İstanbul
Dr. Necmettin Acar, Suudi Arabistan'daki kabine revizyonunu için kaleme aldı.
***
Salı günü Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz, Suudi Bakanlar Kurulu’nda bazı görev değişimlerini içeren bir kabine revizyonu kararnamesini imzaladı. Bu revizyonda en dikkati çeken karar, oğlu Muhammed bin Selman’ın Başbakan, küçük oğlu Halid bin Selman’ın ise Savunma Bakanı olarak atanmasıydı. Bu kararla birlikte Kral Selman ve oğullarının Suudi kabinesindeki ağırlığı benzersiz şekilde arttı. Çünkü bu son atamalara ilaveten hali hazırda Petrol Bakanı olan Abdülaziz bin Selman’ı da göz önüne aldığımızda, Selman’ın üç oğlu kabinedeki en kritik üç koltuğun sahibidir.
Bu atama, Muhammed bin Selman'a sadece dokunulmazlık kazandırmayacak, aynı zamanda prensin fiili liderliğini resmileştirecek bir adım
Kral Selman’ın son yayımladığı kararnamede aynı zamanda Veliaht Prens de olan oğlu Muhammed bin Selman’ı başbakan olarak ataması uluslararası düzeyde bazı spekülasyonları da gündeme getirdi.
Konunun uzmanlarının genel kanaati Selman’ın, bu atamayla oğluna bir dokunulmazlık kazandırmak ve Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili soruşturmalarda mahkeme önüne çıkmasını engellemek istediği yönünde. Ancak bu atama Muhammed bin Selman’a sadece dokunulmazlık kazandırmayacak, aynı zamanda prensin fiili liderliğini resmileştirecek de bir adım. Daha da önemlisi bu atama ABD-Suudi ilişkilerinin tamiri zor bir hasar aldığını da ortaya koyuyor.
Kral Selman ile Suudi yönetiminde istisnalar teamül haline gelmeye başladı
Selman’ın istisnaları teamül haline getiren kararnameleri
2015 yılında tahta çıkmasıyla birlikte Kral Selman’ın imza attığı kararnameler hep tartışma konusu oldu. Bu kararnameleri tartışma konusu yapan temel husus, Kralın yayımladığı kararnamelerle Suudi yönetim sisteminin geleneksel ilkelerine sürekli istisnalar oluşturmasıdır. Dolayısıyla Selman ile Suudi yönetiminde istisnalar teamül haline gelmeye başladı. Kralın istisnaları teamül haline getirme politikasının temel sebebi ise Muhammed bin Selman’ın Suudi tahtına giden yolunu kısaltmaktı.
Bu süreçte ikinci veliaht prenslik, başbakan yardımcılığı ve Ekonomik ve Mali İşler Konseyi başkanlığı gibi daha önceki yıllarda Suudi politik sisteminde olmayan yeni statüler ihdas edildi. 30’lu yaşlarda bu makamlara getirilen Muhammed bin Selman aynı zamanda Savunma Bakanı ve Kraliyet Mahkemesi Başkanı olarak da tayin edildi.
Böylece Muhammed bin Selman, Suudi tarihinde hiçbir prensin sahip olamadığı geniş yetkilerle donatılmış oldu. Bugünkü Suudi politik sistemin kurucusu kabul edilen, ülke tarihinin en güçlü prensi ve ülkenin üçüncü kralı olan amcası Faysal bin Abdülaziz dahi bu kadar geniş yetkilere sahip olamamıştı.
Aslında Suudi Anayasası'nın 56. maddesi açıktır. Anayasada Suudi Kralı kabinenin başı olarak yetkilendirilmiştir. Kralın başbakan olması kuralının ülke tarihi boyunca bilinen bir iki istisnası olmuştur.
Kurucu Kral Abdülaziz bin Suud’un görev süresinin sonlarında sonraki kral olacak oğlu Suud’u başbakan olarak ataması ve Suud’un görev süresinin sonlarına doğru Faysal’ı başbakan olarak ataması bu istisnalardır.
Dikkat edileceği üzere istisna niteliğindeki bu uygulamalar, başbakan olarak atanan Veliaht Prensin kısa süre sonra Kral olarak da atanması sonucunu doğurmuştur.
Muhammed bin Selman’ın başbakanlığının düşündürdükleri
Bugün aslında hali hazırda ülkenin defacto yöneticisi olan Muhammed bin Selman’ın başbakan olarak atanması, onun ülkedeki gücüne fazladan bir katkı yapmamıştır.
Zaten Muhammed bin Selman, 2015 yılında kurulan ve kabinedeki icracı yirmi üç bakanlığa talimat verme yetkisiyle donatılan bir "süper konsey" olan Ekonomik ve Mali İşler Konseyinin 7 yıldır başkanlığını yürütmekteydi. Bu konseyin başkanlığı zaten gölge bir başbakanlık hüviyetindeydi.
Başbakanlık ataması, "Veliaht Prense ABD mahkemeleri karşısında bir dokunulmazlık zırhı giydirilmesi" olarak tanımlandı
Bu süper yetkiler, Muhammed bin Selman'ın hiçbir ciddi engelle karşılaşmadan ülke siyasetini kendi öncelikleri doğrultusunda şekillendirmesine yetmekteydi.
Örneğin, 8 yıldır devam eden Yemen savaşı, ülkenin en büyük yatırım projesi olan "Vizyon 2030" ve radikal reform politikaları Muhammed bin Selman’ın hiç zorlanmadan altına imza attığı kararnamelerle yürürlüğe sokuldu.
Bugün ülkenin yönünü tayin etme noktasında Muhammed bin Selman’ın mevcut yetkileri fazlasıyla yeterliyken neden Kral Selman oğlunu başbakan olarak atama ihtiyacı duydu? Burada iki muhtemel senaryodan bahsedilebilir.
İlk olarak, ağustos ayında ABD mahkemesi, Joe Biden yönetiminden Kaşıkçı'nın nişanlısı Hatice Cengiz'in açtığı bir davada Prens Muhammed’in ülke yöneticilerinin sahip olduğu dokunulmazlıkla korunması gerekip gerekmediği konusunda bir görüş bildirmesini istedi.
Daha sonra mahkeme Biden yönetimine bu konudaki görüşünü bildirmesi için 3 Ekim’e kadar bir ek süre verdi. Biden’ın mahkemeye Muhammed bin Selman’ın devlet başkanlarının yararlandığı dokunulmazlıktan yararlanıp yararlanmayacağına dair görüşünü bildirmesine günler kala yapılan başbakanlık ataması, "Veliaht Prense ABD mahkemeleri karşısında bir dokunulmazlık zırhı giydirilmesi" olarak tanımlandı. Muhammed bin Selman’ın bu atamayla birlikte Batı ülkelerine yapacağı ziyaretlerde Kaşıkçı davasıyla ilgili bir endişesi kalmamış oldu.
İkinci olarak, Kral Suud ve Faysal örneklerinde olduğu gibi Selman oğlunu tahta bir adım daha yaklaştırmış oldu. Çünkü Kral hayattayken başbakan olan Suud ve Faysal, onun ölümüyle veya görevden el çektirilmesiyle kral olmuşlardı.
Böylece Selman oğlunu başbakan olarak atayarak Muhammed bin Selman’ın bugüne kadar fiili olan liderliğini resmi bir hüviyete kavuşturmuş oldu.
Aynı zamanda bu atama, Selman’ın üç oğlunun Suudi kabinesinde Başbakan, Savunma Bakanı ve Petrol Bakanı olduğu bir tabloyu da ortaya çıkardı ki ülke tarihi boyunca Bakanlar Kurulunda kralın ağırlığı hiçbir zaman bu boyuta ulaşmamıştı.
Muhammed bin Selman’ın Suudi başbakanı olarak atanmasıyla uzun zamandır hasta olan ve sık sık tedavi için hastaneye yatan Kral, artık yönetimdeki işleri büyük ölçüde oğluna bırakmış oldu.
Savunma Bakanı ve Veliaht Prens ünvanlıyla uzun yıllardır devlet başkanları ile görüşmeler yapan, ülkesini ulusal ve uluslararası platformlarda temsil eden Muhammed bin Selman’ın protokolde de devlet başkanı olarak kabul edilecek olması işleri biraz daha kolaylaştıracaktır.
Selman’ın yayımladığı kraliyet kararnameleri ile istisnaları teamül haline getirme politikasının son örneği Suudi Kralı hayattayken Veliaht Prensin başbakan olarak atanmasıydı.
Bu atamayla Muhammed bin Selman, bir taraftan Kaşıkçı cinayetiyle ilgili soruşturmalarda dokunulmazlık kazanırken diğer taraftan Veliaht Prensin ülkedeki fiili liderliği resmi bir hüviyete büründü. Burada en dikkat çeken gelişme ise Suudi yönetiminin ABD mahkemeleri karşısındaki dokunulmazlık arayışıdır. Bu son karar göstermiştir ki ABD-Suudi ilişkilerindeki güven kaybı derinleşmeye devam ediyor. Yine bu son atama kararı iki eski müttefik arasında oluşan bu güven kaybının sadece liderler boyutunda değil devletler ve halklar boyutuna ulaştığını da gösteriyor.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü başkanıdır]