Aile kalesi tehlike altında, surlar yıkılıyor!..

Aile kalesi tehlike altında, surlar yıkılıyor!..

Aile kalesi, etrafı öyle bir kuşatma altında ki hücumların ardı arkası kesilmiyor. Dört bir yanına gece-gündüz demeden atışlar devam ediyor!..

Milleti oluşturan en küçük grup olan aile ve onun  mensupları olan anne-baba ile çocuklar; düşman kuvvetleri karşısında, bazen mağlup olup; aile içi şiddet, darp hatta çeşitli katliamlarla yerle bir oluyor ve sonunda o ailenin yerinde yeller esiyor!.. 

Ancak inancı kuvvetli, manevî değerlere sıkı sıkıya bağlı, aile içi mahremiyete önem veren kişiler ayakta kalabiliyor...

Lâkin, hayatı bilgi ve iletişim yönünden kolaylaştırmak için geliştirilen bazı teknolojik aletler sebebiyle de insanlar,"benlik, bana ne, zararı bana dokunmuyor kime gelirse gelsin, beni ilgilendirmiyor!..” gibi davranışlar içerisindeler...

Bu davranış biçimlerinin, toplumu ayakta tutması mümkün değil, sadece kendi kabuğuna çekilen etrafıyla ilgisi olmayan fertler oluşturuluyor...

Böyle fertlerin kurduğu aile de kısa zamanda yok oluyor. 

Oysa ki aile  hayatı kurmaya karar veren erkek ve kadınlar, öncelikli tercihleri, manevî değerlerin kuvvetli olup olmadığı, ahlâken edepli, terbiyeli ve inancının kuvvetli olması yönünde olmuş olsa, o vakit dış düşmanların taarruzları karşında, dimdik mücadele ederek galip gelebilirler...

Günümüzün teknolojik kolaylıklarından olan ve kısa sürede bilgiye-habere ulaşılan "sosyal medya" diye ifade edilen iletişim vasıtası, öylesine olumsuzluklar içerisinde kullanılıyor ki; çoğu insan, bu haber ve bilgiler karşısında mağdur ediliyor, özel hayatları alt-üst oluyor, mahremiyete de dikkat edilmediğinden menfi durumlarla karşı karşıya kalınıyor...  

Hatta bu durum, çoğu ailenin de dağılmalarına sebep oluyor...

Pek çok uzman, sosyal medyanın olumsuzlarına dikkat çekiyor!..

İşte bunlardan biri olan Üsküdar Üniversitesi Rektörü, psikiyatr-yazar Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Başakşehir Bülteni'nin 95. sayısına verdiği röportajda şu ikazlarda bulunuyor: 

(…) “Biz sosyal medyada çekici görüntülerin ardında sahte aşklar, sahte dostluklar, sahte hayatlar görüyoruz. Her şeyi yayınlıyorlar. Nasıl kıymetli  şeyler ortada bırakılmaz, ailenin de kıymetli ve özel alanları vardır, ortada tutulmaması gereken. Ailenin özelini dışarı yansıtmak çok doğru değil. (…)

Ailenin özel ilişki tanımı içerisine giren şeyleri, her yerde konuşmamak gerekir. Bir de kayınvalide, kayınpeder hatta kendi annene bile bazı şeyleri anlatmamak gerekiyor. Anlattığın zaman onlar iyi niyetle bir şey söyler ortalık karışır. (…)

Sosyal medya, burada ailenin korunaklı haline zarar veriyor. Çocuğun her pozunu, yediği yemeği internete koyuyorlar, özelleri kalmıyor. Karanlığın beş (5) atlısı denilen durum ortaya çıkıyor… Kin, öfke, nefret, düşmanlık, kıskançlık... 

Bu kişiler, bu paylaşımlarla bu duyguları teşvik ediyor. İnsandaki 'ben' merkezci duygular ve küresel narsizm (kendine tapma,kendini büyük görme) ile birlikte kendine hayran insanlar çoğaldı." (Başakşehir Bülteni- Şubat 2018)

Evet dostlar, bu tuzaklara karşı  uyanık olmamız gerekiyor…

Lâkin, bu tuzaklara ya da başka sebeblere bağlı olarak da aile içerisinde, çatırdamalar ve yıkılmalar devam ediyor!.. 

Geçtiğimiz Haziran ayında Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, boşanma vak'alarının  artığını belirten bir istatistik yayınladı. 

Ortada çok büyük facia var!.. 

Maalesef aileler, göz göre göre darmadağın oluyor, kaybolup gidiyor!..

İşte ortadaki acı gerçek;

"açıklanan tabloda,boşanma istemiyle açılan dâvâlarda her yıl düzenli bir artış olduğu gözlendi. 2012 yılında açılan boşanma dâvâ sayısı 190 bin 564 iken, 2019 yılında bu sayı 248 bin 640'a ulaştı. 2012 - 2019 yılları arasında 1 milyon 698 bin kişinin evliliği sona erdi.”  (Milat gazetesi, 27 Haziran 2020)

Allah ve Ahiret inancı, cemiyetimizde maalesef zayıf kalıyor…

İnsan, bir takım bilgilere sahip olduğunda biraz da maddî durumu düzgün olup orta halin üstünde ise, “sanki bütün her şeye malikim" edasıyla kasıla kasıla yürüyor... 

Arabasını bile farklı kullanıyor (!)... 

"Ben"lik içerisinde bulunan insanlar, öfkelerine sahip olamayarak her türlü şiddet eğilimi gösterebiliyor. Yoldan geçerken yanlışlıkla çarpıversen ya da ayağına basıversen; işte o zaman kızılca kıyamet hemen kopuveriyor... 

Önüne baksana!..”  ile başlayan çıkışmalarla, eğer muhatabı alttan almadıysa, hemen yumruklar konuşmaya başlıyor... Bu tür insanlar, enaniyeti ve maddî değerleri önde tuttuğundan,  aile içinde de huzur bırakmıyor...

Aileyi oluşturan fertlerde iman esasları, hâkim olmalı... 

Adaylarda, “ebedî hayat arkadaşlığı” düşüncesi yerleşmeli, Allah ve Ahiret inancı hep ön plânda olmalı.

Erkek, ebedî hayat arkadaşına Peygamber Efendimiz’in (SAV) tavsiyesine uygun olarak davransa, bak bakalım orada şiddet ve darp oluyor mu?

Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “Hanımlarınızı üzmeyin, onlar, Allahu Teâlâ'nın size emanetidir. Allah'ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!" (Buhari)

Aile hayatını dünyada bir ‘Cennet’ ve sığınılacak bir yer olarak gören, Bediüzzaman Hazretleri de “Şuâlar” isimli eserinde  şöyle izah ediyor:

 "Nev'-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek (hareketi sağlayan güç kaynağı) ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, (sığınak) bir tahassüngâh (sığınma yeri) ise; aile hayatıdır

Ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir. 

Ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat  ve sermedî (devamlı) bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, (babaca) ferzendâne, (oğula yakışacak surette) kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle (inancıyla) olabilir.” (Şuâlar, syf;154)

İşte dostlar, cemiyetimizde ve insanlarda, bu görüş ve tavsiyeler hayat bulursa, bizlerin de ailede şiddeti, önlemek için dışarıdan ithal kanunlar getirmemize lüzum kalmaz!...

Çünkü herkesin yüreğinde iman esasları, yani Allah ve Ahiret  inancı olursa, etrafına ve yakınlarına da o çerçevede davranır...

İnsan, “insan" olma özelliğiyle kötülükleri önlemesi ya da önüne geçmesi mümkün değil, onun yüreği iman esaslarıyla dolu olursa, ancak o vakit menfi vak'alar yaşanmaz.  

Yine Bediüzzaman Hazretleri'nin şu veciz ifadesiyle noktayı koyalım;

İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar eder.” (Sözler, syf.293-Sözler Yayınevi)

.

Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com

Aile kalesi, etrafı öyle bir kuşatma altında ki hücumların ardı arkası kesilmiyor. Dört bir yanına gece-gündüz demeden atışlar devam ediyor!..

Milleti oluşturan en küçük grup olan aile ve onun  mensupları olan anne-baba ile çocuklar; düşman kuvvetleri karşısında, bazen mağlup olup; aile içi şiddet, darp hatta çeşitli katliamlarla yerle bir oluyor ve sonunda o ailenin yerinde yeller esiyor!.. 

Ancak inancı kuvvetli, manevî değerlere sıkı sıkıya bağlı, aile içi mahremiyete önem veren kişiler ayakta kalabiliyor...

Lâkin, hayatı bilgi ve iletişim yönünden kolaylaştırmak için geliştirilen bazı teknolojik aletler sebebiyle de insanlar,"benlik, bana ne, zararı bana dokunmuyor kime gelirse gelsin, beni ilgilendirmiyor!..” gibi davranışlar içerisindeler...

Bu davranış biçimlerinin, toplumu ayakta tutması mümkün değil, sadece kendi kabuğuna çekilen etrafıyla ilgisi olmayan fertler oluşturuluyor...

Böyle fertlerin kurduğu aile de kısa zamanda yok oluyor. 

Oysa ki aile  hayatı kurmaya karar veren erkek ve kadınlar, öncelikli tercihleri, manevî değerlerin kuvvetli olup olmadığı, ahlâken edepli, terbiyeli ve inancının kuvvetli olması yönünde olmuş olsa, o vakit dış düşmanların taarruzları karşında, dimdik mücadele ederek galip gelebilirler...

Günümüzün teknolojik kolaylıklarından olan ve kısa sürede bilgiye-habere ulaşılan "sosyal medya" diye ifade edilen iletişim vasıtası, öylesine olumsuzluklar içerisinde kullanılıyor ki; çoğu insan, bu haber ve bilgiler karşısında mağdur ediliyor, özel hayatları alt-üst oluyor, mahremiyete de dikkat edilmediğinden menfi durumlarla karşı karşıya kalınıyor...  

Hatta bu durum, çoğu ailenin de dağılmalarına sebep oluyor...

Pek çok uzman, sosyal medyanın olumsuzlarına dikkat çekiyor!..

İşte bunlardan biri olan Üsküdar Üniversitesi Rektörü, psikiyatr-yazar Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Başakşehir Bülteni'nin 95. sayısına verdiği röportajda şu ikazlarda bulunuyor: 

(…) “Biz sosyal medyada çekici görüntülerin ardında sahte aşklar, sahte dostluklar, sahte hayatlar görüyoruz. Her şeyi yayınlıyorlar. Nasıl kıymetli  şeyler ortada bırakılmaz, ailenin de kıymetli ve özel alanları vardır, ortada tutulmaması gereken. Ailenin özelini dışarı yansıtmak çok doğru değil. (…)

Ailenin özel ilişki tanımı içerisine giren şeyleri, her yerde konuşmamak gerekir. Bir de kayınvalide, kayınpeder hatta kendi annene bile bazı şeyleri anlatmamak gerekiyor. Anlattığın zaman onlar iyi niyetle bir şey söyler ortalık karışır. (…)

Sosyal medya, burada ailenin korunaklı haline zarar veriyor. Çocuğun her pozunu, yediği yemeği internete koyuyorlar, özelleri kalmıyor. Karanlığın beş (5) atlısı denilen durum ortaya çıkıyor… Kin, öfke, nefret, düşmanlık, kıskançlık... 

Bu kişiler, bu paylaşımlarla bu duyguları teşvik ediyor. İnsandaki 'ben' merkezci duygular ve küresel narsizm (kendine tapma,kendini büyük görme) ile birlikte kendine hayran insanlar çoğaldı." (Başakşehir Bülteni- Şubat 2018)

Evet dostlar, bu tuzaklara karşı  uyanık olmamız gerekiyor…

Lâkin, bu tuzaklara ya da başka sebeblere bağlı olarak da aile içerisinde, çatırdamalar ve yıkılmalar devam ediyor!.. 

Geçtiğimiz Haziran ayında Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, boşanma vak'alarının  artığını belirten bir istatistik yayınladı. 

Ortada çok büyük facia var!.. 

Maalesef aileler, göz göre göre darmadağın oluyor, kaybolup gidiyor!..

İşte ortadaki acı gerçek;

"açıklanan tabloda,boşanma istemiyle açılan dâvâlarda her yıl düzenli bir artış olduğu gözlendi. 2012 yılında açılan boşanma dâvâ sayısı 190 bin 564 iken, 2019 yılında bu sayı 248 bin 640'a ulaştı. 2012 - 2019 yılları arasında 1 milyon 698 bin kişinin evliliği sona erdi.”  (Milat gazetesi, 27 Haziran 2020)

Allah ve Ahiret inancı, cemiyetimizde maalesef zayıf kalıyor…

İnsan, bir takım bilgilere sahip olduğunda biraz da maddî durumu düzgün olup orta halin üstünde ise, “sanki bütün her şeye malikim" edasıyla kasıla kasıla yürüyor... 

Arabasını bile farklı kullanıyor (!)... 

"Ben"lik içerisinde bulunan insanlar, öfkelerine sahip olamayarak her türlü şiddet eğilimi gösterebiliyor. Yoldan geçerken yanlışlıkla çarpıversen ya da ayağına basıversen; işte o zaman kızılca kıyamet hemen kopuveriyor... 

Önüne baksana!..”  ile başlayan çıkışmalarla, eğer muhatabı alttan almadıysa, hemen yumruklar konuşmaya başlıyor... Bu tür insanlar, enaniyeti ve maddî değerleri önde tuttuğundan,  aile içinde de huzur bırakmıyor...

Aileyi oluşturan fertlerde iman esasları, hâkim olmalı... 

Adaylarda, “ebedî hayat arkadaşlığı” düşüncesi yerleşmeli, Allah ve Ahiret inancı hep ön plânda olmalı.

Erkek, ebedî hayat arkadaşına Peygamber Efendimiz’in (SAV) tavsiyesine uygun olarak davransa, bak bakalım orada şiddet ve darp oluyor mu?

Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “Hanımlarınızı üzmeyin, onlar, Allahu Teâlâ'nın size emanetidir. Allah'ın emanetine yumuşak olun, iyilik edin!" (Buhari)

Aile hayatını dünyada bir ‘Cennet’ ve sığınılacak bir yer olarak gören, Bediüzzaman Hazretleri de “Şuâlar” isimli eserinde  şöyle izah ediyor:

 "Nev'-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cemiyetli merkez ve en esaslı zemberek (hareketi sağlayan güç kaynağı) ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, (sığınak) bir tahassüngâh (sığınma yeri) ise; aile hayatıdır

Ve herkesin hânesi, küçük bir dünyasıdır. Ve o hâne ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise; samimî ve ciddî ve vefâdarâne hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir. 

Ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise; ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat  ve sermedî (devamlı) bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hudutsuz bir hayatta birbiriyle pederâne, (babaca) ferzendâne, (oğula yakışacak surette) kardeşâne, arkadaşâne münasebetlerin bulunmak fikriyle ve akidesiyle (inancıyla) olabilir.” (Şuâlar, syf;154)

İşte dostlar, cemiyetimizde ve insanlarda, bu görüş ve tavsiyeler hayat bulursa, bizlerin de ailede şiddeti, önlemek için dışarıdan ithal kanunlar getirmemize lüzum kalmaz!...

Çünkü herkesin yüreğinde iman esasları, yani Allah ve Ahiret  inancı olursa, etrafına ve yakınlarına da o çerçevede davranır...

İnsan, “insan" olma özelliğiyle kötülükleri önlemesi ya da önüne geçmesi mümkün değil, onun yüreği iman esaslarıyla dolu olursa, ancak o vakit menfi vak'alar yaşanmaz.  

Yine Bediüzzaman Hazretleri'nin şu veciz ifadesiyle noktayı koyalım;

İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar eder.” (Sözler, syf.293-Sözler Yayınevi)

.

Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com