Bir çocuğun istismar öyküsü ve ötesi
Bir çocuğun istismar öyküsü ve ötesi
- 11-12-2022 01:11
- 6799
- 11-12-2022 01:11
- 6799
Altı yaşında bir çocuğun cinsel istismarı ithamı ile tüm Türkiye sarsıldı veya sarsılmış olması gerekir. Olay, bir dini cemaat içinde yaşanmış olduğu için, doğal olarak tekil bir örnek olmaktan öte tartışma konusu oldu.
Çocuğun ailesi, geçmişte bu istismara uğradığı için dava açan mağdurun, gerçeği ifade etmediği yönünde beyanatta bulundu, ancak mağdurun 14 yaşında hastane kaydı bulunduğu için en azından bu yaşta veya daha önce zorla ‘evlendirilmiş’ olduğu açık.
Böylesi bir dava konusunda, eldeki bilgiler bu tür olayların lanetlenmesi için yeterli iken, cemaat çevreleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olayın hemen ardından açıklama yapmakta tereddüt etmiş olması büyük bir problemdir.
Dahası, iktidar yanlısı medyanın bu olayı velev ki itham düzeyinde olsun geçiştirmeye çalışmış olması izah edilebilir bir durum değildir.
“Tekil olaylar vesile edilerek din ve ‘dindar’ çevrelerin karalanmasına karşı tepki”, bu tavrın gerekçesi olamaz.
Bu çevreler, böyle korkunç bir konuda en ufak bir kuşku karşısında dahi, en sert tepkiyi vermekte bu denli tereddüt ettiği sürece, bu tür olayların tekil olaylar olarak algılanmaması kaçınılmazdır.
Kaldı ki, aynı çevreler daha önce istismar vakaları konusunda benzer bir tavır gösterdiler.
Bu olaylar üzerinden iktidara yöneltilen suçlamalar da aynı çerçevede anlaşılabilir.
İşin içinde din, kendine dindar diyen çevreler, kurumlar olunca, bu tür olayları ört bas etme, cemaatlere toz kondurmama tavrı, doğal olarak iktidar partisini töhmet altına sokuyor. Sonra da bu tür olaylar ‘siyasileştirilmemeli’ deniliyor, oysa belli çevreler, kurumlar siyasi koruma görüyorsa, bu tür olaylar da doğal olarak siyasallaşır, bu noktada yadırganacak hiçbir şey yok.
Diğer taraftan, bu vesile ile pedofili, küçük yaşta ve zorla evlendirme konularını tekrar tartışmaya açmakta fayda var.
Öncelikle, daha önce gündeme gelen vakıfların Kur’an kurslarında istismar, hiçbir şekilde göz ardı edilecek meseleler olmadığı gibi, dünyanın her yerinde gerek dini kurumlar gerekse onun dışında kalan çocuklara yakın mesleklerin, pedofil, istismar suçluları tarafından kullandığını biliyoruz.
O nedenle, bu tür kurum ve çevrelerin fazladan denetlenmesi gerekiyor.
“Asıl hedeflenen hafızlık ve Kur’an eğitimi” diyerek konuyu savsaklamak yerine, küçük yaşta çocuklara yönelik eğitim iddiasında olan her girişimin, aynı zamanda çocuk istismarı tehdidine daha açık alanlar olduğunun teslim edilmesi gerekir.
Bu konuda, iktidar partisinin tutumu, bu denli önemli bir konuda toplumsal ve siyasal mutabakat sağlanmasını engelliyor.
Dahası, ‘dini’ kisve altında yapılan her tür istismara, herkesten önce kendine dindar diyen çevrelerin tepki göstermesi beklenir, zira olay, ne kadar tekil olursa olsun işin içinde dini kisveli bir kurum veya bir kişi varsa din, toptan töhmet altına sokulmuş olur.
Diğer taraftan, iki binli yıllara kadar, Türkiye’de pedofili konusu tartışılan ve cezai müeyyidesi ağırlaştırılmış bir konu değildi. Bunun nedeni, özellikle kırsal kesimde yapılan erken evlilikler ile pedofilinin aynı çerçevede değerlendirilmesi idi. 14-15 yaşında kaçarak evlenmiş bir çift söz konusu olduğunda, erkek hapse atılıyordu ve bu da bu birleşmelerden doğan çocukların ve kadının mağduriyetine neden oluyordu.
Daha sonra, bildiğim kadarıyla pedofili bir suç olarak tanımlandı. Ancak, halihazırda bu konudaki kafa karışıklığı devam ediyor.
Şöyle ki; erken yaşta evlenme ile evliliğe zorlama ve tecavüz arasındaki farkı gözden geldiğimizde, 17 yaşındaki bir kıza tecavüz veya evliliğe zorlama ile, 19 yaşındaki birinin aynı şeye maruz kalması arasına kalın çizgi çekmekten başka bir şey yapmamış oluyoruz.
Müslüman veya değil, modern öncesi toplumlarda evlilik yaşının buluğ çağı ile belirlenmesi, bugün kabul edilebilir bir şey değil. Tüm toplumlarda, modern dönem itibarıyla kültürel kabul de hukuki düzenleme de bu yönde değişti.
Ancak diğer taraftan, altmışlı yıllarda yükselen cinsel özgürlük hareketi, evlilik öncesi cinsellikten uzak durma normunu sorguladığı ölçüde, cinsel deneyim yaşı tekrar düşmeye başladı.
O nedenle, daha önce hukuki olarak reşit olmak ve dolayısı ile cinsel ilişkide ‘rıza’ yaşı yaşının 18 olması sorun olmaya başladı. O nedenle, bugün pek çok Batı ülkesinde rıza yaşı 16’ya düşürüldü. Yani, bu yaştaki bir birliktelik, zorlamaya dair kanıt yoksa, suç ve tecavüz sayılmıyor.
Diğer taraftan, yine aynı süreçte ‘tecavüz’ün evlilikten bağımsız olarak daha geniş bir çerçevede tanımlanması gerekti; bir yandan evlilik içi zorlamanın ‘evlilik içi tecavüz’ olarak tanımlanması ve cezalandırılması söz konusu oldu. Bu son derece, önemli bir gelişme, zira, geldiğimiz noktada sorunun ‘zorlama yolu ile cinsellik’ olduğunun altı çizilmiş oldu.
Ancak, hâlen erken evlilik ve cinsel deneyimle tanışma konusundaki genel kabuller birbiri ile çelişkili olmaya devam ediyor.
Bir yandan, cinsel özgürlük adına 18 yaş altında cinsel ilişkiyi normatif ve hukuki açıdan sakıncalı görmek mümkün olmazken, diğer taraftan karşılıklı rıza ile de olsa 18 yaş altı evliliği ‘çocuk istismarı’ olarak tanımlamak mümkün değil.
Nitekim, cinsellikle tanışma yaşı 11’e kadar düşmüş Batı toplumlarında, belli bir yaşın altında cinsel deneyimi ayıplamak ve yasaklamak cinsel özgürlük adına kabul edilemez sayılırken diğer taraftan, 15 yaşında evliliği çocuk istismarı olarak tanımlamak ciddi bir sorun hâline geliyor.
Bu noktada, konu dini kabullerin ötesinde bir çelişki oluşturuyor.
Öncelikle, 18 yaşın altında çocuk sahibi olan ‘bekar anneler’in mağduriyetleri hesaba katılmıyor.
Bu, sinsi bir evlilik dayatması diyorsanız, evlilik zorunluğuna bağlı kalmaksızın, sorun “babanın çocuğuna karşı sorumluluğu” anlayışına dayalı müeyyideler ile kısmen çözülebilir; yeter ki, modern/post modern ön kabullerin çelişkileri ile yüzleşebilelim.
‘Zorla evlilik’lerin, sonuna kadar karşısında durmak tereddüt gerektirecek bir konu değil, olamaz.
Buna karşın, sadece Batı toplumlarında ve kırsal kesimde değil, dünyanın her yerinde ve şehir ortamında da cinsel deneyim yaşı düşüyor. Müslüman muhafazakar, dindar çevrelerde de, erken yaşta ‘cinsellikten kaçınma’ şeklinde telkinlerin, toplumsal karşılığı olmuyor.
Bu durumda, bu çevrelerin kabul edebileceği çözüm 18 yaş altı evliliğin mümkün olmasıdır.
Bu konuyu zorla evlilik konusundan ayrı bir çerçevede düşünmek zorundayız.
Yoksa, liberal kültürün on sekiz yaşının altında cinselliği kabul ederken, erken evliliği kabul edilmez saymasını, bırakın sofu, dindar olanları, sıradan muhafazakâr insanlara anlatmak mümkün değildir.
Umarım, bazı yazılarımda olduğu gibi bu yazım karşısında, yazının mahiyetini tartışmak yerine yazanı kısa yoldan karalamak yolu seçilerek, ‘çocuk evliliğini savunmak’ gibi feci bir şey ile itham edilmem.
Sadece, bu konunun çetrefilliğinin hakkı verilmezse, söylediklerimizin toplumsal ikna gücü azalır kaygısı ile bunları yazıyorum.
Ayrıca, biz hâlen liberal olduğunu söyleyenlerin dahi, cinsel konularda kolaylıkla muhafazakâr tutum sergileyebildiği bir toplumda yaşıyoruz.
O nedenle, 18 yaşın altındakileri ‘çocuk’ olarak tanımlarken, püriten cinsellikten sakınma varsayımından hareket ediyoruz.
“Kızların okumak yerine evlendirildiği” söylenirken, çoğunlukla okumakla cinsel deneyimi karşıt olarak tanımlıyoruz, oysa bu çağda bu varsayım, toplumsal gerçeklerin çok gerisinde kalmış durumda.
Tüm bunları, feci bir olaya ilişkin olarak başladığım bir yazıda ifade etmek istemezdim, ama konunun geldiği nokta itibarı ile bu konuların çok boyutlu olarak tartışılması gerektiğini düşündüm, umarım yanlış anlaşılmaz.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
Altı yaşında bir çocuğun cinsel istismarı ithamı ile tüm Türkiye sarsıldı veya sarsılmış olması gerekir. Olay, bir dini cemaat içinde yaşanmış olduğu için, doğal olarak tekil bir örnek olmaktan öte tartışma konusu oldu.
Çocuğun ailesi, geçmişte bu istismara uğradığı için dava açan mağdurun, gerçeği ifade etmediği yönünde beyanatta bulundu, ancak mağdurun 14 yaşında hastane kaydı bulunduğu için en azından bu yaşta veya daha önce zorla ‘evlendirilmiş’ olduğu açık.
Böylesi bir dava konusunda, eldeki bilgiler bu tür olayların lanetlenmesi için yeterli iken, cemaat çevreleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın olayın hemen ardından açıklama yapmakta tereddüt etmiş olması büyük bir problemdir.
Dahası, iktidar yanlısı medyanın bu olayı velev ki itham düzeyinde olsun geçiştirmeye çalışmış olması izah edilebilir bir durum değildir.
“Tekil olaylar vesile edilerek din ve ‘dindar’ çevrelerin karalanmasına karşı tepki”, bu tavrın gerekçesi olamaz.
Bu çevreler, böyle korkunç bir konuda en ufak bir kuşku karşısında dahi, en sert tepkiyi vermekte bu denli tereddüt ettiği sürece, bu tür olayların tekil olaylar olarak algılanmaması kaçınılmazdır.
Kaldı ki, aynı çevreler daha önce istismar vakaları konusunda benzer bir tavır gösterdiler.
Bu olaylar üzerinden iktidara yöneltilen suçlamalar da aynı çerçevede anlaşılabilir.
İşin içinde din, kendine dindar diyen çevreler, kurumlar olunca, bu tür olayları ört bas etme, cemaatlere toz kondurmama tavrı, doğal olarak iktidar partisini töhmet altına sokuyor. Sonra da bu tür olaylar ‘siyasileştirilmemeli’ deniliyor, oysa belli çevreler, kurumlar siyasi koruma görüyorsa, bu tür olaylar da doğal olarak siyasallaşır, bu noktada yadırganacak hiçbir şey yok.
Diğer taraftan, bu vesile ile pedofili, küçük yaşta ve zorla evlendirme konularını tekrar tartışmaya açmakta fayda var.
Öncelikle, daha önce gündeme gelen vakıfların Kur’an kurslarında istismar, hiçbir şekilde göz ardı edilecek meseleler olmadığı gibi, dünyanın her yerinde gerek dini kurumlar gerekse onun dışında kalan çocuklara yakın mesleklerin, pedofil, istismar suçluları tarafından kullandığını biliyoruz.
O nedenle, bu tür kurum ve çevrelerin fazladan denetlenmesi gerekiyor.
“Asıl hedeflenen hafızlık ve Kur’an eğitimi” diyerek konuyu savsaklamak yerine, küçük yaşta çocuklara yönelik eğitim iddiasında olan her girişimin, aynı zamanda çocuk istismarı tehdidine daha açık alanlar olduğunun teslim edilmesi gerekir.
Bu konuda, iktidar partisinin tutumu, bu denli önemli bir konuda toplumsal ve siyasal mutabakat sağlanmasını engelliyor.
Dahası, ‘dini’ kisve altında yapılan her tür istismara, herkesten önce kendine dindar diyen çevrelerin tepki göstermesi beklenir, zira olay, ne kadar tekil olursa olsun işin içinde dini kisveli bir kurum veya bir kişi varsa din, toptan töhmet altına sokulmuş olur.
Diğer taraftan, iki binli yıllara kadar, Türkiye’de pedofili konusu tartışılan ve cezai müeyyidesi ağırlaştırılmış bir konu değildi. Bunun nedeni, özellikle kırsal kesimde yapılan erken evlilikler ile pedofilinin aynı çerçevede değerlendirilmesi idi. 14-15 yaşında kaçarak evlenmiş bir çift söz konusu olduğunda, erkek hapse atılıyordu ve bu da bu birleşmelerden doğan çocukların ve kadının mağduriyetine neden oluyordu.
Daha sonra, bildiğim kadarıyla pedofili bir suç olarak tanımlandı. Ancak, halihazırda bu konudaki kafa karışıklığı devam ediyor.
Şöyle ki; erken yaşta evlenme ile evliliğe zorlama ve tecavüz arasındaki farkı gözden geldiğimizde, 17 yaşındaki bir kıza tecavüz veya evliliğe zorlama ile, 19 yaşındaki birinin aynı şeye maruz kalması arasına kalın çizgi çekmekten başka bir şey yapmamış oluyoruz.
Müslüman veya değil, modern öncesi toplumlarda evlilik yaşının buluğ çağı ile belirlenmesi, bugün kabul edilebilir bir şey değil. Tüm toplumlarda, modern dönem itibarıyla kültürel kabul de hukuki düzenleme de bu yönde değişti.
Ancak diğer taraftan, altmışlı yıllarda yükselen cinsel özgürlük hareketi, evlilik öncesi cinsellikten uzak durma normunu sorguladığı ölçüde, cinsel deneyim yaşı tekrar düşmeye başladı.
O nedenle, daha önce hukuki olarak reşit olmak ve dolayısı ile cinsel ilişkide ‘rıza’ yaşı yaşının 18 olması sorun olmaya başladı. O nedenle, bugün pek çok Batı ülkesinde rıza yaşı 16’ya düşürüldü. Yani, bu yaştaki bir birliktelik, zorlamaya dair kanıt yoksa, suç ve tecavüz sayılmıyor.
Diğer taraftan, yine aynı süreçte ‘tecavüz’ün evlilikten bağımsız olarak daha geniş bir çerçevede tanımlanması gerekti; bir yandan evlilik içi zorlamanın ‘evlilik içi tecavüz’ olarak tanımlanması ve cezalandırılması söz konusu oldu. Bu son derece, önemli bir gelişme, zira, geldiğimiz noktada sorunun ‘zorlama yolu ile cinsellik’ olduğunun altı çizilmiş oldu.
Ancak, hâlen erken evlilik ve cinsel deneyimle tanışma konusundaki genel kabuller birbiri ile çelişkili olmaya devam ediyor.
Bir yandan, cinsel özgürlük adına 18 yaş altında cinsel ilişkiyi normatif ve hukuki açıdan sakıncalı görmek mümkün olmazken, diğer taraftan karşılıklı rıza ile de olsa 18 yaş altı evliliği ‘çocuk istismarı’ olarak tanımlamak mümkün değil.
Nitekim, cinsellikle tanışma yaşı 11’e kadar düşmüş Batı toplumlarında, belli bir yaşın altında cinsel deneyimi ayıplamak ve yasaklamak cinsel özgürlük adına kabul edilemez sayılırken diğer taraftan, 15 yaşında evliliği çocuk istismarı olarak tanımlamak ciddi bir sorun hâline geliyor.
Bu noktada, konu dini kabullerin ötesinde bir çelişki oluşturuyor.
Öncelikle, 18 yaşın altında çocuk sahibi olan ‘bekar anneler’in mağduriyetleri hesaba katılmıyor.
Bu, sinsi bir evlilik dayatması diyorsanız, evlilik zorunluğuna bağlı kalmaksızın, sorun “babanın çocuğuna karşı sorumluluğu” anlayışına dayalı müeyyideler ile kısmen çözülebilir; yeter ki, modern/post modern ön kabullerin çelişkileri ile yüzleşebilelim.
‘Zorla evlilik’lerin, sonuna kadar karşısında durmak tereddüt gerektirecek bir konu değil, olamaz.
Buna karşın, sadece Batı toplumlarında ve kırsal kesimde değil, dünyanın her yerinde ve şehir ortamında da cinsel deneyim yaşı düşüyor. Müslüman muhafazakar, dindar çevrelerde de, erken yaşta ‘cinsellikten kaçınma’ şeklinde telkinlerin, toplumsal karşılığı olmuyor.
Bu durumda, bu çevrelerin kabul edebileceği çözüm 18 yaş altı evliliğin mümkün olmasıdır.
Bu konuyu zorla evlilik konusundan ayrı bir çerçevede düşünmek zorundayız.
Yoksa, liberal kültürün on sekiz yaşının altında cinselliği kabul ederken, erken evliliği kabul edilmez saymasını, bırakın sofu, dindar olanları, sıradan muhafazakâr insanlara anlatmak mümkün değildir.
Umarım, bazı yazılarımda olduğu gibi bu yazım karşısında, yazının mahiyetini tartışmak yerine yazanı kısa yoldan karalamak yolu seçilerek, ‘çocuk evliliğini savunmak’ gibi feci bir şey ile itham edilmem.
Sadece, bu konunun çetrefilliğinin hakkı verilmezse, söylediklerimizin toplumsal ikna gücü azalır kaygısı ile bunları yazıyorum.
Ayrıca, biz hâlen liberal olduğunu söyleyenlerin dahi, cinsel konularda kolaylıkla muhafazakâr tutum sergileyebildiği bir toplumda yaşıyoruz.
O nedenle, 18 yaşın altındakileri ‘çocuk’ olarak tanımlarken, püriten cinsellikten sakınma varsayımından hareket ediyoruz.
“Kızların okumak yerine evlendirildiği” söylenirken, çoğunlukla okumakla cinsel deneyimi karşıt olarak tanımlıyoruz, oysa bu çağda bu varsayım, toplumsal gerçeklerin çok gerisinde kalmış durumda.
Tüm bunları, feci bir olaya ilişkin olarak başladığım bir yazıda ifade etmek istemezdim, ama konunun geldiği nokta itibarı ile bu konuların çok boyutlu olarak tartışılması gerektiğini düşündüm, umarım yanlış anlaşılmaz.