?>

Şehirler - Yollar - Yöneticiler

Seyfi Turan

5 yıl önce

Muhtaç olduğumuz tek şey önyargılarımızdan arınmaktır. Partiler ve STK’lar, âli menfaatlerine hizmet eden teşkilatlardır.
Fikirlerin birbirlerine zıt olması fikir çeşitliliği olarak algılanmalı, hoşgörü içerisinde değerlendirilmeli, istişare edilmeli ve gerekenler de uygulanmalıdır. 
Peygamberimize ilk vahiy “OKU” olduğunun altında yatan ise kendimizi devamlı güncellememiz için bizlere verilen bir direktiftir. 
Partiler ve onların görüşleri değişiklik gösterebilir ancak bu insanların birbirlerini anlamamaları anlamına gelmez. 
Aidiyet duygusu önemlidir ama bu körü körüne, bilmeden, araştırmadan mutlak itaat şeklinde olmamalıdır. Her fikrin önemli olduğu unutulmamalıdır.
Bu yazıda, bahsedeceğim konunun da ön yargıdan uzak bir şekilde okunmasını istirham ediyorum. Biz insanlar, yaratılmışların en şereflisi olarak, her şeyin en güzelini hak ediyoruz ve bizden sonraki nesillere de her şeyin en güzelini bırakmak gibi bir mecburiyetimiz var.
Güç, her alanda başarılı olmanın adıdır. 
Güç konusu başka bir yazı konusu olacak ancak burada bahsedeceğim güç, şehirleri yöneten güçten bahsediyorum.
Şehirlerin yönetilmesi “dört çarpı dört bayrak yarışı”na benzer.
Şehri yönetenler -valiler, belediye başkanları ve muhtarlar- sorumlu oldukları alanların insan onuru ve haysiyetine layık bir hale getirilmesi ve idame ettirilmesi hususunda memurdurlar. Onların çözemediklerini ise ülkeyi yönetenler ele almalıdırlar.
Ülkemizde dünyalar kadar araç üretiliyor, bir o kadar araç da yurt dışından getirilerek yollarımıza konuluyor. 
İnsanların araç sahibi olmaları için her türlü kolaylıklar sağlanıyor. Ancak o araçların kullanılacağı yollar ise aynı kalıyor. 
Şehri planlayanlar, işin sadece bina yapılabilirliğini düşünmemeliler.
Bizim ülkemiz petrol bakımından dışa bağımlı. Dışarıdan gelen her ürün, başkalarının para birimi ile işlem gördüğünden devamlı artan bir girdi ile karşı karşıya kalıyoruz.
Özellikle büyük şehirlerde (şimdilik büyük şehirler), -ardından diğer Anadolu şehirleri de buna katılacaktır- sabah ve akşam saatlerinde trafik sıkışıklığı, insanlara çile ve ıstırap veriyor.
Eğer özel aracınızla gidiyorsanız, normalde onbeş dakikalık bir mesafeyi birbuçuk saatte gidebiliyorsunuz. 

Onbeş dakika için beş liralık bir yakıt yakacak iken, trafik yoğunluğundan bu yakıt maliyeti yirmibeş liraya çıkıyor. Bunun toplamda ne anlama geldiği göz ardı edilmemelidir. 
Devlet bu yakıttan vergi alıyor, devlet bundan güzel bir şekilde istifade ediyor. Ancak işe giderken ve gelirken hem maddi olarak zarara uğrayan insanların manevi olarak da ruh halleri alt üst oluyor. Bu da o insanların iş yerlerindeki performanslarını olumsuz şekilde etkiliyor. Hatta bazı çalışanlar; “bizleri çalışmak değil, işe gidip gelmek yoruyor” diye ifade kullanıyorlar. 
İşin başka bir yanı da bu araçların doğaya bıraktığı zehirli gazlar.
İnsanlara, “toplu taşımayı kullanın” diyoruz. Orası ise tam bir keşmekeşlik. 
Yukarıda “yaratılmışların en şereflisi” diye tabir ettiğimiz insanlara, “kümes hayvanı taşımacılığı” muamelesi yapıyoruz. Hatta kümes hayvanları daha rahat taşınıyorlar. Çünkü kamyon kasalarının dış tarafları açık olduğu için havasızlık sorunu çekmiyorlar. Bu cümleleri kullanmaktan hicap duyduğumu da belirtmek isterim. 
Metro, otobüs ya da dolmuşların içindeki insanlar nefes bile alamıyorlar. Bu durumu buraya yazamıyorum. Önerim ise sayın yöneticilerimizin eş ve çocuklarını bir defalık o araçlarla seyahat etmelerini sağlamalarıdır.
Daha önce, durum daha kötüydü, ya da daha önceki belediye başkanı çalışmamış gibi sözlerin bir değeri yoktur. Ben bu ülkenin onurlu bir vatandaşıyım. Ben eşim ve çocuklarım da onurlu bir şekilde bir yerden bir yere gidebilmelidir. 
Yapılması gereken çok şey var. Ancak bizler, helal-haram çizgisini silmişiz. 
Hak etmediğimiz para ile karın doyurmayı marifet saymışız-istisnalar hariçtir. 
Biz bu ülkede “haram”ı, “ayıp” ile değiştirmişiz. 
Yöneticilerimiz şehirleri planlıyorken, yeni imara açılacak yerleri planlıyorken hangi kriterleri göz önüne alıyorlar. 
Laf olsun diye” binaların altına yapılan kapalı garajlardan -araçlar giremez haldeler- tutunuz da cadde ve sokaklara park edilecek araç planlamaları. 
Trafiğe çıkacak araç miktarlarına göre alternatif cadde ve sokak yapılması. 
Mesai saatlerinin yerine göre değiştirilmesi. 
Belli merkezlere araçların girmelerinin yasaklanması ya da ücretli olması. Plaka sınırlaması-tekli, çiftli. 
Demokratik bir ülkede yaşıyoruz ve insanlara yasaklı bir zihniyetle yaklaşmadan ziyade, alternatifi bol çözüm önerilerinin sunulması esastır. 
Bu da yerel yöneticilerin toplu taşıma adına yapacakları iyileştirmelerdir. 
Hafif raylı sistemler ve insanların bilinçlendirilmesi. 
İnsan odaklı düşünmek ve empati yaparak önceliklerin belirlenmesi.
Ülkemizde her şehirde birden fazla üniversite bulunmakta. 
Yerel yönetimlerin bu üniversiteler ile ortak çalışmalarının sağlanması, projelerin oluşturulması, dünyadaki örneklerinin incelenmesi ve şehirlerimize en uygun uygulamanın hayata geçirilmesi esas alınmalıdır.
Merkezi yönetimin ise bu konuda yapması gerekenler vardır. Devletin planlayıcı makamları, ehliyet ve liyakat sahibi kişilerden oluşmalıdır. 
Şehirlerde tedbirler alınırken de büyük şehirlere göçün önlenmesi adına yapılması gerekenler de vardır. Bunların başında kalkınmayı bölgelerden başlatmak esas alınmalıdır.
İnsanlar memleketlerini özlemektedirler ve doğdukları topraklara gitmek için her fırsatta otobüs terminallerini ve havaalanlarını doldurmaktadırlar. 
Trafik lambalarının uydudan yönlendirildiği bir dünyada, ülke insanlarımız her şeyin en güzeline layıktır. Ülke olarak yurt dışına beyin ihraç etmeyelim. 
Öncelik biz, ülkemiz ve onun içinde yaşayanlardır.
Düşünebilmek güzeldir.
.
Seyfi Turan, dikGAZETE.com

YAZARIN DİĞER YAZILARI