15 Temmuz halk direnişi, İngiliz Milletler Topluluğu'ndan kopma hazırlığı mı?
15 Temmuz halk direnişi, İngiliz Milletler Topluluğu'ndan kopma hazırlığı mı?
- 15-07-2019 01:36
- 4956
- 15-07-2019 01:36
- 4956
- S-400 krizi, Amerika ile mi İngiltere ile mi yaşanıyor!..
En başta belirteyim bu bir “15 Temmuz güzellemesi” değildir.
Pensilvanya icazetli çanak yalayıcılar, zaten kanlarına bulaşmış takiyye illeti nedeniyle bunu fazlasıyla yapıyor.
Çok şey yazıldı çizildi. Neredeyse hain darbe sürecine ilişkin bilinmeyen birşey kalmadı gibi.
Darbe girişiminin, nasıl tersine çevrildiğini, oyun içinde oyun kuran kadim devlet aklını, “Üçler, Yediler, Kırklar”ı, ismi açığa çıkmayan kahramanları bilenler biliyor.
Yıl dönümünde 15 Temmuz'a başka zaviyeden bakalım!..
İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) nedir? “Commonwealth”; bağımsız devletleri niteliyor.
“Commonwealth” yani İngiliz Milletler Topluluğu, karşılıklı ekonomik etkileşime dayanan bir oluşum.
Üye ülkelerin bir kısmı; Birleşik Krallık hükümdarını -kraliçesini- sembolik olarak en üst düzey yöneticileri olarak tanırlar.
Örneğin günümüzde Birleşik Krallık, Kral/Kraliçesi tarafından “Devlet Başkanı” sıfatıyla temsilci atadığı, Alice Louise Quentin Bryce ya da tanınan ismiyle Quentin Bryce, Avustralya’nın 25. Genel Valisidir.
13 Nisan 2008 tarihinde dönemin Avustralya Başbakanı Kevin Rudd’un önermesiyle “Avustralya Kraliçesi” sıfatıyla Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth tarafından atanmıştır.
Quentin Bryce, Ayrıca Avustralya’nın ilk kadın valisidir. Quentin Bryce, Genel Vali Olmadan önce Avustralya’nın eyaleti olan Queensland’da 2003-2008 yılları arası Eyalet Valiliği yapmıştır.
Dikkate alınacak bir iddia mı bilemiyorum ama Türkiye’nin de İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) üyesi olduğu söyleniyor.
Bu rivayetin Türkiye ve İngiltere resmi kaynaklarından doğruluk derecesini tetkik etmek, şahsen beni aşan bir durum.
Muhtemelen bu fiili durum, ilgili herkesin bildiği ama bilmemezlikten geldiği bir konu.
Mondros Ateşkes Antlaşması/Mondros Mütarekesine göre Boğazların durumu…
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalandı.
Bu mütareke ile savaş sona eriyor ancak, Osmanlı Devleti’nin savaş gücünün tamamen yok edilmesi, hayat ve can damarlarının İtilaf Devletleri’nin elinde bulundurulmasını öngörüyordu.
Bu anlaşmanın bağımsızlığımıza yönelik en tehlikeli maddelerinden biri de Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın İtilaf Devletleri savaş gemilerine açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgalini içeriyordu.
Lozan’da durum değişti mi? Boğazlar 1936'ya kadar İngiliz işgalinde miydi?
Lozan Barış Sözleşmesi’nin 23. maddesinde, Boğazlar sorunu genel olarak yer almış ve Barış Antlaşması’na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti’nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden 20 maddelik bir sözleşmedir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne yerleştirilen “Boğazların Silahsızlandırması”, Türkiye’nin gereksinimlerine uygun değildi.
Boğazların her iki tarafı da askerden ve silahtan arındırılmış bölgelerdi.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin arzettiği en büyük sakınca, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam denetiminin sağlanamamış olmasıydı.
Türkiye, 23 Mayıs 1933’de Londra’da yapılan “Silahsızlanma Toplantısı”na katılarak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin iptalini resmen istedi.
Ancak Türkiye’nin bu itirazı ve talebi kabul edilmedi.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imza edilen “Boğazların tabi olacağı usule dair mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere, 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imza edilmiş bulunan “yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun”, 31 Temmuz 1936 tarihinde 3056 sayılı kanunla kabul edildi ve 5 Ağustos 1936 günlü 3374 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
20 Temmuz 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Ordusu Boğazlara yerleşti…
20 Temmuz 1936’da imzalanan “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” ve eki olan protokol hükümleri gereğince aynı gün gece yarısı 30 bin kişilik bir Türk gücü, Boğazlar bölgesine girdi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugün de geçerliliğini koruyan, uygulamada olan; Türk Boğazları için en önemli belgedir.
Bu sözleşme, 29 maddeden oluşmakta olup bu maddelerden 22’si; askeri gemiler ve askeri konularla ilgili hükümleri içerirken, sadece 7’si ticari gemilerin geçişini düzenler.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, İngiliz yörüngesine nasıl girdi?
Times Gazetesi, bundan tam 75 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı’nın son günleri yaşanırken Türkiye’nin, Almanya ve Japonya’ya Savaş ilan ettiğini belirtmişti.
Burada amacın savaş sonrasında Türkiye ve İngiltere arasında yakın ekonomik işbirliği sağlamak olduğunu yazmıştı.
İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde verilen bu karar, Türkiye, Mısır ve İzlanda’nın Birleşmiş Milletler’in bir parçası olmak ve San Fransisco Konferansı’na katılabilmek için alınmıştı.
Türkiye’nin; SSCB tehlikesine karşı, İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlanmıştır.
Ankara - Londra yakınlaşmasının ilk kurbanı Mareşal Fevzi Çakmak Oldu…
Mareşal Fevzi Çakmak deneyimli bir komutandı.
Katıldığı birçok cephede stratejik zekasını kullanarak üstün gelmeyi bilen ve halk tarafından çok sevilen bir kişiydi.
Devletin ve görevinin adamı Fevzi Çakmak'ın diğer bir hususiyeti İngiliz aleyhtarı olmasıydı.
Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde bir ‘Gölge Başbakan' gibi her şeye müdahil olduğu kayıtlarda yer alır.
“Kadim Devlet”i temsil ederdi…
Ankara - Londra yakınlaşmasına sıcak bakmadığı için, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevini 23 yıl yaptıktan sonra 12 Ocak 1944’te 68 yaşında Askerî ve Mülkî Tekaüt Yasası’na göre “Tahdit-i Sin” yani yaş haddinden dolayı emekliye sevk edildi.
Türkiye’nin “İngiltere’nin peyki” olmasını hazmedemedi.
1946 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olarak TBMM’de 8. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi.
Amacı Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşürenlerden hesap sormaktı.
5 Ağustos 1946’da milletvekili seçilerek 22 sene sonra tekrar Meclis’e katılan Fevzi Paşa, Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar’ın dönemin Cumhurbaşkanı’nın demokratik seçimlere izin vermesi için söylediği “Devr-i Sabık yaratmayacağız” (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız) demesinden sonra partisinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948’de Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı.
10 Nisan 1950 tarihinde vefat etti.
Cenazesi 12 Nisan 1950’de Eyüp Sultan Camii’nden kaldırılırken, cenaze namazında yüzbinlerce vatandaş bulundu.
Cenazesi İstanbul’daki Eyüp Sultan Mezarlığı’nda Küçük Hüseyin Efendi dergahı türbesine defnedildi ve ailesinin isteğiyle Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na nakledilmedi.
İkinci kurban Adnan Menderes…
CIA’nın gizliliği kaldırılan belgeleri arasında 27 Mayıs 1960’tan 25 gün önceye tarihlenen bir belge de yer alıyor. “Türkiye’de Çin-Sovyet Bloku Faaliyetleri” başlıklı CIA belgesinde “Türkiye’deki anti Komünist yapının gücü”nden söz ediliyordu.
Sovyetler’le kültürel ve ekonomik bağlarda artış olasılığına dikkat çekiliyor, Moskova’nın Türkiye’nin Kürtleri arasında etkin bir yıkıcı kampanya sürdürmediği özellikle belirtiliyordu.
27 Mayıs 1960 darbesi olmasaydı Başbakan Adnan Menderes, Haziran ayında Moskova'ya gidecekti.
1950'li yıllarda başlayan kalkınma projeleri, 1958'li yıllardan itibaren Batı'dan yeterli destek bulamayınca dönemin Başbakanı Menderes, Sovyetler Birliği'ne yöneldi.
Türkiye’nin nötr bir ülke olarak kalmasını isteyen Sovyetler Birliği, her türlü desteği vermeye hazırdı.
Ancak 1960 darbesi, Menderes'in Sovyetler Birliği açılımını engelledi.
Tüm bilinenlerin aksine 1960 darbesinin asıl planlayıcısı ABD değil İngiltere'ydi.
Diğer darbe girişimlerinde de parmakları olduğu kesin. Türkiye darbeler tarihi yeniden yazılmalı.
Türkiye - İngiltere ilişkilerinde en sorunsuz dönem AK Parti Hükümetleri dönemi…
Türkiye’de 14 Mayıs 2008’de; Kraliçe, İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış, adanmış kişilere takılan Büyük Şövalye Nişanı’nı “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” nişanını Cumhurbaşkanı Gül’e taktı.
Bu nişan, üç kraliyet tacı ve “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” ifadesini hatırlatan güneş sembollerinden oluşuyor.
İngiltere’de 9 Kasım 2010’da; Kraliçe, Cumhurbaşkanı Gül’e “Chatham House” yani “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Ödülü”nü verdi.
Tören, kasıtlı olarak İngilizler’in Çanakkale Boğazı’nı işgal ettiği ve İskenderun’a asker çıkardığı 9 Kasım 1918’e denk getirilmişti.
İngiltere’de 21 Kasım 2011’de; Cumhurbaşkanı Gül, Londra’da düzenlenen şatafatlı kabulde, Kraliçe ve kraliyet yetkililerince iltifatlarla ağırlandı.
Türkiye’de 27 Kasım 2011’de Cumhurbaşkanı Gül, Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) İstanbul 2. Yuvarlak Masa Toplantısı’na basına kapalı katıldı.
1920’de resmiyete dökülen kuruluşun ilk adı “Yuvarlak Masacılar”dı.
“Chatham House” veya diğer adıyla “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü”, 1920'de kurulan, dünya çapındaki güncel meseleleri analiz etmek amacıyla hareket eden, Londra merkezli, “Kâr amacı gütmeyen düşünce kuruluşu” gibi tanınsa da Osmanlı’yla, Ortadoğu’yu ilk parçalayan Sykes-Picot haritalarını çizmiş ve Sevr’i hazırlanmışlardı.
Sonra bu masa, resmi bir kuruma dönüştürülerek, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü adını almıştı.
Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü'nün en önemli özelliği ise, dünyada meydana gelen sorunları, savaşları tartışıp yönlendirmesiydi.
Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü aynı zamanda Exeter Üniversitesi’yle bağlantılı.
2017'de Koç Holding, dünyanın en etkili düşünce kuruluşları arasında yer alan, Londra merkezli Chatham House’un kurumsal ortağı oldu.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Koç da Chatham House Mütevelli Heyeti’ne katıldı.
Abdullah Gül, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru’nun eğitim gördüğü Exeter, 2006’da Gül’e, 2007’de de İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’na doktora payesi vermişti.
İngiltere Kraliçesi’ni Türkiye’ye getiren savaş gemisi Türk Bayrağı asmamıştı…
Haziran 2008'de Türkiye ziyareti gerçekleştiren Kraliçe’nin Büyük Britanya'nın siyasi ve askeri gücünü de hissettirmek gibi niyeti vardı.
Çünkü Kraliçe’nin kocası Edinburg Dükü Prens Philip, Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew’in oğlu. Hiç düşündünüz mü?
Kraliçenin kocası Prens Philip'in babası Prens Andrew kimdir?
Hadi ben söyleyeyim; Prens Andrew, Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan 2. Kolordusu mağlup komutanı.
Bu adam, bozulan Yunan Ordusu, İzmir'den kaçarken Prens Andrew, İzmir’in yakılması emrini vermişti.
Anlayacağınız kuyruk acıları aile boyu.
Kraliyet donanmasının tek uçak gemisi 'HMS Illustrious' Tophane açıklarına demirlemişti.
"Kara bir tabut”a benzeyen bu gemi, İngiltere İmparatorluğu’nun askeri gücünü fazlasıyla hissettiriyordu.
İngiltere kraliçesi, Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, bulunduğu savaş gemisi, işgal sırasında İngiliz donanmasının demirlediği Dolmabahçe’de konuşlandı.
Kraliyet donanmasının tek uçak gemisi 'HMS Illustrious' savaş gemisini aynı yere demirledi. İstanbul’un işgali sırasında aynı yere demirleyen İngiliz gemisinin adı da “HMS” idi.
Daha da kötüsü ne biliyor musunuz?
Uluslararası hukuku hiçe sayarak kendi suları ve egemenlik alanı imiş gibi Türk bayrağı asmadılar.
Türkiye Cumhurbaşkanı eşi ve diğer davetliler Türk bayrağı ve cumhurbaşkanlığı forsunun bulunmadığı gemide yer aldılar.
Bu aşağılama yetmez gibi Türk yetkilileri, donanma orkestrası İngiliz milli marşıyla karşılamıştı.
15 Temmuz ,Türkiye’nin İngiliz Milletler Topluluğu’nun ayrılmasında kırılma noktası mı?
Ciddi bir iddiaya göre Türkiye; İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) tek gizli üyesi.
Commonwealth, Britanya İmparatorluğu’nun diğer adı iken, Commonwealth of Nations, İngiliz Milletler Topluluğu, yani “Pakt’tır.
Türk milletinin 15 Temmuz 2016’daki tarihi refleksi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında takılan İngiliz boyunduruğuna verilen tepkiydi.
İngiliz sömürge bakanlığının planladığı, Çin'in sahiplendirildiği “Bir Kuşak Bir Yol” projesine verdiği katkıya bakıp, sakın Türk kadim devletinin teslim olduğu sonucunu çıkarmayın.
İngilizler hangi ülke için “Kıbrıs’a Askeri Yığınak” yaptı?
Kıbrıs’ın önemini en iyi anlayanlardan İngiltere başbakanlarından Disraeli; Kıbrıs için “Asya’nın anahtarı” der.
Çünkü Kıbrıs; İngiliz sömürgeciliğinin Akdeniz’deki atlama taşıdır.
Hatta bu nedenle “İngilizler’in Kıbrıs’taki üsleri için Akdeniz’de seyrüsefer eden İngiliz uçak gemisi” benzetmesi de yapılıyor.
Hatırlayın; 15 Temmuz öncesinde, “Kıbrıs'a 10 bin İngiliz askeri geldiği, amaçlarının darbe girişiminde Türkiye'yi işgal etmek olduğu İşgal ederken de ‘kan gövdeyi götürüyor, yardıma geldik' diyeceklerdi…” iddiasını, Ergenekon kumpas mağduru emekli albay, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Atilla Uğur gündeme getirmişti.
İngiliz Daily Ekspress Gazetesi de İngiliz hükümetinin gerektiği takdirde tatil için Türkiye'de bulunan ve sayıları 50 bin civarı olan vatandaşlarını kurtarmak üzere askeri bir operasyon planladıklarını, hatta bu görevi gerçekleştirecek askerlerin Güney Kıbrıs'ta bulunan İngiliz üssüne gönderildikleri bilgisini haberleştirmişti.
Operasyonunun merkezi olarak Türkiye'ye 100 mil uzaklıktaki Kıbrıs'ın güneybatı sahilinde bulunan Kraliyet Hava Kuvvetleri üssü planlanmıştı.
Bu yıl içinde İngiltere Hava Kuvvetleri’ne ait 121 adet F-35B tipi savaş uçağını Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Ağrotur Üssü’ne konuşlandırdı.
Böylelikle İngiltere’nin 17 olan F-35B savaş uçağı sayısı, 138’e çıktı.
S-400 krizi, Amerika ile mi İngiltere ile mi?
Türkiye kamuoyunda tüm tartışmalara S-400'lerin teslimatı son noktayı koydu.
Kamuoyundaki yaygın kanaatin tam tersine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine S-400 hava savunma sisteminin kazandırılmasına en çok bozulan Washington değil Londra.
Moskova, Kurtuluş Savaşı’nda “Çılgın Türkler”i destekledi; şimdi de İngilizler’e karşı S-400ler ile destekliyor!..
Sovyet Rusya’nın Ankara Hükümeti’ne desteği tek taraflı değildi.
Türkiye ve lideri Bozkurt; İngilizlerin Ortadoğu’daki kovanlarına çomak sokmanın ve İngiliz ilerleyişini durdurmanın yolunu bulmuştu.
İlk çomak Azerbaycan’da sokuldu. 1918’de Azerbaycan Türkleri, Bakü’yü işgal eden Bolşevik Rus ve Ermenilere karşı Türk Ordusu’nu desteğe çağırır.
Nuri Paşa’nın kumandasında Kafkas Türk-İslam Ordusu kurulur ve Azerbaycan içlerinden Bakü üzerine ilerlemeye başlar.
-Nuri Paşa Komutasındaki Kafkas İslam Ordusu-
Türk ordusu karşısında sıkışan Ermeniler, kendilerini kurtarması için İngiltere’ye başvururlar.
İngiltere bu iş için “Gizli Ordu” veya komutanının adı dolayısıyla “Dunsterforce” olarak bilinen ve o sırada İran – Güney Azerbaycan’daki Türk ilerleyişini durdurmakla görevli birliği oluşturur.
Ancak tüm sinsi planlarına rağmen 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Türkler tarafından kurtarılmasına engel olamazlar.
-Kafkas İslam Ordusu Komutanı "Bakü'nün Kurtarıcısı" olarak Azerbaycan'da saygıyla anılan Nuri Paşa..-
İngilizler, Kızıl Ordu’ya karşı çarpışan Çar taraftarı Denikini, Kolçakı ve Vragelçileri savunarak onlara silah ve yiyecek sağlıyordu.
İngilizler’in amacı Rusya’nın başını iç savaşa katarak Bakü petrolünü istedikleri gibi kullanmaktı. İngilizler’in bu güçlere yardım etmesinin bir anlamı kalmadığından Azerbaycan’ı terk ettiler.
Türkiye o dönemde merkezi Bakü olarak kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti, “Müsavat Partisi”nin oluşturduğu milli ordu mensubu Osmanlı ordusu bakiyesi subay ve askerlerin İngilizlerle savaşması ve İngilizlere yardım edilmemesi talimatını vermişti.
Sonuçta Ankara’nın talimatları etkili oldu ve İngilizler, Azerbaycan’dan ayrılmak zorunda kaldılar.
Türkiye, İngilizler’e ikinci çomağı Afganistan’da soktu!..
Hindistan üzerinden Afganistan’a ve oradan da Tahran ve Bakü’ye inmek isteyen İngiltere’nin önünü Kabil’de kesti.
İngiliz istihbaratının, Müslümanların gözünde küçük düşürerek etkisizleştirmek amacıyla Sebataist ilan ettiği Mustafa Kemal Paşa, 20 Ağustos 1920’de Afganistan’a gönderdiği ilk Türk temsilcisi Abdurrahman Bey’le Emanullah Han’a yazdığı mektupta “İngilizlere karşı birlikte savaşalım” önerisinde bulunmuştu.
Arabistan’da vazife yaptığı dönemde İngiliz ordusuna ve isyancı Araplara kök söktüren Medine Muhafızı Fahrettin Paşa başkanlığında Türk elçilik heyeti 19 Mart 1922 günü Ankara’dan hareket etti.
Trabzon, Batum, Bitlis, Bakü yoluyla 25 Mayıs’ta Afganistan’ın Herat kentine ulaştı, burada büyük bir törenle karşılandı.
-Medine Müdafii, “Çöl Kaplanı” lakaplı Fahreddin Paşa'nın solunda Afgan Kralı Emanullah Han. Emanullah Han Osmanlı, Fahreddin Paşa ise Afgan bayrağına sarılmış-
O tarihte Afganistan’da 200 kadar Türk subayı görev yapmakta, İngiliz ordusuna karşı savaşan Afgan ordusunu eğitmekte sevk ve idare etmekteydi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Afganistan’a büyük önem verdiği görülüyor.
Medine eski Muhafızı Fahrettin (Türkkan) Paşa, Kabil’e Elçi olarak atanması ve 26 Haziran 1922 -12 Mayıs 1926 tarihleri arasında görev yapması bunu göstertmektedir.
Fahrettin Paşa’yı takiben Atatürk zamanında Kabil’de, Nebil Bey (Batı) 17 Mayıs 1926-30 Haziran 1928 (Elçi), Yusuf Hikmet Bayur (Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü) 30 Haziran 1928-1 Ağustos 1931 ve Mahmut Şevket Esendal 19 Kasım 1933-31 Ekim 1941 tarihleri arasında Büyükelçi olarak görev yapmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Afganistan’ı tahkimatı sayesinde İngilizler, Hindistan üzerinden Orta Asya’ya yayılamadığı gibi Tahran ve Bakü’ye de ulaşamadılar.
Sovyetler Birliği için Orta Asya üzerinden güvenlik tehdidi olmaktan çıktılar.
Şimdi anladınız mı 15 Temmuz Millet direnişinin kime karşı gerçekleştirildiğini!..
Türkiye’nin hangi düşman ülkeye karşı S-400 hava savunma sistemini aldığını?
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
- S-400 krizi, Amerika ile mi İngiltere ile mi yaşanıyor!..
En başta belirteyim bu bir “15 Temmuz güzellemesi” değildir.
Pensilvanya icazetli çanak yalayıcılar, zaten kanlarına bulaşmış takiyye illeti nedeniyle bunu fazlasıyla yapıyor.
Çok şey yazıldı çizildi. Neredeyse hain darbe sürecine ilişkin bilinmeyen birşey kalmadı gibi.
Darbe girişiminin, nasıl tersine çevrildiğini, oyun içinde oyun kuran kadim devlet aklını, “Üçler, Yediler, Kırklar”ı, ismi açığa çıkmayan kahramanları bilenler biliyor.
Yıl dönümünde 15 Temmuz'a başka zaviyeden bakalım!..
İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) nedir? “Commonwealth”; bağımsız devletleri niteliyor.
“Commonwealth” yani İngiliz Milletler Topluluğu, karşılıklı ekonomik etkileşime dayanan bir oluşum.
Üye ülkelerin bir kısmı; Birleşik Krallık hükümdarını -kraliçesini- sembolik olarak en üst düzey yöneticileri olarak tanırlar.
Örneğin günümüzde Birleşik Krallık, Kral/Kraliçesi tarafından “Devlet Başkanı” sıfatıyla temsilci atadığı, Alice Louise Quentin Bryce ya da tanınan ismiyle Quentin Bryce, Avustralya’nın 25. Genel Valisidir.
13 Nisan 2008 tarihinde dönemin Avustralya Başbakanı Kevin Rudd’un önermesiyle “Avustralya Kraliçesi” sıfatıyla Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth tarafından atanmıştır.
Quentin Bryce, Ayrıca Avustralya’nın ilk kadın valisidir. Quentin Bryce, Genel Vali Olmadan önce Avustralya’nın eyaleti olan Queensland’da 2003-2008 yılları arası Eyalet Valiliği yapmıştır.
Dikkate alınacak bir iddia mı bilemiyorum ama Türkiye’nin de İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) üyesi olduğu söyleniyor.
Bu rivayetin Türkiye ve İngiltere resmi kaynaklarından doğruluk derecesini tetkik etmek, şahsen beni aşan bir durum.
Muhtemelen bu fiili durum, ilgili herkesin bildiği ama bilmemezlikten geldiği bir konu.
Mondros Ateşkes Antlaşması/Mondros Mütarekesine göre Boğazların durumu…
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalandı.
Bu mütareke ile savaş sona eriyor ancak, Osmanlı Devleti’nin savaş gücünün tamamen yok edilmesi, hayat ve can damarlarının İtilaf Devletleri’nin elinde bulundurulmasını öngörüyordu.
Bu anlaşmanın bağımsızlığımıza yönelik en tehlikeli maddelerinden biri de Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın İtilaf Devletleri savaş gemilerine açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmlarının İtilaf Devletleri tarafından işgalini içeriyordu.
Lozan’da durum değişti mi? Boğazlar 1936'ya kadar İngiliz işgalinde miydi?
Lozan Barış Sözleşmesi’nin 23. maddesinde, Boğazlar sorunu genel olarak yer almış ve Barış Antlaşması’na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan serbest geçişi, Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasını, boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyeti’nin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden 20 maddelik bir sözleşmedir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne yerleştirilen “Boğazların Silahsızlandırması”, Türkiye’nin gereksinimlerine uygun değildi.
Boğazların her iki tarafı da askerden ve silahtan arındırılmış bölgelerdi.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin arzettiği en büyük sakınca, Türkiye’nin Boğazlar üzerinde tam denetiminin sağlanamamış olmasıydı.
Türkiye, 23 Mayıs 1933’de Londra’da yapılan “Silahsızlanma Toplantısı”na katılarak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin Boğazların silahsızlandırılmasına ilişkin hükümlerin iptalini resmen istedi.
Ancak Türkiye’nin bu itirazı ve talebi kabul edilmedi.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan’da imza edilen “Boğazların tabi olacağı usule dair mukavelename”nin yerine kaim olmak üzere, 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imza edilmiş bulunan “yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun”, 31 Temmuz 1936 tarihinde 3056 sayılı kanunla kabul edildi ve 5 Ağustos 1936 günlü 3374 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
20 Temmuz 1936’da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile Türk Ordusu Boğazlara yerleşti…
20 Temmuz 1936’da imzalanan “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” ve eki olan protokol hükümleri gereğince aynı gün gece yarısı 30 bin kişilik bir Türk gücü, Boğazlar bölgesine girdi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, bugün de geçerliliğini koruyan, uygulamada olan; Türk Boğazları için en önemli belgedir.
Bu sözleşme, 29 maddeden oluşmakta olup bu maddelerden 22’si; askeri gemiler ve askeri konularla ilgili hükümleri içerirken, sadece 7’si ticari gemilerin geçişini düzenler.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye, İngiliz yörüngesine nasıl girdi?
Times Gazetesi, bundan tam 75 yıl önce, İkinci Dünya Savaşı’nın son günleri yaşanırken Türkiye’nin, Almanya ve Japonya’ya Savaş ilan ettiğini belirtmişti.
Burada amacın savaş sonrasında Türkiye ve İngiltere arasında yakın ekonomik işbirliği sağlamak olduğunu yazmıştı.
İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde verilen bu karar, Türkiye, Mısır ve İzlanda’nın Birleşmiş Milletler’in bir parçası olmak ve San Fransisco Konferansı’na katılabilmek için alınmıştı.
Türkiye’nin; SSCB tehlikesine karşı, İngiltere ve Fransa ile ilişkilerini geliştirmeyi amaçlanmıştır.
Ankara - Londra yakınlaşmasının ilk kurbanı Mareşal Fevzi Çakmak Oldu…
Mareşal Fevzi Çakmak deneyimli bir komutandı.
Katıldığı birçok cephede stratejik zekasını kullanarak üstün gelmeyi bilen ve halk tarafından çok sevilen bir kişiydi.
Devletin ve görevinin adamı Fevzi Çakmak'ın diğer bir hususiyeti İngiliz aleyhtarı olmasıydı.
Fevzi Çakmak'ın Genelkurmay Başkanlığı döneminde bir ‘Gölge Başbakan' gibi her şeye müdahil olduğu kayıtlarda yer alır.
“Kadim Devlet”i temsil ederdi…
Ankara - Londra yakınlaşmasına sıcak bakmadığı için, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği (Genelkurmay Başkanlığı) görevini 23 yıl yaptıktan sonra 12 Ocak 1944’te 68 yaşında Askerî ve Mülkî Tekaüt Yasası’na göre “Tahdit-i Sin” yani yaş haddinden dolayı emekliye sevk edildi.
Türkiye’nin “İngiltere’nin peyki” olmasını hazmedemedi.
1946 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız aday olarak TBMM’de 8. Dönem İstanbul Milletvekili seçildi.
Amacı Türkiye’nin bağımsızlığına gölge düşürenlerden hesap sormaktı.
5 Ağustos 1946’da milletvekili seçilerek 22 sene sonra tekrar Meclis’e katılan Fevzi Paşa, Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar’ın dönemin Cumhurbaşkanı’nın demokratik seçimlere izin vermesi için söylediği “Devr-i Sabık yaratmayacağız” (yani iktidara geldikten sonra yapılan yanlışların ve yolsuzlukların hesabını sormayacağız) demesinden sonra partisinden istifa ederek, 19 Temmuz 1948’de Osman Bölükbaşı ile birlikte Millet Partisi’nin kurucu üyeleri arasında yer aldı.
10 Nisan 1950 tarihinde vefat etti.
Cenazesi 12 Nisan 1950’de Eyüp Sultan Camii’nden kaldırılırken, cenaze namazında yüzbinlerce vatandaş bulundu.
Cenazesi İstanbul’daki Eyüp Sultan Mezarlığı’nda Küçük Hüseyin Efendi dergahı türbesine defnedildi ve ailesinin isteğiyle Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na nakledilmedi.
İkinci kurban Adnan Menderes…
CIA’nın gizliliği kaldırılan belgeleri arasında 27 Mayıs 1960’tan 25 gün önceye tarihlenen bir belge de yer alıyor. “Türkiye’de Çin-Sovyet Bloku Faaliyetleri” başlıklı CIA belgesinde “Türkiye’deki anti Komünist yapının gücü”nden söz ediliyordu.
Sovyetler’le kültürel ve ekonomik bağlarda artış olasılığına dikkat çekiliyor, Moskova’nın Türkiye’nin Kürtleri arasında etkin bir yıkıcı kampanya sürdürmediği özellikle belirtiliyordu.
27 Mayıs 1960 darbesi olmasaydı Başbakan Adnan Menderes, Haziran ayında Moskova'ya gidecekti.
1950'li yıllarda başlayan kalkınma projeleri, 1958'li yıllardan itibaren Batı'dan yeterli destek bulamayınca dönemin Başbakanı Menderes, Sovyetler Birliği'ne yöneldi.
Türkiye’nin nötr bir ülke olarak kalmasını isteyen Sovyetler Birliği, her türlü desteği vermeye hazırdı.
Ancak 1960 darbesi, Menderes'in Sovyetler Birliği açılımını engelledi.
Tüm bilinenlerin aksine 1960 darbesinin asıl planlayıcısı ABD değil İngiltere'ydi.
Diğer darbe girişimlerinde de parmakları olduğu kesin. Türkiye darbeler tarihi yeniden yazılmalı.
Türkiye - İngiltere ilişkilerinde en sorunsuz dönem AK Parti Hükümetleri dönemi…
Türkiye’de 14 Mayıs 2008’de; Kraliçe, İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış, adanmış kişilere takılan Büyük Şövalye Nişanı’nı “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” nişanını Cumhurbaşkanı Gül’e taktı.
Bu nişan, üç kraliyet tacı ve “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” ifadesini hatırlatan güneş sembollerinden oluşuyor.
İngiltere’de 9 Kasım 2010’da; Kraliçe, Cumhurbaşkanı Gül’e “Chatham House” yani “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Ödülü”nü verdi.
Tören, kasıtlı olarak İngilizler’in Çanakkale Boğazı’nı işgal ettiği ve İskenderun’a asker çıkardığı 9 Kasım 1918’e denk getirilmişti.
İngiltere’de 21 Kasım 2011’de; Cumhurbaşkanı Gül, Londra’da düzenlenen şatafatlı kabulde, Kraliçe ve kraliyet yetkililerince iltifatlarla ağırlandı.
Türkiye’de 27 Kasım 2011’de Cumhurbaşkanı Gül, Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) İstanbul 2. Yuvarlak Masa Toplantısı’na basına kapalı katıldı.
1920’de resmiyete dökülen kuruluşun ilk adı “Yuvarlak Masacılar”dı.
“Chatham House” veya diğer adıyla “Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü”, 1920'de kurulan, dünya çapındaki güncel meseleleri analiz etmek amacıyla hareket eden, Londra merkezli, “Kâr amacı gütmeyen düşünce kuruluşu” gibi tanınsa da Osmanlı’yla, Ortadoğu’yu ilk parçalayan Sykes-Picot haritalarını çizmiş ve Sevr’i hazırlanmışlardı.
Sonra bu masa, resmi bir kuruma dönüştürülerek, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü adını almıştı.
Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü'nün en önemli özelliği ise, dünyada meydana gelen sorunları, savaşları tartışıp yönlendirmesiydi.
Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstütüsü aynı zamanda Exeter Üniversitesi’yle bağlantılı.
2017'de Koç Holding, dünyanın en etkili düşünce kuruluşları arasında yer alan, Londra merkezli Chatham House’un kurumsal ortağı oldu.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Ali Koç da Chatham House Mütevelli Heyeti’ne katıldı.
Abdullah Gül, Şükrü Karatepe ve Fehmi Koru’nun eğitim gördüğü Exeter, 2006’da Gül’e, 2007’de de İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’na doktora payesi vermişti.
İngiltere Kraliçesi’ni Türkiye’ye getiren savaş gemisi Türk Bayrağı asmamıştı…
Haziran 2008'de Türkiye ziyareti gerçekleştiren Kraliçe’nin Büyük Britanya'nın siyasi ve askeri gücünü de hissettirmek gibi niyeti vardı.
Çünkü Kraliçe’nin kocası Edinburg Dükü Prens Philip, Yunanistan ve Danimarka Prensi Andrew’in oğlu. Hiç düşündünüz mü?
Kraliçenin kocası Prens Philip'in babası Prens Andrew kimdir?
Hadi ben söyleyeyim; Prens Andrew, Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan 2. Kolordusu mağlup komutanı.
Bu adam, bozulan Yunan Ordusu, İzmir'den kaçarken Prens Andrew, İzmir’in yakılması emrini vermişti.
Anlayacağınız kuyruk acıları aile boyu.
Kraliyet donanmasının tek uçak gemisi 'HMS Illustrious' Tophane açıklarına demirlemişti.
"Kara bir tabut”a benzeyen bu gemi, İngiltere İmparatorluğu’nun askeri gücünü fazlasıyla hissettiriyordu.
İngiltere kraliçesi, Türkiye’yi ziyaret ettiğinde, bulunduğu savaş gemisi, işgal sırasında İngiliz donanmasının demirlediği Dolmabahçe’de konuşlandı.
Kraliyet donanmasının tek uçak gemisi 'HMS Illustrious' savaş gemisini aynı yere demirledi. İstanbul’un işgali sırasında aynı yere demirleyen İngiliz gemisinin adı da “HMS” idi.
Daha da kötüsü ne biliyor musunuz?
Uluslararası hukuku hiçe sayarak kendi suları ve egemenlik alanı imiş gibi Türk bayrağı asmadılar.
Türkiye Cumhurbaşkanı eşi ve diğer davetliler Türk bayrağı ve cumhurbaşkanlığı forsunun bulunmadığı gemide yer aldılar.
Bu aşağılama yetmez gibi Türk yetkilileri, donanma orkestrası İngiliz milli marşıyla karşılamıştı.
15 Temmuz ,Türkiye’nin İngiliz Milletler Topluluğu’nun ayrılmasında kırılma noktası mı?
Ciddi bir iddiaya göre Türkiye; İngiliz Milletler Topluluğu’nun (Commonwealth of Nations) tek gizli üyesi.
Commonwealth, Britanya İmparatorluğu’nun diğer adı iken, Commonwealth of Nations, İngiliz Milletler Topluluğu, yani “Pakt’tır.
Türk milletinin 15 Temmuz 2016’daki tarihi refleksi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında takılan İngiliz boyunduruğuna verilen tepkiydi.
İngiliz sömürge bakanlığının planladığı, Çin'in sahiplendirildiği “Bir Kuşak Bir Yol” projesine verdiği katkıya bakıp, sakın Türk kadim devletinin teslim olduğu sonucunu çıkarmayın.
İngilizler hangi ülke için “Kıbrıs’a Askeri Yığınak” yaptı?
Kıbrıs’ın önemini en iyi anlayanlardan İngiltere başbakanlarından Disraeli; Kıbrıs için “Asya’nın anahtarı” der.
Çünkü Kıbrıs; İngiliz sömürgeciliğinin Akdeniz’deki atlama taşıdır.
Hatta bu nedenle “İngilizler’in Kıbrıs’taki üsleri için Akdeniz’de seyrüsefer eden İngiliz uçak gemisi” benzetmesi de yapılıyor.
Hatırlayın; 15 Temmuz öncesinde, “Kıbrıs'a 10 bin İngiliz askeri geldiği, amaçlarının darbe girişiminde Türkiye'yi işgal etmek olduğu İşgal ederken de ‘kan gövdeyi götürüyor, yardıma geldik' diyeceklerdi…” iddiasını, Ergenekon kumpas mağduru emekli albay, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Atilla Uğur gündeme getirmişti.
İngiliz Daily Ekspress Gazetesi de İngiliz hükümetinin gerektiği takdirde tatil için Türkiye'de bulunan ve sayıları 50 bin civarı olan vatandaşlarını kurtarmak üzere askeri bir operasyon planladıklarını, hatta bu görevi gerçekleştirecek askerlerin Güney Kıbrıs'ta bulunan İngiliz üssüne gönderildikleri bilgisini haberleştirmişti.
Operasyonunun merkezi olarak Türkiye'ye 100 mil uzaklıktaki Kıbrıs'ın güneybatı sahilinde bulunan Kraliyet Hava Kuvvetleri üssü planlanmıştı.
Bu yıl içinde İngiltere Hava Kuvvetleri’ne ait 121 adet F-35B tipi savaş uçağını Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Ağrotur Üssü’ne konuşlandırdı.
Böylelikle İngiltere’nin 17 olan F-35B savaş uçağı sayısı, 138’e çıktı.
S-400 krizi, Amerika ile mi İngiltere ile mi?
Türkiye kamuoyunda tüm tartışmalara S-400'lerin teslimatı son noktayı koydu.
Kamuoyundaki yaygın kanaatin tam tersine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine S-400 hava savunma sisteminin kazandırılmasına en çok bozulan Washington değil Londra.
Moskova, Kurtuluş Savaşı’nda “Çılgın Türkler”i destekledi; şimdi de İngilizler’e karşı S-400ler ile destekliyor!..
Sovyet Rusya’nın Ankara Hükümeti’ne desteği tek taraflı değildi.
Türkiye ve lideri Bozkurt; İngilizlerin Ortadoğu’daki kovanlarına çomak sokmanın ve İngiliz ilerleyişini durdurmanın yolunu bulmuştu.
İlk çomak Azerbaycan’da sokuldu. 1918’de Azerbaycan Türkleri, Bakü’yü işgal eden Bolşevik Rus ve Ermenilere karşı Türk Ordusu’nu desteğe çağırır.
Nuri Paşa’nın kumandasında Kafkas Türk-İslam Ordusu kurulur ve Azerbaycan içlerinden Bakü üzerine ilerlemeye başlar.
-Nuri Paşa Komutasındaki Kafkas İslam Ordusu-
Türk ordusu karşısında sıkışan Ermeniler, kendilerini kurtarması için İngiltere’ye başvururlar.
İngiltere bu iş için “Gizli Ordu” veya komutanının adı dolayısıyla “Dunsterforce” olarak bilinen ve o sırada İran – Güney Azerbaycan’daki Türk ilerleyişini durdurmakla görevli birliği oluşturur.
Ancak tüm sinsi planlarına rağmen 15 Eylül 1918’de Bakü’nün Türkler tarafından kurtarılmasına engel olamazlar.
-Kafkas İslam Ordusu Komutanı "Bakü'nün Kurtarıcısı" olarak Azerbaycan'da saygıyla anılan Nuri Paşa..-
İngilizler, Kızıl Ordu’ya karşı çarpışan Çar taraftarı Denikini, Kolçakı ve Vragelçileri savunarak onlara silah ve yiyecek sağlıyordu.
İngilizler’in amacı Rusya’nın başını iç savaşa katarak Bakü petrolünü istedikleri gibi kullanmaktı. İngilizler’in bu güçlere yardım etmesinin bir anlamı kalmadığından Azerbaycan’ı terk ettiler.
Türkiye o dönemde merkezi Bakü olarak kurulmuş Azerbaycan Cumhuriyeti, “Müsavat Partisi”nin oluşturduğu milli ordu mensubu Osmanlı ordusu bakiyesi subay ve askerlerin İngilizlerle savaşması ve İngilizlere yardım edilmemesi talimatını vermişti.
Sonuçta Ankara’nın talimatları etkili oldu ve İngilizler, Azerbaycan’dan ayrılmak zorunda kaldılar.
Türkiye, İngilizler’e ikinci çomağı Afganistan’da soktu!..
Hindistan üzerinden Afganistan’a ve oradan da Tahran ve Bakü’ye inmek isteyen İngiltere’nin önünü Kabil’de kesti.
İngiliz istihbaratının, Müslümanların gözünde küçük düşürerek etkisizleştirmek amacıyla Sebataist ilan ettiği Mustafa Kemal Paşa, 20 Ağustos 1920’de Afganistan’a gönderdiği ilk Türk temsilcisi Abdurrahman Bey’le Emanullah Han’a yazdığı mektupta “İngilizlere karşı birlikte savaşalım” önerisinde bulunmuştu.
Arabistan’da vazife yaptığı dönemde İngiliz ordusuna ve isyancı Araplara kök söktüren Medine Muhafızı Fahrettin Paşa başkanlığında Türk elçilik heyeti 19 Mart 1922 günü Ankara’dan hareket etti.
Trabzon, Batum, Bitlis, Bakü yoluyla 25 Mayıs’ta Afganistan’ın Herat kentine ulaştı, burada büyük bir törenle karşılandı.
-Medine Müdafii, “Çöl Kaplanı” lakaplı Fahreddin Paşa'nın solunda Afgan Kralı Emanullah Han. Emanullah Han Osmanlı, Fahreddin Paşa ise Afgan bayrağına sarılmış-
O tarihte Afganistan’da 200 kadar Türk subayı görev yapmakta, İngiliz ordusuna karşı savaşan Afgan ordusunu eğitmekte sevk ve idare etmekteydi.
Mustafa Kemal Paşa’nın Afganistan’a büyük önem verdiği görülüyor.
Medine eski Muhafızı Fahrettin (Türkkan) Paşa, Kabil’e Elçi olarak atanması ve 26 Haziran 1922 -12 Mayıs 1926 tarihleri arasında görev yapması bunu göstertmektedir.
Fahrettin Paşa’yı takiben Atatürk zamanında Kabil’de, Nebil Bey (Batı) 17 Mayıs 1926-30 Haziran 1928 (Elçi), Yusuf Hikmet Bayur (Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü) 30 Haziran 1928-1 Ağustos 1931 ve Mahmut Şevket Esendal 19 Kasım 1933-31 Ekim 1941 tarihleri arasında Büyükelçi olarak görev yapmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Afganistan’ı tahkimatı sayesinde İngilizler, Hindistan üzerinden Orta Asya’ya yayılamadığı gibi Tahran ve Bakü’ye de ulaşamadılar.
Sovyetler Birliği için Orta Asya üzerinden güvenlik tehdidi olmaktan çıktılar.
Şimdi anladınız mı 15 Temmuz Millet direnişinin kime karşı gerçekleştirildiğini!..
Türkiye’nin hangi düşman ülkeye karşı S-400 hava savunma sistemini aldığını?
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete