçlendirme potansiyeline sahiptir.
25 Şubat 2019 tarihinde Beşar Esad, Suriye krizinin başlangıcından bu yana ilk kez Tahran'a ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret kapsamında, B. Asad, Ruhani ve Ali Hamaney ile görüştü. Bu bağlamda, Rusya Cumhurbaşkanına muhalif olarak sayılan ve liberal kanatta yer alan “Nezavisimaya Gazeta” gazetesi, Netanyahu’nun Putin ile görüşmesinin B. Asad’ın Tahran’a gerçekleştirdiği ziyaretine bir tepki olduğunu belirtmektedir. Gazeteye göre, İsrail’in temel hedefi; İran ve Hizbullah’ın Suriye’den çekilmesini sağlamak ve Rusya’nın bu konuda İsrail’e yardım etmesine ikna etmek.
“Nezavisimaya Gazeta”, Moskova’nın da İran’ın Suriye’den çekilmesini istediğini ve bu bağlamda İsrail’in istekleri kabul ettiğini belirtmektedir. Ne var ki Rusya, Suriye’de sürecini kontrol etmekte giderek zorlanmaktadır. B. Esad’ın, Moskova’ya haber vermeden Tahran’ı ziyaret etmesi, İran'ın Suriye’de varlığını muhafaza etmek istediğini göstermektedir. Ayrıca İran’ın, Esad'a finansman kaynakları ayırma ve 200 bin yeni ev inşa etmeye hazır olması bunu doğrulamaktadır.
Tahran, “Suriye-İran” eksenini korumak ve güçlendirmek istemektedir. Gazeteye göre, söz konusu eksenin İsrail’e karşı olması Rusya’yı endişelendirmektedir. Bu bağlamda, yukarıda bahsettiğimiz “Rusya-İsrail grubu”nun kurulmasını, “İsrail’in, Esad’ın Tahran ziyaretine bir tepki ve Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın İran’ın Suriye’deki varlığından rahatsızlığı” olarak ele alınması gerekmektedir. Gazeteye konuşan “Yenilikçi Kalkınma Enstitüsü İslami Araştırmalar Merkezi” uzmanı Kiril Semenov’a göre, Suriye’de Rusya ve İran arasındaki anlaşmazlık gittikçe artmaktadır.
Semenov, Esad’ın İran ziyaretini Moskova ve İran Dışişleri Bakanı Zarif’e haber vermeden gerçekleştirdiğini varsaymaktadır.
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi uzmanı Anton Mardasov da Tahran’ın Rusya ve İsrail’in bahsettiğimiz grubu kurmasına olumsuz baktığını düşünmektedir. Zira Rusya’nın resmi açıklamalarına dayanarak, Moskova’nın, İran’ın kontrolünde olan çeşitli oluşumların Suriye’den çekilmesini istediği anlaşılmaktadır.
Rusya hükümetinin çizgisini destekleyen Orta Doğu Enstitüsü uzmanı Şeglovin Y.B.’ye göre ise Suriye’de İran’ın varlığı yüzünden İran-Rusya ilişkilerinde gerginlik söz konusu değildir.
Şeglovin, İsrail medyasında buna yönelik haberlerin, “Suriye’de İran-Rusya ittifakına nifak sokmayı hedefleyen bir dezenformasyon” olduğunu belirtmektedir.
Geçen sene Rusya, İran destekli grupların İsrail-Suriye sınırından Suriye içine çekileceğine dair İsrail’e taahhüt vermiştir. Bu bağlamda, Şeglovin’a göre Suriye’de Moskova’nın Iran’a karşı yapacağı baskı, bahsettiğimiz taahhütlerle sınırlı kalacaktır. Bunun yanında, Suriye’de rejim ile uzlaşmak istemeyen muhalefetin olduğu sürece İran, Suriye'deki askeri potansiyelini koruyacak ve hatta artıracak.
Şeglovin, İdlib’in büyük bir kısmının HTŞ’nin kontrolüne geçmesinin, Soçi anlaşmalarının yerine getirilmediği ve Türkiye destekli grupların İdlib'i radikal gruplardan temizleme konusunda başarısız olduğu izlenimini oluşturduğunu düşünmektedir. Bunun yanında HTŞ’nin İdlib’de güçlenmesi, rejim güçlerinin İdlib yakınlarına ve Halep'in batısına yerleşmesine neden olmuştur. Söz konusu gelişmeler ışığında rejim güçlerinin İdlib’de askeri operasyonu gerçekleştirmesi gündemde kalmaya devam ediyor. Bu konjonktürde Rusya için İran’ın desteği kritik bir öneme sahiptir.
Şeglovin’e göre, Netanyahu’nun Moskova ziyaretinin başlıca hedefi, S-300 hava savunma sistemlerinin, Suriye ordusunun kontrolüne geçmesinden sonra, sistemin İsrail uçaklarına karşı kullanılamayacağına dair Moskova’dan garanti almak.
Rus İl-20 uçağı düşürüldükten sonra Akdeniz tarafı İsrail uçakları için kapatılmıştır. Bunun yanında İsrail, Suriye’de İran’a karşı saldırıları ancak Rusya’ya önceden haber verme şartıyla gerçekleştirebilmektedir.
İsrail uçakları, Suriye’de bulunan hedefleri ancak Lübnan havaalanından ya da karadan karaya füzeleri ile vurabilmektedir. Bununla birlikte, fırlatılan füzelerin çoğu mevcut Suriye hava savunma sistemleri tarafından bile ele geçiriliyor. Rusya da bu durumdan faydalanıyor ve gerçek savaş şartları altında yeni geliştirdiği elektronik harp sistemlerini test etmeye çalışmaktadır.
Ziyaretin bir diğer maddesi, “İsrail’in, İran’ın Lübnan’a hava savunma sistemlerini satmasını engelleme ve bu bağlamda Moskova’dan destek alma isteği”dir. Son zamanlarda Rusya’nın, Lübnan’a yönelik daha aktif bir politika sürdürmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda Rusya’nın, Lübnan Büyükelçisi Aleksandr Zasipkin’e göre Hizbullah, Suriye’de ve bir bütün olarak bölgede sorumlu bir yaklaşım sergilemiş, teröristlerin yenilgisine önemli katkılarda bulunmuştur. Rusya ve Lübnan’ın yaklaşımları Suriyeli mültecilerin sorununu çözme açısından da benzemektedir. A. Zasipkin’e göre, hem Lübnan hem de Rusya, Suriyeli mültecilerin vatanlarına dönmesinin, Suriye’deki çözüm süreci ile ilişkilendirmesinin yanlış olduğunu düşünmektedir.
Putin - Netanyahu görüşmesi bağlamında Rusya’nın, İsrail’in dış politikası için de özel önem kazanmış olan Umman’a ilgisinin artması dikkat çekicidir.
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı S. Lavrov ve Umman’ın Dışişleri Bakanı Y. Bin Alawi arasında 18 Şubat'ta Moskova'da gerçekleşen görüşme sırasında Filistin sorununa değinildi. İki bakanın ortak basın açıklaması sırasında, Y. Bin Alawi, Filistin-İsrail sorununu çözecek ve Filistin devletinin oluşumuna katkıda bulunacak yeni fikirlere ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Ayrıca Umman Dışişleri Bakanı, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin egemen bir Filistin devleti kuruluncaya kadar mümkün olmayacağını dile getirdi.
Umman'ın, İran ile nükleer müzakereler başlanmadan önce, İran ve ABD arasında temas kurma konusunda önemli bir arabuluculuk rolü oynadığını hatırlamakta fayda vardır. Orta Doğu Enstitüsü uzmanı Jidkova L. Y.’ye göre; günümüzde Moskova, Filistin, İran ve ABD de dahil olmak üzere çeşitli yönlerde Umman’ın arabuluculuğundan faydalanmaya çalışılmaktadır. Jidkova, Rusya’nın Filistin meselesine dikkat çekmesini, “Rusya’nın Ortadoğu’da ABD ile yaşadığı nüfuz mücadelesi” çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu bağlamda Rusya’nın, Umman Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmeler aracılığıyla Filistin meselesini, Netanyahu’nun Moskova ziyareti arifesinde gündeme taşımak istediği söylenebilir.
Bunun yanında 11-13 Şubat'ta Rusya Bilimler Akademisi Doğu Bilimi Enstitüsü’nde ana Filistin partiler/gruplarının katılımıyla toplantı düzenlenmiştir. D. Trump'ın barış planını açıklamaya vaat ettiği bir zamanda Rusya’nın, Filistin meselesini gündeme taşımasının nedeni, “Moskova’nın barış sürecinin ayrılmaz bir parçası” olduğunu gösterme çabalarında yatmaktadır. Zira Rusya, İsrail ve Filistin arasındaki uzlaşma süreci üzerindeki kontrolünü kaybetmekten endişeleniyor.
Münih Konferansı sırasında İran’ın Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, İran-İsrail savaşının çıkma riskinin büyük olduğunu belirtti. Bu bağlamda Moskovskiy Komsomolets gazetesine göre, Ortadoğu’daki herhangi bir çatışma, özellikle İran ve İsrail arasında, Vladimir Putin'in Ortadoğu’da barışı koruma planlarıyla doğrudan çelişiyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı ise İsrail ve İran arasında çatışmayı önlemek için, Rusya’nın dostları olan İran ve İsrail ile müzakereleri sürdürmektedir ve hatta onlara karşı baskı uygulamaktadır. Bu bağlamda Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Dzhagaryan'ın söylediklerine göre İsrail’in Suriye topraklarında gerçekleştirdiği hava saldırıları, İsrail ve İran arasında doğrudan bir çatışmaya yol açabilir. Elçiye göre böyle bir çatışma teorik olarak yaşanabilir ve Moskova bunu önlemek için elinden geleni yapıyor.
Orta Doğu Enstitüsü uzmanı Osipyan A. O.’ya göre, Suriye bağlamında Türkiye ve İsrail’in çıkarları bazı noktalarda kesişmektedir. Hem İsrail hem de Türkiye için Suriye’de İran’ın güçlenmesini önlemek kritik öneme sahiptir. Zira günümüzde bazı İran birliklerini Suriye’nin ordusundan ayırmak bile güçtür. Osipyan’a göre, bugüne kadar İsrail, Suriye krizine müdahale etmemeye veya en azından resmi düzeyde dengeli bir politika sürdürmeye çalıştı. Ancak son gelişmeler, İsrail’i Suriye’deki savaşa giderek sürüklüyor. Bu durum Türkiye’yi endişelendirmektedir.
Osipyan, İsrail’in Suriye yönünde aktif ‘savunma’ politikasına devam edeceğini düşünmektedir. Bu politika Hizbullah’ın silahlanmasını önlemeye yönelik devamlı hava saldırıları ve Dürzi ile B. Esad, İran ve Hizbullah'a karşı olan diğer gruplara desteği öngörmektedir.
Osipyan, Türkiye ve İsrail’in birbirlerine karşı Suriye'de çatışmaya girmesinin, kendileri için yararlı olmayacağı, konumlarını zayıflatacağı ve diğer aktörlere avantaj sağlayacağını düşünmektedir. Bununla birlikte İsrail ve Türkiye arasında, ideoloji açısından yaşanan çelişkiler iki ülkenin, açık işbirliğine girmesine de izin vermemektedir.
.
Yaroslav Samoylov, dikGAZETE.com