14 Mayıs sürprizine hazır olun! Türk Devleti'nin sol ve sağ refleksi ve Sinan Oğan!
14 Mayıs sürprizine hazır olun! Türk Devleti'nin sol ve sağ refleksi ve Sinan Oğan!
- 04-05-2023 05:50
- 44020
- 04-05-2023 05:50
- 44020
Kısa bir izah: toplum mühendisliği kapsamında, Cihanşümul Kadim Türk Devletinin çelik çekirdek kadrosu, TC merkezli yapılanmasına, bölgesel ve küresel konjonktüre göre mevzi aldırır. Yeni dönem yeni strateji ile yönetim süreci konseptinde politik, ekonomik, kültürel ve askeri yöntemlerle farklı siyasi aktörler ve politik gruplar kamuoyuna tanıtılır.
Almanya, İngiltere, ABD ekseninde gidiş gelişler...
Ankara'nın; II. Dünya Savaşı sonrasında mağlup Nazi Almanyası ile işbirliği, Müttefiklerin radarına takıldığından, Kurtuluş Savaşı'nın Kurmay kadrosundan hayatta kalan yöneticiler, kıvraklıkla Müttefikler safına geçerler. Aslında bu yolun taşları önceden döşenmiştir.
Pentagon'un ve CIA'in Türkiye'de etkinlik kurmaya başlaması, Menderes döneminden önce, savaşın bitmesine yakın 1943’te gerçekleşir. 9 Ocak 1942’de İlk CIA (o zamanki adıyla OSS) ajanı Türkiye'de göreve başlar. 1942 baharında İstanbul'da bir OSS istasyonu kurulur. 21 Ağustos 1943’te OSS/CIA İstanbul istasyonundan ilk istihbarat raporunu gönderir. Aralık 1943’te ise ikinci OSS/CIA istasyonu Amerikan elçisinin Adana'daki yazlık evinde kurulur. Bu ilerleyen yıllarda İncirlik'teki Amerikan üssüne dönüşür. Menderes iktidara geldikten sonra da ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi devam etmiştir.
Türk devlet aklı, çok partili sisteme geçiş kararı verir. CHP, yeni dönemde de iktidar olacağı umudundadır. Devlet, İkinci Dünya Savaşı’nda politika belirleyen CHP'li parti kadrolarını tasfiye eder.
Demokrat Parti iktidara gelir. Halkın ekonomik refahı yükselir. Demokrat Parti’nin 10 yıllık yönetimi sonrasında 27 Mayıs Askerî Müdahalesi/ 27 Mayıs İhtilali gerçekleşir.
Darbe, emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır, 37 düşük rütbeli subayın planları ile Tümgeneral Cemal Madanoğlu'nun komutanlığında icra edilmiştir.
Kritik mevziler, bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hâle getirilmesi ile ele geçirilmiştir.
Darbede Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı hükûmet üyeleri tutuklanır. DP’nin devlette yıllar süren kadrolaşması, bir gecede sonlandırılır. 235 general ve 3500 civarında subay emekli edilir. Üniversitede bulunan 147 akademisyen ile 520 savcı ve yargıç görevden alınır.
27 Mayıs ihtilali ile ülke yönetimine el koyan askerî güç, yeni bir anayasa yapmak için "Kurucu Meclis" oluşturur. Bir yıl içinde hazırlanan yeni anayasa, 9 Temmuz 1961'de halkoyuna sunulur. Seçmenlerin yüzde 81'inin katıldığı oylamada, yeni anayasa yüzde 61,5 "Evet" oyu ile kabul edilir. Darbeden kısa süre önce Adnan Menderes'i, İzmir mitinginde alkışlayan yüzbinlerin gıkı dahi çıkmamıştır.
27 Mayıs 1960'da Demokrat Parti Hükûmetini darbeyle devirerek siyasi iktidarı ele alan ve sonradan başına Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'in getirildiği Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup otuz sekiz kişilik askerî cunta artık Millî Birlik Komitesi’dir.
“Ondörtler” ise 27 Mayıs Darbesi'nin ardından kurulan Millî Birlik Komitesinden daha sonra ihraç edilen on dört subaydan oluşan gruptu. İktidarı bırakma yanlısı olmayan ve temel birtakım siyasi reformlara karşı çıkan grubun liderliğini ise Kurmay Albay Alparslan Türkeş'tir.
“Ondörtler”in Millî Birlik Komitesinden tasfiyesi, 27 Mayıs rejiminin en önemli dönüm noktasıydı. Bu tasfiyeyle iktidarın seçimle yeniden sivil yönetime devredilmesine karşı olan grup, gücünü büyük oranda yitirirken, askerî yönetimin geçici olmasını savunan grup, yönetimi kesin biçimde ele geçirmişti.
Demokratlar, Türkiye’nin ilişkilerini kuzey komşusuyla da geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Sovyetler, Türkiye’ye önemli miktarda yardım ve kredi de öneriyordu. Karşılıklı ziyaret mutabakatına göre, Menderes’in 1960 Temmuz’unda Moskova’yı ziyaret etmesi planlanıyordu ama 27 Mayıs 1960 darbesi nedeniyle bunu yapamadı.
Demokratların “her ilde bir milyoner”le Türkiye’yi “küçük Amerika” yapma sözü vermelerine rağmen, 1960 askeri darbesinin görünürde azmettiricisi ABD’dir. 27 Mayıs 1960 darbesine giden süreçte Amerikan medyasında yer alan Türkiye ve Adnan Menderes profili, açık bir şekilde "hükümetin ve Menderes'in otoriterleştiği iddiası" darbecilerin gerekçesi olmuştu. Nitekim ABD yönetimi, darbeci yönetimi ilk günden tanımayı tercih etti.
Darbe ile Londra, Ankara'da ağırlığını kaybetti!..
İngilizler darbeye giden süreci en doğru ve net şekilde okumuşlardı. Britanya’nın Ankara Büyükelçisi Sir Bernard Burrows’un Türkiye’nin siyasal durumunu anlatan raporları bunu ortaya koymaktadır. Burrows, 22 Nisan 1960 tarihli gönderisinde potansiyel bir “devrim”den söz etmişti.
Demokrat Parti, dış politikada özellikle Kıbrıs meselesinde İngiliz hariciyesi ile iş tutmuştu. Londra’nın Ada’nın taksim talebini resmi teze dönüştürmüşlerdi. CIA'nın 27 Mayıs'taki rolü yadsınamaz. Tam da bu noktada, ABD ve İngiltere’nin dünya egemenliği rekabetinde Washington; Londra’nın Ortadoğu vassalı Ankara’nın bu pozisyonunu değiştirme noktasında müdahalede bulunmuştu. Güç odaklarının kapışmasını iyi okuyan “üçler yediler kırklar”, 1960 ihtilalini hem içeriden hem de dışarıdan istedikleri kıvama getirdiler. Bu kapışmadan güç devşirdiler.
1960 ihtilalinden 14 Mayıs 2023 seçimlerine Kadim Devletin tercihleri…
11 Şubat 1961'de kurulan Adalet Partisi'nin (AP) ilk genel başkanlığına emekli General Ragıp Gümüşpala seçilmişti. Bu partinin ilk genel başkanı olarak İzmir milletvekili seçildi. 20 Kasım 1961 tarihinde İsmet İnönü başkanlığında kurulan CHP-AP koalisyon hükümetinde görev almadı. 1962 yılında toplanan A.P. 1. Kongresi'nde yeniden genel başkan seçildi. 6 Haziran 1964 tarihinde İstanbul'da öldü.
Süleyman Demirel, Ispartalı hemşehrisi Dr. Sadettin Bilgiç vasıtasıyla Adalet Partisi’ne girmişti. Demirel, AP’ne üye olmadan önce; Morrison firmasının Türkiye Temsilciliği yanı sıra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Öğretim üyeliği yapmaktadır. Ayrıca İzzettin Turanlı ve Mıgırdıç Şellefyan’la müteahhitlik işlerinde ortaktır. Adalet Partisi’nde ‘Merhum Menderes’in Su İşleri Genel Müdürü’ olarak ilgi gören Demirel, 1962 sonbaharında Genel Başkan Yardımcısıydı.
Süleyman Demirel’in AP Kongresinde genel başkanlığına aday olması, yalnız masonların değil NATO’nun ve ABD’nin adayı olduğu şeklinde değerlendirilmiştir.
Talat Turhan, Demirel’in genel başkanlığıyla ilgili değerlendirmesinde; Eisenhower Bursu’ndan yararlanarak Amerika’da özel eğitime gönderilen ilk Türk olmasının unutulmaması gerektiğini belirtir.
Amerikan şirketi (Morrison) komisyonculuğundan gelen bir kişinin, Türk politik hayatına sürülerek önemli bir partinin başına getirilmesinin, ne o kişinin yeteneği ne de rastlantı ile açıklanamayacağını söyler. "Çünkü" der; Eisenhower Bursu, Amerika’da Yahudi ve Masonlara verilmektedir. Demirel, genel başkanlık seçimi öncesinde Amerika’nın takdirini kazanmış genç bir bürokrat şeklinde kamuoyuna takdim edilir. Aslında bu "piar" çalışması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir pazarlama tekniğidir.
Demirel, İnönü’nün önünü kesmek için mi Amerika tarafından desteklendi?
1964’te İsmet İnönü, ABD Başkanı Johnson’a ültimatom niteliğindeki mektubundan dolayı sert çıkmış; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu yeni düzendeki yerini alır” demişti. Bu açıklamasının ardından AP Genel Başkanlık seçimi olmuş, Amerika’da yetişmiş ve o zaman Cumhuriyet ve bazı sol gazetelerde adı ‘Morrison Süleyman’ olarak geçen Süleyman Demirel, hiç umulmadık biçimde Başbakan oluvermiştir.
Hatta o günlerde, "Demirel’i ABD’nin ve CIA’nın desteklediği, General Porter’in Ankara’ya gelişinin İsmet İnönü’nün yerine başkasını getirmek" olduğu söylentileri yaygınlaşmıştır. Yine bu söylentilerin arkasında TSK vardır ve amaç dış kamuoyunu etkilemektir.
Genel Başkanlık yarışı aslında, Adalet Partisi'nin CHP karşısına Milliyetçi/Turancı olarak mı yoksa Liberal/Sermaye ağırlıklı olarak mı çıkılacağının kavgasıdır. Saadettin Bilgiç birinci gurubun, Süleyman Demirel bu ikinci grubun adayıdır.
İsmet İnönü’nün; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye’de bu yeni düzendeki yerini alır” sözü, soğuk savaşın en şiddetli olduğu bir dönemde, Türkiye’nin Bağlantısızlar Hareketi'ne yõnelebilecegini ima etmesi nedeniyle ABD’ye karşı yapılan bir şantaj niteliğindeydi.
Türk devlet aklının programı kapsamında İsmet İnönü, birkaç aylık direnişten sonra, hükümetinin sunduğu 1965 yılı bütçesinin reddedilmesi bahanesiyle başbakanlıktan istifa etti. Bu göreve, genç bir mühendis olan Süleyman Demirel seçildi.
Amerikancı solcular, Demirel’in yükselişini, Türkiye’yi ABD yerine bağlantısızlara yaklaştırmak isteyen İnönü’yü cezalandırmak amacı güden bir “Amerikan komplosu” olarak yorumlamakta geç kalmamışlardır.
Çünkü böyle düşünülmesini gerektiren etken; Amerikan Başkanı Johnson’ın, Türkiye’nin 1964’te Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmasını önleyen tehdit edici mektubudur.
Bu mektup Türk basınında, “Antlaşmalardan doğan hakkını kullanarak Kıbrıs’a uzanmak isteyen Türkiye’nin ellerine ABD tarafından takılan bir kelepçe” olarak nitelenmiştir.
Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball’un; “Hayatımda gördüğüm en kaba diplomatik metin” diye söz ettiği ve sonradan “Johnson Mektubu” diye ünlenen ültimatomla yetinmeyen ABD’nin, NATO kuvvetleri komutanı General Lyman Lemnitzer’in, Paris’ten Ankara’ya gelerek Türkiye’nin Adaya müdahale gibi bir konuda karar almadan önce, müttefiklerine danışması gerektiği yönünde telkinlerde bulunmasını sağladığı görülmüştür.
Belki bu temaslar ve gelişmelerden dolayı olsa gerek, Demirel sonraki yıllarda muhalefet tarafından ABD’nin baskısına boyun eğerek adaya müdahale etmekten vazgeçmekle suçlanmıştır. Oysa Demirel, reelpolitik davranmış, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda kullanılan amfibik gemileri inşa ettirmiştir. Demirel sayesinde Türk Devleti yeni bir açılım sağlamıştır.
Milli Birlik Komitesi İstihbarat Koordinasyon ve Kontrol Grubu Süleyman Demirel’i Adalet Partisi Genel Başkanlığına seçtirmişti…
Genelkurmay, Demirel’in Adalet Partisi Genel Başkanı olmasını istedi mi? Aslında Demirel’in AP Genel Başkanı olmasında Milli Birlik Komitesi’nin etkili olduğu yıllar sonra ortaya çıktı. Emekli Tümgeneral Mahmut Boğuşlu, kendisi ile yapılan bir söyleşide; Demokrat Parti için lider adaylarını tespit için Milli Birlik Komitesi’nce İstihbarat Koordinasyon ve Kontrol Grubu oluşturulduğunu, bu ekipte beş subayın yer aldığını, kendisinin de binbaşı rütbesiyle bulunduğunu ve ilk kez Demirel’in isminin bu strateji ekibinin çalışmasıyla gündeme geldiğini ifade etmiştir.
Demirel’in Masonluğu neden gündeme taşındı?
Demirel’in Mason biraderliği, 1962’de Adalet Partisi'ne üye olduğunda, parti içinde genel merkez düzeyinde bilinmektedir.
Demirel, Mason olduğu bilinerek bizzat Saadettin Bilgiç tarafından Demokrat Parti'ye kazandırılmıştır.
Bir başka Mason, Haldun Simavi’nin sahibi olduğu Hürriyet Gazetesi’nde, teşkilata hâkim Dr. Saadettin Bilgiç’in yerine "Barajlar Kralı" sıfatıyla Süleyman Demirel’in kamuoyuna lanse edilmiş/ ettirilmiştir.
Hürriyet Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmenlerinden Necati Zincirkıran’ın, yayınlanan anılarında, genç Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel’in, Hürriyet’in desteğiyle genel başkan seçildiği anlatılmaktadır. Genel kanıya göre AP’de Sadettin Bilgiç grubundaki Milliyetçilerin çoğunlukta olması, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in yanı sıra Silahlı Kuvvetler ve hükümeti hayli ürkütmektedir.
Süleyman Demirel, Sadettin Bilgiç'e göre hayli ılımlı görüntü sergilemesi nedeniyle hem Çankaya’nın hem de Silahlı Kuvvetlerin desteklediği siyasiler arasındadır. Genel Başkanlık seçimleri öncesi Kayseri cezaevindeki Mason Celal Bayar'ın; “Su Müdürü” dediği Süleyman Demirel’i desteklediği haberi Büyük Kongre delegelerinde bomba tesiri yapmış ve delege oylarının Demirel’e yönlenmesinde etkili olmuştur.
Emekli general Ragıp Gümüşpala’nın öldüğü ve Adalet Partisi’ne yeni bir genel başkan aranmakta olduğu günlerde Demirel, Amerika’ya gitmiş ve yeni dönmüştür. Kongre öncesi Demirel’in Mason olduğuna dair bilgi ve belgeler, Türk İstihbaratı tarafından Saadettin Bilgiç ve ekibine sızdırıldı onlarda kamuoyuna duyurdu.
Demirel’in Adalet Partisi Genel Başkanı olmasını isteyen karşı ekip, Türk Yükseltme Derneği’nden (Mason Derneği) aldıkları mason olmadığına dair imzalı ve mühürlü belgeyi kamuoyuna dağıttılar. Bu belge; Süleyman Demirel’in Türk Yükseltme Derneği içinde bir kaydının bulunmadığına dair bir yazılı metin içeriyordu. Bu Masonluk tarihinde ilk defa rastlanan bir durumdu.
Demirel ve ekibi masonluk ithamından kurtulduklarını düşünürken Sadettin Bilgiç ve arkadaşları Demirel’in kaydının bulunduğu Mason Derneğinin (Bilgi Locası) kayıt defterinin 43.ncü sıra ve 48.nci matrikül numaralı sahifesinin fotokopisini dağıtmışlardır. Demirel’in bıyıklı ve saçlı başını gösteren bu belgenin reddi ve tekzibi mümkün değildir. Buna rağmen kongreyi Demirel kazanmıştır. Çünkü Türk Devlet aklı öyle istemiştir.
Türk siyasi tarihine "sivil siyasete ikinci müdahale" olarak geçen 12 Mart 1971 Muhtırası'nın perde arkası…
Süleyman Demirel'in liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 genel seçimlerinde büyük başarı kazanarak tek başına iktidar oldu. Demirel'in başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti. Demirel Hükümeti, görevi devraldıktan sonra içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşılaştı. Haşhaş ekimi nedeniyle ABD'nin büyük tepki ve baskısıyla karşılaşan hükümet, içeride ise yasa dışı örgütlerin eylemleri, sokak ve üniversite olaylarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Adalet Partisi ve CHP'nin, çalışma hayatını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda yaptığı değişiklik, başta DİSK olmak üzere çeşitli sendikaların tepkisine yol açtı.
Seçimlerden sonra üniversitelerde işgal ve boykotlar, iş yerlerinde grevler, yürüyüşler devam ediyordu. Aralık ayının ortasında İstanbul’da bir öğrenci öldürüldü. Bu sırada “69 Deniz Subayı” katilleri lanetleyen bir bildiri yayınladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, bu bildiriye “Atatürk’ün çizdiği yolda bulunan Silahlı Kuvvetler mensuplarının her türlü politik davranışın dışında ve aşırı cereyanların karşısındadır” dediği sert bir karşılık verdi.
Demirel, yeni kabinesini kurdu ve 15 Mart 1970’de güvenoyunu aldı. Öğrenci olayları sürüyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, hükümet başkanına bir mektup yolladı; “Aşırı sağ silahlanmaktadır. Teşkilatlanması tamamlandığı gün memleket için büyük tehlike olacaktır.” Memlekette huzurun ve sosyal adaletin sağlanması için toprak reformunun bir an önce çıkarılması ve dış ticaretin devletleştirilmesi isteniyordu.
Orduda sol eğilimler subayların üzerinde, sağ akımlar ise astsubaylar arasında etkiliydi. 15-16 Haziran 1970'te büyük işçi eylemlerine sahne olan Türkiye'de on binlerce işçi, "Sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanacağı" gerekçesiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde eylem ve yürüyüşlere başladı. Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaeli'de sıkıyönetim ilan edildi.
Ordu, 27 Mayıs 1960'dan yaklaşık 11 yıl sonra, sivil siyasete yeniden müdahale etti.
12 Mart 1971'de saat 13.00'de, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un imzasını taşıyan muhtıra, TRT Radyolarından okundu.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a, Başbakan Demirel'e, TBMM'ye ve Cumhuriyet Senatosu'na yazılı olarak gönderilen 3 maddeli muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa, ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.
Muhtıra sonrasında başlanan operasyonlarda birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı. Çok sayıda işkence ve kötü muamele iddialarının ortaya atıldığı, demokrasinin kaybedildiği bu süreçte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972'de idam edildi.
Dönemin CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek 26 Mart 1971'de başbakan oldu ve yeni hükümeti kurdu. Çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972'de Ferit Melen hükümetine bıraktı.
12 Mart ne sağın ne de solun benimseyebildiği bir müdahaledir. Ordu içinde, “9 Mart” adı verilen, Meclisi feshetmek ve yönetimi orduya devretmek isteyen bir grup vardı. 12 Mart askeri muhtırasına giden süreci hazırlayan 9 Mart cuntası, sol bir nitelik taşırken yapmak istedikleri darbe, 12 Mart Muhtırası ile başka bir boyut kazanmış ve ellerinden alınmıştı.
12 Mart’tan sonra soldan ileri gelenler tutuklanmış, işkenceye maruz kalmış ancak solun bizzat kendisi bu tutuklamaları dahi yüksek sesle eleştirememiştir. Zira tutuklanan isimlerin çoğu 12 Mart’ın da bir anlamda yapılma gerekçesi olan sol cuntacılığın failleri konumundadır. Hatta Doğan Avcıoğlu gibi bu cuntanın önde gelen isimleri salt bu süreçteki durumları ile değil, fikri metinleri ile bile sol nezdinde genellikle görmezden gelinmiş isimlerdir.
12 Mart, her şeyden önce 9 Mart sol cuntacılığının tetiklediği bir hadisedir. Muhtırada imzası olan dört ordu komutanından ikisi aynı zamanda sol cuntacılıkla irtibatı ve iltisakı olan isimlerdir. Sol cuntacılık faaliyetleri ise büyük oranda mahkemelerdeki ifadeler ve dönem tanıklıkları marifetiyle ifşa olmuş durumdadır.
Gerçi yargılamalarda sonuna kadar gidilememiş ve aleni cuntacılık faaliyetlerine rağmen ilgililer az bir ceza almış yahut da beraat etmişlerdir. Yargılamanın neticesinin böyle olmasında şüphesiz işin ucunun dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’a uzanacağının anlaşılmasının büyük payı olmuştur.
Dolayısıyla 12 Mart’ı ayırt eden husus darbeye giden süreçte, darbe yapmak isteyen odakların siyasi ve toplumsal konjonktürü nasıl darbeye uygun hale getirmeye çalıştığının etraflıca açığa çıkmasında yatmaktadır. Ordu “9 Mart” grubu olarak bilinen 1 amiral ve 35 albayı emekli edince kamuoyunun muhtıra hakkındaki fikri değişmişti. Muhtıranın “Demokratik parlamenter rejime karşı” değil, “demokratik parlamenter rejime karşı bir asker grubuna karşı” olduğunu anlaşılmıştı. İşte darbeci kuvvet komutanlarına rağmen darbenin seyrini, amacını, hedefini değiştiren Türk Devlet aklıdır.
Sol kesimim aydınlarına göre, 12 Mart dönemi, bir bakıma 12 Eylül 1980 darbesinin provası ve öncüsüdür. Silahlı kuvvetler komuta kademesi, MİT ajanları Mahir Kaynak ile Mehmet Eymür’ün, "sol içerikli darbeye girişeceklerini" ihbar ettiği Milli Demokratik Devrimci subayları tutuklanmış ve 12 Mart 1971 günü Cumhurbaşkanı’na bir muhtıra vermiştir. Türkiye İşçi Partisi (TİP), DİSK, Dev-Genç ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) gibi sol kuruluşlardan rahatsız olan muhtıracılar, durum düzeltilmediği takdirde yönetime el koyacaklarını belirtmişlerdir
Türkiye'de Orduyu tahrik ederek sol-sosyalist, yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi girişimler vardı. Bu çalışmaların ordu içindeki yansıması, özellikle genç Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve kara kuvvetleri karargâhındaki çeşitli unsurları etkisi altına almıştı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler'in de bu ekiple hareket etme ihtimali olduğu düşünülse de, kendisi buna pek taraftar olmayacak ve 12 Mart darbesinin hazırlanmasına yol açacaktı. 9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının durumu ve o dönemde ilgili toplantılara sızmış olan Korgeneral Atıf Erçıkan'ın toplantılarda aldığı kaset kayıtlarını Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı.
12 Eylül Cuntasının Milliyetçi Demokrasi Partisi ve ANAP…
Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'in sözde MGK referanslı Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni arkalayan ama sonuçta ANAP Genel Başkanı Turgut Özal'ı iktidara taşıyan konuşmasını bizim kuşak iyi hatırlar. MDP'yi bir 'horoz', ANAP'ı ise "Bal peteği şeklindeki Türkiye haritası üzerindeki turuncu arı" temsil ediyordu.
Özal'a seçim kazandıran bir faktör de Evren'in seçim öncesi yaptığı "ters tepen" konuşmaydı. Evren, 12 Eylül'ün devamını gerçekten açık destek verdiği MDP'de gördüğü için mi radyo ve TV'lerde bu konuşmayı yapmıştı yoksa yap-bozun son parçasının ANAP ile tamamlanmasını arzu edenlerin isteğini mi yerine getirmişti orası meçhul.
Ama söyledikleri akıllarda. 4 Kasım 1983 akşamı. Seçimlerden hemen öncesi. Evren, "İcraatımızı devam ettirecek bir yönetimi iş başına getireceğinize inanıyorum" diyor ve isim vermeden Özal'ın ANAP'ını, hazırladıkları seçim kampanyasını kıyasıya eleştiriyordu.
Soru şu; bu konuşma metnini kim hazırlamıştı, neden hazırlamıştı ve koskoca darbeci devlet başkanını tufaya getirmişti? El cevap; Cihanşumül Kadim Türk Devleti, "üçler yediler kırklar"…
Türk Devlet aklı çıkış arıyor!..
14 Mayıs seçimlerinde sanki sandıklar açılmış oylar sayılmış sonuçlar ilan edilmiş gibi İktidar çevresi akılalmaz şekilde bir darbeden söz ediyor. Bu tür gaflara bakılırsa İktidar, şimdiden Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığına kabullenmiş. Ama her iki tarafın unuttuğu bir şey var, Demirel'in dediği gibi; siyasette yirmi dört saat uzun bir süredir. Gün doğmadan neler doğar?
İsterseniz önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski metin yazarı Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal'ın bir tesbitinden söz edelim. Diyor ki; "Son haftalarda Erdoğan’ın yüzünde farklı bir ifade var. Okunması zor bir ifade. Önceleri 'bu ifadeyi okumakta zorlanan bir ben miyim' diyordum ama çevremde de benzer bir merak olduğunu gördüm. Bildiğimiz, tanıdığımız, aşina olduğumuz bir ifade değil bu. Şahsen bu ifadeyi 'kadere teslimiyet' olarak okumayı yeğliyorum."
Erdoğan'ın yüzündeki kadere teslimiyet ifadesinin sebebi Cumhurbaşkanlığının bir başkasına ihale edilmesi olabilir mi?
Bir önceki yazımda değinmiştim. 5 Mayıs’ta 14 derecesinde Uranüs etkili Akrep burcunda yaşanacak Ay tutulmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığını olumsuz etkileyebileceği, seçime sayılı günler kala, Erdoğan'ın sağlık sorunlarını gerekçe göstererek adaylıktan çekileceği, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'nin de partisinin geriye kalan üç adaydan Ata İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'ı destekleyeceklerini ilan edeceğine ne dersiniz?
Sonrasında ise AK Partili, İYİ Partili ve MHP’li seçmenlerin oy vermesiyle Sinan Oğan'ın Cumhurbaşkanı seçileceği, tamamen teknokrat bir hükümet kuracağı konuşuluyor. Dediğim gibi; sadece konuşuluyor…
Mühim bir not: bu yazdıklarım temenni değil, kulis bilgisidir. O gözle okuyun lütfen.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.tbmm.gov.tr/tarihce/kb11.htm
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/10525.pdf
📌Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski metin yazarı Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal: "Son haftalarda Erdoğan’ın yüzünde farklı bir ifade var. Okunması zor bir ifade. Önceleri 'bu ifadeyi okumakta zorlanan bir ben miyim' diyordum ama çevremde de benzer bir merak olduğunu gördüm. Bildiğimiz,… pic.twitter.com/Zi2mUZduM4
?t=iccP58QIPEOEOwIbFcxTgA&s=19
https://haber.sol.org.tr/yazar/12-mart-1971-muhtirasi-27780
Aralık 1943: İkinci #CIA istasyonu Amerikan elçisinin Adana'daki yazlık evinde kuruldu. Bu İncirlik'teki Amerikan üssüne kadar evrildi. pic.twitter.com/3UcEpvw9xs
https://kriterdergi.com/siyaset/50-yilinda-12-mart-askeri-muhtirasi
https://www.ismetinonu.org.tr/12-mart-muhtirasina-nasil-gelindi-ve-ismet-inonu-1971/
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/12-mart-muhtirasinin-uzerinden-48-yil-gecti/1414573
https://www.aa.com.tr/tr/demokrasinin-infazi-27-mayis/abdnin-27-mayis-ile-imtihani/1481326
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2021/05/30/ciain-27-mayistaki-rolu-volume-2
https://www.dikgazete.com/yazi/bilinmeyen-iskenderpasali-suleyman-demirel-makale,2640.html-2640.html
https://www.dikgazete.com/yazi/rus-istihbarati-erdogan-in-zehirlenmis-olabilecegini-dusunuyor-5564.html
https://www.dikgazete.com/yazi/ay-tutulmasinin-cumhurbaskanligi-secimine-etkisi-5580.html
Behçet Kemal Yeşilbursa, İngiliz Belgelerine Göre Türkiye’de 1960, 1971 ve 1980 Askeri Müdahaleleri, VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical Researches, Yıl/Vol. 4, Sayı/No. 1, Bahar/Spring 2019, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/677648
Kısa bir izah: toplum mühendisliği kapsamında, Cihanşümul Kadim Türk Devletinin çelik çekirdek kadrosu, TC merkezli yapılanmasına, bölgesel ve küresel konjonktüre göre mevzi aldırır. Yeni dönem yeni strateji ile yönetim süreci konseptinde politik, ekonomik, kültürel ve askeri yöntemlerle farklı siyasi aktörler ve politik gruplar kamuoyuna tanıtılır.
Almanya, İngiltere, ABD ekseninde gidiş gelişler...
Ankara'nın; II. Dünya Savaşı sonrasında mağlup Nazi Almanyası ile işbirliği, Müttefiklerin radarına takıldığından, Kurtuluş Savaşı'nın Kurmay kadrosundan hayatta kalan yöneticiler, kıvraklıkla Müttefikler safına geçerler. Aslında bu yolun taşları önceden döşenmiştir.
Pentagon'un ve CIA'in Türkiye'de etkinlik kurmaya başlaması, Menderes döneminden önce, savaşın bitmesine yakın 1943’te gerçekleşir. 9 Ocak 1942’de İlk CIA (o zamanki adıyla OSS) ajanı Türkiye'de göreve başlar. 1942 baharında İstanbul'da bir OSS istasyonu kurulur. 21 Ağustos 1943’te OSS/CIA İstanbul istasyonundan ilk istihbarat raporunu gönderir. Aralık 1943’te ise ikinci OSS/CIA istasyonu Amerikan elçisinin Adana'daki yazlık evinde kurulur. Bu ilerleyen yıllarda İncirlik'teki Amerikan üssüne dönüşür. Menderes iktidara geldikten sonra da ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi devam etmiştir.
Türk devlet aklı, çok partili sisteme geçiş kararı verir. CHP, yeni dönemde de iktidar olacağı umudundadır. Devlet, İkinci Dünya Savaşı’nda politika belirleyen CHP'li parti kadrolarını tasfiye eder.
Demokrat Parti iktidara gelir. Halkın ekonomik refahı yükselir. Demokrat Parti’nin 10 yıllık yönetimi sonrasında 27 Mayıs Askerî Müdahalesi/ 27 Mayıs İhtilali gerçekleşir.
Darbe, emir komuta zinciri içinde yapılmamıştır, 37 düşük rütbeli subayın planları ile Tümgeneral Cemal Madanoğlu'nun komutanlığında icra edilmiştir.
Kritik mevziler, bu subayların ellerindeki asker ve silahlarla önce ordudaki komuta kademesinin etkisiz hâle getirilmesi ile ele geçirilmiştir.
Darbede Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve bazı hükûmet üyeleri tutuklanır. DP’nin devlette yıllar süren kadrolaşması, bir gecede sonlandırılır. 235 general ve 3500 civarında subay emekli edilir. Üniversitede bulunan 147 akademisyen ile 520 savcı ve yargıç görevden alınır.
27 Mayıs ihtilali ile ülke yönetimine el koyan askerî güç, yeni bir anayasa yapmak için "Kurucu Meclis" oluşturur. Bir yıl içinde hazırlanan yeni anayasa, 9 Temmuz 1961'de halkoyuna sunulur. Seçmenlerin yüzde 81'inin katıldığı oylamada, yeni anayasa yüzde 61,5 "Evet" oyu ile kabul edilir. Darbeden kısa süre önce Adnan Menderes'i, İzmir mitinginde alkışlayan yüzbinlerin gıkı dahi çıkmamıştır.
27 Mayıs 1960'da Demokrat Parti Hükûmetini darbeyle devirerek siyasi iktidarı ele alan ve sonradan başına Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'in getirildiği Türk Silahlı Kuvvetlerine mensup otuz sekiz kişilik askerî cunta artık Millî Birlik Komitesi’dir.
“Ondörtler” ise 27 Mayıs Darbesi'nin ardından kurulan Millî Birlik Komitesinden daha sonra ihraç edilen on dört subaydan oluşan gruptu. İktidarı bırakma yanlısı olmayan ve temel birtakım siyasi reformlara karşı çıkan grubun liderliğini ise Kurmay Albay Alparslan Türkeş'tir.
“Ondörtler”in Millî Birlik Komitesinden tasfiyesi, 27 Mayıs rejiminin en önemli dönüm noktasıydı. Bu tasfiyeyle iktidarın seçimle yeniden sivil yönetime devredilmesine karşı olan grup, gücünü büyük oranda yitirirken, askerî yönetimin geçici olmasını savunan grup, yönetimi kesin biçimde ele geçirmişti.
Demokratlar, Türkiye’nin ilişkilerini kuzey komşusuyla da geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorlardı. Sovyetler, Türkiye’ye önemli miktarda yardım ve kredi de öneriyordu. Karşılıklı ziyaret mutabakatına göre, Menderes’in 1960 Temmuz’unda Moskova’yı ziyaret etmesi planlanıyordu ama 27 Mayıs 1960 darbesi nedeniyle bunu yapamadı.
Demokratların “her ilde bir milyoner”le Türkiye’yi “küçük Amerika” yapma sözü vermelerine rağmen, 1960 askeri darbesinin görünürde azmettiricisi ABD’dir. 27 Mayıs 1960 darbesine giden süreçte Amerikan medyasında yer alan Türkiye ve Adnan Menderes profili, açık bir şekilde "hükümetin ve Menderes'in otoriterleştiği iddiası" darbecilerin gerekçesi olmuştu. Nitekim ABD yönetimi, darbeci yönetimi ilk günden tanımayı tercih etti.
Darbe ile Londra, Ankara'da ağırlığını kaybetti!..
İngilizler darbeye giden süreci en doğru ve net şekilde okumuşlardı. Britanya’nın Ankara Büyükelçisi Sir Bernard Burrows’un Türkiye’nin siyasal durumunu anlatan raporları bunu ortaya koymaktadır. Burrows, 22 Nisan 1960 tarihli gönderisinde potansiyel bir “devrim”den söz etmişti.
Demokrat Parti, dış politikada özellikle Kıbrıs meselesinde İngiliz hariciyesi ile iş tutmuştu. Londra’nın Ada’nın taksim talebini resmi teze dönüştürmüşlerdi. CIA'nın 27 Mayıs'taki rolü yadsınamaz. Tam da bu noktada, ABD ve İngiltere’nin dünya egemenliği rekabetinde Washington; Londra’nın Ortadoğu vassalı Ankara’nın bu pozisyonunu değiştirme noktasında müdahalede bulunmuştu. Güç odaklarının kapışmasını iyi okuyan “üçler yediler kırklar”, 1960 ihtilalini hem içeriden hem de dışarıdan istedikleri kıvama getirdiler. Bu kapışmadan güç devşirdiler.
1960 ihtilalinden 14 Mayıs 2023 seçimlerine Kadim Devletin tercihleri…
11 Şubat 1961'de kurulan Adalet Partisi'nin (AP) ilk genel başkanlığına emekli General Ragıp Gümüşpala seçilmişti. Bu partinin ilk genel başkanı olarak İzmir milletvekili seçildi. 20 Kasım 1961 tarihinde İsmet İnönü başkanlığında kurulan CHP-AP koalisyon hükümetinde görev almadı. 1962 yılında toplanan A.P. 1. Kongresi'nde yeniden genel başkan seçildi. 6 Haziran 1964 tarihinde İstanbul'da öldü.
Süleyman Demirel, Ispartalı hemşehrisi Dr. Sadettin Bilgiç vasıtasıyla Adalet Partisi’ne girmişti. Demirel, AP’ne üye olmadan önce; Morrison firmasının Türkiye Temsilciliği yanı sıra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Öğretim üyeliği yapmaktadır. Ayrıca İzzettin Turanlı ve Mıgırdıç Şellefyan’la müteahhitlik işlerinde ortaktır. Adalet Partisi’nde ‘Merhum Menderes’in Su İşleri Genel Müdürü’ olarak ilgi gören Demirel, 1962 sonbaharında Genel Başkan Yardımcısıydı.
Süleyman Demirel’in AP Kongresinde genel başkanlığına aday olması, yalnız masonların değil NATO’nun ve ABD’nin adayı olduğu şeklinde değerlendirilmiştir.
Talat Turhan, Demirel’in genel başkanlığıyla ilgili değerlendirmesinde; Eisenhower Bursu’ndan yararlanarak Amerika’da özel eğitime gönderilen ilk Türk olmasının unutulmaması gerektiğini belirtir.
Amerikan şirketi (Morrison) komisyonculuğundan gelen bir kişinin, Türk politik hayatına sürülerek önemli bir partinin başına getirilmesinin, ne o kişinin yeteneği ne de rastlantı ile açıklanamayacağını söyler. "Çünkü" der; Eisenhower Bursu, Amerika’da Yahudi ve Masonlara verilmektedir. Demirel, genel başkanlık seçimi öncesinde Amerika’nın takdirini kazanmış genç bir bürokrat şeklinde kamuoyuna takdim edilir. Aslında bu "piar" çalışması, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir pazarlama tekniğidir.
Demirel, İnönü’nün önünü kesmek için mi Amerika tarafından desteklendi?
1964’te İsmet İnönü, ABD Başkanı Johnson’a ültimatom niteliğindeki mektubundan dolayı sert çıkmış; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu yeni düzendeki yerini alır” demişti. Bu açıklamasının ardından AP Genel Başkanlık seçimi olmuş, Amerika’da yetişmiş ve o zaman Cumhuriyet ve bazı sol gazetelerde adı ‘Morrison Süleyman’ olarak geçen Süleyman Demirel, hiç umulmadık biçimde Başbakan oluvermiştir.
Hatta o günlerde, "Demirel’i ABD’nin ve CIA’nın desteklediği, General Porter’in Ankara’ya gelişinin İsmet İnönü’nün yerine başkasını getirmek" olduğu söylentileri yaygınlaşmıştır. Yine bu söylentilerin arkasında TSK vardır ve amaç dış kamuoyunu etkilemektir.
Genel Başkanlık yarışı aslında, Adalet Partisi'nin CHP karşısına Milliyetçi/Turancı olarak mı yoksa Liberal/Sermaye ağırlıklı olarak mı çıkılacağının kavgasıdır. Saadettin Bilgiç birinci gurubun, Süleyman Demirel bu ikinci grubun adayıdır.
İsmet İnönü’nün; “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye’de bu yeni düzendeki yerini alır” sözü, soğuk savaşın en şiddetli olduğu bir dönemde, Türkiye’nin Bağlantısızlar Hareketi'ne yõnelebilecegini ima etmesi nedeniyle ABD’ye karşı yapılan bir şantaj niteliğindeydi.
Türk devlet aklının programı kapsamında İsmet İnönü, birkaç aylık direnişten sonra, hükümetinin sunduğu 1965 yılı bütçesinin reddedilmesi bahanesiyle başbakanlıktan istifa etti. Bu göreve, genç bir mühendis olan Süleyman Demirel seçildi.
Amerikancı solcular, Demirel’in yükselişini, Türkiye’yi ABD yerine bağlantısızlara yaklaştırmak isteyen İnönü’yü cezalandırmak amacı güden bir “Amerikan komplosu” olarak yorumlamakta geç kalmamışlardır.
Çünkü böyle düşünülmesini gerektiren etken; Amerikan Başkanı Johnson’ın, Türkiye’nin 1964’te Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunmasını önleyen tehdit edici mektubudur.
Bu mektup Türk basınında, “Antlaşmalardan doğan hakkını kullanarak Kıbrıs’a uzanmak isteyen Türkiye’nin ellerine ABD tarafından takılan bir kelepçe” olarak nitelenmiştir.
Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball’un; “Hayatımda gördüğüm en kaba diplomatik metin” diye söz ettiği ve sonradan “Johnson Mektubu” diye ünlenen ültimatomla yetinmeyen ABD’nin, NATO kuvvetleri komutanı General Lyman Lemnitzer’in, Paris’ten Ankara’ya gelerek Türkiye’nin Adaya müdahale gibi bir konuda karar almadan önce, müttefiklerine danışması gerektiği yönünde telkinlerde bulunmasını sağladığı görülmüştür.
Belki bu temaslar ve gelişmelerden dolayı olsa gerek, Demirel sonraki yıllarda muhalefet tarafından ABD’nin baskısına boyun eğerek adaya müdahale etmekten vazgeçmekle suçlanmıştır. Oysa Demirel, reelpolitik davranmış, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nda kullanılan amfibik gemileri inşa ettirmiştir. Demirel sayesinde Türk Devleti yeni bir açılım sağlamıştır.
Milli Birlik Komitesi İstihbarat Koordinasyon ve Kontrol Grubu Süleyman Demirel’i Adalet Partisi Genel Başkanlığına seçtirmişti…
Genelkurmay, Demirel’in Adalet Partisi Genel Başkanı olmasını istedi mi? Aslında Demirel’in AP Genel Başkanı olmasında Milli Birlik Komitesi’nin etkili olduğu yıllar sonra ortaya çıktı. Emekli Tümgeneral Mahmut Boğuşlu, kendisi ile yapılan bir söyleşide; Demokrat Parti için lider adaylarını tespit için Milli Birlik Komitesi’nce İstihbarat Koordinasyon ve Kontrol Grubu oluşturulduğunu, bu ekipte beş subayın yer aldığını, kendisinin de binbaşı rütbesiyle bulunduğunu ve ilk kez Demirel’in isminin bu strateji ekibinin çalışmasıyla gündeme geldiğini ifade etmiştir.
Demirel’in Masonluğu neden gündeme taşındı?
Demirel’in Mason biraderliği, 1962’de Adalet Partisi'ne üye olduğunda, parti içinde genel merkez düzeyinde bilinmektedir.
Demirel, Mason olduğu bilinerek bizzat Saadettin Bilgiç tarafından Demokrat Parti'ye kazandırılmıştır.
Bir başka Mason, Haldun Simavi’nin sahibi olduğu Hürriyet Gazetesi’nde, teşkilata hâkim Dr. Saadettin Bilgiç’in yerine "Barajlar Kralı" sıfatıyla Süleyman Demirel’in kamuoyuna lanse edilmiş/ ettirilmiştir.
Hürriyet Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmenlerinden Necati Zincirkıran’ın, yayınlanan anılarında, genç Devlet Su İşleri Genel Müdürü olan Süleyman Demirel’in, Hürriyet’in desteğiyle genel başkan seçildiği anlatılmaktadır. Genel kanıya göre AP’de Sadettin Bilgiç grubundaki Milliyetçilerin çoğunlukta olması, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in yanı sıra Silahlı Kuvvetler ve hükümeti hayli ürkütmektedir.
Süleyman Demirel, Sadettin Bilgiç'e göre hayli ılımlı görüntü sergilemesi nedeniyle hem Çankaya’nın hem de Silahlı Kuvvetlerin desteklediği siyasiler arasındadır. Genel Başkanlık seçimleri öncesi Kayseri cezaevindeki Mason Celal Bayar'ın; “Su Müdürü” dediği Süleyman Demirel’i desteklediği haberi Büyük Kongre delegelerinde bomba tesiri yapmış ve delege oylarının Demirel’e yönlenmesinde etkili olmuştur.
Emekli general Ragıp Gümüşpala’nın öldüğü ve Adalet Partisi’ne yeni bir genel başkan aranmakta olduğu günlerde Demirel, Amerika’ya gitmiş ve yeni dönmüştür. Kongre öncesi Demirel’in Mason olduğuna dair bilgi ve belgeler, Türk İstihbaratı tarafından Saadettin Bilgiç ve ekibine sızdırıldı onlarda kamuoyuna duyurdu.
Demirel’in Adalet Partisi Genel Başkanı olmasını isteyen karşı ekip, Türk Yükseltme Derneği’nden (Mason Derneği) aldıkları mason olmadığına dair imzalı ve mühürlü belgeyi kamuoyuna dağıttılar. Bu belge; Süleyman Demirel’in Türk Yükseltme Derneği içinde bir kaydının bulunmadığına dair bir yazılı metin içeriyordu. Bu Masonluk tarihinde ilk defa rastlanan bir durumdu.
Demirel ve ekibi masonluk ithamından kurtulduklarını düşünürken Sadettin Bilgiç ve arkadaşları Demirel’in kaydının bulunduğu Mason Derneğinin (Bilgi Locası) kayıt defterinin 43.ncü sıra ve 48.nci matrikül numaralı sahifesinin fotokopisini dağıtmışlardır. Demirel’in bıyıklı ve saçlı başını gösteren bu belgenin reddi ve tekzibi mümkün değildir. Buna rağmen kongreyi Demirel kazanmıştır. Çünkü Türk Devlet aklı öyle istemiştir.
Türk siyasi tarihine "sivil siyasete ikinci müdahale" olarak geçen 12 Mart 1971 Muhtırası'nın perde arkası…
Süleyman Demirel'in liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 genel seçimlerinde büyük başarı kazanarak tek başına iktidar oldu. Demirel'in başbakan olduğu bu seçimde, 143 milletvekili çıkaran CHP, ana muhalefette kalmaya devam etti. Demirel Hükümeti, görevi devraldıktan sonra içeride ve dışarıda pek çok sorunla karşılaştı. Haşhaş ekimi nedeniyle ABD'nin büyük tepki ve baskısıyla karşılaşan hükümet, içeride ise yasa dışı örgütlerin eylemleri, sokak ve üniversite olaylarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. Adalet Partisi ve CHP'nin, çalışma hayatını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı İş Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda yaptığı değişiklik, başta DİSK olmak üzere çeşitli sendikaların tepkisine yol açtı.
Seçimlerden sonra üniversitelerde işgal ve boykotlar, iş yerlerinde grevler, yürüyüşler devam ediyordu. Aralık ayının ortasında İstanbul’da bir öğrenci öldürüldü. Bu sırada “69 Deniz Subayı” katilleri lanetleyen bir bildiri yayınladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, bu bildiriye “Atatürk’ün çizdiği yolda bulunan Silahlı Kuvvetler mensuplarının her türlü politik davranışın dışında ve aşırı cereyanların karşısındadır” dediği sert bir karşılık verdi.
Demirel, yeni kabinesini kurdu ve 15 Mart 1970’de güvenoyunu aldı. Öğrenci olayları sürüyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, hükümet başkanına bir mektup yolladı; “Aşırı sağ silahlanmaktadır. Teşkilatlanması tamamlandığı gün memleket için büyük tehlike olacaktır.” Memlekette huzurun ve sosyal adaletin sağlanması için toprak reformunun bir an önce çıkarılması ve dış ticaretin devletleştirilmesi isteniyordu.
Orduda sol eğilimler subayların üzerinde, sağ akımlar ise astsubaylar arasında etkiliydi. 15-16 Haziran 1970'te büyük işçi eylemlerine sahne olan Türkiye'de on binlerce işçi, "Sendikal örgütlenme ve grev hakkının kısıtlanacağı" gerekçesiyle başta İstanbul olmak üzere Türkiye genelinde eylem ve yürüyüşlere başladı. Polisin müdahale ettiği eylemlerin büyümesi üzerine Bakanlar Kurulunca İstanbul ve Kocaeli'de sıkıyönetim ilan edildi.
Ordu, 27 Mayıs 1960'dan yaklaşık 11 yıl sonra, sivil siyasete yeniden müdahale etti.
12 Mart 1971'de saat 13.00'de, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un imzasını taşıyan muhtıra, TRT Radyolarından okundu.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a, Başbakan Demirel'e, TBMM'ye ve Cumhuriyet Senatosu'na yazılı olarak gönderilen 3 maddeli muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa, ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.
Muhtıra sonrasında başlanan operasyonlarda birçok kişi gözaltına alınıp hapse atıldı. Çok sayıda işkence ve kötü muamele iddialarının ortaya atıldığı, demokrasinin kaybedildiği bu süreçte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972'de idam edildi.
Dönemin CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, partisinden istifa ederek 26 Mart 1971'de başbakan oldu ve yeni hükümeti kurdu. Çok uzun ömürlü olmayan yeni kabine, yerini 22 Mayıs 1972'de Ferit Melen hükümetine bıraktı.
12 Mart ne sağın ne de solun benimseyebildiği bir müdahaledir. Ordu içinde, “9 Mart” adı verilen, Meclisi feshetmek ve yönetimi orduya devretmek isteyen bir grup vardı. 12 Mart askeri muhtırasına giden süreci hazırlayan 9 Mart cuntası, sol bir nitelik taşırken yapmak istedikleri darbe, 12 Mart Muhtırası ile başka bir boyut kazanmış ve ellerinden alınmıştı.
12 Mart’tan sonra soldan ileri gelenler tutuklanmış, işkenceye maruz kalmış ancak solun bizzat kendisi bu tutuklamaları dahi yüksek sesle eleştirememiştir. Zira tutuklanan isimlerin çoğu 12 Mart’ın da bir anlamda yapılma gerekçesi olan sol cuntacılığın failleri konumundadır. Hatta Doğan Avcıoğlu gibi bu cuntanın önde gelen isimleri salt bu süreçteki durumları ile değil, fikri metinleri ile bile sol nezdinde genellikle görmezden gelinmiş isimlerdir.
12 Mart, her şeyden önce 9 Mart sol cuntacılığının tetiklediği bir hadisedir. Muhtırada imzası olan dört ordu komutanından ikisi aynı zamanda sol cuntacılıkla irtibatı ve iltisakı olan isimlerdir. Sol cuntacılık faaliyetleri ise büyük oranda mahkemelerdeki ifadeler ve dönem tanıklıkları marifetiyle ifşa olmuş durumdadır.
Gerçi yargılamalarda sonuna kadar gidilememiş ve aleni cuntacılık faaliyetlerine rağmen ilgililer az bir ceza almış yahut da beraat etmişlerdir. Yargılamanın neticesinin böyle olmasında şüphesiz işin ucunun dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’a uzanacağının anlaşılmasının büyük payı olmuştur.
Dolayısıyla 12 Mart’ı ayırt eden husus darbeye giden süreçte, darbe yapmak isteyen odakların siyasi ve toplumsal konjonktürü nasıl darbeye uygun hale getirmeye çalıştığının etraflıca açığa çıkmasında yatmaktadır. Ordu “9 Mart” grubu olarak bilinen 1 amiral ve 35 albayı emekli edince kamuoyunun muhtıra hakkındaki fikri değişmişti. Muhtıranın “Demokratik parlamenter rejime karşı” değil, “demokratik parlamenter rejime karşı bir asker grubuna karşı” olduğunu anlaşılmıştı. İşte darbeci kuvvet komutanlarına rağmen darbenin seyrini, amacını, hedefini değiştiren Türk Devlet aklıdır.
Sol kesimim aydınlarına göre, 12 Mart dönemi, bir bakıma 12 Eylül 1980 darbesinin provası ve öncüsüdür. Silahlı kuvvetler komuta kademesi, MİT ajanları Mahir Kaynak ile Mehmet Eymür’ün, "sol içerikli darbeye girişeceklerini" ihbar ettiği Milli Demokratik Devrimci subayları tutuklanmış ve 12 Mart 1971 günü Cumhurbaşkanı’na bir muhtıra vermiştir. Türkiye İşçi Partisi (TİP), DİSK, Dev-Genç ve Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) gibi sol kuruluşlardan rahatsız olan muhtıracılar, durum düzeltilmediği takdirde yönetime el koyacaklarını belirtmişlerdir
Türkiye'de Orduyu tahrik ederek sol-sosyalist, yönetim kurdurmak için Doğan Avcıoğlu ve İlhan Selçuk'un başını çektiği çok ciddi girişimler vardı. Bu çalışmaların ordu içindeki yansıması, özellikle genç Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur ve kara kuvvetleri karargâhındaki çeşitli unsurları etkisi altına almıştı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler'in de bu ekiple hareket etme ihtimali olduğu düşünülse de, kendisi buna pek taraftar olmayacak ve 12 Mart darbesinin hazırlanmasına yol açacaktı. 9 Mart 1971 tarihinde planlanan darbe, içlerinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür'ün de bulunduğu Millî İstihbarat Teşkilatı mensuplarının durumu ve o dönemde ilgili toplantılara sızmış olan Korgeneral Atıf Erçıkan'ın toplantılarda aldığı kaset kayıtlarını Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün'e haber vermesiyle akamete uğratıldı.
12 Eylül Cuntasının Milliyetçi Demokrasi Partisi ve ANAP…
Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren'in sözde MGK referanslı Milliyetçi Demokrasi Partisi'ni arkalayan ama sonuçta ANAP Genel Başkanı Turgut Özal'ı iktidara taşıyan konuşmasını bizim kuşak iyi hatırlar. MDP'yi bir 'horoz', ANAP'ı ise "Bal peteği şeklindeki Türkiye haritası üzerindeki turuncu arı" temsil ediyordu.
Özal'a seçim kazandıran bir faktör de Evren'in seçim öncesi yaptığı "ters tepen" konuşmaydı. Evren, 12 Eylül'ün devamını gerçekten açık destek verdiği MDP'de gördüğü için mi radyo ve TV'lerde bu konuşmayı yapmıştı yoksa yap-bozun son parçasının ANAP ile tamamlanmasını arzu edenlerin isteğini mi yerine getirmişti orası meçhul.
Ama söyledikleri akıllarda. 4 Kasım 1983 akşamı. Seçimlerden hemen öncesi. Evren, "İcraatımızı devam ettirecek bir yönetimi iş başına getireceğinize inanıyorum" diyor ve isim vermeden Özal'ın ANAP'ını, hazırladıkları seçim kampanyasını kıyasıya eleştiriyordu.
Soru şu; bu konuşma metnini kim hazırlamıştı, neden hazırlamıştı ve koskoca darbeci devlet başkanını tufaya getirmişti? El cevap; Cihanşumül Kadim Türk Devleti, "üçler yediler kırklar"…
Türk Devlet aklı çıkış arıyor!..
14 Mayıs seçimlerinde sanki sandıklar açılmış oylar sayılmış sonuçlar ilan edilmiş gibi İktidar çevresi akılalmaz şekilde bir darbeden söz ediyor. Bu tür gaflara bakılırsa İktidar, şimdiden Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığına kabullenmiş. Ama her iki tarafın unuttuğu bir şey var, Demirel'in dediği gibi; siyasette yirmi dört saat uzun bir süredir. Gün doğmadan neler doğar?
İsterseniz önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski metin yazarı Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal'ın bir tesbitinden söz edelim. Diyor ki; "Son haftalarda Erdoğan’ın yüzünde farklı bir ifade var. Okunması zor bir ifade. Önceleri 'bu ifadeyi okumakta zorlanan bir ben miyim' diyordum ama çevremde de benzer bir merak olduğunu gördüm. Bildiğimiz, tanıdığımız, aşina olduğumuz bir ifade değil bu. Şahsen bu ifadeyi 'kadere teslimiyet' olarak okumayı yeğliyorum."
Erdoğan'ın yüzündeki kadere teslimiyet ifadesinin sebebi Cumhurbaşkanlığının bir başkasına ihale edilmesi olabilir mi?
Bir önceki yazımda değinmiştim. 5 Mayıs’ta 14 derecesinde Uranüs etkili Akrep burcunda yaşanacak Ay tutulmasının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sağlığını olumsuz etkileyebileceği, seçime sayılı günler kala, Erdoğan'ın sağlık sorunlarını gerekçe göstererek adaylıktan çekileceği, MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli'nin de partisinin geriye kalan üç adaydan Ata İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'ı destekleyeceklerini ilan edeceğine ne dersiniz?
Sonrasında ise AK Partili, İYİ Partili ve MHP’li seçmenlerin oy vermesiyle Sinan Oğan'ın Cumhurbaşkanı seçileceği, tamamen teknokrat bir hükümet kuracağı konuşuluyor. Dediğim gibi; sadece konuşuluyor…
Mühim bir not: bu yazdıklarım temenni değil, kulis bilgisidir. O gözle okuyun lütfen.
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.tbmm.gov.tr/tarihce/kb11.htm
https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/10525.pdf
📌Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eski metin yazarı Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal: "Son haftalarda Erdoğan’ın yüzünde farklı bir ifade var. Okunması zor bir ifade. Önceleri 'bu ifadeyi okumakta zorlanan bir ben miyim' diyordum ama çevremde de benzer bir merak olduğunu gördüm. Bildiğimiz,… pic.twitter.com/Zi2mUZduM4
?t=iccP58QIPEOEOwIbFcxTgA&s=19
https://haber.sol.org.tr/yazar/12-mart-1971-muhtirasi-27780
Aralık 1943: İkinci #CIA istasyonu Amerikan elçisinin Adana'daki yazlık evinde kuruldu. Bu İncirlik'teki Amerikan üssüne kadar evrildi. pic.twitter.com/3UcEpvw9xs
https://kriterdergi.com/siyaset/50-yilinda-12-mart-askeri-muhtirasi
https://www.ismetinonu.org.tr/12-mart-muhtirasina-nasil-gelindi-ve-ismet-inonu-1971/
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/12-mart-muhtirasinin-uzerinden-48-yil-gecti/1414573
https://www.aa.com.tr/tr/demokrasinin-infazi-27-mayis/abdnin-27-mayis-ile-imtihani/1481326
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2021/05/30/ciain-27-mayistaki-rolu-volume-2
https://www.dikgazete.com/yazi/bilinmeyen-iskenderpasali-suleyman-demirel-makale,2640.html-2640.html
https://www.dikgazete.com/yazi/rus-istihbarati-erdogan-in-zehirlenmis-olabilecegini-dusunuyor-5564.html
https://www.dikgazete.com/yazi/ay-tutulmasinin-cumhurbaskanligi-secimine-etkisi-5580.html
Behçet Kemal Yeşilbursa, İngiliz Belgelerine Göre Türkiye’de 1960, 1971 ve 1980 Askeri Müdahaleleri, VAKANÜVİS- Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi/ International Journal of Historical Researches, Yıl/Vol. 4, Sayı/No. 1, Bahar/Spring 2019, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/677648