Generallerin istifası, “Birleşik Müşterek Harekât Merkezi”ne ve İdlib faturasına TSK’dan itiraz mı?
Generallerin istifası, “Birleşik Müşterek Harekât Merkezi”ne ve İdlib faturasına TSK’dan itiraz mı?
- 28-08-2019 06:06
- 1371
- 28-08-2019 06:06
- 1371
Türk savaş makinesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, kraldan fazla kralcı Siyonist Protestan Evanjelistlerin ABD ordusunu Armagedon’a (Kıyamet Savaşı) nasıl hazırladıklarını biliyor.
Protestanlığın Sağ Kanadı Evanjelistlerin, ABD ordusunda nasıl yuvalandıkları ortada.
ABD'nin ulusal ve uluslararası politikalarını etkileyecek güçteki Evanjelistler ile Neoconlar arasındaki yakın işbirliği, Neoconların gerçekleştirmeye çalıştıkları BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Evanjelistlerin “Yahudilere vaat edilmiş Topraklar” ve “Armageddon Savaşı” inançlarından besleniyor.
Çünkü onlara göre, İsa yeryüzüne gelerek barışı ihdas edecek ve Tanrı Krallığı'nı kuracaktır.
Armagedon nedir? Neresidir?
“Armagedon" ifadesi bazen “Har-Magedon” (İbranice; Har Megiddon) olarak çevrilir ve “Megiddo Tepesi” anlamında kullanılır.
“Megiddo” eski İsrail topraklarında bulunan bir şehirdi. Tarih bu şehrin yakınlarında önemli savaşların yapıldığını gösterir; bunlardan bazıları Kutsal Kitap’ta (Kitabı Mukaddes) yer alır.
Evanjelistler’den farklı olarak Yehova'nın Şahitleri; “Armagedon eski Megiddo’nun yakınlarındaki bir yer olamaz.
Burada da büyük bir tepe olmadığı gibi hemen yanındaki Yizreel Ovası, Tanrı’yla savaşan o kadar kişiyi alacak genişlikte değil.
Dolayısıyla, Armagedon, Tanrı’nın yönetimine karşı koymak için son kez toplanan milletlerin dünya çapındaki durumudur” görüşünü savunur.
Vatikan, Armagedon konusunda Evanjelistlerin yaklaşımına karşıdır çünkü bu karşıtlık Evanjelistlerin “Mesih” projesine karşı olmak demektir.
Evanjelistlerin Tevrat kaynaklı “Vaat edilmiş topraklar” (Arz-ı-Mevud’) kabul ettiği bölge, günümüzde Türkiye’nin sınırları içinde bulunan Nil ile Fırat nehirleri arasındaki Mezopotamya’dır.
Bu şaşkın güruh, Türkiye topraklarını da kapsayan bu bölgede, “Göklerin Krallığı”nın kurulacağına inanır.
Mezopotamya Irak, kuzeydoğu Suriye, Güneydoğu Anadolu ve güneybatı İran topraklarını kapsar.
“Mezopotamya” kelime anlamıyla “iki ırmak arasındaki bölge“ manasına gelir ve bu bölge Dicle ve Fırat nehirleri arasındadır.
Gerçekleşeceğine inandıkları büyük savaş, yani Armagedon; Dicle ve Fırat nehirlerinin bulunduğu alan üzerindedir.
Evanjelistlerin silahlı gücü ABD Ordusu…
“Firavun, Karun ve Haman” üçlüsünün oluşturduğu sistemin çağdaş versiyonu Pentagon’un; politikalarını büyük ölçüde ABD silah sanayi, petrol şirketleri ve dini gruplar belirler.
Ordu içerisindeki aşırılıkçı Evangelist yapılanma, Afganistan savaşında da Afgan askerlere yerel dillerde (Peştun ve Dari) İncil dağıtarak misyonerlik yapmıştı.
Oysa, ABD ordusunda hangi dini grup veya mezhep olursa olsun dini propaganda yapılması yasaktır.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) yönetmeliği çok nettir, yorum götürmez.
CENTCOM yönetmeliğinin ilgili konudaki birinci maddesinde, "Dini propaganda veya başkasını kendi dinine çevirmenin yasak” olduğu özellikle belirtilir.
Evanjelistlerin ABD ordusundaki faaliyetleri diğer Hristiyan dini grupları da rahatsız ediyor…
Amerika merkezli “Orduda Dini Özgürlük Vakfı” Kurucu Başkanı Mikey Wienstein, "Trump'ın seçilmesi ile beraber köktenci ve fundamentalist Hristiyanların ve özelde Evanjelistlerin Amerikan ordusunda oluşturmaya çalıştırdıkları dinsel bağnazlıkların yükselişe geçmesi ülkede 'ulusal güvenlik tehdidi' oluşturuyor" demişti.
Mikey Wienstein ayrıca Evanjelistlere sempati duymayan ve eleştiren ABD'li asker bürokratların stratejik devlet kurumlarından tasfiye edildiğini gündeme taşımıştı.
Suriye'de büyük ölçüde konuşlandırılan ABD askeri birlikleri Evanjelistlerin kontrol ettiği birimlerden oluşuyor.
“Ne şiş yansın ne kebap” politikası bizimki…
Türk askeri bürokrasi Suriye’yi mesken tutmuş iki küresel güç ABD ve Rusya arasında stratejik denklem kurmanın imkanını arıyor.
“Müttefik” nutukları atıp PKK/YPG terörist grubuna her türlü lojistik desteği sağlayan ABD ile Fırat’ın Doğusuna yönelik anlaşmazlık diğer taraftan İdlip üzerinden Türkiye’nin sorumluluklarını bir an önce yerine getirmesinde ısrarcı ve Şam ordusunu üzerimize salmakla tehdit eden Rusya.
Amerika ile Suriye’de güvenli bölgenin oluşturulması için kurulan “Birleşik Müşterek Harekât Merkezi”nin tam kapasiteyle faaliyete geçmesiyle ilk ortak helikopter uçuşu sonrasında teröristlere ait mevzilerin ve tahkimatın tahribine de başlandı.
Ancak daha önce de benzer işbirliği Menbic/ Menbij/Münbiç’te denenmiş, ortak devriyeler falan çıkarılmıştı. Arkası gelmemişti.
Devletçe ve milletçe kandırıldığımızı çok geç fark etmiştik.
O nedenle yetkililer iki de bir “Ey Amerikalılar bak bu sefer membiç gibi olmaz ha!” deyip duruyor.
Diğer taraftan kendi topraklarını koruma içgüdüsüyle Rejim, saldırılarıyla İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin sınırlarını zorluyor.
Türk askeri yetkililerinin Rusya Federasyonu makamlarına her seviyede yaptıkları tüm uyarılarına rağmen Suriye ordusu, operasyonlarına ara vermiyor.
Generalleri de emekli ederler…
İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın sonunda yeni sürece ayak direyen Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’yı ve ekibini tasfiye etmişti.
Türkiye`de antisiyonist ve masonik yapılarla mücadeleye ömrünü adayan emekli asker istihbaratçı Ziya Uygur`un biyografisini çalıştığım günlerde paralel yapıya teşne bir siyasinin şahsıma yönelik tepkisini anlamakta zorlanıyordum; şimdi bu konuda zihnim daha berrak.
Ziya Uygur; İsmet İnönü`nün Cumhurbaşkanlığı döneminde, Genelkurmay Başkanlığı sonlandırılan Mareşal Fevzi Çakmak ekibinden olduğu gerekçesiyle sağlık sorunları gerekçe gösterilerek zorunlu emekliliğe sevk edilenler arasındaydı.
Bu çalışmamı sürdürdüğüm sırada Ziya Uygur`un Adnan Menderes ile görüşerek 1960 darbesini haber verdiği bilgisine ulaşmıştım.
Aymazlık sadece bugün yokmuş o günlerde de muktedir olanların karakteristik özelliğiymiş.
Generallerin istifası çok boyutlu…
Aslında bırakın Tuğ Generalleri, Genelkurmay Başkanlarının ve Kuvvet Komutanlarının istifa ettiği bir milletin ahfadıyız.
'Mazi gönlümdeki yara' repliğini biraz hatırlayalım. 1980 sonrası iki Genelkurmay Başkanı istifa etmişti.
İlki dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ örneğiydi.
Üruğ Paşa, 15 Haziran 1987'de istifa etmiş, bu istifanın Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlığı'na atanmasının yolunu açmak için gerçekleştiği belirtilmişti.
Ancak Başbakan Turgut Özal'ın Öztorun ismine karşı çıkması üzerine, Öztorun yerine Genelkurmay İkinci Başkanı Necip Torumtay Genelkurmay Başkanlığı'na atanmıştı.
Turgut Özal'ın isteğiyle Genelkurmay Başkanlığı'na atanan Necip Torumtay ise 3 Aralık 1990'da Körfez Savaşı'na girilmesi kararına karşı çıkarak "İnandığım prensiplerle ve devlet anlayışımla hizmete devamı mümkün görmediğim için istifa ediyorum" diyerek istifasını sunmuştu.
İkinci örnek daha güncel.
2011 YAŞ toplantısında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in bir araya geldiği üçlü zirveden sürpriz bir karar çıkmış, Koşaner' 'gördüğü lüzum üzerine' istifa etmişti.
Genelkurmay, YAŞ toplantısında Org. Saldıray Berk'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, Org. Aslan Güner'in de Jandarma Genel Komutanlığı'na getirilmesi için ısrar etti. Ancak hükümet, Genelkurmay’ın her iki isteğine de sırtını dönmüştü.
Hükümetin bu isteklere imza atmayacağını belirtmesi ve 4 gün yürütülen görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere kuvvet komutanları istifa kararı almıştı.
YAŞ toplantısında tutuklu generallerin durumuyla ilgili krizin çözülmesi için bir dizi toplantı yapılmıştı.
Komuta kademesinin tutuklu generallerle ilgili rahatsızlık duyduğu belirtiliyordu.
Koşaner'le birlikte istifa eden kuvvet komutanları Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay’dı.
İstifa etmeyen tek kuvvet komutanı Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel’di.
“Malkara-Keşan.. Hoppala Paşam!..”
Bu istifaların, kimin hangi kadroların önünü açtığını(?) 15 Temmuz’da Milletçe gördük.
Şimdi yeni istifalar gündemde.
Kimine göre, paşaların bu istifaları yeni görev yeri atamalarından duydukları hoşnutsuzluğun yansıması.
Kimine göre de TSK ile Pentagon arasındaki güvenli bölge mutabakat arayışına askerce bir tepki. Bu ikinci görüşü dillendirenler, İdlib'den sorumlu tümenin komutan ve komutan yardımcısının da aralarında bulunduğu 5 Generalin TSK'dan istifa etmiş olmasını veya bu istifaların gündeme getirilmesini delil gösteriyor.
Hatırlarsanız iki önceki yazımda "Demek ki, önümüzdeki günlerde olağanüstü olaylar yaşanabilir. Muhtemelen “Ek YAŞ Kararı”yla bu boşluklar doldurulacaktır. Asıl sürprizi daha görmedik!" demiştim.
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar Paşa ve Genelkurmay Başkanlığının; sahadaki ortamı, konjonktürü, askeri dengeleri ve riskleri iyi analiz etmeden, sahadaki Generallerin durum tespit ve önerilerini dikkate alınmadan Türk ordusunu ABD veya Rusya ile karşı karşıya getirebilecek stratejiyi benimsemiş olması.
Böyle birşey mümkün olabilir mi? Doğrusu ben ihtimal vermiyorum.
Bence bu istifa haberleri, öncü sarsıntı.
“Turpun büyüğü heybede mi değil mi; yakında görürüz!..” diyenler hayli fazla.
Başka bir değerlendirme daha var!..
Çok sık paradigma değişikliğine komuta kademesi siyasetçi olmadığı için ilkesel yaklaşıyor, sindiremıyor olabilir. Türkçesi gelip durun bi durun.
Suriye, “Paşaların korkulu rüyası” olmamalı!
Zekeriya Aksakallı’nın, İsmail Metin Temel ve şimdi de Ahmet Ercan Çorbacı'nın yaşadıklarına ne demeli?
Gelen gidiyor.
Gelen pişman, giden pişman.
Suriye, kariyer bitirici gibi algılanıyor. "Dünya bir değirmendir döner gider / Suriye bir kariyerdir biter gider" mi?
TSK'da istifa dilekçesi sunan 5 Generalden 4’ünün Suriye'de faaliyet gösteren birimlere yeni atanmış subaylardan oluşması nasıl açıklanmalı?
Yoksa her YAŞ sonrası kronikleşen bu istifalar, Ordunun terfi sisteminin çökertilmesine yönelik iddiaları doğrulayan yüksek rütbeli tepkisi mi?
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete
Türk savaş makinesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesi, kraldan fazla kralcı Siyonist Protestan Evanjelistlerin ABD ordusunu Armagedon’a (Kıyamet Savaşı) nasıl hazırladıklarını biliyor.
Protestanlığın Sağ Kanadı Evanjelistlerin, ABD ordusunda nasıl yuvalandıkları ortada.
ABD'nin ulusal ve uluslararası politikalarını etkileyecek güçteki Evanjelistler ile Neoconlar arasındaki yakın işbirliği, Neoconların gerçekleştirmeye çalıştıkları BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile Evanjelistlerin “Yahudilere vaat edilmiş Topraklar” ve “Armageddon Savaşı” inançlarından besleniyor.
Çünkü onlara göre, İsa yeryüzüne gelerek barışı ihdas edecek ve Tanrı Krallığı'nı kuracaktır.
Armagedon nedir? Neresidir?
“Armagedon" ifadesi bazen “Har-Magedon” (İbranice; Har Megiddon) olarak çevrilir ve “Megiddo Tepesi” anlamında kullanılır.
“Megiddo” eski İsrail topraklarında bulunan bir şehirdi. Tarih bu şehrin yakınlarında önemli savaşların yapıldığını gösterir; bunlardan bazıları Kutsal Kitap’ta (Kitabı Mukaddes) yer alır.
Evanjelistler’den farklı olarak Yehova'nın Şahitleri; “Armagedon eski Megiddo’nun yakınlarındaki bir yer olamaz.
Burada da büyük bir tepe olmadığı gibi hemen yanındaki Yizreel Ovası, Tanrı’yla savaşan o kadar kişiyi alacak genişlikte değil.
Dolayısıyla, Armagedon, Tanrı’nın yönetimine karşı koymak için son kez toplanan milletlerin dünya çapındaki durumudur” görüşünü savunur.
Vatikan, Armagedon konusunda Evanjelistlerin yaklaşımına karşıdır çünkü bu karşıtlık Evanjelistlerin “Mesih” projesine karşı olmak demektir.
Evanjelistlerin Tevrat kaynaklı “Vaat edilmiş topraklar” (Arz-ı-Mevud’) kabul ettiği bölge, günümüzde Türkiye’nin sınırları içinde bulunan Nil ile Fırat nehirleri arasındaki Mezopotamya’dır.
Bu şaşkın güruh, Türkiye topraklarını da kapsayan bu bölgede, “Göklerin Krallığı”nın kurulacağına inanır.
Mezopotamya Irak, kuzeydoğu Suriye, Güneydoğu Anadolu ve güneybatı İran topraklarını kapsar.
“Mezopotamya” kelime anlamıyla “iki ırmak arasındaki bölge“ manasına gelir ve bu bölge Dicle ve Fırat nehirleri arasındadır.
Gerçekleşeceğine inandıkları büyük savaş, yani Armagedon; Dicle ve Fırat nehirlerinin bulunduğu alan üzerindedir.
Evanjelistlerin silahlı gücü ABD Ordusu…
“Firavun, Karun ve Haman” üçlüsünün oluşturduğu sistemin çağdaş versiyonu Pentagon’un; politikalarını büyük ölçüde ABD silah sanayi, petrol şirketleri ve dini gruplar belirler.
Ordu içerisindeki aşırılıkçı Evangelist yapılanma, Afganistan savaşında da Afgan askerlere yerel dillerde (Peştun ve Dari) İncil dağıtarak misyonerlik yapmıştı.
Oysa, ABD ordusunda hangi dini grup veya mezhep olursa olsun dini propaganda yapılması yasaktır.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'nın (CENTCOM) yönetmeliği çok nettir, yorum götürmez.
CENTCOM yönetmeliğinin ilgili konudaki birinci maddesinde, "Dini propaganda veya başkasını kendi dinine çevirmenin yasak” olduğu özellikle belirtilir.
Evanjelistlerin ABD ordusundaki faaliyetleri diğer Hristiyan dini grupları da rahatsız ediyor…
Amerika merkezli “Orduda Dini Özgürlük Vakfı” Kurucu Başkanı Mikey Wienstein, "Trump'ın seçilmesi ile beraber köktenci ve fundamentalist Hristiyanların ve özelde Evanjelistlerin Amerikan ordusunda oluşturmaya çalıştırdıkları dinsel bağnazlıkların yükselişe geçmesi ülkede 'ulusal güvenlik tehdidi' oluşturuyor" demişti.
Mikey Wienstein ayrıca Evanjelistlere sempati duymayan ve eleştiren ABD'li asker bürokratların stratejik devlet kurumlarından tasfiye edildiğini gündeme taşımıştı.
Suriye'de büyük ölçüde konuşlandırılan ABD askeri birlikleri Evanjelistlerin kontrol ettiği birimlerden oluşuyor.
“Ne şiş yansın ne kebap” politikası bizimki…
Türk askeri bürokrasi Suriye’yi mesken tutmuş iki küresel güç ABD ve Rusya arasında stratejik denklem kurmanın imkanını arıyor.
“Müttefik” nutukları atıp PKK/YPG terörist grubuna her türlü lojistik desteği sağlayan ABD ile Fırat’ın Doğusuna yönelik anlaşmazlık diğer taraftan İdlip üzerinden Türkiye’nin sorumluluklarını bir an önce yerine getirmesinde ısrarcı ve Şam ordusunu üzerimize salmakla tehdit eden Rusya.
Amerika ile Suriye’de güvenli bölgenin oluşturulması için kurulan “Birleşik Müşterek Harekât Merkezi”nin tam kapasiteyle faaliyete geçmesiyle ilk ortak helikopter uçuşu sonrasında teröristlere ait mevzilerin ve tahkimatın tahribine de başlandı.
Ancak daha önce de benzer işbirliği Menbic/ Menbij/Münbiç’te denenmiş, ortak devriyeler falan çıkarılmıştı. Arkası gelmemişti.
Devletçe ve milletçe kandırıldığımızı çok geç fark etmiştik.
O nedenle yetkililer iki de bir “Ey Amerikalılar bak bu sefer membiç gibi olmaz ha!” deyip duruyor.
Diğer taraftan kendi topraklarını koruma içgüdüsüyle Rejim, saldırılarıyla İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nin sınırlarını zorluyor.
Türk askeri yetkililerinin Rusya Federasyonu makamlarına her seviyede yaptıkları tüm uyarılarına rağmen Suriye ordusu, operasyonlarına ara vermiyor.
Generalleri de emekli ederler…
İsmet İnönü, II. Dünya Savaşı’nın sonunda yeni sürece ayak direyen Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’yı ve ekibini tasfiye etmişti.
Türkiye`de antisiyonist ve masonik yapılarla mücadeleye ömrünü adayan emekli asker istihbaratçı Ziya Uygur`un biyografisini çalıştığım günlerde paralel yapıya teşne bir siyasinin şahsıma yönelik tepkisini anlamakta zorlanıyordum; şimdi bu konuda zihnim daha berrak.
Ziya Uygur; İsmet İnönü`nün Cumhurbaşkanlığı döneminde, Genelkurmay Başkanlığı sonlandırılan Mareşal Fevzi Çakmak ekibinden olduğu gerekçesiyle sağlık sorunları gerekçe gösterilerek zorunlu emekliliğe sevk edilenler arasındaydı.
Bu çalışmamı sürdürdüğüm sırada Ziya Uygur`un Adnan Menderes ile görüşerek 1960 darbesini haber verdiği bilgisine ulaşmıştım.
Aymazlık sadece bugün yokmuş o günlerde de muktedir olanların karakteristik özelliğiymiş.
Generallerin istifası çok boyutlu…
Aslında bırakın Tuğ Generalleri, Genelkurmay Başkanlarının ve Kuvvet Komutanlarının istifa ettiği bir milletin ahfadıyız.
'Mazi gönlümdeki yara' repliğini biraz hatırlayalım. 1980 sonrası iki Genelkurmay Başkanı istifa etmişti.
İlki dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ örneğiydi.
Üruğ Paşa, 15 Haziran 1987'de istifa etmiş, bu istifanın Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'un Genelkurmay Başkanlığı'na atanmasının yolunu açmak için gerçekleştiği belirtilmişti.
Ancak Başbakan Turgut Özal'ın Öztorun ismine karşı çıkması üzerine, Öztorun yerine Genelkurmay İkinci Başkanı Necip Torumtay Genelkurmay Başkanlığı'na atanmıştı.
Turgut Özal'ın isteğiyle Genelkurmay Başkanlığı'na atanan Necip Torumtay ise 3 Aralık 1990'da Körfez Savaşı'na girilmesi kararına karşı çıkarak "İnandığım prensiplerle ve devlet anlayışımla hizmete devamı mümkün görmediğim için istifa ediyorum" diyerek istifasını sunmuştu.
İkinci örnek daha güncel.
2011 YAŞ toplantısında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in bir araya geldiği üçlü zirveden sürpriz bir karar çıkmış, Koşaner' 'gördüğü lüzum üzerine' istifa etmişti.
Genelkurmay, YAŞ toplantısında Org. Saldıray Berk'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na, Org. Aslan Güner'in de Jandarma Genel Komutanlığı'na getirilmesi için ısrar etti. Ancak hükümet, Genelkurmay’ın her iki isteğine de sırtını dönmüştü.
Hükümetin bu isteklere imza atmayacağını belirtmesi ve 4 gün yürütülen görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere kuvvet komutanları istifa kararı almıştı.
YAŞ toplantısında tutuklu generallerin durumuyla ilgili krizin çözülmesi için bir dizi toplantı yapılmıştı.
Komuta kademesinin tutuklu generallerle ilgili rahatsızlık duyduğu belirtiliyordu.
Koşaner'le birlikte istifa eden kuvvet komutanları Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eşref Uğur Yiğit ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Aksay’dı.
İstifa etmeyen tek kuvvet komutanı Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel’di.
“Malkara-Keşan.. Hoppala Paşam!..”
Bu istifaların, kimin hangi kadroların önünü açtığını(?) 15 Temmuz’da Milletçe gördük.
Şimdi yeni istifalar gündemde.
Kimine göre, paşaların bu istifaları yeni görev yeri atamalarından duydukları hoşnutsuzluğun yansıması.
Kimine göre de TSK ile Pentagon arasındaki güvenli bölge mutabakat arayışına askerce bir tepki. Bu ikinci görüşü dillendirenler, İdlib'den sorumlu tümenin komutan ve komutan yardımcısının da aralarında bulunduğu 5 Generalin TSK'dan istifa etmiş olmasını veya bu istifaların gündeme getirilmesini delil gösteriyor.
Hatırlarsanız iki önceki yazımda "Demek ki, önümüzdeki günlerde olağanüstü olaylar yaşanabilir. Muhtemelen “Ek YAŞ Kararı”yla bu boşluklar doldurulacaktır. Asıl sürprizi daha görmedik!" demiştim.
Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar Paşa ve Genelkurmay Başkanlığının; sahadaki ortamı, konjonktürü, askeri dengeleri ve riskleri iyi analiz etmeden, sahadaki Generallerin durum tespit ve önerilerini dikkate alınmadan Türk ordusunu ABD veya Rusya ile karşı karşıya getirebilecek stratejiyi benimsemiş olması.
Böyle birşey mümkün olabilir mi? Doğrusu ben ihtimal vermiyorum.
Bence bu istifa haberleri, öncü sarsıntı.
“Turpun büyüğü heybede mi değil mi; yakında görürüz!..” diyenler hayli fazla.
Başka bir değerlendirme daha var!..
Çok sık paradigma değişikliğine komuta kademesi siyasetçi olmadığı için ilkesel yaklaşıyor, sindiremıyor olabilir. Türkçesi gelip durun bi durun.
Suriye, “Paşaların korkulu rüyası” olmamalı!
Zekeriya Aksakallı’nın, İsmail Metin Temel ve şimdi de Ahmet Ercan Çorbacı'nın yaşadıklarına ne demeli?
Gelen gidiyor.
Gelen pişman, giden pişman.
Suriye, kariyer bitirici gibi algılanıyor. "Dünya bir değirmendir döner gider / Suriye bir kariyerdir biter gider" mi?
TSK'da istifa dilekçesi sunan 5 Generalden 4’ünün Suriye'de faaliyet gösteren birimlere yeni atanmış subaylardan oluşması nasıl açıklanmalı?
Yoksa her YAŞ sonrası kronikleşen bu istifalar, Ordunun terfi sisteminin çökertilmesine yönelik iddiaları doğrulayan yüksek rütbeli tepkisi mi?
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @oc32oc39 , @dikgazete