Deprem, Suriye ve insan hakları
Deprem, Suriye ve insan hakları
- 12-03-2023 01:01
- 4903
- 12-03-2023 01:01
- 4903
Biz kendi derdimize düştük ve deprem yıkımının büyük bölümü Türkiye sınırları içinde. Ama, bu bölgenin devamı Suriye toprakları ve orada da büyük yıkım yaşandı, üstelik zaten savaştan harap olmuş bir ülke ve bu bölgede yaşayanların durumu iyice vahim.
Bu şartlar altında, aslında Batı dünyası demek olan uluslararası camia, bu bölgenin doğru dürüst yardımına koşmadı, zaten ülkenin tamamı Esad rejimini cezalandırmak adına ‘yaptırım’ altında.
Hâl böyle iken, hâlâ siyasi mülahazalar ile utanmazca, Esad’ın bu olayı ‘fırsat’a çevirmemesi için ‘uyaranlar’ eksik değil. En son, Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW)’nin 28 Şubat tarihli bülteni, “Esad Suriyesi ile İlişkileri Normalleşme için Koşturmayın” (Don’t Rush to Normalize Relations with Assad’s Syria’) şeklinde bir başlıkla, çevre ülkelere akıl öğretmeye girişmiş.
Tek kelime ile kepazelik!
Suriye, Esad’dan mı ibaret? Zaten bir ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımların, o ülkenin rejiminden ziyade halkını cezalandırdığı bilinen ve çok tartışılan bir konu.
Zamanında Saddam Hüseyin’i cezalandırmak için Irak’a uygulanan yaptırımlar, bu ülkeye ilaç ithalini yasakladığı için ölen çocukların hesabı sorulduğunda, yaptırım ve müdahalecilik siyasetinin baş savunucularından, eski Dış İşleri Bakanı Madeleine Albright, “bu maliyeti ödemeye değerdi” demişti. Çok tepki çekti, ama uluslararası camiada süksesi bile bozulmadı.
Şimdi, samimiyeti tartışmalı da olsa, iddiası İnsan Haklarını izlemek olan örgütün yaptığı çağrıya bakar mısınız?
Türkiye ve Suudi Arabistan, deprem vesilesi ile rejimle ilişki kuruyormuş, zaten Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ilişkileri normalleştirmiş, olmazmış, bu rejim, muhalefeti kanlı bir şekilde bastırmış, savaş suçları işlemiş.
2011’de Arap Baharı isyanı ile başlayarak Suriye’de olup bitenler, hâlâ hakkıyla değerlendirilip tartışılmış değil.
Bu ülkenin iç savaşa sürüklenmesinde sorumluluğu olanlar hiç de Esad rejiminden ibaret değil.
Esad rejiminin otoriter bir rejim olması bir vaka, ancak isyanın silahlı ayaklanma ve iç savaşa dönüşmesi, Suriye’de rejim değişikliği adına, bu ülkeye silah ve silahlı cihatçı grupların sokulması sonucu oldu.
O dönem, silahlı ayaklanmaya karşı çıkan Esad muhalifleri ve onların çabaları görmezden gelindi, bir ülke yıkıma sürüklendi.
Benzer bir durum, Afganistan, Irak ve Libya için de geçerli, Kaddafi rejimi devrilecek diye girişilen, uluslararası askeri müdahale, bu ülkeyi yaşanmaz hâle getirdi.
Savaş suçlarından bahsedilecekse, tüm bunların da dahil edilmesi gerekir.
Doğrusu, zaten bu rejim değiştirme çabalarının, iddia edildiği gibi bu ülkelerde otoriter rejimler yerine demokrasi getirmek gibi bir misyonları yoktu, ama Batı yanlısı rejim inşa etmek adına bu ülkelerde yaşayanlar açısından durum eskisinden beter hâle geldi.
Diğer taraftan, Esad ile ilişkileri normalleştirmesin diye çağrı yapılanlara bakar mısınız?
Türkiye’nin bir demokrasi cenneti olmadığı malum da asıl önemlisi Suudi Arabistan’ın rejimi Esad rejiminden daha mı demokratik?
Bu ülkenin rejimi bir yana, ABD daha düne kadar, muhalif gazeteciyi öldürme emri verdi diye katil denilen Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile ilişkileri normalleştirmedi mi?
Şimdi de ‘otoriter rejimlere karşı liberal demokrasilerin savaşı’ adına Ukrayna’yı desteklediğini iddia eden, Biden bu kez de Rusya’yı cezalandırmak için uygulanan yaptırımların yarattığı enerji krizini hafifletmek adına, bu veliahtın ayağına gitmedi mi?
İkiyüzlülük, çifte standart olur da bu kadar mı olur?
Oluyor ve bu nedenle de özellikle de Batı dışı ülkelerde ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ gibi kavramların itibarı kalmıyor.
Dahası, İnsan Haklarını izleme iddiası taşıyan uluslararası örgüt ve benzerleri bu kafada olduğu sürece, Batı dünyası dışında yaşayanlar arasında Batı düşmanı, komplocu, tepkisel zihniyet ve siyasi söylemlerin önü açılıyor.
Dahası, Ukrayna savaşı, insan haklarının sadece Batılı beyaz insanlar için geçerli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Savaştan kaçan milyonlarca Ukraynalı’ya ev sahipliği yapmak için yarışanlar, Suriyeli göçmenlerin ülkelerine girmesini engellemek adına yapmadıklarını bırakmadılar.
En çok göçmen kabul eden Almanya bile daha fazlası gelmesin diye Türkiye ile pazarlık yaptı.
ABD, Afganistan’da birlikte çalıştığı ve dolayısı ile Taliban rejiminin hedefi olan Afganlıların pek çoğuna kapıyı kapalı tutarken, yüz bin Ukraynalı göçmen alacağını duyurdu.
Küresel çapta, popülist, yabancı düşmanı, otoriter rejimler işte böyle bir ortamda yükselip, pekişiyor.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
Biz kendi derdimize düştük ve deprem yıkımının büyük bölümü Türkiye sınırları içinde. Ama, bu bölgenin devamı Suriye toprakları ve orada da büyük yıkım yaşandı, üstelik zaten savaştan harap olmuş bir ülke ve bu bölgede yaşayanların durumu iyice vahim.
Bu şartlar altında, aslında Batı dünyası demek olan uluslararası camia, bu bölgenin doğru dürüst yardımına koşmadı, zaten ülkenin tamamı Esad rejimini cezalandırmak adına ‘yaptırım’ altında.
Hâl böyle iken, hâlâ siyasi mülahazalar ile utanmazca, Esad’ın bu olayı ‘fırsat’a çevirmemesi için ‘uyaranlar’ eksik değil. En son, Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch-HRW)’nin 28 Şubat tarihli bülteni, “Esad Suriyesi ile İlişkileri Normalleşme için Koşturmayın” (Don’t Rush to Normalize Relations with Assad’s Syria’) şeklinde bir başlıkla, çevre ülkelere akıl öğretmeye girişmiş.
Tek kelime ile kepazelik!
Suriye, Esad’dan mı ibaret? Zaten bir ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımların, o ülkenin rejiminden ziyade halkını cezalandırdığı bilinen ve çok tartışılan bir konu.
Zamanında Saddam Hüseyin’i cezalandırmak için Irak’a uygulanan yaptırımlar, bu ülkeye ilaç ithalini yasakladığı için ölen çocukların hesabı sorulduğunda, yaptırım ve müdahalecilik siyasetinin baş savunucularından, eski Dış İşleri Bakanı Madeleine Albright, “bu maliyeti ödemeye değerdi” demişti. Çok tepki çekti, ama uluslararası camiada süksesi bile bozulmadı.
Şimdi, samimiyeti tartışmalı da olsa, iddiası İnsan Haklarını izlemek olan örgütün yaptığı çağrıya bakar mısınız?
Türkiye ve Suudi Arabistan, deprem vesilesi ile rejimle ilişki kuruyormuş, zaten Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri ilişkileri normalleştirmiş, olmazmış, bu rejim, muhalefeti kanlı bir şekilde bastırmış, savaş suçları işlemiş.
2011’de Arap Baharı isyanı ile başlayarak Suriye’de olup bitenler, hâlâ hakkıyla değerlendirilip tartışılmış değil.
Bu ülkenin iç savaşa sürüklenmesinde sorumluluğu olanlar hiç de Esad rejiminden ibaret değil.
Esad rejiminin otoriter bir rejim olması bir vaka, ancak isyanın silahlı ayaklanma ve iç savaşa dönüşmesi, Suriye’de rejim değişikliği adına, bu ülkeye silah ve silahlı cihatçı grupların sokulması sonucu oldu.
O dönem, silahlı ayaklanmaya karşı çıkan Esad muhalifleri ve onların çabaları görmezden gelindi, bir ülke yıkıma sürüklendi.
Benzer bir durum, Afganistan, Irak ve Libya için de geçerli, Kaddafi rejimi devrilecek diye girişilen, uluslararası askeri müdahale, bu ülkeyi yaşanmaz hâle getirdi.
Savaş suçlarından bahsedilecekse, tüm bunların da dahil edilmesi gerekir.
Doğrusu, zaten bu rejim değiştirme çabalarının, iddia edildiği gibi bu ülkelerde otoriter rejimler yerine demokrasi getirmek gibi bir misyonları yoktu, ama Batı yanlısı rejim inşa etmek adına bu ülkelerde yaşayanlar açısından durum eskisinden beter hâle geldi.
Diğer taraftan, Esad ile ilişkileri normalleştirmesin diye çağrı yapılanlara bakar mısınız?
Türkiye’nin bir demokrasi cenneti olmadığı malum da asıl önemlisi Suudi Arabistan’ın rejimi Esad rejiminden daha mı demokratik?
Bu ülkenin rejimi bir yana, ABD daha düne kadar, muhalif gazeteciyi öldürme emri verdi diye katil denilen Veliaht Prens Muhammed bin Salman ile ilişkileri normalleştirmedi mi?
Şimdi de ‘otoriter rejimlere karşı liberal demokrasilerin savaşı’ adına Ukrayna’yı desteklediğini iddia eden, Biden bu kez de Rusya’yı cezalandırmak için uygulanan yaptırımların yarattığı enerji krizini hafifletmek adına, bu veliahtın ayağına gitmedi mi?
İkiyüzlülük, çifte standart olur da bu kadar mı olur?
Oluyor ve bu nedenle de özellikle de Batı dışı ülkelerde ‘demokrasi’, ‘insan hakları’ gibi kavramların itibarı kalmıyor.
Dahası, İnsan Haklarını izleme iddiası taşıyan uluslararası örgüt ve benzerleri bu kafada olduğu sürece, Batı dünyası dışında yaşayanlar arasında Batı düşmanı, komplocu, tepkisel zihniyet ve siyasi söylemlerin önü açılıyor.
Dahası, Ukrayna savaşı, insan haklarının sadece Batılı beyaz insanlar için geçerli olduğunu bir kez daha göstermiş oldu.
Savaştan kaçan milyonlarca Ukraynalı’ya ev sahipliği yapmak için yarışanlar, Suriyeli göçmenlerin ülkelerine girmesini engellemek adına yapmadıklarını bırakmadılar.
En çok göçmen kabul eden Almanya bile daha fazlası gelmesin diye Türkiye ile pazarlık yaptı.
ABD, Afganistan’da birlikte çalıştığı ve dolayısı ile Taliban rejiminin hedefi olan Afganlıların pek çoğuna kapıyı kapalı tutarken, yüz bin Ukraynalı göçmen alacağını duyurdu.
Küresel çapta, popülist, yabancı düşmanı, otoriter rejimler işte böyle bir ortamda yükselip, pekişiyor.