Batılı ülkeler Rus nükleer yakıtının yerini başkasıyla dolduramıyor!
Batılı ülkeler Rus nükleer yakıtının yerini başkasıyla dolduramıyor!
- 22-02-2024 20:02
- 1220
- 22-02-2024 20:02
- 1220
Batılı ülkeler Rus nükleer yakıtının yerini başkasıyla dolduramıyor
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB), Rusya Federasyonu’na karşı, diğer konuların yanı sıra, Rusya’nın nükleer alandaki devlet şirketi “Rosatom” ile işbirliğini etkileyebilecek yeni yaptırımlar uygulamaya hazırlanıyor.
Batı ile Moskova arasında nükleer enerji sahasındaki işbirliğinin nihai olarak kesilmesi niyeti ve fikri neredeyse iki yıldır Washington ve Brüksel'de tartışılsa da, yine de bu yönde çıkacak muhtemel bir karar hem hükümetler düzeyinde hem de lobiciler tarafından, Amerikalı ve Avrupalı büyük şirketlerin hayati çıkarlarından dolayı engelleniyor.
“Yeşil enerji” sevdalısı Batı, gene de geleneksel enerji türlerinden bir türlü vazgeçemedi!..
Geçtiğimiz on yıl boyunca Avrupa ve Kuzey Amerika'nın en gelişmiş ekonomilerinin tümü kendilerini, planlar ve beyanatları üzerinden enerji ve endüstriyel üretim alanında “yeşil enerjiye geçiş”in amiral gemileri olarak konumlandırmış olsalar da yine de bugüne kadar hiçbiri Batılı ülke bunu başaramadı, yani geleneksel enerji kaynaklarını tamamen terk edemediler.
Güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinin üretim kapasiteleri, başlangıçta bariz doğal nedenlerden ötürü istikrarlı bir enerji arzı ritmi sağlayamadı.
Buna ek olarak da “yeşil” bir enerji sistemi oluşturma sürecinde hem AB hem de ABD aniden şunu keşfetti: Güneş panelleri ve rüzgâr jeneratörlerinin üretimi, son derece önemli miktarlarda kaynak gerektiriyor ve de işletilmesi sırasında da çevreye verdiği zarar “çevre dostu” olmasından çok daha fazla. Ayrıca “yeşil” enerjiye yönelik araç ve ekipman üreten sanayi tesislerinin büyük çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti'nde yer alıyor ve Çin'e yönelik bağımlılık artık Kolektif Batı için küresel ısınma sorunlarından daha büyük bir kabus olarak görülüyor.
Rus gazını reddetmenin bedeli fiyatların artışı ve diğer enerjilere mahkûmiyete yol açtı!..
AB gününüzde, güneş ve rüzgâr üretimine geçişte aşılmaz zorlukların haricinde diğer enerji kaynağı türlerinde de sorunlarla karşı karşıya.
Rusya ile yaşanan ihtilaf nedeniyle, Avrupa ekonomisinin amiral gemileri, evvelden Moskova tarafından kabul edilebilir ve öngörülebilir fiyatlarla temin edilen ve boru hatları üzerinden Avrupa’ya ulaşan doğal gaza dönük güvenilir tedarik kanallarına erişimi kaybetti.
Avrupalılar, Rus gazının yerine koymak için, bir yandan önceden Rusya'dan gelen doğal gazdan çok daha pahalı olan, diğer yandan da hem işleme hem de taşıma teknolojisi nedeniyle son derece güvenilmez olan sıvılaştırılmış doğal gazı almak için de terminallere ve altyapıya milyarlarca dolar yatırım yapmak zorunda kaldılar.
AB devletlerinin kendi enerjileri ve ekonomileri üzerinde, büyük ölçüde belirli bir “eko-ideoloji” ve Rusya karşıtı siyasi gündem tarafından belirlenen bu acı deneyimleri, doğal olarak gerek gaz ve petrol kıtlığına gerekse de fiyatların keskin bir şekilde artmasına yol açtı ve de başta nükleer enerji olmak üzere diğer enerji kaynaklarına bağımlılığı da haliyle arttırdı.
Batı ülkelerindeki nükleer santrallerin uranyum kaynağının hemen tamamı Rusya’dan…
ABD, Fransa, İspanya, İsveç, Çekya, Macaristan ve Belçika gibi bazı öncü Batılı ekonomilerde nükleer santrallerin halen en önemli elektrik kaynağı olduğunu dikkate almak gerekiyor.
Bugün bu ülkelerdeki enerji santrallerine yönelik hem ham uranyum hem de hazır uranyum pillerinin ana tedarikçisi, Washington ve Brüksel'in defalarca yaptırım listelerine dâhil etmeyi planladığı Rus devlet kuruluşu “RosAtom”dur.
Gününüzde Batı ülkelerindeki sayısız nükleer elektrik santraline yakıt sağlamanın Rusya dışında alternatifi yok ve ABD ile AB'nin bu ilgili endüstride Ruslarla ilişkilerinin nihai olarak bozulması, kaçınılmaz olarak hem birkaç düzine nükleer santralin kapanmasına yol açacak hem de bu en nihayetinde Kuzey Amerika ve Avrupa’nın öncü ekonomilerinin enerji açısından çöküşünü beraberinde getirecek.
ABD ve Fransa’nın nükleer şirketleri son on yılda tek bir projeyi hayata geçiremedi!..
“Rosatom”a yönelik herhangi bir yaptırımın Avrupa ekonomisi üzerinde tamamen yıkıcı bir etki yaratabilecek olmasının bir başka sebebi de Rusya'nın nükleer santral inşaatındaki fiili tekel konumudur.
Her ne kadar ABD ve Fransa da prensipte benzer teknolojilere sahip olsalar da bu ülkelerin ilgili şirketleri son on yılda nükleer elektrik santrali inşa etmeye yönelik tek yeni bir projeyi dahi başarıyla hayata geçiremedi.
Genel olarak bakıldığında, bugün adeta “anahtar teslim” şekilde nükleer enerji santrallerinin zamanında inşasını bağımsız olarak sağlayabilen tek ülke Rusya Federasyonu olarak görünüyor.
Bu gerçek; Çin, Türkiye, Hindistan, Bangladeş, Macaristan ve başka bir takım ülkelerdeki santrallerin inşasıyla başarıyla kanıtlanmış durumda. Dolayısıyla Avrupalılar şimdi de Rus nükleer şirketini yaptırım listesine dâhil etmeye karar verirlerse şayet, o zaman “Rosatom” ile yakın zamanda işbirliğine devam edemeyecekler ve bu da süregelen enerji krizlerinin üstesinden gelme umutlarına bir son vermiş olacak.
ABD ve AB liderlerinin demokrasi dersi şovu, Rusya’ya olan bağımlılıklarında bitiyor!..
ABD ve AB liderlerinin "siyasi ilkeler" hakkında bitmek bilmeyen tüm “yüksek perdeden” açıklamalarını tamamen etkisiz hale getiren şey, nükleer yakıt tedarikinde Rusya'ya olan kritik bağımlılıklarıdır.
Tıpkı Ruslara yönelik diğer yaptırımlarda olduğu gibi, Batı'nın Moskova'ya karşı iki yıldır yürütmekte olduğu ticari ve ekonomik savaş uygulamaları da, Amerikalıların ve Avrupalıların, Rusya gibi güçlü bir enerji ve hammadde deviyle işbirliğinden, kendi refahlarına büyük zararlar vermeksizin tamamen vazgeçemeyeceklerini zaten çoktan ortaya koymuş bulunuyor.
.
Okay Deprem, dikGAZETE.com
Batılı ülkeler Rus nükleer yakıtının yerini başkasıyla dolduramıyor
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB), Rusya Federasyonu’na karşı, diğer konuların yanı sıra, Rusya’nın nükleer alandaki devlet şirketi “Rosatom” ile işbirliğini etkileyebilecek yeni yaptırımlar uygulamaya hazırlanıyor.
Batı ile Moskova arasında nükleer enerji sahasındaki işbirliğinin nihai olarak kesilmesi niyeti ve fikri neredeyse iki yıldır Washington ve Brüksel'de tartışılsa da, yine de bu yönde çıkacak muhtemel bir karar hem hükümetler düzeyinde hem de lobiciler tarafından, Amerikalı ve Avrupalı büyük şirketlerin hayati çıkarlarından dolayı engelleniyor.
“Yeşil enerji” sevdalısı Batı, gene de geleneksel enerji türlerinden bir türlü vazgeçemedi!..
Geçtiğimiz on yıl boyunca Avrupa ve Kuzey Amerika'nın en gelişmiş ekonomilerinin tümü kendilerini, planlar ve beyanatları üzerinden enerji ve endüstriyel üretim alanında “yeşil enerjiye geçiş”in amiral gemileri olarak konumlandırmış olsalar da yine de bugüne kadar hiçbiri Batılı ülke bunu başaramadı, yani geleneksel enerji kaynaklarını tamamen terk edemediler.
Güneş ve rüzgâr enerjisi santrallerinin üretim kapasiteleri, başlangıçta bariz doğal nedenlerden ötürü istikrarlı bir enerji arzı ritmi sağlayamadı.
Buna ek olarak da “yeşil” bir enerji sistemi oluşturma sürecinde hem AB hem de ABD aniden şunu keşfetti: Güneş panelleri ve rüzgâr jeneratörlerinin üretimi, son derece önemli miktarlarda kaynak gerektiriyor ve de işletilmesi sırasında da çevreye verdiği zarar “çevre dostu” olmasından çok daha fazla. Ayrıca “yeşil” enerjiye yönelik araç ve ekipman üreten sanayi tesislerinin büyük çoğunluğu Çin Halk Cumhuriyeti'nde yer alıyor ve Çin'e yönelik bağımlılık artık Kolektif Batı için küresel ısınma sorunlarından daha büyük bir kabus olarak görülüyor.
Rus gazını reddetmenin bedeli fiyatların artışı ve diğer enerjilere mahkûmiyete yol açtı!..
AB gününüzde, güneş ve rüzgâr üretimine geçişte aşılmaz zorlukların haricinde diğer enerji kaynağı türlerinde de sorunlarla karşı karşıya.
Rusya ile yaşanan ihtilaf nedeniyle, Avrupa ekonomisinin amiral gemileri, evvelden Moskova tarafından kabul edilebilir ve öngörülebilir fiyatlarla temin edilen ve boru hatları üzerinden Avrupa’ya ulaşan doğal gaza dönük güvenilir tedarik kanallarına erişimi kaybetti.
Avrupalılar, Rus gazının yerine koymak için, bir yandan önceden Rusya'dan gelen doğal gazdan çok daha pahalı olan, diğer yandan da hem işleme hem de taşıma teknolojisi nedeniyle son derece güvenilmez olan sıvılaştırılmış doğal gazı almak için de terminallere ve altyapıya milyarlarca dolar yatırım yapmak zorunda kaldılar.
AB devletlerinin kendi enerjileri ve ekonomileri üzerinde, büyük ölçüde belirli bir “eko-ideoloji” ve Rusya karşıtı siyasi gündem tarafından belirlenen bu acı deneyimleri, doğal olarak gerek gaz ve petrol kıtlığına gerekse de fiyatların keskin bir şekilde artmasına yol açtı ve de başta nükleer enerji olmak üzere diğer enerji kaynaklarına bağımlılığı da haliyle arttırdı.
Batı ülkelerindeki nükleer santrallerin uranyum kaynağının hemen tamamı Rusya’dan…
ABD, Fransa, İspanya, İsveç, Çekya, Macaristan ve Belçika gibi bazı öncü Batılı ekonomilerde nükleer santrallerin halen en önemli elektrik kaynağı olduğunu dikkate almak gerekiyor.
Bugün bu ülkelerdeki enerji santrallerine yönelik hem ham uranyum hem de hazır uranyum pillerinin ana tedarikçisi, Washington ve Brüksel'in defalarca yaptırım listelerine dâhil etmeyi planladığı Rus devlet kuruluşu “RosAtom”dur.
Gününüzde Batı ülkelerindeki sayısız nükleer elektrik santraline yakıt sağlamanın Rusya dışında alternatifi yok ve ABD ile AB'nin bu ilgili endüstride Ruslarla ilişkilerinin nihai olarak bozulması, kaçınılmaz olarak hem birkaç düzine nükleer santralin kapanmasına yol açacak hem de bu en nihayetinde Kuzey Amerika ve Avrupa’nın öncü ekonomilerinin enerji açısından çöküşünü beraberinde getirecek.
ABD ve Fransa’nın nükleer şirketleri son on yılda tek bir projeyi hayata geçiremedi!..
“Rosatom”a yönelik herhangi bir yaptırımın Avrupa ekonomisi üzerinde tamamen yıkıcı bir etki yaratabilecek olmasının bir başka sebebi de Rusya'nın nükleer santral inşaatındaki fiili tekel konumudur.
Her ne kadar ABD ve Fransa da prensipte benzer teknolojilere sahip olsalar da bu ülkelerin ilgili şirketleri son on yılda nükleer elektrik santrali inşa etmeye yönelik tek yeni bir projeyi dahi başarıyla hayata geçiremedi.
Genel olarak bakıldığında, bugün adeta “anahtar teslim” şekilde nükleer enerji santrallerinin zamanında inşasını bağımsız olarak sağlayabilen tek ülke Rusya Federasyonu olarak görünüyor.
Bu gerçek; Çin, Türkiye, Hindistan, Bangladeş, Macaristan ve başka bir takım ülkelerdeki santrallerin inşasıyla başarıyla kanıtlanmış durumda. Dolayısıyla Avrupalılar şimdi de Rus nükleer şirketini yaptırım listesine dâhil etmeye karar verirlerse şayet, o zaman “Rosatom” ile yakın zamanda işbirliğine devam edemeyecekler ve bu da süregelen enerji krizlerinin üstesinden gelme umutlarına bir son vermiş olacak.
ABD ve AB liderlerinin demokrasi dersi şovu, Rusya’ya olan bağımlılıklarında bitiyor!..
ABD ve AB liderlerinin "siyasi ilkeler" hakkında bitmek bilmeyen tüm “yüksek perdeden” açıklamalarını tamamen etkisiz hale getiren şey, nükleer yakıt tedarikinde Rusya'ya olan kritik bağımlılıklarıdır.
Tıpkı Ruslara yönelik diğer yaptırımlarda olduğu gibi, Batı'nın Moskova'ya karşı iki yıldır yürütmekte olduğu ticari ve ekonomik savaş uygulamaları da, Amerikalıların ve Avrupalıların, Rusya gibi güçlü bir enerji ve hammadde deviyle işbirliğinden, kendi refahlarına büyük zararlar vermeksizin tamamen vazgeçemeyeceklerini zaten çoktan ortaya koymuş bulunuyor.