Filistin meselesi ve siyasi tavır
Filistin meselesi ve siyasi tavır
- 06-11-2023 09:34
- 2282
- 06-11-2023 09:34
- 2282
Filistin meselesi ve siyasi tavır
Başından söyleyeyim, “Siyaset duygu değil akılla yapılır” diyenlere katılmam.
İnsana ilişkin her konuda duygular önemli rol oynar ve dahası “duygu” küçümsenecek bir insani haslet değildir.
Daha da ötesinde, akıl ve duygu her zaman birbiriyle karşıt olmak durumunda değildir, tam tersine birbirini besleyen insani kaynaklardır, tam da bu nedenle artık “duygusal akıl” diye bir şeyden bahsedilmeye başlandı.
Bu konuda kafa karışıklığının nedeni, duygu ve akıldan neyi kastettiğimizi yeterince kurcalamamaktır.
Duygu, “içgüdü” demek değildir, nitekim insan, içgüdüleri ile hareket eden bir varlık değildir, tıpkı akıl gibi duygu da insan canlısını diğerlerinden ayıran karmaşık bir gerçekliktir.
Aslında duygu derken, sıklıkla, fevri tepkilerden söz ediyoruz. Fevri tepkinin temelinde, sanıldığının aksine duygusal dışa vurumda bulunmak değil, olaylar karşısında kolaycı yoldan hükûm vermek tavrı yatar.
Siyasal planda, duygusal tepki diye tanımlanan pek çok tavır, aslında “düşünce konforu”nu tercih etmek gibi hiç de masum olmayan bir zeminden hareket eder.
Aksi takdirde, olayları tartmak biçmek, bunu yapabilmek için malumat edinmeye emek vermek, ama en önemlisi çetrefil bir ahlaki muhasebeyi göze almak, benim gibi insanların dilini kullanırsak, nefsi zorlamak gerekir.
Diğer taraftan, benim yaşımda olanlar, insanın kolaya meyleden bir varlık olduğunu anlamak için yeterince yaşamış sayılır.
7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırı ve İsrail’in buna verdiği tepki sonucu gelişen olaylar karşısında Gazze’de yaşanan insanlık tradejisine bigâne kalmak mümkün değil.
Gözü kapalı bir İsrail destekçisi olmayan hiç kimsenin, olayı “steril” bir siyasi analiz çerçevesinde değerlendirmesi, İsrail’in yürüttüğü askeri harekâta gerekçe bulması mümkün değil.
Buraya kadar tamam, ama bir de bundan ötesi var.
Birincisi; İsrail harekâtının yarattığı trajediye gerekçe yaratmak ne kadar mümkün değilse, Hamas’ın 7 Ekim’de, sivil, kadın, yaşlı, çocuk yüzlerce insanı katletmesi ve rehin almasına da gerekçe bulmanın da aynı kapıya çıkacağını görmezden gelmek.
İkincisi; siyasi alan, ahlaki tercihler ile değil, güç ilişkileri ile belirleniyor, ama “moral üstünlük” hiç de küçümsenecek bir şey değil.
Yok, ona da aldırmıyorsanız, gücünüzün yetmediği şeylere kalkışmanın sorumluluğu diye de bir şey var.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısı, bu üç zeminde de makbul işler değil.
Bir yandan İsrail devletinin vicdan, kural, ölçü tanımaz olduğunu, diğer yandan başta ABD, dünyanın güçlü Batı blokunun her durumda İsrail’in yanında hizalandığını, bilip, ileri sürüp, bunca cana mal olacak bir hamle neden yapılır, bunu da sorgulamak zorundayız.
Şimdiye kadar bu soruya verilen tek cevap, “gündemden düşen Filistin meselesini dünyanın gündemine getirmek” şeklinde oldu.
Demek ki, uzun vadede kazanç getirip getirmeyeceği de belli olmayan, bu amaca ulaşmak için her yol mübah görülebiliyor.
Böyle düşünenler, karşı taraf ile aynı normlarda buluştuklarını fark edemiyor.
Diğer taraftan, bu tip çetrefil işlerde, vicdanlı tavrın, “ne olursa olsun kalbim Filistin’den yana” şeklinde tepki vermenin, aslında göründüğü kadar “masum” bir tavır olmayabileceğini hesaba katmak gerekiyor.
Gazze’de yaşayanlar ve yaşananlara uzak, konfor alanlarından ahkam kesmenin, vicdanımızı kolay yoldan yatıştırmak dışında, kime ne faydası olacak diye düşünmek lazım.
Aynı şey, “Hamas terörist, ona ev sahipliği yapanlar da başlarına geleni hak ediyor” kafasında olanlar için de söyleyebiliriz ve zaten söylüyoruz.
Aslında bu sorular, sadece bu olaya veya sadece Filistin meselesine dair değil, bu tür çetrefil meselelerin tümü için geçerli, ama şimdilik konuyu dağıtmayalım.
Uzaktan kahramanlık taslamak, Filistin bayrağı alıp, sokağa dökülmek, oturduğumuz yerden zehir zemberek tweet atmak, yerleştiğimiz köşelerden ahkam kesmek kolay ve bence çok acımasız.
Gazze’de yaşayan insanlar, düne kadar İsrail’de çalışmak için kuyruklara girmek zorunda kalıyordu, bunun İsrail bombalarından daha ağır bir yük olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?
Tamam, İsrail devletinin kuruluşu tarihi bir haksızlık zemininde gerçekleşti, ama tarihin hak zeminde seyrettiğini hiç gördünüz mü?
Bu da büyük bir soru, şimdilik geçelim, Filistin meselesi etrafında bugüne kadar yaşananları sorgulamadan, derde deva bulmak mümkün mü?
“Arap dünyası veya Müslümanlar, Filistin konusunda birlik olamadı” diyenler acaba neden böyle olduğunu uzun boylu düşünmüşler midir?
Peki, bugüne kadar Filistinlileri temsil iddiasında olanlar ne yaptı, ne yapamadı, bu soruları sormadan gidilecek yol var mı?
Şimdilik meseleye bir giriş yapmış olalım, sonra devam edelim.
Kolaycı yoldan ahkam kesenler beri gelsin, bu meselenin geçmişine biraz daha yakından bakalım.
Çaresizlerin umudu olarak ortaya çıkan Hamas’ın yönettiği Gazze’de roket üretebilecek imkân bulanlar, İsrail zulmüne, bir de üç-beş kuruş için İsrail’de çalışmak için sıra beklemek, zulme zulüm eklemek değilse nedir?
Kendinden farklı düşünen insanları “İsrail mamulü” diye itham edip, hedef gösteren sorumsuzlara söylüyorum, minderden kaçmak yok, bunları konuşmak lazım.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com
Filistin meselesi ve siyasi tavır
Başından söyleyeyim, “Siyaset duygu değil akılla yapılır” diyenlere katılmam.
İnsana ilişkin her konuda duygular önemli rol oynar ve dahası “duygu” küçümsenecek bir insani haslet değildir.
Daha da ötesinde, akıl ve duygu her zaman birbiriyle karşıt olmak durumunda değildir, tam tersine birbirini besleyen insani kaynaklardır, tam da bu nedenle artık “duygusal akıl” diye bir şeyden bahsedilmeye başlandı.
Bu konuda kafa karışıklığının nedeni, duygu ve akıldan neyi kastettiğimizi yeterince kurcalamamaktır.
Duygu, “içgüdü” demek değildir, nitekim insan, içgüdüleri ile hareket eden bir varlık değildir, tıpkı akıl gibi duygu da insan canlısını diğerlerinden ayıran karmaşık bir gerçekliktir.
Aslında duygu derken, sıklıkla, fevri tepkilerden söz ediyoruz. Fevri tepkinin temelinde, sanıldığının aksine duygusal dışa vurumda bulunmak değil, olaylar karşısında kolaycı yoldan hükûm vermek tavrı yatar.
Siyasal planda, duygusal tepki diye tanımlanan pek çok tavır, aslında “düşünce konforu”nu tercih etmek gibi hiç de masum olmayan bir zeminden hareket eder.
Aksi takdirde, olayları tartmak biçmek, bunu yapabilmek için malumat edinmeye emek vermek, ama en önemlisi çetrefil bir ahlaki muhasebeyi göze almak, benim gibi insanların dilini kullanırsak, nefsi zorlamak gerekir.
Diğer taraftan, benim yaşımda olanlar, insanın kolaya meyleden bir varlık olduğunu anlamak için yeterince yaşamış sayılır.
7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırı ve İsrail’in buna verdiği tepki sonucu gelişen olaylar karşısında Gazze’de yaşanan insanlık tradejisine bigâne kalmak mümkün değil.
Gözü kapalı bir İsrail destekçisi olmayan hiç kimsenin, olayı “steril” bir siyasi analiz çerçevesinde değerlendirmesi, İsrail’in yürüttüğü askeri harekâta gerekçe bulması mümkün değil.
Buraya kadar tamam, ama bir de bundan ötesi var.
Birincisi; İsrail harekâtının yarattığı trajediye gerekçe yaratmak ne kadar mümkün değilse, Hamas’ın 7 Ekim’de, sivil, kadın, yaşlı, çocuk yüzlerce insanı katletmesi ve rehin almasına da gerekçe bulmanın da aynı kapıya çıkacağını görmezden gelmek.
İkincisi; siyasi alan, ahlaki tercihler ile değil, güç ilişkileri ile belirleniyor, ama “moral üstünlük” hiç de küçümsenecek bir şey değil.
Yok, ona da aldırmıyorsanız, gücünüzün yetmediği şeylere kalkışmanın sorumluluğu diye de bir şey var.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısı, bu üç zeminde de makbul işler değil.
Bir yandan İsrail devletinin vicdan, kural, ölçü tanımaz olduğunu, diğer yandan başta ABD, dünyanın güçlü Batı blokunun her durumda İsrail’in yanında hizalandığını, bilip, ileri sürüp, bunca cana mal olacak bir hamle neden yapılır, bunu da sorgulamak zorundayız.
Şimdiye kadar bu soruya verilen tek cevap, “gündemden düşen Filistin meselesini dünyanın gündemine getirmek” şeklinde oldu.
Demek ki, uzun vadede kazanç getirip getirmeyeceği de belli olmayan, bu amaca ulaşmak için her yol mübah görülebiliyor.
Böyle düşünenler, karşı taraf ile aynı normlarda buluştuklarını fark edemiyor.
Diğer taraftan, bu tip çetrefil işlerde, vicdanlı tavrın, “ne olursa olsun kalbim Filistin’den yana” şeklinde tepki vermenin, aslında göründüğü kadar “masum” bir tavır olmayabileceğini hesaba katmak gerekiyor.
Gazze’de yaşayanlar ve yaşananlara uzak, konfor alanlarından ahkam kesmenin, vicdanımızı kolay yoldan yatıştırmak dışında, kime ne faydası olacak diye düşünmek lazım.
Aynı şey, “Hamas terörist, ona ev sahipliği yapanlar da başlarına geleni hak ediyor” kafasında olanlar için de söyleyebiliriz ve zaten söylüyoruz.
Aslında bu sorular, sadece bu olaya veya sadece Filistin meselesine dair değil, bu tür çetrefil meselelerin tümü için geçerli, ama şimdilik konuyu dağıtmayalım.
Uzaktan kahramanlık taslamak, Filistin bayrağı alıp, sokağa dökülmek, oturduğumuz yerden zehir zemberek tweet atmak, yerleştiğimiz köşelerden ahkam kesmek kolay ve bence çok acımasız.
Gazze’de yaşayan insanlar, düne kadar İsrail’de çalışmak için kuyruklara girmek zorunda kalıyordu, bunun İsrail bombalarından daha ağır bir yük olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?
Tamam, İsrail devletinin kuruluşu tarihi bir haksızlık zemininde gerçekleşti, ama tarihin hak zeminde seyrettiğini hiç gördünüz mü?
Bu da büyük bir soru, şimdilik geçelim, Filistin meselesi etrafında bugüne kadar yaşananları sorgulamadan, derde deva bulmak mümkün mü?
“Arap dünyası veya Müslümanlar, Filistin konusunda birlik olamadı” diyenler acaba neden böyle olduğunu uzun boylu düşünmüşler midir?
Peki, bugüne kadar Filistinlileri temsil iddiasında olanlar ne yaptı, ne yapamadı, bu soruları sormadan gidilecek yol var mı?
Şimdilik meseleye bir giriş yapmış olalım, sonra devam edelim.
Kolaycı yoldan ahkam kesenler beri gelsin, bu meselenin geçmişine biraz daha yakından bakalım.
Çaresizlerin umudu olarak ortaya çıkan Hamas’ın yönettiği Gazze’de roket üretebilecek imkân bulanlar, İsrail zulmüne, bir de üç-beş kuruş için İsrail’de çalışmak için sıra beklemek, zulme zulüm eklemek değilse nedir?
Kendinden farklı düşünen insanları “İsrail mamulü” diye itham edip, hedef gösteren sorumsuzlara söylüyorum, minderden kaçmak yok, bunları konuşmak lazım.
.
Nuray Mert, dikGAZETE.com