Amerikalılar Türk Milliyetçileri üzerinden Türkiye’yi dizayn etmek istiyor!

Amerikalılar Türk Milliyetçileri üzerinden Türkiye’yi dizayn etmek istiyor!

Gergin ortamda yapılan şeffaf seçimde İstanbullu seçmen, 31 Mart'ta seçimi 13 bin 729 oy farkıyla kazanan Millet İttifakı'nın CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasının YSK'nın seçim yenileme kararıyla iptal etmesine kayıtsız kalmadı.

İstanbullu seçmen tepkisini, Cumhur İttifakı'nın AK Partili adayı Binali Yıldırım ile arasındaki oy farkını, itiraz ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde, yüzde 9'a çıkararak gösterdi. Seçmen AK Parti’ye oy vermedi ama mesaj verdi.

Evdeki hesap çarşıya uymadı…

Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiiri herhalde Cumhurbaşkanı’nın ezberinde olmalı. Şiirin sonuna doğru “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” dizesi dikkat çeker. 

Bu dize daha çok Milli Görüş’ün muhalefet yıllarında mensuplarının dilinden düşmezdi. Şimdi bu dize tersinden kurgulanacak olursa “Kazana kazana büyüyen bir yenilgi vardır” şeklinde okunabilir.

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 seçimlerinden bu yana hep siyasette "Risk alarak kazanan" siyasetçi imajıyla öne çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez 'risk alarak kaybetti'. 

AK Parti’nin teorik doğrularını pratik yanlışları sildi süpürdü.

17 Haziran 2019’da “Şoför Topal Dursun'un oğluna İsrail’den mesaj var! başlıklı yazımda; “Binali Yıldırım'ın;  mal varlığına ilişkin iddiaların yol açtığı istifhamları, soru işaretlerini gidermek için başvurduğu "Şoför Topal Dursun'un oğlu" imajıyla kentsoylu genç seçmen kitlesini ikna etmesinin mümkün olmadığını, buna rağmen 23 Haziran'da sandıktan çıkması, inanın şapkadan tavşan çıkması kadar inandırıcı olabileceğini" belirtmiştim. 

Nitekim öyle de oldu.  

Seçmen kitlesinin üçte biri 30 yaş altı gençlerden oluşan İstanbul’da, sadece Karadeniz hemşehriliğiyle yetinen, mukaddes değerler üzerinden “Beka” kavramına referansla yapılan siyasetle ekonomik krizi geçiştirmeye çalışan din ve vatan komisyonculuğuna prim vermedi. 

Sonuçta bu gençler de keyfi uygulamalara itirazlarını, oylarıyla gösterdiler. Adalet ve vicdan duygusu zedelenen AK Parti seçmeninin partiden uzaklaşma süreci hızlandırıldı. 

AK Parti’de kazan kaynıyor!

İstanbul seçimlerinin iptali sürecinde bu tür bir tasarrufun AK Parti’ye büyük zarar verebileceğini söyleyenlerden biriyim.

Hatta öngörüsüne ve siyasi ferasetine çok güvenilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böylesi bir yanlışa “dur” diyeceğini sanıyordum. Maalesef yanıldım.

31 Mart ve 23 Haziran arası partinin izlediği stratejiye yönelik en ufak bir eleştiriyi dahi küfür ve vatan hainliği damgası vurarak savuşturan AK Partililer, şimdi nerede hata yaptıklarını sorgulamaya başladılar. 

En komik olan ne biliyor musunuz? Partinin her hareketini ve ilkesini “Mutlak doğru” kabul edenlerin şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik tavsiye mektubu yazmaya soyunmaları.

Daha 22 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oy verecek seçmeni hakaret sınırlarının ötesinde aşağılayanların seçim yenilgisinden sonra “hepimiz kardeşiz” türküsünü çığırmaları vallahi-billahi sırıtıyor.

Nefret söylemi”yle gelinen noktada kimlerin katkısı var kamuoyunun malumu!

Önce söylem değişmeli.

Zihniyet değişmeli.

Vardiyalı çalışan hırsızların partideki mevcudiyet sorunu bir an önce çözülmeli.  

Seçimle gelen krallar!..

Başkanlık sistemi işlemiyor. Tüm bürokrasi hipnoz edilmiş şekilde Beştepe’den yankılanacak sese odaklı.

Daire Başkanı Genel Müdürden, Genel Müdür Bakan Yardımcısından, Bakan, Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarından, pek tabi Politika Kurulları da Cumhurbaşkanı’ndan habersiz adım dahi atmıyor.

Eskilerin deyimiyle “Güneş çarığı, çarık da ayağı sıkıyor”. Yanisi yaprak kımıldamıyor. Türkiye’de Maurice Duverger’in “Seçimle Gelen Krallar” kitabında yazdıkları birebir yaşanıyor.

Tam da 1937’de Ramsay Muir’in dediği gibi “İktidar, önce kraldan  (padişahtan) parlamentoya (Meclise), parlamentodan da hükümete, hükümetten de başkana geçti.

Tek adam/Tanrı insan” anlayışı terk edilmeli.

Sorumluluklar parti yönetiminde paylaşılmalı. 

En yaman çelişki ne biliyor musunuz?

Adında adalet olan bir partinin adaleti mumla arar hale getirilmesi. 

Muhalefet moral üstünlüğü ele geçirdi…

Kadim CHP ve çiçeği burnunda İyi Parti seçmeni, ilk kez kazanabilme duygusunu doyasıya tattı.

"Reform Hükümetleri" olarak Türk siyasi tarihine geçen AK Parti hükümetleri göreceli siyasi ve ekonomik başarılarına rağmen seçim kaybetmenin şokunu değil travmasını yaşıyor. 

Ancak bu konuda nesnel bir bakış açısıyla değerlendirme yapmaları mümkün değil; çünkü kendilerine oy vermeyen seçmene nankör gözüyle baktıkları ortada. Hatayı kendilerinde arama gibi erdemli bir duruştan çok uzaklar.

Oysa Winston Churchill 2. Dünya Savaşı’ndan yalnızca ülkesi İngiltere’yi zaferle çıkarmakla kalmamış, ardından “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” adına katıldığı Yalta’daki dünya paylaşımında ülkesinin global haklarını fazlasıyla korumuş olmasına rağmen, savaştan hemen sonra yapılan (1945) ilk seçimde, koltuğunu partisinin rakibi İşçi Partili Clement Attlee’ye terk etmek zorunda kaldığı bir seçim yenilgisi yaşamıştı.

Savaşta Churchill’in emir ve talimatlarını uygulamış askerler bile şaşırtıcı biçimde Churchill’e oy vermemişti.

Demek ki savaşı kazanmak seçim kazanmak anlamına gelmiyor.

Demek ki bulgurla-makarnayla insanların karnını doyurmak seçimi kazanma garantisi sunmuyor. 

Halen parti tabanında savaş ganimetini yağmalamak için tuttukları tepeyi terk eden “Uhud Okçuları” üzerinden tartışma yaşanıyorsa, bu zihniyetten sağlıklı bir öz eleştirinin çıkmasını beklemek ham hayal. 

"Proje Ekrem" Avrupa Birliği ve ABD’nin yakın markajında…

Yenilenen İstanbul seçimini farkla kazanan İmamoğlu, kendisiyle ilgili “Proje” iddialarına yönelik "Evet ben bir projeyim, Cumhuriyet'in, Türkiye Cumhuriyeti'nin projesiyim" açıklamasında bulundu. 

Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı 23 Haziran İstanbul seçimleri Avrupa Birliği'nde de yakından takip edildi.

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, "Avrupa'nın en büyük şehrini yönetecek olan Ekrem İmamoğlu'na en iyi dileklerimizi sunarız" ifadelerini kullanarak tebrik mesajı yayınladı.

Avrupa ve ABD medyasında İstanbul seçimini Ekrem İmamoğlu'nun kazanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceği ile ilgili yorumlarda "Erdoğan dönemi sona eriyor" başlığı öne çıkıyor. 

23 Haziran seçimini planlayan odak, Erdoğan ve AK Parti’ye itibar kaybı yaşattı…

Ankara ve İstanbul gibi metropollerde umduğunu bulamayan parti yönetimi, ihmal ve yetersizliklerini örtbas etmek için, “Oy hırsızlığı” iddiasını ortaya atarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanı olduğu hükümeti aciz göstermek pahasına seçim sonuçlarına itirazı yöntemleştirdi.

Uzun sözün kısası AK Parti, kendi celladını kendi elleriyle büyüttü. Sayelerinde İmamoğlu’nu sadece CHP’li seçmen değil bütün Türkiye tanıyor.  

23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimi, İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasında değil Trabzonlu Ekrem İmamoğlu ile Rizeli Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında geçti.

İstanbullular sadece Büyükşehir Belediye Başkanlarını değil, “Geleceğin cumhurbaşkanı”nı da oyladıklarını düşündüler ve bu niyetle sandığa gittiler.

Meşruiyetini, aldığı oya dayandıran Erdoğan’ın takipçi kitlesi seçimlerde, ülkeyi yönetmeyen, muhalefetin hile yaptığına inanan dünyada benzeri olmayan bir kitle olarak dünya siyasi tarihine geçme ironisini başardı. 

En kötüsü ne biliyor musunuz?  

Oy hırsızlığı” kapsama alanını genişletti ve çalmak eylemi bu kitlenin üzerine kara leke gibi yapıştı. 

AK Parti’nin “Beka” söylemi çerçevesinde terörle mücadeleyi merkeze alan kampanyası işe yaramadı… 

“Gönül belediyeciliği” çöktü. Halkın, tumturaklı ve sözde duygularını okşayan sloganlara itibar etmediği görüldü. TSK savaş uçakları, Kandil’deki PKK terör örgütünün kamplarını bombalarken Öcalan'ın HDP seçmenine “Tarafsızlık çağrısı”, “Kalburla su taşımak” gibi algılandı. 

AK Parti'nin İstanbul'da yaşayan Kürtleri, İmamoğlu'ndan uzak tutma konusundaki girişimi muhafazakâr demokrat (!) seçmen tarafından AK Parti’nin siciline işlendi. 

31 Mart seçimlerini “Ülkenin beka sorunu” üzerine kuran ve İmamoğlu ile ona destek verenleri “PKK ile işbirliği içinde olmak”la suçlayan parti yöneticilerinin, 20 Haziran'da Anadolu Ajansı aracılığıyla servis edilen “Öcalan’ın, HDP seçmenine tarafsızlık çağrısı yaptığına" ilişkin mesajına destek vermesi, AK Parti ve MHP seçmen tabanında tahmin edilemeyecek boyutta tepkiye yol açtı.

Seçmen, kendisini “salak” yerine koyan parti kurmaylarına kol saatini gösterdi…

Tunceli Üniversitesi'nde sosyoloji bölüm başkanı ve rektör danışmanı olarak görev yapan Doç. Dr. Ali Kemal Özcan’ın hangi resmi sıfatla İmralı’da Öcalanla görüştüğü bir kenara, terör örgütü liderinin postacılığını yapmasına nasıl izin veriliyor? 

Terör örgütleriyle iltisaklı oldukları (malum bankada hesap açtıkları, malum gazeteyi okudukları vb.) gerekçesiyle iş akitleri fesh edilen ve binlerce öğretim görevlisinin resen ihraç edildiği bir ülkede Doç. Dr. Ali Kemal Özcan nasıl oluyor da öz güven patlaması yaşıyor ve İmralı’nın yoluna düşüyor?

Kim ne derse Öcalan, Kürtlerin tarafsızlığını sağlayamadı İstanbul seçiminde AK Parti’ye itibar kaybı yaşattı! 

ABD, Türkiye’de "Siyaseti Yeniden Dizayn Operasyonu"nda Türk milliyetçilerine misyon yüklemek istiyor! 

-Svante E. Cornell

Amerikan Dış Politika Konseyi’nin Stockholm’deki Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü’nün kurucu ortağı olan Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü’nün müdürü ve JINSA’nın Gemunder Savunma ve Strateji Merkezi’nin Politika Danışmanı Svante E. Cornell, ABD’nin, Türk milliyetçilerini çok ihmal ettiğini, Türk milliyetçiliğinin yükselişinin burada durmayacağı varsayılırsa dirsek temasına geçmek için iyi bir zaman olabileceğini belirtiyor. 

Mümkün mü?

23 Haziran gecesi, seçim otobüsünden Beylikdüzü'nde büyük bir kalabalığa seslenen İmamoğlu’nun yanı başında kim vardı? İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu

İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu; “Buğra Kavuncu İl Başkanımın nezdinde bütün İYİ Parti teşkilatını milletvekillerimi kucaklıyorum, selamlıyorum.  Nitekim Hep birlikte daha güzel işler başaracağı Her şey çok güzel olacak.” sözleriyle teşekkür ettiği isim. 

İleri derecede Rusça, Kazakça ve İngilizce biliyor. 2016’dan günümüze BASF Türk Kimya CEO’su. İYİ Parti Genel İdare Kurulu üyesi ve İstanbul İl Başkanı.

Buğra Kavuncu'nun babası  Prof. Dr. Orhan Kavuncu, dayısı ise Alman istihbaratı BND ve ABD gizli servisi CIA ilişkilerini bizzat kendisi anlatan, halen içeride tutuklu bulunan Enver Altaylı

Amerikalılar, Milliyetçilik üzerinden Türkiye’ye yaklaşacak!

Svante E. Cornell’le bıraktığımız yerden devam edelim. Adı geçen şahıs, Avrasya'da, özellikle Güney Kafkasya'da, Türkiye ve Orta Asya'da politika ve güvenlik konularında uzmanlaşmış bir İsveçli araştırmacı.

Amerikan Dış Politika Konseyi  (AFPC) ile işbirliği içinde yürüttüğü Ortak Merkez olan Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü ve İpek Yolu Çalışmaları Programının Araştırma Direktörü. 

Svante E. Cornell’e göre; Erdoğan ile milliyetçiler arasındaki gerilimler artarsa (-ki Öcalan’ın mektubu buna göreceli katkı verdi), Amerikan politikaları, teraziyi bir tarafın lehine çevirebilir. Erdoğan'ın İslamcı içgüdüleri, temel olarak Amerikan karşıtı olan bir dünya görüşüdür.

Ancak zayıflamış bir Erdoğan, Suriye ve Kürt meselesi de dahil olmak üzere, kısa vadede Amerikan ulusal güvenliği için önemli olan konularda uzlaşmaya daha istekli olabilir. 

Türkiye'nin milliyetçileri de Amerikan karşıtı görünebilir, ancak şikâyetleri ABD'nin Suriye'deki PKK ile uyumlu gruplara destek vermesi ve Amerika'nın Gülen'i barındırması gibi somut ve önemli konularla ilgili. 

Ne anladınız?

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete

Gergin ortamda yapılan şeffaf seçimde İstanbullu seçmen, 31 Mart'ta seçimi 13 bin 729 oy farkıyla kazanan Millet İttifakı'nın CHP'li adayı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasının YSK'nın seçim yenileme kararıyla iptal etmesine kayıtsız kalmadı.

İstanbullu seçmen tepkisini, Cumhur İttifakı'nın AK Partili adayı Binali Yıldırım ile arasındaki oy farkını, itiraz ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde, yüzde 9'a çıkararak gösterdi. Seçmen AK Parti’ye oy vermedi ama mesaj verdi.

Evdeki hesap çarşıya uymadı…

Sezai Karakoç’un “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiiri herhalde Cumhurbaşkanı’nın ezberinde olmalı. Şiirin sonuna doğru “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” dizesi dikkat çeker. 

Bu dize daha çok Milli Görüş’ün muhalefet yıllarında mensuplarının dilinden düşmezdi. Şimdi bu dize tersinden kurgulanacak olursa “Kazana kazana büyüyen bir yenilgi vardır” şeklinde okunabilir.

AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 seçimlerinden bu yana hep siyasette "Risk alarak kazanan" siyasetçi imajıyla öne çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk kez 'risk alarak kaybetti'. 

AK Parti’nin teorik doğrularını pratik yanlışları sildi süpürdü.

17 Haziran 2019’da “Şoför Topal Dursun'un oğluna İsrail’den mesaj var! başlıklı yazımda; “Binali Yıldırım'ın;  mal varlığına ilişkin iddiaların yol açtığı istifhamları, soru işaretlerini gidermek için başvurduğu "Şoför Topal Dursun'un oğlu" imajıyla kentsoylu genç seçmen kitlesini ikna etmesinin mümkün olmadığını, buna rağmen 23 Haziran'da sandıktan çıkması, inanın şapkadan tavşan çıkması kadar inandırıcı olabileceğini" belirtmiştim. 

Nitekim öyle de oldu.  

Seçmen kitlesinin üçte biri 30 yaş altı gençlerden oluşan İstanbul’da, sadece Karadeniz hemşehriliğiyle yetinen, mukaddes değerler üzerinden “Beka” kavramına referansla yapılan siyasetle ekonomik krizi geçiştirmeye çalışan din ve vatan komisyonculuğuna prim vermedi. 

Sonuçta bu gençler de keyfi uygulamalara itirazlarını, oylarıyla gösterdiler. Adalet ve vicdan duygusu zedelenen AK Parti seçmeninin partiden uzaklaşma süreci hızlandırıldı. 

AK Parti’de kazan kaynıyor!

İstanbul seçimlerinin iptali sürecinde bu tür bir tasarrufun AK Parti’ye büyük zarar verebileceğini söyleyenlerden biriyim.

Hatta öngörüsüne ve siyasi ferasetine çok güvenilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böylesi bir yanlışa “dur” diyeceğini sanıyordum. Maalesef yanıldım.

31 Mart ve 23 Haziran arası partinin izlediği stratejiye yönelik en ufak bir eleştiriyi dahi küfür ve vatan hainliği damgası vurarak savuşturan AK Partililer, şimdi nerede hata yaptıklarını sorgulamaya başladılar. 

En komik olan ne biliyor musunuz? Partinin her hareketini ve ilkesini “Mutlak doğru” kabul edenlerin şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik tavsiye mektubu yazmaya soyunmaları.

Daha 22 Haziran’da Ekrem İmamoğlu’na oy verecek seçmeni hakaret sınırlarının ötesinde aşağılayanların seçim yenilgisinden sonra “hepimiz kardeşiz” türküsünü çığırmaları vallahi-billahi sırıtıyor.

Nefret söylemi”yle gelinen noktada kimlerin katkısı var kamuoyunun malumu!

Önce söylem değişmeli.

Zihniyet değişmeli.

Vardiyalı çalışan hırsızların partideki mevcudiyet sorunu bir an önce çözülmeli.  

Seçimle gelen krallar!..

Başkanlık sistemi işlemiyor. Tüm bürokrasi hipnoz edilmiş şekilde Beştepe’den yankılanacak sese odaklı.

Daire Başkanı Genel Müdürden, Genel Müdür Bakan Yardımcısından, Bakan, Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarından, pek tabi Politika Kurulları da Cumhurbaşkanı’ndan habersiz adım dahi atmıyor.

Eskilerin deyimiyle “Güneş çarığı, çarık da ayağı sıkıyor”. Yanisi yaprak kımıldamıyor. Türkiye’de Maurice Duverger’in “Seçimle Gelen Krallar” kitabında yazdıkları birebir yaşanıyor.

Tam da 1937’de Ramsay Muir’in dediği gibi “İktidar, önce kraldan  (padişahtan) parlamentoya (Meclise), parlamentodan da hükümete, hükümetten de başkana geçti.

Tek adam/Tanrı insan” anlayışı terk edilmeli.

Sorumluluklar parti yönetiminde paylaşılmalı. 

En yaman çelişki ne biliyor musunuz?

Adında adalet olan bir partinin adaleti mumla arar hale getirilmesi. 

Muhalefet moral üstünlüğü ele geçirdi…

Kadim CHP ve çiçeği burnunda İyi Parti seçmeni, ilk kez kazanabilme duygusunu doyasıya tattı.

"Reform Hükümetleri" olarak Türk siyasi tarihine geçen AK Parti hükümetleri göreceli siyasi ve ekonomik başarılarına rağmen seçim kaybetmenin şokunu değil travmasını yaşıyor. 

Ancak bu konuda nesnel bir bakış açısıyla değerlendirme yapmaları mümkün değil; çünkü kendilerine oy vermeyen seçmene nankör gözüyle baktıkları ortada. Hatayı kendilerinde arama gibi erdemli bir duruştan çok uzaklar.

Oysa Winston Churchill 2. Dünya Savaşı’ndan yalnızca ülkesi İngiltere’yi zaferle çıkarmakla kalmamış, ardından “Üzerinde güneş batmayan imparatorluk” adına katıldığı Yalta’daki dünya paylaşımında ülkesinin global haklarını fazlasıyla korumuş olmasına rağmen, savaştan hemen sonra yapılan (1945) ilk seçimde, koltuğunu partisinin rakibi İşçi Partili Clement Attlee’ye terk etmek zorunda kaldığı bir seçim yenilgisi yaşamıştı.

Savaşta Churchill’in emir ve talimatlarını uygulamış askerler bile şaşırtıcı biçimde Churchill’e oy vermemişti.

Demek ki savaşı kazanmak seçim kazanmak anlamına gelmiyor.

Demek ki bulgurla-makarnayla insanların karnını doyurmak seçimi kazanma garantisi sunmuyor. 

Halen parti tabanında savaş ganimetini yağmalamak için tuttukları tepeyi terk eden “Uhud Okçuları” üzerinden tartışma yaşanıyorsa, bu zihniyetten sağlıklı bir öz eleştirinin çıkmasını beklemek ham hayal. 

"Proje Ekrem" Avrupa Birliği ve ABD’nin yakın markajında…

Yenilenen İstanbul seçimini farkla kazanan İmamoğlu, kendisiyle ilgili “Proje” iddialarına yönelik "Evet ben bir projeyim, Cumhuriyet'in, Türkiye Cumhuriyeti'nin projesiyim" açıklamasında bulundu. 

Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı 23 Haziran İstanbul seçimleri Avrupa Birliği'nde de yakından takip edildi.

ABD'nin Ankara Büyükelçiliği, "Avrupa'nın en büyük şehrini yönetecek olan Ekrem İmamoğlu'na en iyi dileklerimizi sunarız" ifadelerini kullanarak tebrik mesajı yayınladı.

Avrupa ve ABD medyasında İstanbul seçimini Ekrem İmamoğlu'nun kazanması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceği ile ilgili yorumlarda "Erdoğan dönemi sona eriyor" başlığı öne çıkıyor. 

23 Haziran seçimini planlayan odak, Erdoğan ve AK Parti’ye itibar kaybı yaşattı…

Ankara ve İstanbul gibi metropollerde umduğunu bulamayan parti yönetimi, ihmal ve yetersizliklerini örtbas etmek için, “Oy hırsızlığı” iddiasını ortaya atarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanı olduğu hükümeti aciz göstermek pahasına seçim sonuçlarına itirazı yöntemleştirdi.

Uzun sözün kısası AK Parti, kendi celladını kendi elleriyle büyüttü. Sayelerinde İmamoğlu’nu sadece CHP’li seçmen değil bütün Türkiye tanıyor.  

23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçimi, İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasında değil Trabzonlu Ekrem İmamoğlu ile Rizeli Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında geçti.

İstanbullular sadece Büyükşehir Belediye Başkanlarını değil, “Geleceğin cumhurbaşkanı”nı da oyladıklarını düşündüler ve bu niyetle sandığa gittiler.

Meşruiyetini, aldığı oya dayandıran Erdoğan’ın takipçi kitlesi seçimlerde, ülkeyi yönetmeyen, muhalefetin hile yaptığına inanan dünyada benzeri olmayan bir kitle olarak dünya siyasi tarihine geçme ironisini başardı. 

En kötüsü ne biliyor musunuz?  

Oy hırsızlığı” kapsama alanını genişletti ve çalmak eylemi bu kitlenin üzerine kara leke gibi yapıştı. 

AK Parti’nin “Beka” söylemi çerçevesinde terörle mücadeleyi merkeze alan kampanyası işe yaramadı… 

“Gönül belediyeciliği” çöktü. Halkın, tumturaklı ve sözde duygularını okşayan sloganlara itibar etmediği görüldü. TSK savaş uçakları, Kandil’deki PKK terör örgütünün kamplarını bombalarken Öcalan'ın HDP seçmenine “Tarafsızlık çağrısı”, “Kalburla su taşımak” gibi algılandı. 

AK Parti'nin İstanbul'da yaşayan Kürtleri, İmamoğlu'ndan uzak tutma konusundaki girişimi muhafazakâr demokrat (!) seçmen tarafından AK Parti’nin siciline işlendi. 

31 Mart seçimlerini “Ülkenin beka sorunu” üzerine kuran ve İmamoğlu ile ona destek verenleri “PKK ile işbirliği içinde olmak”la suçlayan parti yöneticilerinin, 20 Haziran'da Anadolu Ajansı aracılığıyla servis edilen “Öcalan’ın, HDP seçmenine tarafsızlık çağrısı yaptığına" ilişkin mesajına destek vermesi, AK Parti ve MHP seçmen tabanında tahmin edilemeyecek boyutta tepkiye yol açtı.

Seçmen, kendisini “salak” yerine koyan parti kurmaylarına kol saatini gösterdi…

Tunceli Üniversitesi'nde sosyoloji bölüm başkanı ve rektör danışmanı olarak görev yapan Doç. Dr. Ali Kemal Özcan’ın hangi resmi sıfatla İmralı’da Öcalanla görüştüğü bir kenara, terör örgütü liderinin postacılığını yapmasına nasıl izin veriliyor? 

Terör örgütleriyle iltisaklı oldukları (malum bankada hesap açtıkları, malum gazeteyi okudukları vb.) gerekçesiyle iş akitleri fesh edilen ve binlerce öğretim görevlisinin resen ihraç edildiği bir ülkede Doç. Dr. Ali Kemal Özcan nasıl oluyor da öz güven patlaması yaşıyor ve İmralı’nın yoluna düşüyor?

Kim ne derse Öcalan, Kürtlerin tarafsızlığını sağlayamadı İstanbul seçiminde AK Parti’ye itibar kaybı yaşattı! 

ABD, Türkiye’de "Siyaseti Yeniden Dizayn Operasyonu"nda Türk milliyetçilerine misyon yüklemek istiyor! 

-Svante E. Cornell

Amerikan Dış Politika Konseyi’nin Stockholm’deki Güvenlik ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü’nün kurucu ortağı olan Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü’nün müdürü ve JINSA’nın Gemunder Savunma ve Strateji Merkezi’nin Politika Danışmanı Svante E. Cornell, ABD’nin, Türk milliyetçilerini çok ihmal ettiğini, Türk milliyetçiliğinin yükselişinin burada durmayacağı varsayılırsa dirsek temasına geçmek için iyi bir zaman olabileceğini belirtiyor. 

Mümkün mü?

23 Haziran gecesi, seçim otobüsünden Beylikdüzü'nde büyük bir kalabalığa seslenen İmamoğlu’nun yanı başında kim vardı? İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu

İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu; “Buğra Kavuncu İl Başkanımın nezdinde bütün İYİ Parti teşkilatını milletvekillerimi kucaklıyorum, selamlıyorum.  Nitekim Hep birlikte daha güzel işler başaracağı Her şey çok güzel olacak.” sözleriyle teşekkür ettiği isim. 

İleri derecede Rusça, Kazakça ve İngilizce biliyor. 2016’dan günümüze BASF Türk Kimya CEO’su. İYİ Parti Genel İdare Kurulu üyesi ve İstanbul İl Başkanı.

Buğra Kavuncu'nun babası  Prof. Dr. Orhan Kavuncu, dayısı ise Alman istihbaratı BND ve ABD gizli servisi CIA ilişkilerini bizzat kendisi anlatan, halen içeride tutuklu bulunan Enver Altaylı

Amerikalılar, Milliyetçilik üzerinden Türkiye’ye yaklaşacak!

Svante E. Cornell’le bıraktığımız yerden devam edelim. Adı geçen şahıs, Avrasya'da, özellikle Güney Kafkasya'da, Türkiye ve Orta Asya'da politika ve güvenlik konularında uzmanlaşmış bir İsveçli araştırmacı.

Amerikan Dış Politika Konseyi  (AFPC) ile işbirliği içinde yürüttüğü Ortak Merkez olan Orta Asya-Kafkasya Enstitüsü ve İpek Yolu Çalışmaları Programının Araştırma Direktörü. 

Svante E. Cornell’e göre; Erdoğan ile milliyetçiler arasındaki gerilimler artarsa (-ki Öcalan’ın mektubu buna göreceli katkı verdi), Amerikan politikaları, teraziyi bir tarafın lehine çevirebilir. Erdoğan'ın İslamcı içgüdüleri, temel olarak Amerikan karşıtı olan bir dünya görüşüdür.

Ancak zayıflamış bir Erdoğan, Suriye ve Kürt meselesi de dahil olmak üzere, kısa vadede Amerikan ulusal güvenliği için önemli olan konularda uzlaşmaya daha istekli olabilir. 

Türkiye'nin milliyetçileri de Amerikan karşıtı görünebilir, ancak şikâyetleri ABD'nin Suriye'deki PKK ile uyumlu gruplara destek vermesi ve Amerika'nın Gülen'i barındırması gibi somut ve önemli konularla ilgili. 

Ne anladınız?

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete