Ayasofya Camii sevincine, “gölge” düşürülmeye çalışılıyor!..
Ayasofya Camii sevincine, “gölge” düşürülmeye çalışılıyor!..
- 29-07-2020 09:28
- 852
- 29-07-2020 09:28
- 852
Ayasofya Camii'nde, namaz kılınmaya başlandığı 24 Temmuz Cuma gününden itibaren büyük sevinç ve coşku yaşayan Müslümanlar, yılların hasretini dindirmek için akın akın camiye koşuyor, ibadetlerini yapıyorlar...
Bütün İslâm âlemi, 86 yıldır "müze" olarak kullanılan Ayasofya Camii'nde, yeniden namaz kılınmaya başlanmasıyla mutluluk yaşadı...
Ülkemiz Türkiye, için çok önemli olan Ayasofya Camii'nin yeniden ibadete açılmasıyla millî bağımsızlığımız da tescillendi... Kimse, Türkiye'nin iç işlerine karışmaya cesaret edemeyecek artık...
Ulusal alanda "söz"ü dinlenen, oyunları bozan "güç" haline gelen Türkiye, çoğu dünya ülkelerine yardım seferberliğiyle ihtiyaç sahiplerinin umudu oldu...
Ancak, sevince ortak olmak istemeyen, büyük coşkuyu hazmedemeyen bazı çevreler tarafından ise bu duruma "gölge" düşürülmeye çalışılıyor...
24 Temmuz'da, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif'inde eda edilen Cuma Namazı'nda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın okuduğu hutbeyi, dillerine dolayan çevreler, adeta linç kampanyasına giriştiler!..
Hutbe ile vaazı bile tam manasıyla bilemeyen, İslâmî değerlerle aralarına set koyan bir avuçluk "istemezük"çüler, feryâd-ı figan ederek, ellerine çok önemli bir olay geçmiş gibi, iki kelimeyi dört-beş gündür dillerine pelesenk ettiler...
İşte bu çevrelerin dillerine doladığı, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ı bir kaşık suda boğmak için; saldırırcasına günlerdir konu edilen hutbede geçen cümleler:
"Ayasofya, fethin nişanesi, Fatih’in emanetidir. Fatih Sultan Mehmed Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip mü'minlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar. Dolayısıyla o günden bugüne Ayasofya, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda ümmet-i Muhammed’in harim-i ismetidir."
Bu geçen cümlelerde,"Atatürk'den bahsediliyor", " O'na atıf var", "lanet O'na edilmiştir” şeklindeki hezeyanlarla, 24 Temmuz'dan bu tarafa Sayın Erbaş hedef tahtasına oturtuldu, gelen-geçen herkes atışta!..
Ne bu cümlelerin başında ve de sonunda, ne de hutbenin hiçbir yerinde bir ima olmadığı gibi, Atatürk'ün isimleri dahi geçmiyor. Böyle olduğu halde, nasıl "Atatürk'e lanet edilmiştir" hangi ifadede Atatürk var; o zaman ne diye Sayın Erbaş'a yükleniliyor?...
"Müze"ye dönüştüren kararname ise, tarihçiler tarafından tartışılıyorken; ortada hiçbir netlik yokken, nasıl oluyor da karanlıkta olan bir durumdan “nem" kaparak, "sen bunu kastettin, böyle demek istedin" gibi safsatalarla bir insanı suçluyorsunuz?
Siz önce, bayrağımızı yakan Yunanlılara, içi acıyan papazlara "Millî" duruşunuzu göstererek tepki verin(!)...
Kurtla kuzunun hikâyesini bilirsiniz. Bana bu olay onu hatırlattı, gelin tekrar bir bakalım; hikâye şöyle:
"Kurt susamış, su içmek için dereye gitmiş. Orada ne görsün, tam ağzına layık bir kuzu! Yanına gelmiş o anda kuzuya bir şey yapmayan kurt, suyunu içmeye başlamış, lâkin kuzuyu da büyük korku kaplamış...
Kuzunun suyunu içtiği bölgede bulunan kurt, kuzuya öfkeyle "neden suyumu bulandırıyorsun" diye çıkışmış.
Zavallı kuzucuk korkudan tir-tir titreyerek; "ama ben sizin aşağınızda bulunuyorum suyunuzu benim bulandırmam mümkün değil" demiş. Kurt doğruları biliyormuş da, bu doğrular işine gelmiyormuş. Üzerine yürümüş kuzucuğun.
"Onu bunu bilmiyorum” demiş canavar; “Bulandırıyorsun işte o denli. Hem dahası bile var. Sen bana geçen yıl küfretmiştin ya, hiç unutur muyum ben onu?"
Kuzucuk itiraz etmiş;
“Efendim ben geçen yıl yoktum ki. Daha bu yıl doğdum, emin olun!..”
Kurt bozulmuş ya belli etmemiş. “Sen değilsen kardeşindir ukala” demiş.
“Kardeşim yok ki küfretsin” demiş kuzu.
Kurt ısrar etmiş;
Seninkilerden biridir kesinlikle. Benden iyi mi bileceksin. İşiniz gücünüz benimle uğraşmak, çobanlarınız ve köpekleriniz anlattılar bana. Sana ve senin gibilere haddini bildirme zamanı artık geldi!..”
Kurt kapmış kuzuyu koşmuş ormana. Kuzucuğu gören olmamış bir daha..."
Amaç; "üzüm" yemek değil, bağcıyı dövmek.
Sayın Erbaş üzerinden İslâmi değerlere olan düşmanlıklarına devam ediyorlar...
Huylu, huyundan hiç vazgeçer mi?
*
TEBRİK
Dostlar, bu vesileyle Mübarek Kurban Bayramımızı içtenlikle tebrik eder, Cenab-ı Hakk'dan daha nice bayramlara; sağlık, sıhhat, afiyet, huzur,mutlu ve güven içerisinde kavuşmayı niyaz ederim…(Amin!..)
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com
Ayasofya Camii'nde, namaz kılınmaya başlandığı 24 Temmuz Cuma gününden itibaren büyük sevinç ve coşku yaşayan Müslümanlar, yılların hasretini dindirmek için akın akın camiye koşuyor, ibadetlerini yapıyorlar...
Bütün İslâm âlemi, 86 yıldır "müze" olarak kullanılan Ayasofya Camii'nde, yeniden namaz kılınmaya başlanmasıyla mutluluk yaşadı...
Ülkemiz Türkiye, için çok önemli olan Ayasofya Camii'nin yeniden ibadete açılmasıyla millî bağımsızlığımız da tescillendi... Kimse, Türkiye'nin iç işlerine karışmaya cesaret edemeyecek artık...
Ulusal alanda "söz"ü dinlenen, oyunları bozan "güç" haline gelen Türkiye, çoğu dünya ülkelerine yardım seferberliğiyle ihtiyaç sahiplerinin umudu oldu...
Ancak, sevince ortak olmak istemeyen, büyük coşkuyu hazmedemeyen bazı çevreler tarafından ise bu duruma "gölge" düşürülmeye çalışılıyor...
24 Temmuz'da, Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerif'inde eda edilen Cuma Namazı'nda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın okuduğu hutbeyi, dillerine dolayan çevreler, adeta linç kampanyasına giriştiler!..
Hutbe ile vaazı bile tam manasıyla bilemeyen, İslâmî değerlerle aralarına set koyan bir avuçluk "istemezük"çüler, feryâd-ı figan ederek, ellerine çok önemli bir olay geçmiş gibi, iki kelimeyi dört-beş gündür dillerine pelesenk ettiler...
İşte bu çevrelerin dillerine doladığı, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ı bir kaşık suda boğmak için; saldırırcasına günlerdir konu edilen hutbede geçen cümleler:
"Ayasofya, fethin nişanesi, Fatih’in emanetidir. Fatih Sultan Mehmed Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip mü'minlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır, dokunanı yakar; vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar. Dolayısıyla o günden bugüne Ayasofya, sadece ülkemizin değil, aynı zamanda ümmet-i Muhammed’in harim-i ismetidir."
Bu geçen cümlelerde,"Atatürk'den bahsediliyor", " O'na atıf var", "lanet O'na edilmiştir” şeklindeki hezeyanlarla, 24 Temmuz'dan bu tarafa Sayın Erbaş hedef tahtasına oturtuldu, gelen-geçen herkes atışta!..
Ne bu cümlelerin başında ve de sonunda, ne de hutbenin hiçbir yerinde bir ima olmadığı gibi, Atatürk'ün isimleri dahi geçmiyor. Böyle olduğu halde, nasıl "Atatürk'e lanet edilmiştir" hangi ifadede Atatürk var; o zaman ne diye Sayın Erbaş'a yükleniliyor?...
"Müze"ye dönüştüren kararname ise, tarihçiler tarafından tartışılıyorken; ortada hiçbir netlik yokken, nasıl oluyor da karanlıkta olan bir durumdan “nem" kaparak, "sen bunu kastettin, böyle demek istedin" gibi safsatalarla bir insanı suçluyorsunuz?
Siz önce, bayrağımızı yakan Yunanlılara, içi acıyan papazlara "Millî" duruşunuzu göstererek tepki verin(!)...
Kurtla kuzunun hikâyesini bilirsiniz. Bana bu olay onu hatırlattı, gelin tekrar bir bakalım; hikâye şöyle:
"Kurt susamış, su içmek için dereye gitmiş. Orada ne görsün, tam ağzına layık bir kuzu! Yanına gelmiş o anda kuzuya bir şey yapmayan kurt, suyunu içmeye başlamış, lâkin kuzuyu da büyük korku kaplamış...
Kuzunun suyunu içtiği bölgede bulunan kurt, kuzuya öfkeyle "neden suyumu bulandırıyorsun" diye çıkışmış.
Zavallı kuzucuk korkudan tir-tir titreyerek; "ama ben sizin aşağınızda bulunuyorum suyunuzu benim bulandırmam mümkün değil" demiş. Kurt doğruları biliyormuş da, bu doğrular işine gelmiyormuş. Üzerine yürümüş kuzucuğun.
"Onu bunu bilmiyorum” demiş canavar; “Bulandırıyorsun işte o denli. Hem dahası bile var. Sen bana geçen yıl küfretmiştin ya, hiç unutur muyum ben onu?"
Kuzucuk itiraz etmiş;
“Efendim ben geçen yıl yoktum ki. Daha bu yıl doğdum, emin olun!..”
Kurt bozulmuş ya belli etmemiş. “Sen değilsen kardeşindir ukala” demiş.
“Kardeşim yok ki küfretsin” demiş kuzu.
Kurt ısrar etmiş;
Seninkilerden biridir kesinlikle. Benden iyi mi bileceksin. İşiniz gücünüz benimle uğraşmak, çobanlarınız ve köpekleriniz anlattılar bana. Sana ve senin gibilere haddini bildirme zamanı artık geldi!..”
Kurt kapmış kuzuyu koşmuş ormana. Kuzucuğu gören olmamış bir daha..."
Amaç; "üzüm" yemek değil, bağcıyı dövmek.
Sayın Erbaş üzerinden İslâmi değerlere olan düşmanlıklarına devam ediyorlar...
Huylu, huyundan hiç vazgeçer mi?
*
TEBRİK
Dostlar, bu vesileyle Mübarek Kurban Bayramımızı içtenlikle tebrik eder, Cenab-ı Hakk'dan daha nice bayramlara; sağlık, sıhhat, afiyet, huzur,mutlu ve güven içerisinde kavuşmayı niyaz ederim…(Amin!..)
.
Osman Ovacıklı, dikGAZETE.com