İSTANBUL
Dijital çağın en yaygın iletişim araçlarından olan sosyal medya platformlarının kullanımını her geçen gün artıyor.
Online istatistik portalı Statista verilerine göre, dünyada aktif internet kullanıcı sayısı 4,66 milyar kişiye ulaşırken, aktif sosyal medya kullanıcı sayısı ise 4,22 milyar kişiye ulaştı.
Sosyal medya kullanımı her geçen gün artarken, sosyal medya bağımlılığı ve sosyal medya kaynaklı depresyon gibi sorunlardaki artış da dikkati çekiyor.
Sosyal medya kaynaklı depresyon sorunu ile ilgili açıklamalarda bulunan İstanbul Medipol Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Biriminden Uzman Klinik Psikolog Sevilay Sitrava, çoğunluğun yapıp ettiklerinin insanların karar verme süreçlerinde etkili olduğunu söyledi.
Sosyal medyanın rolüne değinen Sitrava, "Hele ki günümüz şartlarında, ilişki, sevilme, beğenilme, tercih edilme gibi kavramların sosyal medya üzerinden yaşandığını düşündüğümüzde, görünür çoğunluğun nasıl güzel olmaya çalıştığını takip etmek kaçınılmaz oluyor.
Tabii bu çok ikircikli bir durum. Bir yandan öteki insanların neleri tercih ettiği yol gösterici oluyor. Ancak öte yandan, kişinin kendi bireyselliğinin de önünü geçme riski taşıyor." diye konuştu.
Sosyal bir çevrede yaşarken diğer insanlarla etkileşimin çok kıymetli olduğunun altını çizen Sitrava, ilişki kurarak, etkileşim halinde olarak insanların kendilerini hem keşfetme şansı edindiklerini hem de birçok yeni bilgi öğrenebildiklerini belirtti.
Sitrava, "Ancak bir yandan da bunu yaparken kişinin kendi duygusuna, düşüncesine, beklentilerine ne kadar temas ettiği ve bunlara ne kadar sahip çıktığı soruları akla gelir.
Eğer kendi duygusundan, düşüncesinden mesafe almışsa, kendinden uzaklaşmışsa, o zaman biz bu etkileşimin çok da yararlı değil, ancak yıkıcı tarafını görürüz.
O nedenle de, kadınların özellikle kendisinden uzaklaştığı, çoğunluk gibi olmaya çalıştığı, ancak bunu yaparken kendisine ne kadar uyumlu olduğu tartışılır hale gelmiştir." şeklinde konuştu.
"Kendini fiziksel olarak değiştirmeye çalışma çabasının da bir anlamı olmak zorundadır"
Sosyal medyada kendisini kusursuz bir şekilde güzel olarak göstermeye çalışan insanların çokça takip edildiğini belirten Sitrava, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Filtrelerle, cerrahi operasyonlarla insanlar gerçekte var oldukları durumdan, başka bir durumda var oluyor.
Buradaki iki önemli mesele tam da bunlar; gerçekte nasıl var olduğu ve aslında nasıl olmak istediği.
Birincisi gerçek olan, somut olan. İkincisi ise, hayalinde olan. İnsanların kendilerinde beğendikleri yanları olabileceği gibi, beğenmedikleri tarafları da olabilir.
Bu gayet anlaşılır bir durumdur. Ancak bu kendini fiziksel olarak değiştirmeye çalışma çabasının da bir anlamı olmak zorundadır.
Kendini iyi hissetmeme, kendini daha güzel hissetmek isteği, daha çok beğenilme arzusu, daha çok takdir görme beklentisi olabilir.
Buradaki amacın ne olduğu, bu durumun ne kadar sağlıklı ya da sağlıksız olduğunu gösterir bize.
Eğer kişinin kendisini değiştirme, filtreleme, ya da ameliyatla kendinde farklılıklar yaratmayı isterken, zihninde kendisine değil de, bir öteki insana öncelik veriyor ve onun/onlar tarafından beğenilme arzusuyla yapıyorsa, bu bizim için sağlıksız bir durumu işaret eder.
Çünkü kişi bunları yaparken, beğenilmeme, sevilmeme, tercih edilmeme kaygısından yapıyor demektir."
"Kişi, kendi zihninde ne düşündüğüne değil, öteki insanların ne düşündüğüne odaklanır"
Bu tarz kişiliklerin kendi istekleri yerine, öteki insanların zihnini okumaya çalıştıklarını anlatan Sitrava, "Bu öteki insanla dediğim, kendi etrafında olan arkadaşları, sosyal çevreleri olabilir, ya da sosyal medyada takipçi sayısı fazla olan insanlar da olabilir.
Yani, bir şekilde çoğunluğun ne yaptığı önemli hale gelir. Kişi, kendi zihninde ne düşündüğüne değil, öteki insanların ne düşündüğüne odaklanır.
Kişi, kendini nasıl gördüğünde mutlu olduğuna değil, öteki insanların nasıl beğenildiğine dikkat çekmekten, kendisinin de aynı şekilde olursa beğenileceğine dair inanç geliştirir.
Kişi böylece maalesef giderek kendisinden uzaklaşır. Kendi duygusundan, kendi önceliklerinden, kendi isteklerinden mesafe almış olup, artık kendini tanımaz hale gelir.
Bu aslında ne kadar da ürkütücü bir durum. Kişi bir bedenin içinde yaşıyor, ancak o bedene sahip olan iç dünyayla temas halinde değil.
Onun yerine, ötekilerin ne düşündüğü ve ne hissettiğiyle ilgilenmekten kendisini alıkoyamıyor.
Günün sonunda tabii ki de psikolojik sıkıntıların görülmesi kaçınılmaz." yorumunda bulundu.
"Kişi, kendi bedenine bir ötekinin gözünden, kendisine yabancılaşmış oluyor"
Bu durumun sevilmeme, beğenilmeme kaygısından kaynaklandığını tekrar vurgulayan Sitrava, bu kaygılı olma haliyle baş edebilmek için insanların kendilerine filtre koyduklarını ya da kendilerini cerrahi operasyonla değiştirdiklerini belirtti. Sitrava, şunları söyledi:
"Ama sonra kaygıları gideriliyor mu? Maalesef hayır. Bundan sonra, başka kaygılar beliriyor. Kişi, kendi bedenine bir ötekinin gözünden, beklentilerinden, tercihlerinden bakarken, kendisine yabancılaşmış oluyor.
Kendisinin iç dünyasına kulak vermez oluyor, çünkü beğenilen öteki insanlarla zihni meşgul durumda oluyor.
Bu da adını koyamadığı, bir türlü anlam veremediği uykularından birden uyandığı, kalbinin hızla çarptığı, ellerinin heyecandan titrediği durumları yaşamasına sebep oluyor olabilir.
Bunlar, kaygı bozukluklarının belirtileri. Ve kendisine yabancılaşmış insanların, kendi duygusuna, düşüncesine, beklentisine, önceliğine kulak vermeyen insanların sıklıkla yaşadığı psikolojik durumlardan birisidir."
Kaynak: AA