2024’te kadın sanatçıların yükselişi ve sanatın denge arayışı
2024’te kadın sanatçıların yükselişi ve sanatın denge arayışı
- 19-12-2024 08:18
- 1001
- 19-12-2024 08:18
- 1001
-Günsu Saraçoğlu, “ReBirth: Denge ‘Siz’siniz!”den ayrıntı…
2024’te Kadın Sanatçıların Yükselişi ve Sanatın Denge Arayışı
ROMA, İtalya
Yıl sonunda sizlere merhaba derken, başlangıcımı da 2024’ün kadın sanatçılarının ortaya koyduğu, önemli mesajlar içeren eserler ve sergilerden ufak bir derleme ile yapmak istedim.
2024, sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda vicdanın ve doğanın sesi olduğu bir yıl oldu. Özellikle birçok kadın sanatçı, kişisel hikayeleriyle evrensel yaralara dokunurken, şiddetin sessiz çığlıklarını, toprağın ve doğanın fısıltılarını ortaya çıkardıkları eserlerle görünür kıldılar. Bu yılın sanatında, insanlığın kendiyle ve doğayla yüzleşmesi, sanatçıların ellerinde bir tür yeniden doğuş hikayesine dönüştü.
Günsu Saraçoğlu’nun 30 Kasım - 15 Aralık arasında Gallery Duende’de Emine Özkarslıoğlu küratörlüğünde hayata geçen ve elde edilen tüm gelirlerinin Çocuk Eğitim Derneği aracılığıyla işitme engelli çocukların eğitimi için kullanıldığı “Rebirth: Denge ‘Siz’siniz!” sergisi, geçmişteki hatalardan ders alarak doğayla olan bağımızı yeniden kurmamız gerektiğini vurgularken, sanatseverleri doğanın döngüsü ve insanın bu döngü üzerindeki etkileri üzerine düşünmeye davet etti. “Rebirth,” yalnızca bir yeniden doğuşu değil, doğanın, insanın bencilliğine rağmen dirençle yeniden yeşerebileceğini de kulaklara fısıldayan bir sergi oldu.
Diğer yandan Türkiye, her yıl artan kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakalarıyla yüzleşirken, 2024’te kadın sanatçılar, bu sorunlara da sessiz kalmadılar. 2024’te gerçekleşen önemli sergilerden bir diğeri olan “Ruhun İsyanı”, sanatçı Zehra Çobanlı’nın çağdaş seramik eserleriyle toplumsal şiddeti soyut bir dille ele aldı. Çobanlı’nın kırık tabaklar ve çatlamış vazo motifleriyle anlattığı hikaye, kadınların parçalanmış hayallerini ve toplumdaki “tamir edilemeyen” yapıyı simgeliyordu. Çobanlı, tıpkı kadın gibi hem hayat veren hem de tahrip edilen toprağı elleriyle şekillendirirken aslında kadının isyanını, susturulmuşluğunu ve aynı zamanda yeniden güçlenişini anlattı.
Bir diğer örnek, genç sanatçı Nurdan Unus’un İstanbul’daki kişisel sergisi “Gölgeler ve Sesler” oldu. Unus, kadınların görünmez kılındığı bir dünyayı anlatmak için gölgelerle çalıştı. Onun ironik ve minimalist üslubu, toplumun yüz çevirdiği gerçeklere ışık tuttu. Eserlerinde yer alan boş sandalye motifleri, “artık konuşamayan” kadınları temsil ediyordu. Gölgeler, kaybolmuş olanların yasını tutarken; sesler, var olma ve direnme mücadelesinin bir yankısıydı. Sergide yalnızca kadının değil, doğanın da hikayesi vardı. Kirletilmiş denizlerin, kesilmiş ormanların ve yok olmuş hayvanların gölgeleri, kadının sessiz ama güçlü birer tanığı oldular. Ve o gölgelerin içinden yükselen sesler, hala bir şeylerin değişebileceğini, hala kurtuluşun mümkün olduğunu haykırıyor gibiydi.
BASE 2024’te yer alan genç sanatçı Deniz Ada Depecik’in “Sesimi Duymuyor musunuz?” isimli animasyon çalışması ise basit ve neşeli görsellerle başlayan bir hikayeyi, giderek kararan bir tema ile tamamlıyor. Bu eser, modern hayatın bir eleştirisi ve sessiz çığlıkların ironik bir dışavurumu olarak en savunmasız olanların, çocukların hikayesini anlatıyor. Depecik’in animasyonunda, her ikisi de korunmaya muhtaç, her ikisi de insanların bencilliğiyle örselenmiş olan doğa ve çocuk birbiriyle bütünleşiyor. Bir çocuk ağlıyor, ağaçlar yapraklarını döküyor, deniz suskun. Ve bu akıllara şu soruyu getiriyor: “Neden bu sessizliğe ortak oluyorsunuz?”
2024, özellikle kadın sanatçıların yalnızca sanatı değil, toplumu ve doğayı dönüştürmeye niyetli olduğu bir yıl oldu. Her bir eser, özenle, izleyiciye, onu anlamak isteyene birer mesaj taşır nitelikteydi. 2024’te kadın sanatçılar, toplumsal travmaları hem bireysel hem de kolektif düzeyde işleyerek, bir tür iyileşme alanı yaratmaya çalıştılar ve insanları düşünmeye, tartışmaya ve farkındalık yaratmaya çağırdılar.
Bu yılın sanatı, yalnızca izlenmek için değil, hissedilmek için de vardı. Özellikle kadın sanatçılar nezdinde neredeyse her sergi, her çalışma bir eylem çağrısı, bir uyanış manifestosuydu.
Peki, uyandık mı?
.
Eylül Aşkın, dikGAZETE.com
-Günsu Saraçoğlu, “ReBirth: Denge ‘Siz’siniz!”den ayrıntı…
2024’te Kadın Sanatçıların Yükselişi ve Sanatın Denge Arayışı
ROMA, İtalya
Yıl sonunda sizlere merhaba derken, başlangıcımı da 2024’ün kadın sanatçılarının ortaya koyduğu, önemli mesajlar içeren eserler ve sergilerden ufak bir derleme ile yapmak istedim.
2024, sanatın yalnızca bir ifade biçimi değil, aynı zamanda vicdanın ve doğanın sesi olduğu bir yıl oldu. Özellikle birçok kadın sanatçı, kişisel hikayeleriyle evrensel yaralara dokunurken, şiddetin sessiz çığlıklarını, toprağın ve doğanın fısıltılarını ortaya çıkardıkları eserlerle görünür kıldılar. Bu yılın sanatında, insanlığın kendiyle ve doğayla yüzleşmesi, sanatçıların ellerinde bir tür yeniden doğuş hikayesine dönüştü.
Günsu Saraçoğlu’nun 30 Kasım - 15 Aralık arasında Gallery Duende’de Emine Özkarslıoğlu küratörlüğünde hayata geçen ve elde edilen tüm gelirlerinin Çocuk Eğitim Derneği aracılığıyla işitme engelli çocukların eğitimi için kullanıldığı “Rebirth: Denge ‘Siz’siniz!” sergisi, geçmişteki hatalardan ders alarak doğayla olan bağımızı yeniden kurmamız gerektiğini vurgularken, sanatseverleri doğanın döngüsü ve insanın bu döngü üzerindeki etkileri üzerine düşünmeye davet etti. “Rebirth,” yalnızca bir yeniden doğuşu değil, doğanın, insanın bencilliğine rağmen dirençle yeniden yeşerebileceğini de kulaklara fısıldayan bir sergi oldu.
Diğer yandan Türkiye, her yıl artan kadın cinayetleri ve çocuk istismarı vakalarıyla yüzleşirken, 2024’te kadın sanatçılar, bu sorunlara da sessiz kalmadılar. 2024’te gerçekleşen önemli sergilerden bir diğeri olan “Ruhun İsyanı”, sanatçı Zehra Çobanlı’nın çağdaş seramik eserleriyle toplumsal şiddeti soyut bir dille ele aldı. Çobanlı’nın kırık tabaklar ve çatlamış vazo motifleriyle anlattığı hikaye, kadınların parçalanmış hayallerini ve toplumdaki “tamir edilemeyen” yapıyı simgeliyordu. Çobanlı, tıpkı kadın gibi hem hayat veren hem de tahrip edilen toprağı elleriyle şekillendirirken aslında kadının isyanını, susturulmuşluğunu ve aynı zamanda yeniden güçlenişini anlattı.
Bir diğer örnek, genç sanatçı Nurdan Unus’un İstanbul’daki kişisel sergisi “Gölgeler ve Sesler” oldu. Unus, kadınların görünmez kılındığı bir dünyayı anlatmak için gölgelerle çalıştı. Onun ironik ve minimalist üslubu, toplumun yüz çevirdiği gerçeklere ışık tuttu. Eserlerinde yer alan boş sandalye motifleri, “artık konuşamayan” kadınları temsil ediyordu. Gölgeler, kaybolmuş olanların yasını tutarken; sesler, var olma ve direnme mücadelesinin bir yankısıydı. Sergide yalnızca kadının değil, doğanın da hikayesi vardı. Kirletilmiş denizlerin, kesilmiş ormanların ve yok olmuş hayvanların gölgeleri, kadının sessiz ama güçlü birer tanığı oldular. Ve o gölgelerin içinden yükselen sesler, hala bir şeylerin değişebileceğini, hala kurtuluşun mümkün olduğunu haykırıyor gibiydi.
BASE 2024’te yer alan genç sanatçı Deniz Ada Depecik’in “Sesimi Duymuyor musunuz?” isimli animasyon çalışması ise basit ve neşeli görsellerle başlayan bir hikayeyi, giderek kararan bir tema ile tamamlıyor. Bu eser, modern hayatın bir eleştirisi ve sessiz çığlıkların ironik bir dışavurumu olarak en savunmasız olanların, çocukların hikayesini anlatıyor. Depecik’in animasyonunda, her ikisi de korunmaya muhtaç, her ikisi de insanların bencilliğiyle örselenmiş olan doğa ve çocuk birbiriyle bütünleşiyor. Bir çocuk ağlıyor, ağaçlar yapraklarını döküyor, deniz suskun. Ve bu akıllara şu soruyu getiriyor: “Neden bu sessizliğe ortak oluyorsunuz?”
2024, özellikle kadın sanatçıların yalnızca sanatı değil, toplumu ve doğayı dönüştürmeye niyetli olduğu bir yıl oldu. Her bir eser, özenle, izleyiciye, onu anlamak isteyene birer mesaj taşır nitelikteydi. 2024’te kadın sanatçılar, toplumsal travmaları hem bireysel hem de kolektif düzeyde işleyerek, bir tür iyileşme alanı yaratmaya çalıştılar ve insanları düşünmeye, tartışmaya ve farkındalık yaratmaya çağırdılar.
Bu yılın sanatı, yalnızca izlenmek için değil, hissedilmek için de vardı. Özellikle kadın sanatçılar nezdinde neredeyse her sergi, her çalışma bir eylem çağrısı, bir uyanış manifestosuydu.
Peki, uyandık mı?
.
Eylül Aşkın, dikGAZETE.com